ARAŞTIRMA/İNCELEME
IOANJAMES
BÜYÜK MÜHENDİSLER
RIQUET'DEN SHANNON'A
ÖZGÜN ADI
REMARKABLE ENGINEERS
FROM RIQUET TO SHANNON
COPYRIGHT © 2010, CAMBRIDGE UNIVERSITY PRESS
İNGİLİZCE ÖZGÜN METİNDEN ÇEVİREN
YONCA AŞÇI DALAR
©TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2013
Senifika No: 29619
EDİTÖR
CUMHUR ôZTORK
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM
GRAFİK TASARIM UYGULAMA
TORKİ YE İŞ BANKASI KÜLTOR YAYINLARI
ı. BASIM: NİSAN 2017
il. BASIM: EYLÜL 2017
ISBN 978-605-295-003-6
BASKI
AYHAN MATBAASI
MAHMUTBEY MAH. DEVEKALDIRIMI CAD. GELİNCİK SOK. NO: 6 KAT: 3
BAC';CILAR İSTANBUL
TEL: (0212) 445 32 38 FAx: (0212) 445 05 63
SERTİFİKA No: 22749
Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır.
Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şanıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek
metin, gerek görsel malzeme yayınevinden izin alınmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz,
yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
TüRKİ YE İŞ BANKASI KÜLTOR YAYINLARI
İSTİKLAL CADDESİ, MEŞELİK SOKAK NO: 2/4 BEYO(';LU 34433 İSTANBUL
Tel. (0212) 252 39 91
Fax. (0212) 252 39 95
www.iskultur.com.tr
Ioan James
Büyük Mühendisler
riquet' den shannon 'a
Çeviren: Yonca Aşçı Dalar
TORKIYE $BANKASI
Kültür Yayınları
İÇİNDEKİLER
Ônsöz ·····························-- .................... .... ... . . ....... .... . . .... .... ..... .............. ................................................................................................JX
Giriş .. . ········ · ············································································-············ . ... ... . .. .. ..
. .. .. . ........... .. . ....... ........... .. ...... . .. . . .. ..... ...... .......... .... . . . .... . XI
.. .. . . . .. . . . .. .... . .. .. .. ... ... ...
1
Riquet'den Watt'a
. . . ··· · · · ·· ························································································ ········· ········ ··········· · . ..
.... . . . ... . .. ..
. . . .. . .. .. . . . ....
.. . ..... . . ...... . . ... . . 1
... ... .
Pierre-Paul Riquet (1604-1680) . _ _ __ _ . . .
.. .... ................. ... ............................... ..3
Sebastien le Prestre de Vauban {1633-1707) .... . .......... 7
James Brindley (1716-1772) ....................... ............................................................................................................................... 11
John Smeaton (1724-1792) . . _ . .... .. . .
. .. . .. .. ........... ... ..... . 15
. ... ....
James Watt (1736-1819) ..................................................................................... ......... ............. . . .... ..... . .. .... ..... . ....... .19
il
Jessop'tan Marc Isambard Brunel'e
........ ... .25
William Jessop (1745-1814)..... . ..... ..................... ........ . ................... .. ... .......27
Lazare Carnot (1753-1823) ............................. · · ·· · - . .
. .... ......... ... 31
....
T homas Telford (1757-1834). .. ... ........................... .......................... . ........35
John Rennie (1761-1821).. ....................... ........ . . .. ........... .. ...........................................................................................39
Sir Marc Isambard Brunel (1769-1849) .............................................. ..... ...... . ... .... . ........ ........ ........45
m
Trevithick'ten Sadi Camot'ya
Richard Trevithick (1771-1833)..................................... . ... ......................................................... .. . . . _ 53
Sir George Cayley (1773-1857)_. . · · - · - - · ··· ·- . . .. . . . ..... .... . .59
...... .... . ...... . ... .. .. .
George Stephenson (1781-1848) __ _ . ..... · - - ··-· · --· - . . . · ··- · -··-· ·· --···-...·····-···· 63
Charles Babbage (1791-1871) .. .-. . ····· · ·· ··- ···-- .... · · · · ·· ·· - · · · · ··- ·-·· · ···········--· 69
Charles Blacker Vignoles (1793-1875) . .. . ............ 79
Sadi Carnot (1796-1832). ..... . ..... . . . .... . . ..... . . . ............. ....................................... 85
iV
Henry'den Bazalgette'e
.................................................... .............................. .............................. ................................................. .. ..................................................................... ....... ....... 89
Joseph Henry (1797-1878) . . . ... .................. .................................. ................................ ...91
John Ericsson (1803-1889)........ .. . ... . ... .................... 97
Robert Stephenson (1803-1859) .. .. .. . . .101
Isambard Kingdom Brunel (1806-1859) . . . . . . . .. . .. ....................................105
John Augustus Roebling (1806-1869) ........................................... .. . ... . . .............. 111
Sir Joseph William Bazalgette (1819-1891) .. ................................ ...............................115
v
Eads'ten Bell'e
..........119
James Buchanan Eads (1820-1887) .. .................................. ....... ......................121
William T hompson (Lord Kelvin, Largs) (1824-1907) ....................125
Gustave Eiffel (1832-1923).......... ....... ...... ............................................. ....... ..................133
George Westinghouse (1846-1914)............. ... .......... . .. ...... ......... .............................139
Thomas Alva Edison (1847-1931)..... . .. ..... · ·- .. . ..
. . .
...... . . ..
. .. . .. ... . .. 143
Alexander Graham Beli (1847-1922) . . . . .. . . . .... .. . . . .......................151
VI
Braun'dan Hertz'e
........157
Ferdinand Braun (1850-1918)......... .. ............................................. .........159
Herta Ayrton (1854-1923) ......... .. .. .......... ......... . .. .... .. . . ............ . ... .. .... ............................163
Sir Charles Parsons (1854-1931) ·-- ---.. .. . . . . . ........... . ....................................169
Granville Woods (1856-1910) .... . .. ....... ........................................... ..............175
Nikola Tesla (1856-1943) ............................... ..........181
Heinrich Hertz (1857-1894)............ ............................. ......................... ........ ............................189
vn
Diesel'den Marconi'ye
Rudolf Diesel (1858-1913).............. . . . · - .. ...... .... . . ..... . .
. . .. .. .. ..
. ........ .......... ... ................... .... .. .199
Elmer A Sperry (1860-1930). .. ............. ............................................ .. ........205
Wilbur Wright (1867-1912) ve Orville Wright (1871-1948) . .. .........209
Frederick Lanchester (1868-1946) .................................................. ........................................... ... ..................215
Guglielmo Marconi (1874-1937) . . . _ _ .. .....219
. .
vm
Palçinski'den Zvorikin'e
· ·········· ···· ············· ······ ...... ........... ...... ............ . .. ·· -· · ·- . . . . . .225
Pyotr Akimoviç Palçinski (1875-1929) .......................................227
Edith Clarke (1883-1959) . . ·· ·· ·· - .. . .... . .. ..... .... ..... ..... ..233
.. .. .. . . ... .
Andrey Tupolev (1888-1972) ....... ............................................................................. ......................................................237
John Logie Baird (1888-1946).. . .. .... . ............................. ...............241
Vladimir Kosma Zvorikin (1889-1982) .............................................. .. ..... ............ ....... ..247
IX
Gabor'dan Shannon'a
. · ··· · · ·· ···························································································- . . .
............ ..................... ........ . .... . ...
.. .. . . .. .
.. .. . ....... ................... ..253
Dennis Gabor (1900-1979) ................................................................................. . ........................... . ... ... .......... . . .......255
Sergey Pavloviç Korolyov (1907-1966) ......................................................................................................261
Sir Frank Whittle (1907-1996) .... ................ . .... .. . .......... . . .. .. . .. . ........ . . ......................... ...........................265
William Shockley (1910-1989) ... . . . · · - .. . . . ... . . .. ... . ... . 269
.............. .. .. .. . ... .. . .. . . ..
Wernher von Braun (1912-1977) ..... . . ...... ..... . ........ ............. . ......... .. .. .. .... ..... . .......................... ..........277
Claude Shannon (1916-2001) ............. ... .. . ........ . ... ........... ........................ ..... .... .......... ............ .........................281
Sonsöz ..... . ...... . . . ........................................................................................................................................... . . . . . ........ .......... . .... · - .. .. ..... 289
Kaynakça ............................................... .................................................................................................................................................................. ....... ..295
Diğer Kaynakla1> . . ..
....... ..................................... .. . . ..
.... . .............................. .. ... .... ... . . .. ...... . . .. . .. ... .. .... . . .303
................... ......
Görsel Kaynakça . .. .
.................................... ........ .......................................... ............................ .... .. .. ... ........ . . .. . . . . .. .. .. 305
... . .... . . ..... .. . . . . .
Kitapta Geçen Kurumların Türkçe Karşılıkları...... . .... ............... .. .....307
Ön söz
Bu kitap, Rönesans'tan itibaren dünyaya gelmiş en önemli
mühendislerden bazılarının hayat hikayelerine ilişkin özgün ve
aynı zamanda teknik ayrıntılara boğulmadan bilgi almak iste
yen okurlar için hazırlandı. Her birinde beş ya da altı kişinin yer
aldığı dokuz bölümde, toplam elli bir mühendisin yaşam öykü
sü yer alıyor. Söz konusu mühendislerin elde ettikleri başarıların
ayrıntılarından ziyade onların birbirinden oldukça farklı yaşam
öyküleri üzerinde duruldu. Hiçbirini kişisel olarak tanımasam da
-çoğu ben doğmadan çok önce ölmüştü- çalışmaları hakkında bir
şeyler.)' iliyorum. Fransa'da bulunduğum dönemde, Riquet'nin
Languedoc Kanalı'nda seyahat etmiş, Vauban'ın tahkimatlarına
hayran kalmış, Eiffel Kulesi'ne çıkmıştım. İngiltere'deyken güçlü
buhar makinelerini hem çalışırken, hem de müzelerde görmüştüm.
Lokomotiflerin taban plakasına adım atmış ve Brunel'in Great
Western Demiryolu'nu sık sık kullanmıştım. Roebling'in Birleşik
Devletler'de inşa ettiği Brooklyn Köprüsü üzerinde yürümüş ve
Wright Kardeşler'in çift kanatlı uçağını Smithsonian National Air
and Space Museum'da incelemiştim. il. Dünya Savaşı sırasında,
V-1 "Uçan Bombası " na ve V-2 balistik füzesine ilişkin ilk elden
deneyimim oldu. Rusya'dayken, Tupolev'in uçaklarından biriyle
uçtum. Kullandığım araba gibi, evim de elektrikli aletlerle dolu.
X BÜYÜK MÜHENDiSLER
Bu kitabı, Babbage'ın buharla çalışan analitik makinesinin deva
mı niteliğindeki bir dizüstü bilgisayarda yazıyorum. Günümüzde,
farklı kuşaklardan sayısız mühendisin ürettiği çalışmalara dayalı
bir dünyada yaşıyoruz.
G i riş
Birçok insan, bir tanım yapabilmeksizin, mühendisin n e oldu
ğunu bilir. Bir kişinin, bir soruna çözüm ürettiğini söyleriz. Geçen
yıllarla birlikte anlamı oldukça çeşitlilik kazanmış deha" sözcü
ğüyle aynı kökten gelen mühendis .. sözcüğünün, tasarlayan ya da
icat eden kişi olarak tanımlandığı sözlükler de buna olanak tanır.
Bu ifade yalnızca, köprüler ve demiryolları inşa eden, otomobil
ler ve uçaklar üreten geleneksel mühendis tiplerini değil, yazılım
mühendisleri gibi modern mühendis tiplerini de kapsar. Mühen
dislik bir yandan bilimle bir yandan da teknolojiyle örtüşür. Bir
çok farklı uzmanlık alanı bulunmaktadır: Askeri mühendisliğin
karşıtı olarak sivil mühendislik [inşaat mühendisliği], makine,
elektrik, bilgisayar, sıhhi tesisat mühendisliği ve tıbbi mühendis
lik vb. alanlar sıklıkla karşımıza çıkar. Feibleman ( 1961) bunlar
arasında ayrım yapmayı denemiştir; ancak benim amaçlarım açı
sından bu ayrımların pek bir önemi bulunmamaktadır. Örneğin,
bazı yaşamöyküsü kahramanları uygulamalı fizikçi ya da elektrik
teknoloğu olarak sınıflandırılabilir; bunlar yine de birer mühen-
•
Yazar, burada, özellikle bilimsel alanda yaratıcı güç sahibi zeka anlamındaki genius
sözcüğünden bahsetmektedir. (ç.n. )
Engineer sözcüğünün karşılığı olarak (ç.n.)
Xll BÜYÜK MÜHENDiSLER
distir. Bu mühendislerin bazıları hakkında daha önce yazmış ol
sam da (James, 2004; 2009a; b) buradaki yaşamöyküleri farklıdır.
Yaşamöyküleri doğum tarihine göre kronolojik olarak dizildi
ğinden sırayla okunduklarında, mühendisliğin yıllar içinde hangi
toplumsal koşullarda geliştiği de ortaya çıkıyor. Bu kitabı yazar
ken aklımın bir köşesinde tıpkı benim gibi, mühendislikle ilgili
ama konunun tarihçesine aşina olmak zorunda olmayan okuyucu
tipi vardı. Aşırı dağınık bir anlatımın önüne geçmek için yalnızca
belirli konulara odaklandım. İlk başta, tahkimat, kanal, köprü ve
tünel gibi yapılar çerçevesinde inşaat mühendisliği üzerinde dur
dum. Ardından buhar makinesinin icadı ve demiryolu çağı geli
yor. Radyo ve televizyonun gelişimine ön ayak olan elektrik mü
hendisliği de zamanla daha önemli hale geldi. Otomobilin tarihi
gibi havacılığın tarihi de yirminci yüzyılın başlarına uzanıyor. Son
olarak da bilgi teknolojileri ve uzay araştırmaları geliyor. Bütün
bunlara rağmen kitabın makul bir uzunlukta olabilmesi için belirli
mühendislik türlerini dışarıda bırakmak zorunda kaldım. Büyük
oranda, uygun biyografik malzemenin yeterli düzeyde olmaması
nedeniyle bazı yaşamöykülerini daha kısa tuttum.
On yedinci yüzyılda yaşamış iki mühendisle başlıyor olsam da
büyük mühendislerimin çoğu, on sekizinci, on dokuzuncu ve yir
minci yüzyılda yaşamış kişiler. Her ne kadar önemli olsalar da Rö
nesans'tan önceki döneme ait mühendisleri' tespit etmek oldukça
güç. Ortaçağın etkileyici binalarından bazılarını yapmış mimar
ların adlarını biliyoruz, ancak bilgimh' bununla sınırlı. Köprüler,
tahkimat yapıları, rıhtımlar ve kanallar inşa edilmiş; büyük drenaj
planları başarıyla tamamlanmıştı; fakat bunların ardındaki insan
lara ilişkin çok az şey biliyoruz. Leonardo da Vinci ve Michelange
lo Buonarroti gibi, hezarfen olarak nitelendirilebilecek kişiler istis
nai olarak biyografi yazarlarının dikkatini çekmiştir. Rönesans'tan
itibaren özellikle mimarlar bakımından daha fazla bilgi mevcut.
Mimarlık, mühendisliğin bir parçası olarak görülürken (ya da tam
tersi) zamanla mühendislik bir meslek olarak ayrışmaya başlar. Ör
neğin Fransa'da, başlarda birbirine oldukça yakın olan mimarlık
ve mühendislik, on sekizinci yüzyıldan itibaren ayrılmaya başlar.
GiRiŞ Xlll
Devrim öncesi Fransa'sında mesleğe giriş süreci, merkezi dev
let tarafından denetim altında tutuluyordu. 1817'de, tahkimat
yapılarından sorumlu olan Corps Royal du Genie ile benzer diğer
bir oluşum, yolların inşasını ve bakımını gerçekleştiren Corps des
Ponts et Chaussees üyeleri arasında mimarlar bulunuyordu. Ye
terli sayıda inşaat mühendisi yetiştirebilmek amacıyla Ecole des
Ponts et Chaussees 1747 yılında, askeri mühendislerin eğitilmesi
için de Mezieres'teki Ecole de l' Artillerie et du Genie ertesi yıl
kuruldu. On sekizinci yüzyılda bu iki kurum çoğunlukla rekabet
halindeydi. Genie'dekilerin yetki alanı olarak görülen rıhtımların
planlanması ya da kanalların inşası gibi işlere Ponts et Chaussees'e
giden mühendisler de ilgi duyuyordu. Bu tür askeri okullara ne
redeyse sadece soylular girebiliyordu. Devrimden sonra, herkese
açık olan Ecole Polytechnique kuruldu. Diğer ülkeler de benzer
bir yol izledi. Örneğin, Almanların Technische Hochschu le'leri ve
İngilizlerin politekniklerinde, Ecole Polytechnique model alınmıştı.
On sekizinci yüzyıla kadar Britanya, Fransa ve Hollanda'yla
karşılaştırıldığında, mühendislikte geri kalmış bir ülkeydi. Sanayi
Devrimi bu durumu tersine çevirdi. Buhar makinesinin icadı ve
demiryollarının inşasıyla Britanya bir adım öne geçti. Ticari bir
bağlamda mesleki eğitim görmüş Britanyalı mühendisler, Fransız
meslektaşlarına göre daha pratikti ve kar etmenin işin bir parçası
olduğunun farkındaydı. Buna karşılık Fransız mühendisler, teknik
bilginin akılcı bir şekilde açıklanmasıyla ilgili meseleler karşısın
da Britanyalı mühendislere göre daha derin bir ustalığa sahipti.
Telford ve Rennie, İngilizceye çevrilmemiş incelemeleri oku
mak için Fransızca öğrendiler. Fransa, Marc Brunel ve Charles
Vignoles gibi, bazıları Britanya'ya yerleşen uzman mühendisler
yetiştirdi. Bu kitapta, onu aşkın Britanyalı mühendise yer verilmiş
olsa da, benzer niteliklere sahip çok daha fazla isim sayılabilir.
Kuruluşunun ilk yıllarında Birleşik Devletler, temelde bir ta
rım ülkesiydi. İç Savaş'ın ardından bazı sanayi alanlarında Bri
tanya'yı geride bırakmaya başladı ve buluşların altın çağını ya
şadı. 1914'ten önceki yaklaşık kırk yıl içinde, teknolojik gelişme
Amerika ve Almanya'da sürat kazanırken Britanya'da yavaşladı.
XIV BÜYÜK MÜHENDiSLER
Hem eski hem de yeni sanayiler için teknolojik bir gecikme söz
konusuydu, fakat buna etki eden başka etmenler de önemliydi
(bkz. Habakkuk, 1962).
Britanya'da ve bir noktaya kadar Birleşik Devletler'de, mü
hendis adayları mesleğe giden yolu genellikle bir tür çıraklıktan
geçerek kendileri açıyordu. Ortaçağdan kalma bu lonca sistemi
özellikle makine mühendislerinin eğitimi için iyi bilenen bir yoldu.
Genç bir adam, çok nadiren de bir kadın, onu çeşitli şekillerde
sınayacak bir usta arardı. Ustasıyla bir sözleşme imzalar ve birkaç
yıl boyunca ya az bir paraya ya da hiç para almadan çalışarak
işi öğrenirdi. İyi bir ustanın genellikle birden çok çırağı olurdu.
Çoğu zaman bir çırak görevini yerine getirdiğinde, diğerleri için
bir tehdit oluştururdu. Böyle olduğunda, seyahat eder ve bulabil
diği her işte çalışırdı. Nihayetinde bir yere yerleşir ve orada işini
yürütürdü. Maddi durumu elverişli olanlar genellikle, önde gelen
bir şirkette eğitim alabilmek için para öderlerdi. Bununla birlikte
bazı mühendisler de, Britanya'daki Woolwich Academy ve Birle
şik Devletler'deki West Point gibi askeri okullarda eğitim görür
lerdi. Ancak bu durum, Fransa'daki kadar önemli değildi.
İncelediğim mühendisleri, Hırvatistan, Fransa, Almanya,
Macaristan, İrlanda, Rusya, İskoçya, İsveç, Ukrayna ve Amerika
Birleşik Devletleri'ni de içeren geniş bir ülke yelpazesinden seçtim.
Birçoğu, doğdukları ülkeden ayrılıp, kariyerlerinin büyük bir
bölümünü sürdürecekleri başka bir ülkeye göç etmişlerdi. Watt,
Rennie ve Baird İskoçya'dan, baba Brunel Fransa'dan, Marconi
İtalya'dan, Gabor Macaristan'dan İngiltere'ye gittiler. Ericsson
İsveç'ten, Bell İskoçya'dan, Tesla Hırvatistan'dan, Zvorikin
Rusya'dan, Roebling ve Von Braun da Almanya'dan Birleşik
Devletler'e göç ettiler. Uygun biyo�afik malzemenin eksikliğinden
ötürü Doğu ülkelerinden hiçbir mühendisi ele almadım. Çin'in,
Hindistan'ın ve Japonya'nın da büyük mühendisleri olduğundan
kuşkum yok. Söz konusu Çin olduğunda, Joseph Needham
ve arkadaşları tarafından yazılmış Science and Civilisation in
China (Çin'de Bilim ve Uygarlık, 1954-2008) gibi bir kaynağa
başvurabilme şansımız var. Ancak, birçoğu daha sonra Batı'ya
GiRiŞ XV
yerleşen, teknolojik gelişmelerin ardındaki bireylere ilişkin çok
fazla bilgi kayıt altına alınmamıştır.
Yakın döneme kadar kadınlar, meslek yaşamının dışında tu
tulmuştu. Mühendislik de istisna değildi; hatta tam tersine en uç
örneklerden biriydi. Özetle, yaşamöyküsü aktarılabilecek kadın
mühendisler bulmak güç. Yeterli sayıda kadın mühendis olmadı
ğı gibi olanlara ilişkin de biyografik bilgi yeterli değil. Sonuçta,
İngiliz elektrik mühendisi Hertha Ayrton ( 1 854- 1 923 ) ile Ame
rikalı elektrik mühendisi Edith Clarke'ı ( 1 8 83 - 1 9 5 8 ) dahil ettim.
Muhakkak ki başkaları da dr. Makine mühendisliği bir kadın
için akla ilk gelen mesleklerden, olmasa da Victoria Drummond
( 1 8 94- 1 978 ), biyografisinde (Drummond, 1 994) açıkça ortaya
konulduğu üzere gemi mühendisi olarak başarılı bir kariyere sa
hiptir. On dokuzuncu yüzyıl Amerika'sında, sıhhi tesisat mühen
disi Ellen Swallow Richards ( 1 842 - 1 9 1 1 ) ile endüstri mühendisi
Lillian Gilbreth'i ( 1 8 78 - 1 972 ) görürüz. Kadınların, eşlerinin ça
lışmalarına katkıda bulunduğu birçok örnek de vardır. William
Ayrton ile Lee de Forrest'ın eşlerinde olduğu gibi, kadınlar kendi
çalışmalarını gerçekleştirmiş olsalar da, ulaştıkları sonuçlar genel
likle kocalarına atfedilirdi. Öte yandan, kadın mucitlerin sayısı
hiç de az değildir. Araba silecekleri, lazer yazıcılar ve kurşungeçir
mez yelekler kadınlar tarafından bulunmuştur. Ancak bu kişilerin
çok azı mühendis olarak değerlendirilebilir.
History and Technology (Tarih ve Teknoloji) dergisinin onun
cu cildindeki bir özel sayıda, söz konusu meselenin farklı ülkeler
deki durumu ele alınmıştır. Doing it the Hard Way (Yaşam Boyu
Didinmek) adlı kitabında ( 1 990) Sally Hacker, yirminci yüzyılın
sonunda Amerika'daki durumla ilgilenir. Her ne kadar Hacker,
matematiksel bilgi gereksiniminin önemli bir etmen olduğunu öne
sürse de bu sav tartışmalıdır. Bilgi her zaman gerekli olmuştur,
ancak bu bilgi, hayli yakın bir dönemde okulda öğrenilebilir bir
hal almıştır. Bugün mühendislik matematiği, oldukça teknik bir
konudur, fakat danışabileceğimiz uzmanlar da mevcuttur. Daha
sı, çok sayıda çalışmanın gösterdiği gibi kadınlar matematikte
erkekler kadar iyidir. Ne var ki Hacker, diğer meslekler gibi mü-
XVI BÜYÜK MÜHENDiSLER
hendislikte de erkeklerin baskın olduğunu ve bunu değiştirmenin
pek de kolay olmadığını söylemekte haklıdır. Hacker, günümüz
Amerika'sında, belli başlı meslekler göz önüne alındığında kadın
ların en az görüldüğü sektörlerin başında mühendisliğin geldiğini
ve bu alanda kadın düşmanı, oldukça erkeksi bir imaj çizildiğini
gösteren çalışmalara gönderme yapar. İş yaşamındaki erkekler ka
dınları meslektaşları olarak görme konusunda çoğu zaman ayak
diremektedir.
Siyahi insanların Birleşik Devletler'deki konumları, en hafif ta
biriyle, anormaldi. 1790'lı yıllarda, ülkede yaklaşık 700.000 Afri
kalı bulunuyordu. Kimileri özgür doğmuş, kimileri de özgürlükle
rini devrimci savaşta mücadele ederek kazanmışlardı. Bazıları ise
kendilerinin ve ailelerinin özgürlüklerini satın almışlardı. Ancak
siyahi insanların yüzde doksanı halen esaret altındaydı. Daha son
ra fikrini değiştirmiş olsa da Thomas Jefferson gençliğinde şöyle
demişti: "[Siyahiler] daha aşağıdadır; kanaatim odur ki araların
dan Eukleides'in araştırmalarını takip edebilecek ve kavrayacak
biri güçlükle bulunur." New Orleans'ta, hür insanlar çocuklarını
devlet okullarına gönderemiyor, şehrin sokaklarında yürüyebil
mek için izin almaları gerekiyordu. Hem özgür hem de köle sta
tüsündeki Afro-Amerikalıların Louisiana Eyaleti'nde izin belgesi
taşımaları gerekiyordu. Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi, Si
yahların hiçbir yurttaşlık hakkına sahip olmadığı yönünde karar
almıştı. İç Savaş'tan önce bir köle, birey değildi; efendisinin kişisel
mülküydü ve herhangi bir keşif ya da buluş için patent alamazdı.
Her şeye rağmen köleler de işlerini daha verimli hale getirecek ci
hazlar icat etmişti. Örneğin Eli Whithey, pamukları toplamak için
ünlü çırçır makinesini geliştirmişti.
Bu kitapta yer alacak kişilerin belirlenmesindeki güçlüklerden
biri de mühendislerin nadiren tek başlarına çalışmalarıdır. Örne
ğin, Wright Kardeşler'i ayrı düşünmek imkansız gibidir; bu ne
denle aynı inceleme içinde yer aldılar. Rennie, Stephenson, Brunel
ve Sperry gibi birkaç mühendisin çalışmaları oğulları tarafından
devam ettirilmiştir. Çoğunlukla, kimi önemli görevleri yerine ge
tiren asistanlarla birlikte çalışıyorlardı. Günümüzdeyse temel hiz-
GIRlş xvıı
metleri yerine getiren şirketler mevcut. Karşılaşılan diğer bir güç
lük de payenin verildiği kişinin çoğu zaman mühendis olmaması
dır. Örneğin Süveyş Kanalı, on dokuzuncu yüzyılın ve hatta tüm
zamanların en büyük mühendislik başarılarından biridir. Kanalın
ardındaki ismin Ferdinand de Lesseps olduğu kabul edilir, fakat
aslında o diplomat ve işadamıdır. De Lesseps'in yer aldığı bir son
raki proje, Panama Kanalı'nda yaşadığı başarısızlık onun mühen
dis olmadığını açıkça ortaya koyar. Ancak birazdan okuyacağınız
ilk incelemede durum o kadar da açık değildir. Riquet, Languedoc
Kanalı'nın sorumlu kişisiydi. Projeye maddi destek sağlayan ve
güzergahı belirleyen yine oydu. Ancak kanalı, İtalyanların yetiş
tirdiği bir mühendis, projeye dahil olan pek çok kişinin de yardı
mını alarak inşa etmişti.
R IQU ET'D E N WATT'A
Pierre-Paul Riquet ( 1604- 1 680)
•
ber Yarımadası kıyılarının çevresinden dolaşmayı gerektiren
I uzun ve tehlikeli yolculuğu ortadan kaldırıp Atlas Okyanusu'yla
Akdeniz'i birbirine bağlayacak bir kanal inşa edilmesi fikri, ilk
olarak Leonardo da Vinci tarafından ortaya atılmıştı. Bu proje çok
tartışıldı ama on yedinci yüzyılın ortalarında Büyük Languedoc
Kanalı yapılıncaya kadar, sadece bir fikir olarak kaldı. Voltaire,
XIV. Louis Dönemi'nin inşaat alanındaki en önemli eserlerini
sayarken, kanaldan "le monument le plus glorieux" (en görkemli
yapı) olarak bahsetmişti. Skempton ise, History of Technology
(Teknoloji Tarihi, Singer ve ark., 1954-84) adlı eserinde bu ka
naldan "inşaat mühendisliğinin, Roma Dönemi'yle on dokuzuncu
yüzyıl arasında Avrupa'daki en büyük başarısı" olarak söz eder.
4 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Günümüzde Canal du Midi olarak anılan kanal artık daha çok
gezi teknelerince kullanılsa da, hala ticari seferler de yapılmaya
devam ediyor.
Kanalın inşasından sorumlu olan kişi, Montpellier'ye pek de
uzak olmayan Beziers kentinde, varlıklı bir avukat olan Guillaume
Riquet'yle eşinin oğlu olarak 29 Haziran 1604'te dünyaya gel
mişti. İtalyan kökenli olduğu söylenen Riquet Ailesi'nin yüzyıllar
önce Fransa'ya gelerek, Languedoc Bölgesi'ne yerleştikleri bili
niyordu. Riquet, Beziers'deki Cizvit okulunda öğrenim görmüş,
burada fen ve matematik alanında büyük başarı göstermiş, an
cak gerçek bir mühendislik eğitimi almamıştı. On dokuz yaşında,
Beziers'li varlıklı bir burjuva ailenin kızı olan Catherine de
Milhau ile evlenen Riquet drahomasıyla, Toulouse'un 20 kilomet
re kadar güneyinde, küçük Verfeil Köyü yakınında, Girou Irmağı
vadisi yamaçlarındaki Bonrepos'da bulunan eski şato ve arazisini
satın aldı. Bu sayede Bonrepos Baronu unvanını kazandı ama me
tinde biz kendisinden Riquet olarak bahsedeceğiz.
Riquet yedi yıl sonra, yani 1630'da, önce Languedoc'un tuz
vergisi tahsildarlığına atandı, kısa süre sonra da bütün vilayetin
genel vergi tahsildarı konumuna geldi. B� vergi Fransa'da ilk ola
rak 1206'da toplanmaya başlamış ve devlet gelirinin başlıca kay
naklarından biri haline gelmişti. Bu imtiyaza sahip olmak karlı
ama bütün Languedoc yöresini dolaşmayı gerektirdiğinden, bir o
kadar da zahmetli bir işti. Ne var ki Riquet, bu sayede kanalın ge
çeceği bölge hakkında oldukça ayrıntılı bilgi sahibi oldu. 1632'de,
eski okul arkadaşlarından biri ve hukuk doktoru olan Paul Mas'ı
vekili olarak atadı. Mas, Beziers'in en zeki avukatlarından bi
riydi ve daha sonra Riquet'nin kayınbiraderi olacaktı. Aynı yıl
Riquet babasını kaybetti ve kendisine yüklüce bir miras kaldı. Place
Saint-Felix'teki aile evini, güneydoğu Languedoc'taki işlerinin yö
netim merkezi haline getirdi. Bu oldukça karlı bir işti ve becerikli
yardımcısı Paul Mas'ın da katkılarıyla o kadar çok para kazandı
ki, Cerdagne ve Rousillon'daki kraliyet ordularına tedarikçilik
gibi daha karlı işlere de el attı. Bu sayede, ellili yaşlarına geldi
ğinde milyonlara ulaşan bir servetin sahibi olmuştu. Toulouse'da
PIERRE-PAUL RIQUET 5
Place Saint-Pantaleon'da bir ev aldı ve yıllar içinde bu evde gide
rek daha çok zaman geçirmeye başladı.
Kral XIV. Louis ve ünlü maliye bakanı Jean-Baptiste Colbert
(1619-83) Büyük Languedoc Kanalı'nı inşa etme zamanının geldi
ğini düşünüyorlardı. Projenin başına Riquet'yi geçirdiler. Yardım
cıları ise yetenekli genç mühendis François Andreossy (1619-83)
ve Riquet'nin yakından tanıdığı Pierre Campas adlı bir memurdu.
Narbonne vatandaşı olan Andreossy fen ve mühendislik eğitimi al
dığı Paris'te doğmuştu. Eğitimini başkentte tamamladıktan sonra
Narbonne'a dönmüş, 1660'ta akrabalarının bulunduğu İtalya'ya
giderek Lombardiya'daki kanalları inceleme imkanı bulmuştu.
Andreossy, sahip olduğu profesyonel uzmanlıkla Riquet'nin bu
konudaki eksiğini tamamlayarak kanal inşa edilirken onun sağ
kolu oldu. Bu büyük girişimin başarıya ulaşmasındaki asıl payın
Riquet'ye mi yoksa Andreossy'ye mi ait olduğu konusu tartış
malıdır. Ancak inşaatın başladığı dönemde altmış yaşında olan
Riquet'nin heves ve heyecanı bu işin tamamlanmasındaki başlıca
etkenlerden biriydi. Riquet ve desteğini aldığı nüfuzlu Toulouse
Başpiskoposu 1662 yılında Colbert'i Paris'te ziyaret etmişler, ka
nalın güzergahını ve olası zorlukları nasıl aşmayı planladıkları
nı anlatmışlardı. Tesviye havuzları ve geçitleriyle bir kanal inşa
etmek zaten zorlu bir işken yüksek ve engebeli bir araziden ya
pay bir suyolu geçirmek ve bu kanalı yeterli miktarda suyla dol
durmak daha da büyük bir sorundu. Proje konusunda bir hayti
heyecanlanan ve bu heyecanını hep koruyan Colbert'in tavsiyesi
üzerine kral projeyi onayladı. Yapılacak işleri denetlemek üzere
bir kraliyet komisyonu oluşturuldu.
Hiç akla gelmeyen pek çok güçlükle karşılaşıldı. Hatta kum
luk bir tepede bir tünel açılması gerektiğinde komisyon üyeleri
bunun olanaksız olduğuna kanaat getirdiler. Riquet komisyon
üyelerinin haberi olmadan bir grup nitelikli işçiye tüneli kazdırdı.
İş bitince de içeriyi devasa meşalelerle aydınlatıp, muhalifleri tü
nelden kendisiyle birlikte geçmeye davet etti. Bu olayın ardından
çalışmalarını genellikle başına buyruk olarak yürüttü. Kanal on
beş yıllık yoğun çalışmaların ardından ancak 1681'de açılabildi.
6 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Projede 8000'den fazla kişi görev aldı. Uzun mesafeler boyunca
toprak dolgularla ilerletilen kanal, 100 tesviye havuzu sayesinde
deniz yüzeyinden 189 metre yüksekliğe kadar ulaşıyordu. Geniş
ve derin kanal çok sayıda sukemeri, yarma ve tünelle nehirlerin
üzerinden, tepelerin içinden geçirildi. Languedoc Kanalı, Garonne
Nehri'nin yatağını bir süre takip ediyor, Agde ve Toulouse arasın
da akarsudan tamamen ayrılıyor ve uzaklardan getirilen sularla
besleniyordu.
Bu girişime yatırım yaparak özel servetini riske atan Riquet
yüklüce bir borca girdi. Ne var ki, kanalın tamamlandığını ve
kullanıma açıldığını görmeye ömrü yetmeyecekti. Yaşlanıyor ve
sonu gelmeyen işler ve kaygılar nedeniyle sağlığı giderek kötülü
yordu. 1 Ekim 1680'de yetmiş altı yaşında öldü. Kanal ertesi yıl
15 Mayıs'ta resmi olarak açıldı. Riquet öldüğünde, tutarı 2 mil
yon Fransız livresini aşan bir borca gömülmüş olduğundan, va
risleri bu borcu karşılamak için kanal işletmesindeki hisselerinin
büyük bir kısmını satmak zorunda kaldılar. Kanal, kendini ancak
1724 yılında, yani yapıldıktan kırk üç yıl sonra amorti etti.
Kanalı inşa edenlere ve varislerine, başka önemli imtiyazlarla
birlikte ve vergilerden muaf olmak üzere, kanalın daimi sahibi
olma hakkı tanıyan bir buyruk yayınlanmıştı. Kralın 1715'teki
ölümüyle birlikte bu resmi belgeye itirazlar yükselmeye başladı.
Kanalın yapımı için kral ve taşra meclisi tarafından çok fazla para
harcandığı öne sürüldü. 1768 yılında Languedoc Meclisi artık
karlı bir yatırım haline gelmiş olan kanalı 8.500.900 Fransız liv
resi karşılığında satın almak istedi. Kral da bunu onayladı, ancak
meclis sonra fikrini değiştirdi ve kanal Fransız Devrimi'ne kadar
hissedarların elinde kaldı. Restorasyon Dönemi sonrasında kana
lın mülkiyeti tekrar Riquet Ailesi'ne verildi ve devletin geçiş ücret
lerini kaldırdığı 1897 yılına kadar da onlarda kaldı.
Sebastien le Prestre de Vauban ( 1 633- 1 707)
uşatma savaşının gelecekteki temsilcisi, Nivernais İli'nde
K ki Avallon'un güney doğusunda yer alan Saint Leger-de
Foucherest Köyü'nde doğdu. Doğum tarihi kesin değildir, ancak
15 Mayıs 1 63 3 'te vaftiz edildiği bilinir. Çok varlıklı sayılmaya
cak bir taşra beyefendisi olan babası, onu eğitimi için Semur-en
Auxois'daki Karmelit okuluna gönderdi. Burada yedi yıl eğitim
gördükten sonra, 1 6 5 1 'de Conde'nin alayında askeri öğrenci
olarak Fronde ayaklanmalarına katıldı; iki yıl sonra tutsak düş
tü. Daha sonra saf değiştirip kral yanlısı oldu. Hızla ingenieur
ordinaire du roi (kralın yetkili mühendisi) mertebesine yükselen
Vauban, 1 659'da sona eren ve İspanya'ya karşı verilen yedi yıl
savaşlarında bu göreviyle kendini gösterdi. Ertesi yıl, kendisinin-
8 BÜYÜK MÜHENDiSLER
kine benzer bir aileden gelen Jeanne d'Osnay ile evlendi. Yedi yıl
boyunca doğum yeri Saint Leger-de-Foucherest'te aralıklarla ya
şasa da, askeri görevi gereği Fransa içinde sürekli seyahat etti.
XIV. Louis'nin nüfuzlu savaş bakanı Marquis de Louvois'nın des
'teğini ve dostluğunu kazandı. 1669'da onun için Memoire pour
servir a l'instruction dans la conduite des sieges (Kuşatma Yö
netimi Talimatları El Kitabı, 1740) adlı eseri kaleme aldı. Kral,
1672'de Hollanda'ya, iki yıl sonra da tekrar İspanya'ya savaş açtı.
XIV. Louis, ordusu saldırıya geçtiğinde saray erkanını toplayıp
piknik partisi düzenler, savaşı bir gösteri gibi izlerdi.
1678'de Tahkimat Genel Komiseri olarak atanan Vauban, bu
gün bazıları halen ayakta kalan, bazıları da havadan net bir şe
kilde görünen surlarla Fransa'yı çevirdi. Ayakta kalan tahkimatın
mükemmel fotoğrafları Bornecque'nin çalışmasında (1984) görü
lebilir. Vauban savunma için, yanlardan tüfek atışı ve surlardan
top atışıyla korunabilen, taş ve topraktan geniş "poligona}" du
varlar inşa etti. Kalın duvarları ve tavanı sayesinde topları etkisiz
bırakan iki katlı ateş odalarıyla da daha büyük bir koruma sağla
dı. Flaman sınırındaki kalelere bir dizi başarılı kuşatma gerçekleş
tirdi. 1703 yılında Breisach Kalesi'nin iki haftada ele geçirmesiyle
doruğa ulaşan başarıları sayesinde aynı yıl Fransa Mareşalliği'ne
yükseldi. Kaleye yapılan saldırılarda düşman kuvvetlerini menzile
çekmek için birbirine paralel olarak kazılmış hendekleri ilk olarak
1673 yılında Maastricht'te kullandı. Kendi buluşu olan sektirmeli
top atışını da ilk kez 1688'de Philippsburg'ta denedi. On yedin
ci yüzyılda savaşlar aslen bir dizi kuşatma anlamına geliyordu.
"Vauban'ın kuşattığı kent mutlaka ele geçirilir" deniyordu ki ya
lan da değildi bu. Gerçi "Vauban'ın koruma altına aldığı kent
düşmez" de deniyordu, ancak Vauban'ın savunma taktiklerine
yaptığı katkılar kuşatma alanındakiler kadar çarpıcı değildi. Vau
ban hizmetlerinden ötürü kral tarafından Humieres Markizi ilan
edildi.
Vauban mimar değil, askeri mühendisti. İnşa ettiği devasa
surlar basit ama etkiliydi. Öte yandan ayrıntılarla donattığı giriş
kapıları amatörce ve hantaldı. Uzmanlık alanı tahkimat olması-
SIÔBASTIEN LE PRESTRE DE VAUBAN 9
na rağmen, Vauban'dan üç büyük kanalın tasarımlarını yapması
istendi. Bunlardan biri Riquet'nin Languedoc Kanalı, diğeriyse
Eure Irmağı'nın sularını Versaille Sarayı'na taşıması için planla
nan ama hiçbir zaman tamamlanamayan Maintenon Kanalı'ydı.
1684 yılında barış ilan edildi, ancak dört yıl sonra tekrar savaş
patlak verdi ve bu kez Fransız ordusu büyük bozguna uğradı. Ülke
neredeyse iflasın eşiğindeyken kral Versailles'a ve diğer projelere
hesapsızca para harcamaya devam ediyordu. Vauban'ın Fransız
hükümetini etkileme girişimleri sonuçsuz kaldı. Despot ve ben
cil kralın çevresi, yalnız kendilerini düşünen ve Vauban'a kulak
vermek istemeyen saray adamlarıyla çevriliydi. Vauban, Nantes
Fermanı'nın 1685'te yürürlükten kaldırılmasının ardından Fran
sa'yı terk eden Protestan Huguenot'lar için muhteşem bir savun
ma kaleme aldı. Çalışmaları içinde en önemlilerden biri de, aske
'
ri amaçlarla bulunduğu bii çok bölgede yaptığı araştırmalardan
elde ettiği verilerle gerçekleştirdiği istatistiksel analizler oldu. Bu
analizler, ölümünden sonra ironik bir başlıkla, Les Oisivetes (Boş
Zaman Çalışmaları) adıyla yayımlandı. Çalışmaları, Fransa'ya
çok zarar veren imtiyaz sistemine yönelik ünlü protestosu Projet
d'une dixme royale (Krali Öşür) adlı eserinin de temelini oluş
turdu. Vauban eserinde, tüm sınıflardan alınacak artan oranlı bir
vergi sistemi öneriyordu. Ancak zengini daha zengin, fakiri daha
fakir hale getiren mevcut vergi sisteminden çıkar sağlayan çok
kişi vardı ve XIV. Louis kitabın toplatılmasını emretti. Mareşal
Vauban 30 Mart 1707'de Paris'te zatürreden öldüğünde, cenaze
sine yalnızca birkaç yakın arkadaşı ve akrabası katıldı. Elli yılı aş
kın bir süre boyunca kendini adayarak hizmet ettiği vefasız kralı
temsilen kimse cenazeye katılmamıştı.
Vauban 1699'da Academie Royale des Sciences'ın onur üyeliği
ne seçilmiş, 1705'te Chevalier de l'Ordre de Saint Esprit'i (Kutsal
Ruh Şövalye Nişanı) almıştı. Çok çalışan kocasını evliliği boyunca
nadiren görmüş ve muhtemelen de ihanete uğramış olan karısı
da Vauban'la aynı yıl öldü. Çiftin iki kızları ve henüz bebekken
ölmüş bir oğulları olmuştu.
James Brindley ( 1 716- 1 772)
n sekizinci yüzyılda İngiltere'nin zengin bir karayolu ağı var
O dı ama yolların büyük bir kısmı harap haldeydi. Mümkün
olduğunca deniz ve ırmak yoluyla taşımacılık yapılıyordu. Adanın
çeşitli yerlerine kanallar açılmıştı ve teknoloji de oldukça ileriy
di. Kanallarda mavnalarla taşımacılık, yavaş olsa da güvenliydi.
Yelkenlerin kullanılamadığı zamanlarda mavnaları insanlar ya da
atlar çekerdi. Atlar, su içinde, düzgün yollardakinden bile daha
ağır yükleri çekebiliyorlardı. İngiltere'de kanalların avantajları
çok geç anlaşılmıştı. Mevcut kanallar ırmak yataklarını veya diğer
doğal suyollarını izliyordu. Bridgewater Dükü ise, hemen her yere
kanal inşa edilebileceğini ortaya koydu. Ne var ki sonunda, o da
Riquet gibi borca gömüldü.
12 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Üçüncü Bridgewater Dükü Francis Egerton'a, ülkenin fark
lı yerlerinde mal ve mülkler miras kalmıştı. En önemli mülkü,
Londra'nın batısında yer alan Ashridge olmakla birlikte, kuzeyde,
Manchester yakınında bulunan Worsley de ona aitti. Gençliğinde
geçirdiği veremden miras kalan zayıf bünyesi nedeniyle çok ba
şarılı olması beklenmiyordu. Vasileri onu, başta Fransa ve İtalya
olmak üzere Avrupa ülkelerine yapılan geleneksel Büyük Tur'a
gönderdiler. Neyse ki şanslıydı. Yolculuk sırasında ona eşlik eden
"velisi" mizacını yumuşattı ve güzel vakit geçirmenin yanı sıra,
gezdikleri yerlerdeki sanat ve endüstiyel gelişmeler hakkında bil
gilenmesini de sağladı. Büyük Languedoc Kanalı'nı ve diğer mü
hendislik projelerini gördü. Roma'da oluşturmaya başladığı re
sim koleksiyonu, Fransız Devrimi'nin ardından bu ülkedeki aris
tokratların koleksiyonlarını satın almasıyla İngiltere'deki en iyi
koleksiyon olacaktı. İngiltere'ye döndüğünde, servetinin büyük
bir bölümünü Londra'daki kumar masalarında kaybetti. Bundan
yorulduğundaysa Worsley'e döndü ve buradaki kömür madenle
rinin işletmeciliğine soyundu. Amacı, o güne kadar az bir gelir
getiren madenlerin karını artırmaktı.
Dükün vekili John Gilbert, kömürün dükün maden ocağından,
satışın yapılacağı Manchester'a taşınması için bir kanal açılması
fikrini ortaya attı. Bu, yük beygirleriyle nakliyeye kıyasla büyük
bir gelişme olacaktı. Dük projeyi coşkuyla karşıladı ve hemen ge
reken bütçeyi toparlamaya girişti. Bununla birlikte kanalı tasar
lamak ve inşa etmek için bir mühendise gereksinim vardı ve işte
yaşamöykümüzün kahramanı da bu noktada devreye girdi.
James Brindley, bir zamanlar z e6.gin olan, fakat parasının ço
ğunu kumarda kaybetmiş bir toprak sahibinin oğlu olarak Derby,
Buxton, yakınlarındaki ücra bir köyde doğdu. Çift sürerek geçir
diği birkaç yılın ardından on yedi yaşındayken, Macclesfield ya
kınlarında bir tekerlek ve değirmen ustasına çırak olarak verildi.
Ustabaşı da kalfa da beceriksiz ve ayyaş olduklarından, daha çok
kendi kendini eğitti. 1742'de Leek'te kendi işini kurdu. Burada,
Josiah Wedgwood'un çömlekçilik için gereksindiği su değirmen
leri de dahil olmak üzere, her çeşit makinenin üretim ve tamirini
JAMES BRINDLEY 13
yapmaya başladı. 1758'de kömür madenlerinde suyu dışarı pom
palamak için kullanılan ama verimsiz çalışan Newcomen buhar
makinesini iyileştirmeye ve patentini almaya çalışsa da başarısız
oldu. Bu sırada, Mersey-Trent Kanalı'nın güzergahına yönelik
saha çalışmasında da görevlendirildi ama bu proje de sonuçlan
madan kaldı.
Brindley'in Bridgewater Dükü'yle ünlü ortaklığı ise ertesi yıl
başladı. O dönemde dük, kendisine ait Worsley kanalı planını,
lrwell Nehri seviyesine inmeyi ve diğer tarafta yeniden yükselme
yi gerektiren maliyetli tesviye havuzlarından kaçınmak amacıyla
gözden geçiriyordu. Brindley, kanalı nehrin üzerinden aşıracak
bir sukemeri önerdi. Dükün de bildiği gibi, bu tür sukemerleri
Avrupa'da olmasa da İngiltere için yeni bir fikirdi. Proje büyük
bir başarıyla 1761'de tamamlandı. Üzerinden sukemerinin geçtiği
arazilerin, kemerin yapımını durdurmak için çok çabalayan sa
hipleri hayretler içinde kalmıştı.
Ardından Brindley, 1762-1767 yılları arasında Worsley Ka
nalı'nın Runcorn'a kadar uzatılması projesinde görevlendirildi.
Dükün elde ettiği başarı, kanal çılgınlığına dönüşen süreci baş
latmıştı. Bridgewafer-Gilbert-Brindley ortaklığı, büyüklü kü
çüklü pek çok proje gerçekleştirdi. Dük, Wedgwood'la birlikte,
Brindley'in en büyük başarısı olan ve Mersey ile Trent'i, Cheshire ve
Staffordshire üzerinden birbirine bağlayan Grand Trunk Ka
nalı'nın ana destekçilerinden biriydi. Her ne kadar bu kanal,
Brindley'in ölümünden altı yıl sonra tamamlanmış olsa da
Brindley, toplam uzunlukları 587 kilometreyi bulan altı kanal
daha inşa etmeyi başarmıştı.
Deneyim Brindley'e çok şey öğretmişti ama bu alaylı ustanın
Burton Sukemeri ve Hardcastle Tüneli gibi büyük projelerde ser
gilediği sorun çözümleme yeteneği, kuşkusuz üstün zekasının bir
sonucuydu. Güçlü görüşleri ve önyargıları olsa da, birçok öz
gün düşünceyle doluydu. Belirgin Derbyshire aksanıyla konuşan
Brindley, dükün kanal projesini değerlendiren parlamento komi
tesini etkilemişti. Anne Hensshall adında on dokuz yaşında bir
genç kızla evlendiğinde neredeyse elli yaşındaydı. Anne, Grand
14 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Trunk Kanalı projesindeki atölye şefinin kızıydı; 1765'te evlen
diler ve Staffordshire, Turnhurst'daki eski tarzda sevimli bir ma
likaneye yerleştiler. Brindley burada, ardında iki kızını bırakarak,
27 Eylül 1772'de hayata gözlerini yumdu. Hala genç olan dul eşi
daha sonra yeniden evlendi.
J ohn Smeaton ( 1 724- 1 792 )
ühendis ve alet yapımcısı John Smeaton, Leeds yakınların
M daki Austhorpe Lodge'da 8 Haziran 1 724'te dünyaya gel
di. Avukat William Smeaton ve eşi Mary'nin en büyük oğlu olan
John'un, bebekken ölen bir erkek kardeşi ve kendisinden sekiz
yaş küçük olan Hannah adında bir kız kardeşi vardı. John, Leeds
gramer okulunu bitirip, on altı yaşındayken hukuk öğrenmek için
babasının bürosunda çalışmaya başladı. Evde ise boş zamanla
rını, iyi donanımlı atölyesinde mekanikle uğraşarak geçiriyordu.
York'lu ünlü alet yapımcısı Henry Hindley'in teşvikiyle araç gereç
ve saat yapımına girişti. Babasıysa, muhtemelen oğlunun huku
ka olan ilgisini canlandırmak amacıyla, Smeaton'ı 1 742 yılında
Londra'ya hukuk okumaya gönderdi. Ne var ki bunun bir yararı
16 BÜYÜK MÜHENDiSLER
olmadı ve Smeaton babasının onayı ve Londra'daki bilim insanla
rının teşvikleriyle, Hindley gibi alet yapımcısı olmaya karar verdi.
Smeaton 1 74 8 'de Londra'da kendi atölyesini açtı. Burada
Hindley'in yaptıklarının yanı sıra kendi üretimlerini de satıyordu.
Aletlerde hassasiyete büyük önem veren kuzeydeki imalatçılarla
iletişime geçmesi sonucu Smeaton tüm yaşamı boyunca hatasız
ölçümün peşinden koştu. 1 749'da ürettiği vakum pompası, diğer
modellere kıyasla basıncı birkaç kat daha fazla düşürebiliyordu.
Daha önce Londra'da kaldığı dönemde Royal Society üyeleriy
le tanışma olanağı bulmuş, dernek üyeleri de sıra dışı zekaya sa
hip bir gençle karşı karşıya olduklarını anlamışlardı. 1 7 50- 1 7 54
döneminde huzurlarında okunan etkili bildirilere dayanarak da
1 75 3 'te Smeaton'ı üyeliğe kabul ettiler. Smeatön, altı yıl sonra
Royal Society'ye verdiği bir dizi konferansta rüzgarın ve suyun
doğal gücüyle ilgili araştırmalarını anlattı ve bu çalışmalarıyla
itibarlı Copley Madalyası'nı almaya hak kazandı. Değirmenlerin
suyu alttan mı yoksa üstten mi aldıklarında daha verimli oldu
ğu konusundaki tartışmalara ilkinin daha verimli olduğunu kesin
olarak kanıtlayarak nokta koydu. Yel değirmenleri ve yelkenli ge
miler konusunda ise, Hollandalıların en etkin tasarımları zaten
keşfetmiş olduklarını saptadı.
Smeaton 1 755'te, bugünkü Belçika ve Hollanda sınırları için
deki Aşağı Ülkeleri gezerek liman ve drenaj çalışmalarını yerinde
inceledi. Gördüklerinin ayrıntılı bir dökümü, 1 93 8 'de Newcomen
Society tarafından yayımlandı. Ülkesine döndükten sonra, birçok
küçük çaplı mühendislik proj esinde başarı gösterdi ve Thames
üzerine Blackfriars'da kurulması planlanan köprünün planlarını
çizdi. Ne var ki bu proj e hayata geçirilmedi. Smeaton'ın ilk önem
li mühendislik görevi aynı yıl, o zamanki Royal Society başkanı
Macclesfield kontu aracılığıyla geldi. Kendisine, Plymouth yakı
nındaki Eddystone deniz fenerinin yeniden inşası görevi verilmiş
ti. Bir yangınla harap olan fenerin yeniden inşası zorlu bir işti ama
Smeaton bu görevin altından başarıyla kalkarak, daha sonra açık
denizde yapılan fenerler için bir model oluşturacak ustalıklı ve
yenilikçi bir yapı inşa etmeyi başardı. Fenerin dikilmesinin hika-
JOHN SMEATON 17
yesinden pek çok kez bahsedilmiş olsa da, hikayeyi en iyi anlatan
kişi, bu konuyu Narrative of the Building, and Description of the
Construction of the Edystone Lighthouse (Edystone Deniz Feneri
İnşasıyla İlgili Açıklamalar ve İnşaatın Hikayesi) adlı klasik ese
rinde ele alan Smeaton oldu. Kitap ilk olarak 1791'de Londra'da
yayımlandı. 120 yıl sonra deniz fenerinin yerine yenisinin inşa
edilmesi gerektiğinde eski fener, yaratıcısının anısına Plymouth
Hoe'da yeniden inşa edildi.
Smeaton 1747'de, Leeds'li genç bir hanıma evlenme teklif et
miş ama ailesinin karşı çıkması nedeniyle evlilik gerçekleşeme
mişti. Dokuz yıl sonra -annesi de babası da artık hayatta değil
di- York'lu Ann Jenkinson'la evlendi. Bundan kısa bir süre sonra
Londra'dan ayrılıp eşi ve hayatta kalan ilk çocukları Ann ile bir
likte Austhorpe Lodge'a döndü. Çiftin iki kızı daha oldu: 1761
yılında doğan Mary ve 1765'te doğup genç yaşta ölen Hannah.
1757'de, Calder Irmağı'nın Yorkshire'dan geçen kısmını tekne
lerin seyrine elverişli hale getirecek bir proje hazırlaması istendi.
Smeaton, saha araştırmalarını gerçekleştirdikten sonra Austhorpe
Lodge'a döndü ve inşaat çalışmaları süresince buradan yönetici
mühendis olarak çalıştı. 1758'de Eddystone fenerinin başarıyla
tamamlanması Smeaton'ın ününün yayılmasını sağladı. Sonraki
yıllarda çok sayıda mühendislik projesinde görev aldı ve Britan
ya'nın ilk profesyonel inşaat mühendisi oldu. Ününü, engin dene
yimi sayesinde sorunlara, en düşük maliyetle en sağlam inşaata
olanak veren en iyi çözümü üretebilmesine borçluydu. Bu dö
nemde, yapımına 1768'de başlanan Forth and Clyde Kanalı'nın
mühendisiydi; Carron demir fabrikasının sahipleri de sık sık ona
danışıyorlardı. İskoçya'daki diğer başarılı projelerinin içinde en
önemlisi, 1780'de tamamlanan Aberdeen limanının inşasıydı.
Smeaton öteden beri buhar makinelerine ilgi duyuyordu.
1768'den 1772'ye kadar Austhorpe'da zamanın çoğunu, model
bir makineyle deneyler yaparak geçirdi. Amacı, 1767'de New
River Company için yapılan buhar makinesinin neden düşük per
formansla çalıştığını bulabilmekti. Her denemede bütün diğer un
surları sabit tutup yalnızca tek bir unsuru değiştirdiği yöntemiyle
18 BÜYÜK MÜHENDiSLER
makinenin verimini artırmayı başardı. Kömür ocağında kullanılan
makinelerinden biri, mevcut alternatiflerden yüzde 25 daha etkin
ve güçlüydü. Ne var ki Smeaton'ın yaptığı iyileştirmeler, bir son
raki yaşamöyküsünün kahramanı James Watt tarafından gölgede
bırakıldı. 1 776'da Royal Society'ye iş ve güç kavramlarıyla ilgili
derinlemesine bir kavrayış ortaya koyan bir başka makale sundu.
Sonraki yıllarda Smeaton'a çok farklı işlerde danışman mühendis
olarak başvuruldu ve hepsinden de başarıyla ayrıldı. Bunun tek
istisnası, tamamlandıktan iki yıl sonra olağanüstü bir sel baskını
nedeniyle yıkılan Hexham Köprüsü'ydü.
Britanya'da yetişen birinci sınıf inşaat mühendislerinin sayısı
giderek artınca, Smeaton Londra'da bir kulüp kurdu. Burada, in
şaat mühendisliği alanında çalışanlar bir araya gelerek, dostça bir
ortamda çalışmaları ve her türlü konu üzerinde konuşabiliyorlar
dı. Daha sonra bu oluşum Society of Civil Engineers adını alsa
da üyeleri daha çok Smeaton'cılar olarak anıldı. Smeaton 1 78 3 'te
ağır bir hastalık geçirdi. Eşinin ertesi yıl vefat etmesinin ardından,
Austhorpe'daki evi kızı Anne çekip çevirmeye başladı. Smeaton
1 79 1 yılına kadar çalışmalarına aktif olarak devam etti. Emekliye
ayrıldığında, yaşamının geri kalanını anılarını yazarak geçirmeyi
planlıyordu, ancak 1 792'nin Eylül ayında bahçesinde yürürken
felç geçirdi ve altı hafta sonra, 28 Ekim'de, altmış dokuz yaşın
dayken hayata gözlerini yumdu. Whitkirk Kilisesi'ne gömüldü.
Kızları burada anneleri ve babaları adına bir kitabe koydurdular.
İki yüz yıl sonra, Westminster Abbey'in zeminine, üzerinde "John
Smeaton, İnşaat Mühendisi, 1 724- 1 792 " yazan bir anma taşı yer
leştirildi.
James Watt ( 1 736-1 8 1 9 )
ritanya'nın en önemli mühendislerinden bazıları İskoçya kö
B kenliydi. Bunlar arasında en ünlüsü ise, Glasgow yakınında
ki liman kasabası Greenock'da 1 9 Ocak 1 736'da doğan James
Watt'tır. Aynı adı taşıyan babası marangoz ve tersane işçisi olma
sının yanı sıra ticaretle de uğraşıyordu ve birkaç küçük geminin
hissedarıydı. Çevresinde itibar sahibi olan varlıklı bir adamdı. Eşi
Agnes Muirhead Glasgow'lu bir aileden geliyordu; akrabaların
dan biri şehirdeki köklü üniversitede beşeri bilimler profesörüy
dü. Çiftin çoğu bebeklik döneminde ölen pek çok çocuğu olmuş
tu. Hayatta kalanlardan biri olan oğulları ise çelimsizdi. Onun
da erken yaşta ölmesinden korkan annesi narin oğluna özveriyle
baktı.
20 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Küçük James Watt, zamanının çoğunu babasının atölyesinde
geçirdi ve kendisine yaşamı boyunca büyük yarar sağlayacak el
becerilerini burada kazandı. İlkokulda matematikte büyük ba
şarı gösterdi. Annesinin 1 753 yılında ölümünün ardından önce
Glasgow'a, ardından 1 755'te Londra'ya gitti. Matematik aletleri
yapımını öğrenmek için, Cornhill'de bir mağazada meşakkatli bir
,
yıl geçirdi. Glasgow a döndüğünde üniversitede matematik alet
leri yapımcısı olarak görevlendirildi. 1 759'da John Craig adlı bir
mimarla ortak oldu. Matematik aletleri ve müzikal enstrüman
üretim işleri, Craig'in beş yıl sonra ortağını borç içinde bırakarak
ölümüne kadar gelişerek devam etti.
Watt ertesi yıl kuzeni Margaret Miller'la evlendi. Çiftin dört
çocuğundan, iki kızları ve bir oğulları yaşadı. Aynı yıl, Newcomen
buhar makinesinin bir modelini tamir etmesi istendi. Makinenin
eksiklikleri üzerine kafa yoran Watt, Mayıs 1 765 'te ünlü çözümü
ne ulaştı: Silindiri sıcak tutacak ve kullanılan buharı ayrı bir yo
ğunlaştırıcıya yönlendirecekti. Bu fikir, Forth Körfezi kıyısındaki
Bo'ness yakınlarında bulunan Kinneil'de bir demir fabrikası olan
varlıklı sanayici John Roebuck tarafından desteklendi. Ne var ki,
başta piston sekmanında yaşanan sorun olmak üzere nitelikli iş
çilik eksikliği nedeniyle geliştirme işinin aksamasından Watt hiç
memnun değildi. Roebuck ve Watt 1 769'da makinenin patentini
aldılar. Patentin şartları öyle geniş tutulmuştu ki, buhar makine
lerini iyileştirmeye yönelik neredeyse her buluş patent ihlaline gi
riyordu.
Geçindirmesi gereken bir eşi ve küçük çocukları olan Watt'ın
para kazanması gerekiyordu. O da Glasgow'daki alet yapım işi
ni devrederek yedi yıl boyunca İ skoçya 'daki kanallar için saha
araştırmaları yaptı. Bu kanallardan biri de Inverness'ten Fort
William'a uzanan Kaledonya Kanalı'ydı. Watt, Forth ile Clyde
arasındaki kanalla ilgili tasarıyı değerlendiren parlamento komi
tesine projeyle ilgili açıklama yapmak üzere Londra'ya gönderildi,
ama bu deneyim kendisinde pek iz bırakmadı.
Dönüş yolunda Watt bir süre Birmingham'da kaldı. Bura
da, Lunar Society'nin arkasındaki isimlerden Erasmus Darwin
JAMES WATT 21
ve William Small'la tanıştı. Buluşunun sırrını açıkladığında, bu
fikri geliştirmek gerektiğini düşünerek heyecanlarını arkadaşları
Matthew Boulton'la paylaştılar. Önemli bir girişimci olan
Boulton, Watt'la tanıştıktan sonra Roebuck'la görüşmeler yaptı
ama çabaları Roebuck'un iflas ettiği 1 773 yılına kadar sonuçsuz
kaldı. Boulton, ancak ertesi yıl Watt'ın makinesinin patentini sa
tın alabildi.
Watt, ilk eşinin 1 773 'te ölümünün ardından çocukları Margaret
ve James'le birlikte Birmingham'a taşındı. Bu, Watt'ın talihinde
bir dönüm noktasıydı. 1 775 'te Boulton, güçlü itirazlara karşın,
Watt'ın patentini hem İ skoçya'da hem de İngiltere'de yüzyılın so
nuna kadar uzatmayı başardı. Böylece, Boulton ve Watt'ın ünlü
ortaklığı başlamış oldu. Beş yıllık bir geliştirme sürecinin ardın
dan, güvenilir ve ekonomik makineler üretilmesiyle şirket an
cak 1 780'lerden itibaren kar edebilmeye başladı. Watt, 1 775 'ten
1 790'ların sonuna kadar makinesini geliştirmek için çok çalıştı ve
çift etkili makine, dönme hareketi sağlayabilecek dişli mekaniz
masına sahip motor, paralel hareket, regülatör ve motorun gücü
nü beygirgücü olarak gösterme fikri gibi çok önemli iyileştirme
ler gerçekleştirdi. Watt ve Boulton, Cornwall'a ve makinelerinin
kullanıldığı diğer yerlere pek çok kez gittiler. William Murdock'u,
kendileri adına Kelt maden işçileriyle anlaşması için yetiştirdiler;
Murdock da onların en büyük destekçisi oldu.
1 776'da Watt Glasgow'lu Ann McGregor ile evlendi. Yeni eşiy
le birlikte, daha önce Harper's Hill'de satın aldığı Regent's Place
adlı eve yerleşti. Bu ev Boulton'ın Birmingham Hansworth'deki
Soho dökümhanesine de çok yakındı. Yeni eşinden, yine kendi
si gibi James adını taşıyan bir oğlu daha oldu. Lunar Society'nin
bilimsel etkinliklerinde önemli rol oynamaya başlayan Watt kim
yayla daha fazla ilgilenmeye başladı. 1 78 3 'te Royal Society'ye sun
duğu bir makalede, suyun basit bir madde değil, hidrojen ve ok
sijenden oluşan bir bileşik olduğunu açıkladı. Makale, su üzerine
karmaşık tartışmalara neden oldu. Watt 1 784'te Royal Society of
Edinburgh ertesi yıl da Royal Society of London üyeliğine kabul
edildi. Glasgow University tarafından fahri hukuk doktoru unva-
22 BÜYÜK MÜHENDİSLER
nı verildi. Academie des Sciences'ın sekiz yabancı üyesinden biri
oldu. Kendisine verilmek istenen baronetlik payesini ise reddetti.
Watt 1 790'da, yaşamını en etkin ve başarılı yıllarını geçirdiği
Regent's Place'den ayrılıp, Heathfield'deki daha geniş bir eve ta
şındı. Tasarımı ünlü mimar James Wyatt'ın kardeşi Samuel Wyatt
tarafından yapılan bu ev, Handsworth Heath'de 1 60 dönümlük
bir arazi içinde yer alıyordu. Kendini kocasına adayan yeni eşi,
evi katı kurallarla yönetiyordu. Bu dönemde ne yazık ki, ilk ev
liliğinden olan iki çocuğu veremden hayatlarını kaybetti. Kızı
Janet öldüğünde on beş , babasıyla aynı istisnai yeteneği paylaşan
Gregory ise yirmi yedi yaşındaydı.
On sekizinci yüzyıl sona ererken , Boulton ve Watt ellerindeki
patent hakkını korumayı bırakınca , Trevithick gibi mucitler ma
kine üzerinde fikir üretme olanağı buldular. 1 790'larda Boulton
ve Watt işi bir sonraki nesle devretme yoluna gittiler ve böylelikle
Boulton and Watt and Sons adıyla yeni bir şirket kuruldu. 1 8 00'de
Watt emekliye ayrılmıştı ama tam bir işkolik olduğundan, keyif
sürmek yerine yaşamının sonuna kadar icatlarına devam etti.
Daha önce evrakları kopyalamak için icat ettiği kimyasal yöntem
yıllardır işyerlerinde kullanılıyordu. Bu işin başına en büyük oğlu
geçti. Watt, Heatfield'ın çatı katında, büstleri kopyalayabilen bir
cihaz geliştirdi. İlk icatlarından biri de üç boyutlu cisimlerin res
mini çizen bir aletti.
Watt, umutsuz ve karamsar bir mizaca sahipti. Seksen üç ya
şına kadar yaşadıysa da, yaşamı boyunca zayıf bünyeli, hastalık
hastası , depresif ruh haline sahip ve kendini değersiz gören bir in
san olarak kaldı. Watt'ın buhar makinesinde yaptığı iyileştirmeler
iki açıdan çığır açıcı nitelikteydi: Öncelikle insanlığın gücü daha
verimli kullanmasını sağladı ki bu, modern teknoloj i dünyasının
temel taşı oldu; ikincisi, doğal güçlerin harekete geçmesini bek
lemek yerine , doğanın denetim altına alınabileceği düşüncesinin
ortaya çıkmasını sağladı.
Watt, kısa bir hastalık döneminin ardından 25 Ağustos 1 8 1 9' da
Heatfield'da hayata gözlerini yumdu. Şair William Wordsworth,
ona olan hayranlığını şu sözlerle dile getirmişti:
JAMES WATT 23
Dehasının boyutuna ve evrenselliğine bakarak, onun bu ülkenin yetiş
tirdiği belki de en olağanüstü insan olduğunu söyleyebilirim. Hiçbir zaman
gösteriş peşinde koşmad ı ; gerek ruhsal gerek çevresel bir dinginlik ve al
çakgönüllülük içinde çalışmaktan hoşnuttu ki yalnızca bu bile şimdiye kadar
görülmemiş bir değerdi.
Ölümünden sonraki yıllarda giderek daha fazla kabul gören
kahraman kimliğinin anısına, halktan toplanan bağışlarla heykel
tıraş Chantrey'ye yaptırılan devasa heykeli 1 8 34'te Westminster
Abbey'e yerleştirildi.
il
J ESSO P 'TAN MARC I SAM BARD
B R U N EL'E
William Jessop ( 1 745-1 8 1 4)
meaton'ın çırakları arasında, önce asistanı daha sonra ortağı
S olan genç bir adam vardı: William Jessop. Çalışmaları dışında
özel yaşamı hakkında pek az bilgiye sahip olduğumuz Jessop, hak
etmediği bir ilgisizlikle karşı karşıya kaldı. Ebeveynleri Josias ve
Elizabeth Jessop'ın, William'dan küçük iki oğlan ve bir kız ol
mak üzere üç çocukları daha oldu. Geleceğin mühendisi William,
23 Ocak 1 745'te babasının çalıştığı Devonport'ta doğdu. Smeaton,
Eddystone Deniz Feneri'ni inşa etmek için 1 756'da Plymouth'a
geldiğinde, Josias'ı şantiyenin başına geçirdi ve fener tamam
lanıncaya kadar üç yıl birlikte çalıştılar. Dolayısıyla, Josias'ın
mühendislik eğitimine çok istekli olan oğlu William'ı Smeaton'ın
çıraklığa kabul etmesi pek de şaşırtıcı değildi. William, kuram-
28 BÜYÜK MÜHENDiSLER
sal ve uygulamalı mühendisliğin temellerini Austhorpe Lodge'da
öğrendi .
Jessop yirmi yedi yaşına geldiğinde, Smeaton'ın küçük ortağı
konumuna ulaşmıştı. ilk büyük işini İrlanda'da yaptı. Dublin'deki
Liffey Irmağı ile Banagher yakınındaki Shannon Irmağı'nı birleş
tirecek Grand Canal'ın yapımında yaşanan zorluklardan hükü
meti kurtarmıştı. Onun başarılı yönlendirmeleri sayesinde hattın
batı kısmı yeniden gözden geçirildi, Sallins'te Liffey Irmağı üze
rine zarif Leinster sukemeri yapıldı ve kanal sorunsuzca Bog of
Allen'dan (Ailen Bataklığı) geçirildi. 1 773 'te, daha otuz yaşına
bile gelmemiş olan Jessop, Smeaton'cıların derneğine kabul edil
di. Dört yıl sonra, Haddlesey House'dan Saralı Sawyer'la Birkin
Kilisesi'nde evlendi. Pontefract'ta kısa bir süre kaldıktan sonra,
Ferrybridge ile Castleford arasında, Aire Irmağı'nın kuzeyinde
kalan Fairburn'de kendi evlerini yaparak yerleştiler. İlk çocukları
John 1 779'da, ikincisi Josias iki yıl sonra doğdu.
Jessop, kanal müteahhitliği işinde ileride bu alandaki en ünlü
ve en büyük olacak şirketle çalışmaya başladı. Hayatının sonuna
kadar ilişkisi devam etse de, şirketin ortakları arasına katılmayı
tercih etmedi. Onun yerine Orta İngiltere ve İngiltere'nin güneyin
de bazı önemli projelerde danışman olarak görev aldı. Kanallar ve
arazilere büyük yatırımların yapıldığı " kanal çılgınlığı " dönemi
1 78 9 'da başlayıp 1 796'da sona erdi. Kıdemli bir mühendis olarak
bilinen Jessop da bu dönemde birçok görev aldı.
Jessop, yirmi yıl süresince Orta İngiltere'nin kuzeydoğusunda
geniş bir alandaki ulaşım sisteminin mühendisliğini yapan kişiydi.
Bu sistemin ana hattı Trent Irmağı'ydı. Üç önemli kanalın tasarım
ve denetimini de gerçekleştirdi. Jessop, 1 79 3 'ten 1 8 1 2'ye kadar
Telford'la çalıştı. Bu dönemde, Mersey Irmağı'nı Chester'da Dee
Irmağı, daha sonra da Shrewsbury'de Severn Irmağı'yla birleştir
mek üzere kurulmuş Ellesmere Canal Company'nin genel temsil
cisi, mühendisi ve mimarı olarak görev yaptı. Seçilen güzergah,
kanalın bir sukemeriyle yükseltilerek derin bir vadiden geçirilme
sini gerektiriyordu. Pontcysyllte Sukemeri on yıl sonra 1 805'te
açıldığında kanal ırmağın 40 metre yukarısında, taştan ayaklar
WILLIAM JESSOP 29
üzerine oturtulmuş döküm demir bir yatakta 307 metre boyunca
ilerliyordu. Bu yapı halen, bütün zamanların en önemli mühen
dislik eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Demiryolları
döşenmeye başladığında Jessop bu konuyla da çok ilgilendi. Öte
yandan Londra ve Bristol doklarında da önemli görevlerde bu
lundu; İngiltere'nin doğusundaki bataklıkların kurutulmasında ve
köprü yapım işlerinde çalıştı.
Jessop Ailesi 1 78 3 'te Fairburn'den ayrılıp Jessop'ın üstlen
diği işler açısından daha uygun olan Newark'a taşındı. Jessop,
1 78 6'da belediye meclisi üyeliğine seçildi ve 1 790- 1 79 1 ile 1 803-
1 804 dönemlerinde Newark belediye başkanlığı yaptı. Aslında ne
mimar ne de köprü yapım uzmanıydı; su ve toprakla nasıl başa
çıkılacağını çok iyi biliyordu. Çağdaşlarına göre Jessop, yapma
cıksız, iş dışında yakın arkadaş çevresi içindeyken çoğu zaman
şakacı, eğlenceli hikayeler anlatan biriydi. Mesleki rekabette haset
ve kıskançlıktan tamamen uzaktı. Davranışlarında gösteriş veya
gizemden eser yoktu. Ona değer veren kimseden dostluğunu ve
desteğini esirgemezdi.
Söylendiğine göre, son yıllarında felç geçirmişti. 1 8 Kasım
1 8 1 4'te, yetmişinci doğum gününden iki ay önce hayatını kaybetti
ve Pentrich Kilisesi mezarlığına defnedildi. Hadfield ve Skempton
( 1 979 ) şöyle yazmıştı: "Jessop'ın pek çok yerdeki çalışmalarının
izleri silindiğinden, meslek hayatının tamamı hakkında eksiksiz
bilgiye ulaşılamamaktadır; kişisel belgelerinin tamamı kayıptır. "
Lazare Carnot ( 1 753-1 823 )
Ş imdi XVI. Louis Fransa'sına dönüyoruz. Lazare Nicholas
Marguerite Carnot, 1 3 Mayıs 1 75 3 'te, bölgenin ileri gelen
lerinden olan Burgonyalı bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi.
Babası, Côte d'Or İli'nde Beaune yakınlarındaki Nolay kentinde
avukat ve noterdi. Nüfuzlu Aumont Kontu'nun hizmetinde çalış
mış, o da en büyükleri Lazare olan dört oğluna hamilik yapmıştı.
Lazare'ın en büyük hayali Mezieres'teki istihkam okuluna gire
bilmekti, ama ilk denemesinde başarılı olamadı. Bunun üzerine
Paris'e giderek, adayları sınava hazırlayan okullardan birinde bir
süre eğitim gördü ve 1 771 'de sınavı kazanarak, iki yıllık mühen
dislik yedek subay okuluna girdi. Buradaki öğretmenlerinden biri
de ünlü matematikçi Gaspard Monge'du, ama kendisinin Lazare
32 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Carnot'nun istisnai yeteneğini fark edip etmediğine dair elimizde
bir bilgi bulunmuyor.
1 773 yılı başında teğmen rütbesiyle mezun olan Carnot on yıl
boyunca Fransa'nın kuzeydoğusunda sıkıcı garnizon işleriyle uğ
raştı. Bu dönemde üç yıllığına Cherbourg'a gönderildi ve bura
daki büyük limanın inşasında çalıştı. İçlerinde en önemlisi Essai
sur fes machines en general ( Makineler Üzerine Deneme) olan bi
limsel makalelerini yazmaya bu görev sırasında başladı. Her tür
lü makinedeki optimum işletim koşulları bir makalede kuramsal
olarak ilk kez tartışılıyordu. Dijon akademisinden ödül alan bir
diğer makalesi ise Vauban'a övgü niteliğindeydi. Reflexions sur
la metaphysique du calcul infinitesimal ( Sonsuz Küçük Hesabı
nın Metafiziğiyle İlgili Düşünceler) adlı makalesi, Berlin Akade
misi 'nin bir yarışmasına katıldı ve ödül alamasa da yayımlandı,
birçok dile çevrildi ve bunca yıl sonra hala baskıları yapılan bir
yazı oldu. Sıcak hava balonlarının yönlendirilmesi ve böylelikle
askeri amaçlarla kullanım olanaklarının artırılması konusunda da
bir makale yazdı. Carnot, Calais yakınlarındaki Saint-Omer'li bir
ailenin kızı olan Marie Dupont ile evlendi.
Franız Devrimi başladığında Lazare Carnot'nun erkek kar
deşi Feulins çoktan siyayesete atılmıştı. Lazare da 1 79 1 'de onun
izinden gitti ve Fransa'nın geleceğinin tartışıldığı Konvansiyon
Meclisi üyeliğine seçildi. Çok geçmeden hükümet temsilciliğine
seçilerek, Ren Ordusu komutanlarını Konvansiyon kararlarına
uymaya ikna etmek üzere görevlendirildi ve bu görevi başarıyla
tamamladı. Konvansiyon'da XVI. Louis'nin idamı ve kral yanlı
larının bastırılması lehinde oy kullandı. Daha sonra devletin yü
rütme gücü, Jakoben terörünün faili olan radikal Kamu Güvenliği
Komitesi'nin eline geçti. Carnot, Komite'nin ve 1 795'te Fransa
hükümeti olarak onun yerine geçen Direktuvar'ın önde gelen üye
lerinden biriydi. Direktör konumu sayesinde ailesiyle birlikte Petit
Luxemburg' a yerleşti.
Yeni cumhuriyeti tehdit eden ayaklanmayı güçlü bir biçimde
bastırdı. Dış koalisyonla Bourbon Monarşisi'ni geri getirmeye yö
nelik ilk girişim bundan daha da zorluydu. Carnot, mühendislik
LAZARE CARNOT 33
yeteneklerinden yararlanarak müttefik orduları üzerinde zafer
kazanmayı başardı. Bu amaçla, kral yanlısı güçlerin hareketleri
ni gözlemlemek için balonlardan yararlanıldı; cephe hattındaki
birlikler ile Paris'teki yetkili merciler arasında hızlı iletişim sağ
lamak için bir semafor telgraf sistemi kuruldu. Bununla birlikte,
Bonaparte'ın birinci konsül olarak iktidara gelmesinin ardından,
Carnot'nun yükselişi bir devlet darbesiyle son buldu ve sürgüne
gönderildi. Takip eden çalkantılı iki yılı İsviçre ve Almanya'da
olaylardan uzak kalarak geçirdi. Ardından, Bonaparte'ın savaş
bakanı olarak Fransa'ya döndü. Bir süre sonra ikilinin pek anla
şamadıkları iyice aşikar olunca Carnot görevinden istifa etti.
Sonraki birkaç yıl boyunca Carnot bilimsel çalışmalarına kal
dığı yerden devam etti. 1 796'da seçildiği Institut de France üyeli
ğinden 1 797 darbesiyle uzaklaştırıldı ama 1 800'de görevine iade
edildi. Eski Academie Royale des Sciences'ın yerini alan fiziksel
ve matematiksel bilimlerde birinci sınıfa dahildi. Konferansla
ra katılmasının yanı sıra bilimsel makalelerin değerlendirilme
si ve Amerikalı Robert Fulton'ın yandan çarklı buharlı gemisi
gibi icatların incelenmesiyle ilgli komitelerde coşkuyla görev alı
yordu. Son dönem yayınları arasında en önemlileri, her ikisi de
1 803'te yayımlanan Principes fondamontaux de l'equilibre et du
mouvement (Temel Denge ve Hareket İ lkeleri) ile Geometrie de
position (Konum Geometrisi) başlıklı çalışmalarıydı.
Paris'te yaşamaya devam etmesine rağmen 1 8 1 5 'te Yüz Gün
döneminde imparator için kısa bir süre içişleri bakanlığı yapması
nın dışında sosyal hayata pek karışmadı. Bonaparte'ın yenilmesi
ve yeniden güçlenen Bourbon monarşisinin önde gelen cumhuri
yetçilerden intikam almak istemesi üzerine, güvenlik endişesiyle
Magdeburg'a (Almanya ) taşındı. Burada, 2 Ağustos 1 823'te yet
miş yaşında öldü. Bilimsel çalışmalarını, bir başka bölümde ele
alacağımız oğlu Sadi sürdürdü.
Thomas Telford ( 1 75 7- 1 834)
•
rlanda'da yalnızca James Watt gibi makine mühendisleri de-
I ğil, aralarında Thomas Telford'un da bulunduğu önemli in
şaat mühendisleri de yetişmiştir. Thomas, 9 Ağustos 1 75 7'de,
Dumfriesshire'ın bir köyü olan Westerkirk'te dünyaya geldi. Ço
ban olan babası John Telford altı ay önce öldüğünden, ailenin
tek çocuğu olan Thomas'ı annesi yetiştirdi. Çocukluğunda, okula
gitmediği zamanlarda etraftaki çiftliklerde çalıştı. On üç yaşına
geldiğinde, bir duvar ustasının yanına çırak olarak girdi. Bu dö
nemde şiire merak saldı. Bir yıl Edinburgh'da şehrin yeni merke
zinde çalıştıktan sonra yirmi dört yaşında Londra'ya gitti.
Bu dönemde Telford'un en büyük tutkusu mimar olmaktı. Hem
şerisi olan iki mimara, Robert Adam ve Sir William Chambers'a,
36 BÜYÜK MÜHENDiSLER
referans mektuplarıyla gelmişti. Chambers, Telford'u yeni Somer
set House'da yevmiyeli duvar ustası olarak işe aldı. Telford o ka
dar yetenekliydi ki kısa sürede ustabaşı oldu. Ardından, 1 78 3 'te,
varlıklı ve nüfuzlu William Pulteney'in yanında çalışmaya başladı.
Pulteney sayesinde, Portsmouth Tersanesi'nin önemli inşaatların
da şantiye şefi olarak görev aldı. Daha sonra, Pulteney'in sayısız
mülkleri arasında yer alan metruk Shrewsbury Kalesi'nin resto-
rasyonunda şantiye şefliği yaptı. •
1 78 7 başında, Shropshire'ın bayındırlık müfettişliğine atandı.
Buradaki Saint Chad Kilisesi'nin akan tavanı için kendisine danı
şılmasının hikayesi dilden dile dolaşmıştır. Telford binayı inceledi
ğinde geniş çatlaklar görür ve binanın her an çökebileceğini söy
ler. Söyledikleri ciddiye alınmaz ama kilisenin kulesi ertesi sabah
devrilince nefin büyük bölümü hasar görür. Bu olayın ardından
Telford'un ünü hızla yayılır.
Telford, ilk kez bir kilise tasarımı yapma olanağını Bridgnorth 'da
yakaladı ve yeni St Mary Magdalene Kilisesi için sağlam ama göz
alıcı bir tasarım yaptı. Erken dönem tasarımlarından bir diğeri
de Shropshire, Madeley'deki sekizgen planlı St Michael Kilisesi
oldu. Bununla birlikte kilise mimarisi asıl uzmanlık alanı değildi.
1 78 8 başında, Shropshire'a köprü uzmanı olarak atandı. Otobi
yografisinde 1 790- 1 796 arasında, bazıları Severn Irmağı üzerinde
olmak üzere kırktan fazla yol köprüsünün yapımndan sorumlu
olduğunu söyler. Bunların bazıları taş köprü değildi. İngiltere'nin
ilk demir köprüsü, birkaç yıl önce Coalbrookdale'de yapılmıştı;
Telford da bu yeni malzemenin yapısal kullanımında bir usta ol
duğunu kısa sürede kanıtladı.
Telford bu dönemde, İskoçya'nın kuzeyinde bir dizi balık
çı barınağı inşa ederek balıkçılık endüstrisini geliştirmek üzere
kurulmuş British Fishery Society'ye mühendis olarak atandı. Bu
bölgede karayoluyla ulaşım neredeyse hiç mümkün olmadığından
Telford'un arazi çalışması yapması gerekiyordu ve bunu 1 79 9'da
gerçekleştirdi. Saptamalarıyla ilgili yazdığı raporlardan ikincisi,
hükümet üzerinde çok derin bir etki yarattı. Great Glen boyunca
İ skoçya'nın doğu ve batı kıyılarını birleştirecek Kaledonya Kana-
THOMAS TELFOAD 37
lı'nın yapımına hemen başlanmasına karar verildi. Telford projeye
başmühendis olarak atandı ve büyük zorluklarla karşılaşılmasına
rağmen, kanalı 1 822'de tamamlamayı başardı. Proje ticari anlam
da hiçbir zaman başarılı olmadı. Bu tür geniş kapsamlı projelerde
çok sayıda vasıflı ve vasıfsız eleman çalıştırmak gerekiyor, Telford
tüm çalışanların güvenliğine büyük önem veriyordu.
Telford'un yönetimi altında İskoçya'nın kuzeyinde toplamda
yaklaşık 1 5 00 kilometrelik yeni yol yapılırken 450 kilometrelik
yol da düzeltilip yenilendi. İ skoçya'da Spey ve Tay; İngiltere'de
Beauly ve Dee ırmaklarının iki yakasını birleştirenler de dahil ol
mak üzere, binden fazla yeni köprü yapıldı. Bunların yanı sıra
liman projeleri de gerçekleştirildi. İ ngiltere'de, Telford'dan kara
yollarının, özellikle de İrlanda feribot iskelelerine ulaşımı sağla
yan yolların durumuyla ilgili rapor hazırlaması istendi. Telford'un
önerileri arasında, irlanda'ya giden başlıca güzergah olan Holy
head yolunun, birinci sınıf bir yola dönüştürülerek iyileştirilmesi
ve Menai Boğazı'nın iki yakası arasında çalışan feribotların kaldı
rılarak buraya bir köprü yapılması da bulunuyordu. Conway'e de
büyük bir köprü yapılması gerektiğini belirtmişti. Telford her ikisi
için birer asma köprü tasarladı. Britanya'da türünün ilk örneği
olan Conway Köprüsü'nin ayakları arasındaki açıklık 1 00 met
reyi, Menai Köprüsü'nde ise 1 76 metreyi buluyordu. Köprülerin
ikisi de günümüzde halen kullanılmaktadır. Ne var ki, Telford'un
tasarladığı köprülerin hepsi inşa edilmemiştir. Bunlardan biri de,
eski Londra Köprüsü'nün yerine, 1 8 3 metre uzunluğunda demir
den tek bir kemer yerleştirilmesi tasarısıdır. O dönemde demir
yolları kanallarla rekabet etmeye başlamıştı. Telford, yenilginin
kaçınılmaz olduğu bir mücadele veren kanal şirketlerinin tarafın
daydı. Trenleri raylar üzerinde lokomotifler yerine atların çekme
si, kanallarda da mavnaları çekmek için atlardan yararlanılması
gerektiğini düşünüyordu.
Telford sürekli seyahat ediyor, Londra'da kaldığı zamanlar
da, şirket merekezi olarak Charing Cross'daki Salopian Coffee
House'u kullanıyordu. 1 82 l 'de, Abington Street 24 numarada,
Palace of Westminster'in karşısında bir ev satın aldı ve burası kısa
38 BÜYÜK MÜHENDİSLER
sürede bir inşaat mühendisliği merkezi haline geldi. Uzun süredir
Royal Society of Edinburgh'un üyesi olan Telford, Royal Society
of London üyeliğine de seçildi. Kuzey Denizi ile Baltık Denizi'ni
birbirine bağlayan Göta Kanalı'nın arazi ve yapım çalışmaları
nı yönetmesi nedeniyle İ sveç'ten şövalyelik payesi aldı. Kanal
1 8 32'de tamamlandığında Telford yetmiş beş yaşındaydı. İşitme
kaybından mustarip olmasına rağmen, yeni kurulan ve bir ön
ceki derneğin devamı niteliğindeki Institution of Civil Engineers
toplantılarına düzenli olarak başkanlık etti. Bu enstitü ve benzeri
mesleki topluluklar, devletin denetiminde faaliyetlerini sürdürü
yor, yeterlilik veriyor ve meslekteki sıra dışı başarıları ödüllendi
riyorlardı. Telford iki yıl sonra 2 Eylül 1 8 34 tarihinde hayatını
kaybetti ve Westminster Abbey'e defnedildi. Hayatı boyunca hiç
evlenmedi.
Yazar Robert Southey, Kuzey İ skoçya'nın dağlık kesimlerini
Telfrod'la birlikte dolaşmış ve bu sırada onu yakından tanıma
olanağı bulmuştu. Telford'un sempatik bir kişiliğe sahip, iyi bir
yol arkadaşı olduğunu şöyle anlatmıştı:
Tavırlarından, neşeli doğasından gelen öyle bir zeka, içtenlik, nezaket ve
mutluluk taşıyordu ki, beş dakika içinde kendimi ona çok yakın hissetmiştim.
Öte yandan Telford'un bir başka yönü daha vardı. Kendisinin ka
leme aldığı ancak hamisi olduğu J. Rickman tarafından büyük oran
da düzeltilen Life of Thomas Telford, Civil Engine er, Written by
Himself (İnşaat Mühendisi Thomas Telford'un Kendi Kaleminden
Yaşamı) adlı kısa otobiyografisinde eşitlerinden ve üstlerinden çok az
bahseder. Örneğin, Telford'un kendisinin tamamladığını söylediği bir
çok büyük projede (Pontcysyllte Sukemeri gibi) kıdemlisi olan Jessop'ın
adını hiç anmaz. Aynı durum Kaledonya Kanalı için de geçerlidir. Hat
ta Telford işi, Jessop'ın katkılarının kanıtlarını yok etmeye kadar var
dırmış gibidir.
John Rennie ( 1 76 1 - 1 82 1 )
homas Telford'un en büyük rakibi olan inşaat mühendisi
T John Rennie , 7 Haziran 1 76 1 'de , Haddington ve Dunbar
arasında , East Linton'ın pitoresk kasabası East Lothian yakınla
rındaki Phantassie Çiftliği'nde dünyaya geldi. Çiftçilikle uğraşan
ve toprağın sahibi olan James Rennie ve eşi Jean'ın dokuz çocuğu
nun en küçüğüydü. Beş yaşındayken babasını kaybetti. Eğitimine
Dumbar'da kasaba okulunda başladı. On iki yaşından itibaren
" dahi değirmenci " diye anılan ve harman makinesinin mucidi
Andrew Meikle'dan da eğitim aldı. Rennnie, on dokuz yaşınday
ken üç yıllığına Edinburgh University'ye kaydoldu. Geçim ve eği
tim masraflarını makinelerle ilgili küçük işler yaparak çıkardı. O
dönemde İskoç üniversiteleri, Oxford ve Cambridge'den olduk-
40 BÜYÜK MÜHENDiSLER
ça farklıydı. Halkın eğitimine yönelik bu üniversitelere eğitimsiz
gençler meslek edinmek için gönderiliyordu. Mühendislik de bu
meslekler arasındaydı. Rennie de eğitimini tamamlayınca mühen
dis olarak çalışmaya başladı. Midlothian bölgesinin yöneticileri
Rennie'den, Edinburgh'un 3 km kadar uzağında, Glasgow yolu
üzerindeki Water of Leight'a bir köprü inşa etmesini istemişlerdi .
Birmingham'da Watt'ı ziyarete giden Rennie, bu sayede Lond
ra'daki Albion un fabrikasında işe girdi. Bu, bütün teçhizatı de
mirden yapılmış, buhar gücüyle çalışan ilk fabrikaydı ve Rennie
de bu makinelerin montajında görevliydi. Fabrika üç yıl başarıyla
faaliyet gösterdikten sonra, bir yangınla kullanılamaz hale geldi.
Yangının kundakçılıktan kaynaklandığı düşünüldü. Bu döneme
kadar makine mühendisliği yapmış olan Rennie, inşaat mühendis
liğine kaymaya karar verdi ve kanal çalışmaları danışmanı olarak
çalışan Smeaton'ın izinden gitti.
Rennie, ilk önemli köprüsünü Tweed Irmağı üzerine Kelso'da
kurdu. Dor tarzı sütun çifleriyle ayrılmış yarım elips şeklin
de kemerleri, cesur taş işçiliği ve yolla aynı düzeyde olması gibi
özellikleriyle, Rennie'nin daha sonra Thames üzerinde yapacağı
köprülerinin temel özelliklerini yansıtmaktaydı. Rennie, kariyeri
boyunca altmışın üzerinde önemli köprüye imza atacaktı. En zor
lu işiyse, ürkütücü Inchcape Kayalığı'ndaki eski deniz fenerinin
yerine yeni bir fener tasarlamak ve inşa etmek oldu. İskoçya 'nın
doğu kıyısı açıklarında, Tay Irmağı'nın ağzına yakın bir yerde bu
lunan bu kayalıkta her yıl birçok gemi batıyordu. Commissioners
for Northern Lighthouses'da görevli yetenekli ve ilgi çekici bir
mühendis olan Robert Stevenson o dönemde çok genç ve dene
yimsiz olduğundan, Rennie başmühendisliğe atandı ve yüksekliği
6 1 metreye ulaşan deniz fenerinin tasarımını yaptı. Rennie burayı
birçok kez ziyaret etti. 1 8 03 yılında başlanan çalışmalar, kahra
manca çabalar sonucunda 1 8 1 0'da tamamlandı . Ancak bu başarı,
Rennie'nin olduğu kadar, kariyeri boyunca daha pek çok deniz
feneri inşa edecek olan Stevenson'a da aittir.
Rennie'ye gerek Birleşik Krallık gerekse başka ülkelerde liman
iyileştirme proj eleri için başvuruluyordu. Rennie, bu proj elerin
JOHN RENNIE 41
bir kısmında doğrudan rol aldı ve önemli yeniliklere imza attı. Ör
neğin Hull'da, dok bölgesindeki temizlik çalışmalarını kolaylaştır
mak için, buhar gücüyle çalışan bir taraklama makinesi icat etti.
Thames'in London Bridge'in aşağısında kalan Londra ve East India
doklarını inşa ederken, antrepolar için dökme demirden sütunlar
ve çatılar, rıhtım üzerine buharla çalışan vinçler yerleştirdi. 1 8 1 1 'de
Plymouth'ta, Manş Denizi'nin İngiltere tarafındaki ilk büyük men
direği inşa etmeye başladı. Güneybatıdan sert rüzgarlar eserken,
geniş bir taş dolgu üzerine devasa taş blokları yerleştirmek oldukça
güç bir işti. İş 1 8 1 4'te başarıyla tamamlandığında, Rennie'nin men
direğin işlevi konusunda ne kadar haklı olduğu anlaşıldı.
O dönemde Thames Nehri üzerinde eski London Bridge'den
başka köprü yoktu. Ortaçağdan kalan dar yollu, yıkık dökük ke
merli, köprü mahmuzları yıpranmış bu yapının yenilenmesi gere
kiyordu ama başka köprülere de gereksinim olduğu açıktı. Bildi
ğimiz üzere, Smeaton'ın Blackfriars'ta yapılmak üzere tasarladığı
köprü hayata geçirilmemişti. Rennie'nin Thames için tasarladığı
üç yeni köprünün yalnızca ikisi inşa edildi. Bunlardan ilki, baş
langıçta Strand Bridge, daha sonra Waterloo Bridge olarak ad
landırılan köprüydü. 1 8 09'da Rennie ile William Jessop'tan, bu
köprü için bir tasarım hazırlamaları istendi. Ne var ki ilk tasarım
beğenilmedi ve Rennie'den daha iyi bir proje hazırlaması talep
edildi. Yeni tasarımda, köprü alışılmadık genişlikteki eliptik ke
merler üzerinde uzanıyordu. London Bridge'in yerine yapılacak
köprünün nehrin üst kısmında daha fazla aşınmaya neden olaca
ğını fark eden Rennie köprü ayaklarının temellerini batardolara
atarak güvenli bir taban oluşturdu. Yapımda büyük oranda gra
nit kullanıldı. Dünyada o dönemde yapılan en zarif köprü olarak
görülen Waterloo Bridge hala Rennie'nin başyapıtı olarak kabul
edilmektedir. Köprü, naip prens tarafından 1 8 1 ?'de resmi olarak
açıldı. Rennie, prensin kendisine vermek istediği şövalyelik un
vanını reddetti. Waterloo Bridge, büyük itirazlara karşın, yerine
daha geniş bir köprü yapılmak üzere 1 935-36'da yıkıldı.
Rennie, bu başarının ardından Thames Nehri için biri
Vauxhall'e, diğeri Southwark'a yapılmak üzere iki köprü daha
42 BÜYÜK MÜHENDiSLER
tasarladı. Bunlardan ilki yeterli mali destek sağlanamadığından
inşa edilemedi. Nehrin en derin ve en dar yerindeki su akışına
dayanabilmesi için çok sağlam taş ayaklar üzerine oturtulmuş
dökme demirden devasa üç kemerin taşıdığı Sothwark Bridge
ise 1 8 1 4-1 8 1 9 yılları arasında tamamlandı. Bu köprünün yerine
de, 1 920'li yıllarda daha geniş bir köprü inşa edildi. Rennie'nin
London Bridge'in yerine yapılacak bir köprü projesi de vardı.
Yeni köprü, nehrin eskisine göre 220 metre kadar yukarısındaydı.
45 metre açıklığı olan merkezdeki kemer sular yükseldiğinde su
seviyesinden yaklaşık 9 metre yukarıda olacak şekilde taştan örül
dü. Ne var ki Rennie'nin sağlığı bozulmaya başlamıştı ve bun
da aşırı çalışmasının da etkisi vardı. Rennie, Londra 'da 4 Ekim
1 82 1 'de hayatını kaybetti ve St. Paul Katedrali'ne defnedildi.
On dokuzuncu yüzyılın en önemli İngiliz köprü mühendisle
rinden biri olan Rennie taş işçiliğini kullanmaya devam eden son
mühendislerdendir. Telford'un demir kullanacağı yerlerde o taşı
tercih etmiş, Southwark Bridge gibi demir kullandığı yerlerde de
tasarımı diğer yapılarına göre daha hantal olmuştur. Yine de bü
tün köprüleri mimari açıdan hayranlık uyandırıcıdır. Telford'la
nadiren birlikte çalışmıştır; az sayıdaki ortak işlerinden sonun
cusu, East Anglia bataklıklarının bir bölümünün kurutulmasıdır.
Rennie çalışma hayatı boyunca birçok yararlı buluş yapmış ama
hiçbiri için patent başvurusunda bulunmamıştır. Bu yüzden, mü
hendislik makineleri üreten büyük bir şirket kursa da, hiçbir za
man zengin olamadı. Hiç samimi arkadaşı olmadı. İnsanlarla bir
araya geldiği yer sözünün geçtiği Society of Civil Engineers idi.
Rennie, 1 78 9 'da Martha Ann Mackintosh'la evlenmiş, altısı
erişkinlik yaşına gelen dokuz çocuğu olmuştu. Eşi 1 8 06'da ölünce,
Rennie'nin evlenmemiş kız kardeşlerinden biri evi çekip çevirmek
üzere İskoçya'dan gelmiş, ancak Londra 'nın kirli havasının sağlı
ğına iyi gelmediğini söyleyerek geri dönmüştü. Rennie'nin iki bü
yük oğlu, 1 79 1 'de doğan George ile 1 794'te doğan John da saygın
birer mühendis oldu. Daha yetenekli olan George, topallığının ge
tirdiği dezavantajlara rağmen başarılı bir makine mühendisi oldu.
Girişimci ruha sahip John da babasının şirketini devraldı. Yeni
JOHN RENNIE 43
London Bridge'i babasının çizdiği projeye göre inşa edip 1 8 3 l 'de
tamamladığında, bu başarısı şövalyelik nişanıyla ödüllendirildi.
il. Dünya Savaşı sonrasında başlayan yol genişletme çalışmala
rı köprünün geleceğini tehlikeye sokunca, köprünün malzemesi
bir Amerikan şirketine satıldı. Arizona'da bir tema parkının en
önemli yapısı olarak bire bir kopyası yeniden inşa edildi. John
babasını şöyle anlatmıştı:
Çabuk sinirlenen bir yapıya sahipti ve kendini dizginleme gereği duydu
ğundan bu konuda kendini eğitmişti. Dışarıdan bakıldığında azametli ve de
diğim dedik bir havası vardı. Boyu 1 ,80'nin üzerindeydi ve yapılıydı. Günde
seksen kilometreyi hiç yorulmadan yürür, yüz elli kiloyu zorlanmadan kaldıra
bilirdi. Geniş oval bir yüzü, etkileyici iri mavi gözleri, öne çıkık bir alnı , hafifçe
kalkık dikkat çekici bir burnu, orantılı bir ağzı ve çenesi, çok gösterişli kestane
rengi saçları vardı.
Sir Marc Isambard Brunel ( 1 769- 1 849)
E
n parlak İngiliz müh � ndislerinin bazıları Fransa doğumlu veya
_
Fransız kökenlidir. Orneğin, Marc Isambard Brunel de 25 Ni
san 1 76 9 'da, Normandiya 'nın verimli Vexin Ovası'nda yer alan
küçük Hacqueville Köyü'nde doğmuştu . Varlıklı bir çiftçi olan
Jean Charles Brunel ile oğlu yedi yaşındayken ölen Maria Victoire
Lefebre'in üçüncü çocukları ve ikinci oğulları olarak dünyaya
geldi. Ailesi oğullarının papaz olmasını istiyordu ama genç Marc
yeteneklerinin ilahiyattan ziyade uygulamaya daha uygun olduğu,
bu yüzden mühendis olması gerektiği konusunda ba basını ikna
etti . College de Gisors 'da su baylık eğitimi aldı fakat daha son
ra Rouen' deki Saint-Nicaise papaz okuluna gönderildi. Ardından
Fransız donanmasında önce askeri öğrenci, 1 78 6 'dan itibaren de
46 BÜYÜK MÜHENDiSLER
altı yıl süreyle subay olarak görev aldı. Bu dönemde Fransa'nın
Karayipler'deki topraklarının çoğunu gezdi. Fransız Devrimi'nin
en fırtınalı döneminin yaşandığı üçünücü yılında Paris'e döndü.
Brunel, o güne dek sadık bir kral yanlısı olduğunu hep açıkça
ortaya koyduğundan, Fransa'da kalması durumunda tutuklanma
tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Birleşik Devletler'e göç etti ve çok
geçmeden topograf olarak iş buldu. Daha sonra inşaat mühen
disi ve mimar olarak çalışmaya başladı. Fransa'da öğrendikleriy
le, ABD Kongresi'nin yeni binası Capitol'un tasarımı için açılan
yarışmaya katıldı. Tasarımı kabul edilmese de biraz değiştirilmiş
hali, New York'taki Bowery Theatre için kullanıldı. Amerikan
vatandaşlığına hak kazandıktan sonra 1 796'da New York'un
başmühendisliğine atandı ve burada bir mühimmat deposuyla
top dökümhanesi kurması istendi. Ayrıca, Staten Island ile Long
Island arasındaki kanalın setlerini sağlamlaştırdı.
Brunnel'in Alexander Hamilton'la yemek yediği bir akşam, İn
giltere' den yeni gelmiş bir başka göçmen, Pitt hükümetinin Krali
yet Donanması'nı Fransızlara karşı koyabilecek düzeye getirmeye
çalıştığını ama tedarik sıkıntısı çektiğini anlattı. Amirallik Dairesi
gemilerde kullanılmak üzere her yıl 1 00.000 palangaya gereksim
duyuyor ve bunlar vasıflı işçiler tarafından elle üretiliyordu. O
dönemde seri üretim bilinmiyor değildi. Hatta Joseph Bramah
( 1 748- 1 8 1 4 ) patentli kilitlerini bu şekilde üretiyordu. Brunel de
seri üretimle palanga imal etmenin iyi bir fırsat olduğunu düşü
nerek, bu fikrinden yararlanmak üzere 1 799'da İngiltere'ye gitti.
Brunel, Fransa'dan ayrılmadan önce müstakbel eşi genç İn
giliz Sofia Kingdom'a aşık olmuştu. Sofia, donanmaya iş yapan
Plymouth'lu bir girişimcinin kızıydı. İkili, Brunel'in Amerika'da
geçirdiği altı yıl boyunca iletişim halindeydi. Sofia Jakobenler ta
rafından bir süreliğine bir manastıra hapsedilmiş, serbest bırakıl
dığında da ilk fırsatta İngiltere'ye gitmişti. Brunel Sofia'ya evlen
me teklif etti ve Londra'da evlendiler. Adı annesi gibi Sofia olan
ilk kızları da burada doğdu.
Bu arada, donanma işleri genel müfettişi Brunel'e makineleri
ni Portsmouth tersanesinde kurma izni verdi. Tersaneye toplam
SIR MARC ISAMBARD BRUNEL 47
43 palanga üretim makinesi kuruldu ve bunların çoğu yüz elli yıl
boyunca kullanıldı. 30 beygirgücünde bir buhar makinesiyle ça
lışan makineler karaağaç tomruklarını işleyerek montaj a ve cila
lamaya hazır palanga gövdelerine dönüştürüyordu. 1 1 O vasıflı iş
çinin yapabileceği iş yalnızca 10 vasıfsız işçiyle yürütülebiliyordu.
Makinelerin kurulumu 1 808 yılında tamamlandı. Donanma Üst
Kurulu Brunel'e hizmetleri karşılığında ödeme yapma konusunda
güçlük çıkardıysa da, sonunda para ödendi. Brunel'in işleri daha
iyi yönetebilmesi için aile Manş Denizi kıyısında, Portsmouth ya
kınlarındaki Portsea'ye taşındı. Çiftin ikinci kızları Emma ve tek
oğulları Isambard burada doğdular.
Brunel palanga üretim makinesinin patentini almıştı. Diğer
bir patenti de, Amerika'da hali hazırda kullanımda olmasına
rağmen döner testere için aldı. Brunel'in Battersea, Chatham ve
Woolwich'deki bıçkıevleri hiç boş durmuyordu. Brunel'in bir
başka seri üretim projesi ise ordu için bot üretimiydi. Askerlerin
Waterloo Savaşı'nda kullandığı botlar daha sonra sivillere de
başarılı bir şekilde pazarlandı. İlk buharlı gemilerden birinin de
tasarımını yapan Brunel, buharlı römorkörlerin, olumsuz rüzgar
ve akıntı koşullarında bile savaş gemilerini açık denize çekmek
te kullanılabileceği konusunda, tutucu Donanma Üst Kurulu'nu
ikna edemedi. Kerestelerin Chatham Tersanesi'nde daha kolay ta
şınmasını sağlamak için de bir dekovil hattı inşa etmişti.
Brunel'ler Londra'ya döndüklerinde, Chelsea'de, bilim insan
ları Sir Humphry Davy ve Michael Faraday'a komşu oldukları bir
eve yerleşti. Böylece Brunel kentin bilimsel camiasına katıldı ve
1 8 1 4'te Royal Society onur üyeliğine seçildi. Bundan on dört yıl
sonra da, derneğin ilk yabancı başkan yardımcısı oldu.
Brunel, diğer birçok ilgi alanı içinde, buhar makinelerinin et
kinliğinin artırılması konusuyla da ilgileniyordu. Nakliyede kul
lanılmak üzere, dönemi için oldukça ileri olan büyük bir buhar
makinesi tasarladı. Aynı dönemde Davy ve Faraday da, sıvı kar
bondioksidi gaza çeviren yeni bir motor tipi üzerinden çalışıyor
lardı. Böylelikle, buhar makinesinden daha düşük maliyetle güç
elde etmeyi hedefliyorlardı. Brunel bu fikrin patentini aldı ve gaz
48 BÜYÜK MÜHENDiSLER
motoru olarak adlandırılan icadı üzerinde başlangıçta bir ilerleme
kaydetse de, karşılaşılan çok yüksek basınçlar nedeniyle böyle bir
motor yapmanın olanaksız olduğu sonucuna vardı.
Fransa'da monarşinin yeniden kurulmasının ardından, Brunel
anavatanıyla bağlarını yeniden güçlendirme yoluna gitti ve Paris'e
temiz su sağlamaya yönelik bir proje sundu. Ancak projesi ka
bul edilmedi. Hayata geçirilemeyen bir başka projesi de Sen Pe
tersburg'daki Neva Nehri üzerine kurulacak 245 metrelik köprü
oldu. Rouen'de Lacroix Adası ile kenti birleştiren bir köprü yap
ma planları da, Brunel'in resmi mühendis teşkilatına üye olma
ması nedeniyle reddedildi. İngiltere'de dekoratif ambalajlama en
düstrisinin gelişeceğini öngörerek, kısa sürede popüler hale gelen
yeni bir folyo çeşidiyle ilgili patent başvurusunda bulunduysa da,
buluşu kısa sürede çalındı.
Marc Brunnel, çok çalışkan ve yaratıcı bir mühendis olmasına
rağmen, alçakgönüllü ve saf bir adam olduğundan, girişimlerini
iyi yönetememiş, karşısındakine kolayca güvenmesinden yarar
lanan dolandırıcıların tuzağına düşmüştü. Sermayesini yatırdığı
bankanın iflas etmesi üzerine, borçları nedeniyle eşiyle birlikte bir
süre hapse girdi. Neyse ki, üst mevkilerde bulunan hatırlı arka
daşları sayesinde, alacaklılara olan borçları hizmetlerine karşılık
olarak devlet tarafından ödenince birkaç ay sonra hapisten çıktı.
İle Bourbon'daki ( bugünkü adıyla Reunion Adası ) nehirler için ta
sarladığı asma köprü projeleri Fransız hükümeti tarafından kabul
edilmişti. Brunel'in Panama Kıstağı boyunca bir kanal, Thames
Nehri üzerine Kingston'da bir asma köprü, Hammersmith'ten
Thames'in suyunu Hampstead'e taşıyacak bir yeraltı su kanalı
gibi projeleri de vardı .
Bir önceki bölümde gördüğümüz gibi Rennie, London Bridge'in
yukarısında Thames üzerine yeni köprüler kuruyordu. Ne var ki
diğer yönde nehrin genişliği köprü kurmaya elverişli olmadığın
dan bir yeraltı tüneli yapılması planlandı . Kısa bir süre önce neh
rin güney yakasında Rotherhithe ile kuzey yakasında Limehouse
arasında bir tünel açma girişiminde bulunulmuş ama çalışma
alanının sular altında kalmasıyla proje yarıda bırakılmıştı. Daha
SIR MARC ISAMBARO BRUNEL 49
sonra, London Bridge'e daha yakın bir noktada, Rotherhithe ile
Wapping arasında bir girişimde daha bulunulmuş ama dipte
ki çakılların taranması sırasında nehir yatağında derin çukurlar
oluştuğundan, başta basit gibi görünen projenin çok zor olduğu
anlaşılmıştı. Brunel, kazıyı yapan işçilerin üzerinde çalışabilece
ği, dökme demirden üç katlı bir kalkan tasarlamıştı. Bu kalkan
vidalı krikolarla çalışma yüzeyine ve tamamlanan duvara tuttu
ruluyordu. Brunel'in oğluyla ilgili bölümde okuyacağımız üzere,
ardı ardına yaşanan sel baskınlarının çalışmaları geciktirmesinden
dolayı proje ancak 1 843'te tamamlanabildi. Tünel at arabalarının
geçebileceği genişlikte olmasına rağmen, yol düzeyinden aşağıya
inen rampalar nedeniyle yalnzca yaya geçişine açıldı.
Son yıllarında zamanının ve enerjisinin çoğunu tüketen Thames
Tüneli projesinden yorgun düşen Brunel, mühendislik faaliyetleri
ni bu işe çok yetenekli olan ve ilerleyen sayfalarda ayrı bir bölüm
de ele alınan oğlu Isambard Kingdom'a devretti. Böylelikle işler
kesintiye uğramadığı gibi mesleki yaklaşım da değişmedi. Sorun
lar aynı titizlikle analiz ediliyor, tasarılar aynı cesur inançla uy
gulamaya konuluyor, ayrıntılar aynı yetenekle çabucak tasarlanı
yor ve çalışmalar aynı adanmışlıkla gerçekleştiriliyordu. 1 842'de
Brunel'in sağ tarafına geçici bir inme indi; üç yıl sonra gelen inme
ise bedeninin sağ kısmını kalıcı bir şekilde felç etti. Bir arkadaşları
yaşlı çift için şunları söylemişti:
İyi bir dinleyiciydim ve onları çok sevdiğimi bildiklerinden bana anılarını
hiç çekinmeden anlattılar. En azı ndan Bayan Brunel öyle yaptı, pek konuş
kan olmayan yaşlı beyefendi de, kimi zaman başını sallayarak, kimi zaman
da kısa bir iki sözcükle eşinin söylediklerini onayladı . Ufak tefek yaşlı bir
hanımdı. Zihni gayet berrak görünüyordu. Beyefendinin ise, tıknaz denilebi
lecek bedeninin üzerinde kocaman bir kafası vardı. Yaşlı çift yan yana otu
ruyor, bazen yaşlı adam eşinin pörsümüş elini avcunun içine alıyor, arada
bir de saygılı bir aşığın ölçülü coşkunluğuyla dudaklarına götürüp öpüyordu.
Brunel, eşinin ve çocuklarının üzerine titreyen bir adamdı. Dost
canlısıydı ve bir müzik tutkunuydu. Eşiyle arasında çok derin ve
50 BÜYÜK MÜHENDiSLER
birbirini zenginleştiren türden bir ilişki vardı. İleri yaşlarında eşi
ne hitaben şu dokunaklı sözleri söylemişti: " Sevgili Sophia, bütün
başarılarımı sana borçluyum. "
Oğlu kendisinden daha ünlü olsa da, baba Brunel daha özgün
bir mühendis olarak kabul edilir. Isambard, yaşamlarının mutlu
geçen sonbaharında St James Park'ına bakan mütevazı evlerinde
oturan anne babasına hep destek olmuştur. Babasının 12 Aralık
1 849'da seksen yaşında vefatının ardından annesi Duke Street'e
taşınmış ve dulluk yıllarını parka bakan bir balkonu olan oda
sında geçirmiştir. Yalnız geçen beş yılın ardından 5 Ocak 1 85 5 'te
hayata gözlerini yummuş ve eşinin yanında toprağa verilmiş
tir. Rolt, oğul Brunel'le ilgili ünlü biyografisinde (2006 ) , baba
Brunel'in karakerini şöyle özetler:
Brindley, Rennie, Telford ve George Stephenson gibi Brunel de, doğuştan
buluş yeteneğine sahip, zanaatkarlıktan kendini yetiştiren bir kişiydi. Kendi
yeteneklerinin farkında olmayan bu adam, her yaştan zanaatkarda görüldüğü
gibi alçakgönüllü, dünya malını önemsemeyen biriydi ve doğal bir asalete
sahipti. Bu özelliklerinin sonucu olarak çevresindekilere duyduğu koşulsuz
güven çoğu kez kötüye kullanılmıştı . Çok defalar hayal kırıklığına uğramış ve
çalışmalarının gerçek maddi karşılığını alamamış olsa da, sonuna kadar hak
ettiği şövalyelikle onurlandırılmıştı.
111
TR EVITH I C K'TE N SAD i CAR N OT'YA
Richard Trevithick ( 1 771-1 833 )
akine mühendisi Richard Trevithick, yaşamı boyunca talih
M sizliklerden yakasını kurtaramadı ve hiçbir zaman dünya
çapında başarıya ulaşamadı. Cornwall, Illogan'a bağlı Pool'da,
13 Nisan 1 771 'de dünyaya geldi. Dört kız kardeşi vardı; ailenin
tek oğluydu. Babası, önemli bir maden sahası olan Dulcoath'ta
yönetici olarak çalışıyordu. Aile, Richard daha küçük bir bebek
ken Camborne'un hemen dışındaki Penponds'a taşındı . Richard,
okuma-yazma ve aritmetiği burada gittiği okulda öğrendi. Hiç
kimsenin kadıramadığı ağırlıkları kaldıran, güçlü kuvvetli bir
delikanlı oldu. Henüz çok gençken, maden ocaklarındaki suyu
dışarı pompalayan buharlı makineleri kurmak ve çalıştırmaktan
sorumlu mühendis olarak görevlendirildi. O dönemde Newcomen
54 BÜYÜK MÜHENDiSLER
buhar makinesinin tek alternatifi, Boulton ve Watt'ın şirketinin
makinesiydi.
1 797'de babası ölünce yirmi altı yaşındaki Trevithick kolayca
evlenebilmesini sağlayacak bir birikime kavuştu. Gelin, eşraftan
bir işadamının kızı olan Jane Harvey'di. Kocasını evle ilgili iş
lerle uğraşmaktan kurtaran bu sağlam karakterli kadın, eşi aile
yaşamından ziyade işine önem verse de, iyi günde kötü günde hep
kocasının destekçisi oldu. Trevithick, giderek daha derine inen
maden ocaklarındaki buhar makinelerinin verimini artırmak ge
rektiğine inanıyordu ama Watt'ın olası her türlü yeniliği kapsayan
patenti, diğer birçok mühendis gibi onun da elini kolunu bağlıyor
du. Üstelik Watt, yüksek basınçlarda buhar kullanımına karşıydı.
1 8 00 yılında patentin süresi nihayet sona erince Trevithick, çekişi
artırmak için atık buharı bacaya yönlendiren çift tesirli yüksek
basınçlı bir sistem geliştirdi. Bu basit ama önemli bir yenilikti.
Trevithick, makinesinin küçük bir modelini kullanarak bu
harlı bir araba yaptı ve 1 8 0 1 yılının Noel akşamı, oldukça kötü
yollarda yolcuları kısa mesafeye de olsa taşımayı başardı. O dö
nemde, mühendislikle ilgili zorlukların yanı sıra, bu ilk buharlı
arabalara güçlü bir muhalefet de vardı, çünkü bu arabalar atları
korkutuyordu. Bunun üzerine Trevithick dikkatini lokomotiflere
çevirdi.
Teknoloj i tarihçileri, endüstriyel demiryollarının ilk izlerine,
1. Elizabeth dönemi İngiltere'sinde ve bazı başka ülkelerde rast
lamışlardır. On dokuzuncu yüzyılın ilk çeyreğinde birçok hat dö
şenmişti. Bunların çoğu kısa olsa da, en uzunu 48 kilometre ka
dardı. Genellikle dolu vagonlar yerçekimi etkisiyle en yakındaki
suyoluna kadar taşınıyor, dönüş yolunda da boş vagonlar atlarla
çekiliyordu. Buharlı lokomotiflerin ortaya çıkmasıyla kimi yerde
atların yerine buharlı lokomotifler kullanılmaya başlandı, ama bu
lokomotifler ağırlıklarıyla raylara zarar veriyordu. Bu tür endüst
riyel demiryollarında ya hiç yolcu taşınmıyor ya da çok kısıtlı sa
yıda yolcu taşınabiliyordu.
Trevithick, yanına çeşitli referans mektupları alarak Londra'ya
gitti. Cornwall'lu meslektaşı Humphry Davy ve Kont Rumford,
AICHAAO TREVITHICK 55
onu çok amaçlı motorunun patentini alması yönünde teşvik etti.
Pek güçlük yaşamadan da patenti aldı. Ancak asıl amacı, vagon
katarlarını çeken atların yerine vagonları rayların üzerinde çe
kecek bir lokomotif tasarlamaktı. İlk denemesini, mühendis ola
rak çalıştığı Merthyr Tydfil yakınlarındaki Pen-y-Darren demir
fabrikasında gerçekleştirdi. Tasarladığı lokomotif, 10 ton demir
cevheri ve 70 insan taşıyan vagonları çekebiliyordu. Ne var ki,
10 tonluk lokomotifin dökme demirden rayların dayanabilce
ğinden çok daha ağır olduğu anlaşılınca projeden vazgeçildi.
Trevithick, Londra'da dairesel bir ray hattı üzerinde giden, eğlen
ce amaçlı bir model daha tasarladı. Yolculardan yalnızca 1 şilinlik
ücret almasına rağmen bu iş de yürümedi. 1 8 05 'te Gateshead'de,
Trevithick tipi yüksek basınçlı bir buharlı lokomotif daha yapıldı
ama bu da Wylam kömür ocağının tahta raylarına çok ağır gel
di. Biri Tyneside'da kısa süre kullanılan iki lokomotif daha ya
pıldı. 1 8 1 2'de üretilen, döküm dişli ray üzerinde pinyon dişli sis
temiyle ilerleyen iki Trevithick tipi lokomotif ise başarılı oldu ve
Middleton'daki kömür ocağından Leeds'e kömür taşımada kul
lanıldı. 1 8 1 3 yılında William Chapman, raylar üzerindeki etkiyi
azaltmak için bojilerden yararlandığı bir lokomotif üretti. Aynı
yıl, William Hedley de Gateshead'de aynı tip bir lokomotif yaptı.
Trevithick'in bu sonraki geliştirmelere bir katkısı olmadıysa da,
buhar gücüyle hareketin temel ilkelerini belirleyen oydu . Özellikle
de pürüzsüz yüzeyli demir tekerleklerle raylar arasındaki sürtün
menin yeterli çekiş sağlamayacağı yönündeki görüşü çürütmüştü.
Ardı ardına gelen başarısızlıkların ardından Trevithick, buharlı
lokomotif üzerinde çalışmayı bıraktı ve çok amaçlı motorunun
sabit motor olarak kullanımına eğildi. 1 8 04 yılına dek ürettiği ve
su pompalama, mısır harmanlama ve öğütme, dip taraklama gibi
alanlarda kullanılan elli kadar motorun kimisi başarılı, kimisi ba
şarısız oldu. Bunların bir kısmı, şeker fabrikalarında kullanılmak
üzere Batı Hint Adaları'na ihraç edildi. O dönemde yandan çarklı
gemiler henüz deneme aşamasındaydı. Trevithick de bir model ta
sarlardı. Model deneme seferinde başarılı olduysa da Trevithick
fikri geliştirme konusunda kimseyi ikna edemedi.
56 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Trevithick zorluklardan yılan biri değildi. Cornwall madenle
rinde edindiği tünel açma deneyimine dayanarak Thames Neh
ri'nin altına açılacak Rotherhithe-Limehouse Tüneli işine yardım
etmeyi kabul etti. Ancak, bildiğiniz üzere bu proje yarım kaldı. Öte
yandan maddi durumu giderek kötüleşiyordu. Elindekini saklayıp
korumak yerine, sürekli yeni buluşlara yatırım yapıyor, patent alı
yor ama bunları geliştirmek için yeterli mali destek bulamıyordu.
1 8 1 l 'de yüksek basınçlı buhar makinesi patentindeki hisselerini
satmaya mecbur kalınca iflas etti. İ flasın ardından Cornwall'a dö
nerek eşi ve ikisi kız, ikisi oğlan dört çocuğuyla biraz zaman geçir
di. 1 8 1 2 'de Jane, Francis adlı üçüncü oğullarını dünyaya getirdi.
Francis, ileride babasının biyografi yazarı olacaktı.
Bu sırada Latin Amerika'da, bağımsızlık savaşlarıyla sonuçla
nacak politik çalkantılar yaşanıyordu. Bu fırsattan yararlanarak
maden açma izni alan İngiliz girişimciler, bu iş için İ ngiliz mühen
dislere başvurdular. O günlerde Trevithick'e Peru'dan gelen bir
ziyaretçi, And Dağları'nın tepesindeki Cerro de Pasco'da heyecan
verici bir keşif yapıldığını, burada gümüşe rastlandığını söyledi.
İ şleri kolaylaştırmak için makineleşmeye çok büyük gereksinim
vardı. Trevithick, gereken makineleri sağlamayı kabul etti. Ma
dene kolayca taşınabilmeleri için makineler parçalara ayrıldı. Ne
yazık ki montajı doğru bir şekilde yapacak kimse olmadığından
1 8 1 6 yılında Trevithick bizzat Peru'ya gitti. Çok geçmeden maden
iyi işlemeye başlamış ve Trevithick bir ulusal kahramana dönüş
müştü. Ancak bir süre sonra orduya katılmaya zorlanacakların
dan korkan madenciler işten ayrıldılar. İ syan kuvvetleri Cerro de
Pasco'ya geldiklerinde Trevithick'in kurduğu makineleri parçala
yarak kullanılamaz hale getirdi. Trevithick'e Peru darphanesini
makinelerle donatması teklif edilse de sonrasında işin devamı gel
medi.
Birkaç yıl sonra Trevithick Peru'dan ayrılarak daha istikrarlı
bir ülke olan Kosta Rika'ya gitti. Burada bir altın-gümüş madeni
ne yatırım yaptı. Maden işletilmeye başlanınca daha fazla serma
yeye ihtiyaç duyuldu. Ancak bu sermaye ülkeden elde edilemeyin
ce Trevithick yatırımcılar bulmak umuduyla İ ngiltere'ye dönmeye
RICHARD TREVITHICK 57
karar verdi. Çok da uzakta olmayan Atlas Okyanusu kıyısına
doğru yola çıktı, ama bir patikanın bile olmadığı bu güzergahı
balta girmemiş ormanların içinden geçeceği tehlikeli ve zor bir
yolculukla aşmak zorunda kalınca sahip olduklarının çoğunu da
kaybetti. Perişan bir halde ulaştığı Kolombiya'nın liman kenti
Cartagena'da George Stephenson'ın oğlu Robert'la karşılaştı. İn
giliz yatırımcılar adına danışman olarak buraya gelmiş olan Rob
ert Stephenson, Trevithick'e eve dönüş yolculuğu için 50 pound
verdi. Trevithick, dolambaçlı bir yolculuktan sonra 1 827'de
Liverpool'a ulaştı. Yıllardır kendisinden haber alamayan ailesi,
Trevithick'i karşılarında görünce çok şaşırdılar.
Trevithick'i yeni hayal kırıklıkları bekliyordu. Kosta Rika'da
ki madenle ilgilenen potansiyel yatırımcılar, işe para yatırmadan
önce maden arama çalışmalarının bağımsız bir şekilde değerlen
dirilmesini istiyordu. Ülkede olmadığı dönemde bazı patentleri
gelir getirmiş, ancak bir şekilde kendisine pek birşey kalmamıştı.
Birkaç Boulton ve Watt buhar makinesini yüksek basınçta çalışa
cak şekilde dönüştürerek biraz para kazandı. Ardından Krallık
Donanması için yeni bir top icat etti, ama Amirallik Dairesi bu
buluşa ilgi göstermedi. Pompaları incelemek için gittiği Hollan
da' da tam iyi bir iş teklifi alacaktı ki, iş görüşmesinin en kritik
anında sinirlerine hakim olamadı.
Trevithick artık altmışlı yaşlarındaydı. 1 8 30'da ailesini
Cornwall'da bırakarak Londra'ya döndü. Sağlığının giderek
kötüleştiği son yıllarını Kent, Dartford'da çalışarak geçirdi. ilk
Reform Yasası'nın kabulü anısına Londra 'da 300 metre yüksek
liğinde dökme demirden kafes şeklinde bir kule yapmayı teklif
etti. 1 8 metrelik taştan bir kaide üzerinde yükselecek kulenin çapı
tabanda 30 metre tepede ise 3 metre olacaktı. En üstte 15 metre
genişliğindeki bir platformda 12 metre boyunda devasa bir heykel
yükselecekti. Trevithick 22 Nisan 1 83 3 'te -Eiffel'in doğumundan
çok kısa bir süre sonra- öldüğünde ne gereken parayı bulma ne
de kuleyi inşa etme konusunda bir ilerleme kaydedebilmişti. Ölü
münden sonra uzun yıllar unutulmuş bir isim olarak kaldı. Hak
etmediği bir şekilde George Stephenson'ın gölgesinde kalmış olsa
58 BÜYÜK MÜHENDiSLER
da, günümüzde buhar makinesinin öncü isimleri arasındaki onur
lu yerini almıştır.
Sir George Cay ley ( 1 773 - 1 8 5 7)
merikan havacılığının öncül � rinden Wilbur Wright 1 909 'da,
A " Yüz yıl kadar önce bir Ingiliz beyefendisi, Sir George
Cayley, uçma sanatını daha önce ulaşılamamış ve geçtiğimiz [on
dokuzuncu] yüzyılda da güçlükle ulaşılan bir noktaya taşımıştır, "
diye yazmıştı. Cayley, 2 7 Aralık 1 773 'te Yorkshire kıyısındaki
Scarborough'da dünyaya geldi . Ailenin baskın karakteri, annesi
Isabella Seton'dı. Babası Baronet Thomas Cayley'nin sağlığı ol
dukça bozuktu ve zamanının çoğunu yurtdışında geçiriyordu.
Dört kız kardeşi olan George Cayley ailenin tek oğluydu. Kısa bir
süre York'ta okuduktan sonra, Anglikan Kilisesi karşıtı zeki bir
adam olan George Walker'dan eğitim almak üzere Nottingham'a
gönderildi . Royal Society üyesi olan Walker, matematik ve deniz-
60 BÜYÜK MÜHENDiSLER
cilik alanlarında engin bilgi sahibi olmasının yanı sıra yetenekli
bir mekanikçiydi. Cayley eğitimine, diğer bir kilise karşıtı bilim
insan olan George Morgan'ın gözetiminde devam etti. Onun et
kisiyle ilgi duymaya başladığı sıcak hava makineleri ve havacılık,
yaşamının sonraki elli yılında zamanının çoğunu ayırdığı iki alan
olacaktı.
Babasının altmış dört yaşında vefat etmesi üzerine, baronet
lik unvanı 1 792 yılında George Cayley'ye geçti ve yaşamının geri
kalanını, Pickering ve Carborough arasında kalan Brompton
Hall'deki eski aile malikanesinde geçirdi. Üç yıl sonra, ilk öğret
meninin kızı Sarah Walker'la evlendi. Güzel ve akıllı bir kadın
olan eşi, hayli değişken bir mizaca sahipti. Çiftin üç oğulları ve
yedi kızları oldu; üç çocukları küçük yaşta öldü. Rüştünü is
pat ettiğinde ailenin Yorkshire'daki mülklerinin de sahibi oldu.
Yorkshire'lı toprak sahibi olarak sorumluluklarını ihmal etme
mekle birlikte hemen hemen tüm yaşamını uçmanın temel ilke
lerini öğrenmeye ve bunlarla ilgili denemeler yapmaya adadı.
Cayley'nin ilk biyografi yazarı, onu uçuşun babası olarak tanım
lamıştı; daha sonra yapılan araştırmalar da, bu iddianın doğru
olduğunu kanıtlayacaktı.
Cayley, bükülmüş lastikten aldığı güçle hareket eden planör
modelleriyle deneyler yaparak başladı. 1 849'da ufak bir çocuğu
taşıyabilen küçük bir planör yaptı. Dört yıl sonra yaptığı büyük
ölçekli planörle, arabacısı olduğu söylenen kişiyi 450 metre uzağa
taşıdı. Kavisli kanatların taşıma kuvveti oluşturduğunu ve bunun
da sürüklenmeden farklı bir şey olduğunu gördü. Hareketli ka
natlı modellerle ( ortikopter) yaptığı denemelerin sonrasında sabit
kanadın daha iyi bir tasarım olduğu sonucuna vardı. İstikamet
dümeni, dümen, irtifa dümeni ve pervane kavramlarını açıkça
ortaya koydu. Zeplinlere de ilgi duydu ve gazın ayrı bölümlerde
tutulduğu idare edilebilir hava taşıtı fikrini de ilk o ortaya attı.
Havacılık tarihçisi C. H. Gibbs-Smith 1 962 tarihli monografi
sinde Cayley'min elde ettiği sonuçlara ulaşma sürecinin ayrıntıla
rını şöyle açıklıyordu:
SIR GEORGE CAYLEY 61
Öncelikle, yaratıcılığı, kavrayışı, kararlılığı ve üstün zekası sayesinde,
havacılıkla ilgili sorunları formüle ederek, fikirlerini açık bir şekilde ortaya
koydu. Sonra, teknolojinin mutlak bakış açısıyla bu sorunlara yaklaşıp, on
ları çözme yoluna gitti. Kısa sürede ortikopter kavramından uzaklaştı ve ileri
itme sistemini taşıma sisteminden ayırarak, yardımcı itici araçlar sayesinde
havada süzülen, sabit ana taşıma yüzeylerine sahip uçan makine kavramını
ortaya attı . Makineyi havada tutan sabit kanatlar kavramına ulaştıktan sonra,
bu tür bir hava taşıtının stabilitesini ve yönlendirilebilirliğini nasıl sağlayacağı
sorunuyla karşı karşıya kaldı. Cayley bu sorunları sistemli bir şekilde ele aldı.
Önce (temelde) kuramsal çözüm yolları aradı. Ardından bulgularını model
lerde ve nihayet tam ölçekli araçlarda sınadı. Yalnızca, pilot kontrollü planör
denemelerinde işi sonuca vardıramadı, çünkü karşılaştığı yapım zorlukları
nedeniyle bu tür denemelerin oldukça riskli olduğunu düşünüyordu.
O dönemde, güç-ağırlık oranı yeterince yüksek bir motor bu
lunmadığından, pratik motorlu uçuş hiçbir şekilde olanaklı gö
rünmüyordu. Buharlı makineler çok ağırdı, ama yüksek basınç
lı sıcak havanın kullanıldığı içten yanmalı bir motor bu iş için
uygun olabilirdi. Cayley, bu tür bir motor üretmek için uğraşan
önemli birkaç mühendisten biriydi, ancak pek ilerleme kaydede
medi. Engebeli arazilerde ulaşımı kolaylaştıran paletli traktörün
yanı sıra uzuvlarını kaybedenler için yapay uzuvlar icat etti. ilk
lokomotiflerde etkili bir fren sistemi bulunmadığından sık sık ka
zalar oluyordu. Cayley, demiryolu seyahatinin güvenliğini artıra
cak bazı yenilikler getirdi.
Yorkshire'daki bütün çiftçi ve işçiler çocukluklarından beri
tanıdıkları Cayley'yi sorumluluk sahibi bir soylu olarak sevgiyle
anıyordu. Tarım arazilerinin parsellenmesi sistemini de o başlattı.
Yorkshire'ın kendisine ait kısmında geniş ölçekli bir drenaj sistemi
yapılması için parlamentonun izni gerekiyordu. Bu işi örgütlediği
gibi bir dilekçeyle de parlamentoya başvurdu. Cayley, gençliğin
den beri parlamento reformunun sıkı bir savunucusuydu. York'ta
ki güçlü Whig kulübünün başkanlığını yaptı ve 1 8 32 tarihli ilk
Reform Yasası'nın kabulünün ardından Scarborough vekili olarak
parlamentoya seçildi. Wilberforce'la birlikte, Britanya İmparator
luğu'nda köleliğin kaldırılması hareketi içinde aktif rol oynadı.
62 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Cayley'nin sosyal ve mesleki çevresinde Thomas Young, John
Dalton, Sir Humphry Davy, Charles Babbage, George ve Robert
Stephenson, John Rennie, Sir Goldsworthy Gurney ve Yedinci
Argyll Dükü gibi, on sekizinci yüzyıl sonu-on dokuzuncu yüzyıl
başı döneminin önde gelen mühendisleri ve bilim insanları yer
alıyordu. Yaşam boyu üyesi olacağı British Association for the
Advancement of Science'ın 1 8 3 1 'de York'ta gerçekleştirilen ilk
toplantısının hamiliğini yaptı. 1 8 36'da Royal Society üyeliğine
seçildi. Eğitim alanında da Londra'da Regent Street'teki Polytech
nic lnstitution'ın kurucularından biri olarak bilinir. Burada halkı
eğlendirmek ve bilgilendirmek için konferanslar veriliyor, göste
riler yapılıyor, akşam sınıflarında bilim, mühendislik, denizcilik
ve hatta lokomotiflerin nasıl kullanılacağı anlatılıyordu. Cayley
1 5 Aralık 1 8 57'de Brompton Hall'de hayatını kaybetti. Ölümü
nün ardından baronetlik unvanı, 1 8 07'de doğan ve yaşayan tek
oğlu olan Digby'ye geçti.
Ölümünden sonra Cayley'nin adı neredeyse yüzyılın sonuna
kadar tümüyle unutuldu. Hatta bugün bile önemi tam olarak an
laşılamamıştır. Gibbs-Smith ( 1 962 ) İngiliz, Fransız ve Amerikan
kaynaklarından derlediği övgü yazılarını kitabında toplamıştır.
Bunlardan biri de Fransız havacılık tarihçisi Charles Dolfuss'un
1 923'te kaleme aldığı satırlardır:
Uçak bir İngiliz buluşudur: Bütün temel özellikleri, geçtiğimiz yüzyılın ilk
yarısında çalışmalarını sürdüren büyük İngiliz mühendis George Cayley ta
rafından tasarlanmıştır. Cayley adı , kendi ülkesinde bile pek bilinmez. Hava
cılığın en büyük dehası olan bu hayran olunacak adamın çalışmaları da çok
az kişi tarafından bilinir. Yayınlarını inceleyen herkes, Cayley'nin yaratıcılığı,
mantığı ve sağduyusu karşısında hayranlık duyacaktır. Bu büyük mühendis,
İkinci İmparatorluk Dönemi'nde bugünkü şekliyle hava taşıtını icat etmekle
kalmamış, ister planör isterse motorlu uçaklarla ilgili olsun havacılığın kuram
sal araştırma ve uygulamalı testler (havacılıkla ilgili ilk aerodinamik deneyleri
yapan da yine kendisiydi) olmak üzere ikiye ayrılması gerektiğini fark etmişti.
George Stephenson ( 1 78 1 - 1 84 8 )
eleceğin demiryollarının öncüsü George Stephenson, New
G castle yakınlarındaki Wylam'de 9 Haziran 1 78 1 'de dünya
ya geldi. Kömür madeninde ateşçi olarak çalışan babası Robert
Stephenson'ın izinden giderek onun mesleğini sürdürdü. On yedi
yaşında, babasının çalıştığı Water Row madeninde yeni bir pom
palama makinesinin sorumlusu yapıldı. Walbottle'da başka ma
denlerde çalıştıktan sonra, Black Callerton'da ihraç makinesinin
frencisi oldu. 1 802'de balast vagonlarını Willington Quay'den bir
döküm alanına çekmek için kurulmuş benzer bir makinenin başına
ve en nihayetinde 1 804'te Killingworth West Moor madenine geçti.
Black Callerton'da çalıştığı sırada, 2 8 Eylül 1 8 02'de Frances
Henderson'la evlendi. 1 8 03'te, ileriki sayfalarda yaşamöyküsünü
64 BÜYÜK MÜHENDiSLER
okuyacağımız oğulları Robert doğdu. 1 805'te ise bebekken ölen
bir kızları oldu. Frances de ertesi yıl, otuz yedi yaşında veremden
öldü. Babası kazan binasında yaşanan bir kaza sonucu kör olunca
ve çalışamaz hale gelince, Stephenson kısa süre önce evlenip Ame
rika 'ya yerleşen kız kardeşi Anne'ın izinden gitmeyi ciddi ciddi
düşünmeye başladı, ama yol parasını karşılayamadı.
Killingworth'de, oğlu Robert'in eğitimiyle uğraşırken yaşama
yeniden sarıldı. Madenleri denetleyen " Grand Allies " bünyesin
de giderek yükseldi. 1 8 1 2'de kömür madenlerindeki makinelerin
sorumluluğunu üstlendi ve kendi madenindeki işleri aksatmadan
yürütmek kaydıyla, başka madenlerde de çalışmasına izin verildi.
Bu dönemde, biri 200 beygirgücünde olmak üzere 3 9 sabit motor
üretti. Atların çektiği kızaklar yerine, sabit motorlarla rayların
üzerinde çekilen araçlar geliştirerek yer altında ve yer üstünde
kömürün daha verimli bir şekilde taşınmasını sağladı. Maden
işletmeciliğinde yaptığı diğer iyileştirmelerin yanı sıra, 1 8 1 5 'te
bir güvenlik lambası tasarladı. Üç yıl sonra bu buluşuna karşı
lık halktan toplanan bağışlarla oluşturulan 1 000 poundluk bir
ödülün sahibi oldu. Ancak hemen hemen aynı zamanlarda benzer
bir lamba tasarlamış olan Sir Humphry Davy'yle de karşı karşıya
geldi.
Giderek artan at yemi masrafları, kömür madeni sahiplerini
ahşap yerine dökme demirden raylar üzerinde çekilen buhar
lı lokomotiflerle denemeler yapmaya yönlendirmişti. İşverenleri
Stephenson'dan Killingworth kömür madeni için West Moor'daki
atölyelerinde bir buharlı lokomotif tasarlamasını istediler. Blücher,
1 8 1 4'ün Temmuz ayında kullanıma girdi; getirdiği en önemli ye
nilik, budenli tekerlekler üzerinde gitmesiydi. Daha önceleri lo
komotifler, budenli raylarda veya normal yollarda gitmek üzere
tasarlanmış düz yüzeyli tekerleklere sahipti. Stephenson yolcu
luğun daha sarsıntısız olabilmesi için de buhar yastıklı amorti
sörler kullandı. Getirdiği bu ve benzeri yenilikler sayesinde 1 8 1 5
yılında, buhar çıkış mekanizması da dahil olmak üzere buluşlarını
uygulamaya koyacağı Walker Ironworks'ten yarı zamanlı çalışma
teklifi aldı. 1 820'de Stephenson ikinci kez evlendi. Yeni eşi, Black
GEOAGE STEPHENSON 65
Callerton'daki en büyük çiftliğin sahibinin kızı olan ve çocuklu
ğundan beri tanıdığı Elizabeth Hindmarsh'tı.
Tees Nehri'yle bağlantısı bulunmayan Stockton'daki Bishop
Aucland kömür yatağı, Tyne'deki madene kıyasla oldukça deza
vantaj lı konumdaydı. Madeni, bir kanalla nehre bağlama düşün
cesi 1 76 8 'ten beri gündemde olsa da, 1 82 1 'de bir parlamento ka
rarıyla Stockton ile Darlington arasına demiryolu hattı döşenmesi
izni verilinceye kadar hiçbir şey yapılmamıştı. Stephenson, buhar
lı lokomotifler ve başka makineler üretmenin yanı sıra, Thetson
kömür madeni için 1 3 kilometrelik ray döşeyerek, endüstriyel
demiryolu kurulumu konusunda da deneyim kazandı. Bu önem
li yeni hat için mühendis olarak atandığında, proje sahiplerinin
de onayını alarak farklı bir güzergah önerdi. Proje sahiplerinden
Edward Pease'i ve Thomas Richardson'ı, Newcastle'da bir loko
motif fabrikası kurma konusunda da ikna etti.
27 Eylül 1 825'te Stephenson'ın Locomotion adlı lokomoti
finin, ilk treni Stockton'dan Darlington'a çekmesiyle demiryolu
tarihi de başlamış oldu. Bu başarının ardından Stephenson, yolcu
taşımacılığına yönelik ilk hat olduğundan büyük önem taşıyan
Liverpool-Manchester demiryolunun mühendislerinden biri oldu.
Bu tür bir projenin hayata geçirilebilmesi için öncelikle güzergah
la ilgili özel bir parlamento kararı çıkarılması gerekiyordu. Hattın
üzerinden geçeceği arazilerin sahiplerinin itiraz etmeleri olası olsa
da, genellikle para karşılığında ikna edilebiliyorlardı. Daha büyük
sorun, demiryolunun getireceği rekabetten çekinen kanal ve paralı
yol şirketlerinin bu işe karşı çıkmasıydı. Stephenson, parlamento
komitesi huzurunda kanıtlarını sunduğunda karşı tarafın vekili,
yapılan incelemenin yetersiz ve önerinin uygulanamaz olduğunu
söyleyerek komiteyi ikna etti. Böylece ilk Liverpool-Manchester
hattı tasarısı reddedilmiş oldu. Neyse ki ertesi yıl Charles Vignoles
tarafından yürütülen yeni etütler sonrasında yapılan birtakım de
ğişikliklerle tasarı kabul edildi.
Mali, siyasi ve hukuki engellerin yanı sıra, aşılması gereken
bir de fiziksel sorunlar vardı. Bunlardan biri de Chat Moss'taki
bataklıklardı. Jessop'ın kanalını Büyük Ailen Bataklığı üzerinden
66 BÜYÜK MÜHENDiSLER
geçirdiği gibi, Stephenson, mühendis arkadaşlarının tavsiyelerini
de alarak demiryolu hattını Chat Moss üzerinden geçirdi. 1 827'de
oğlu Robert lokomotif fabrikasında yönetici olarak çalışmaya
başlamıştı ve birlikte Rocket adlı ünlü lokomotifi tasarladılar.
Rocket, Liverpool-Manchester hattında kullanılmak üzere en iyi
çekiş gücüne sahip lokomotifin belirleneceği Rainhill yarışlarına
katıldı. Saatte 48 km hıza ulaşan lokomotif Stephenson'a 500
poundluk ödülü kazandırdı. Yalnız ne acıdır ki, demiryoluyla ilgi
li yasa tasarısına en büyük desteği veren parlamento üyelerinden
William Huskisson, 1 83 0'da hattın resmi olarak açıldığı gün bir
kaza sonucu yaşamını kaybetti.
Bu dönemden itibaren George Stephenson hem İngiltere'de
hem de Avrupa'da, demiryolu sisteminin kurulmasında önemli bir
rol oynadı. ileride Midland demiryolu şirketinin hatlarını oluş
turacak çalışmaları denetlemek üzere Chesterfield yakınlarındaki
Tapton'a taşındı. 12 Ağustos 1 848 'de akciğer zarı iltihabından bu
rada öldü. Olaylarla dolu onca yıl boyunca kendisine hep destek
olan vefakar eşi Elizabeth'i üç sene önce kaybetmiş, yöredeki çif
çilerden birinin kızı olan hizmetçisiyle üçüncü evliliğini yapmıştı.
Stephenson, kimseyi kendine eşdeğer görmeyen ve tekeline
aldığı alanda hiçbir itiraz kabul etmeyen kibirli ve kıskanç bir
adamdı. Eski iş ortaklarını kendi başarısına ortak etme konu
sunda alicenaplık gösterse de, bu kişiler kendi başlarına büyük
bir başarı gösterir de Stephenson'ın gördüğü ilgiye ortak olur
larsa onlara demediğini de bırakmazdı. Yaşamı boyunca, başarı
yolunda meslektaşlarının her türlü muhalefetine karşı tek başına
savaştığını belirtmek için hiçbir fırsatı kaçırmadı. Mühendislik iş
lerinden ziyade, Güney Amerika'daki maden işletmeciği hisseleri
ni borsada iyi yönetmesi sayesinde zengin oldu. Büyük miktarda
paraların battığı 1 844- 1 846 yılları arasındaki demiryolu çılgınlı
ğı döneminden yararlanmaya çalışsa da, başarı şansı çok düşük
projelere destek vermesinin asıl nedeni banker George Hudson'la
olan işbirliğiydi.
Dünya dillerindeki ilk mühendis biyografisi örneği The Life of
George Stephenson ( George Stephenson'ın Yaşamı; Smiles, 1 857)
GEORGE STEPHENSON 67
adlı eserdi. Kitap büyük oranda, Stephenson'ın, onu taparcasına
seven oğlu Robert'ın verdiği bilgilere dayanarak yazılmıştı. Kita
bın kazandığı başarı üzerine Smiles, Robert Stephenson'ın ölü
münden üç yıl sonra, 1 8 62'de yayımlanan Lives of the Engineers
(Mühendislerin Yaşamları ) adlı üç ciltlik seriyi yazdı. Üçüncü
cilt, 1 85 7 tarihli kitabın, " Robert Stephenson's Narrative of his
Father's Inventions, ete. " ( Robert Stephenson Babasının Buluşla
rını Anlatıyor) başlıklı bir ekin de bulunduğu gözden geçirilmiş
verisyonuydu. Jarvis ( 1 997) kitapta Trevithick'e hiç yer verilme
diğini belirterek, bunun, Robert Stephenson'ın, diğer mühendisle
re ait olduğunu gayet iyi bildiği başarıları babasına atfetmesinin
örneklerinden yalnızca biri olduğunu söyleyecekti.
Charles Babbage ( 1 79 1 - 1 8 71 )
" uysuz dahi " Charles Babbage, 26 Aralık 1 79 1 'de, Lond-
H ra kent merkezinin hemen karşı kıyısındaki Southwark'ta
doğdu. Bankacı Benj amin Babbage ile eşi Betty Plumleigh'in (ev
lilik öncesindeki soyadı Teape), hayatta kalan iki çocuğundan bi
riydi. Annesi de babası da tanınmış Devonshire ailelerinden geli
yorlardı. Charles bankacı değil, bilim insan olma konusunda çok
kararlıydı. Aydın bir insan olan babası da oğlunu bu kararından
vazgeçirmeye çalışmadı. Zayıf bünyeli bir çocuk olan Charles, zi
hinsel yönden erken gelişmişti ve eşine az rastlanır bir entelektüel
meraka sahipti. Çocukluğunun bir kısmını Londra'da, babasının
bankasının hemen üst katındaki aile evinde geçirdi. On bir ya
şında yakalandığı ağır bir hastalığın ardından, yeniden sağlığına
70 BÜYÜK MÜHENDiSLER
kavuşması için önce Exeter yakınlarındaki bir köyde yaşayan bir
papazın yanına gönderildi. Daha sonra, babasının Totnes'daki
eski okulu Kral VI. Edward gramer okuluna giderek klasik eği
tim aldı. Ergenliğe yaklaştıkça sağlığı düzeldi ve Londra'nın ku
zeyinde, yine bir papaz tarafından yönetilen küçük bir özel okula
geçti. Burası çok nitelikli bir okul değildi, ama mükemmel bir kü
tüphanesi vardı ve Charles da bu kütüphaneden çok yararlandı.
Daha sonra, üniversiteye hazırlanması için özel öğretmenlerin
yanına gönderildi. Ekim 1 8 1 0'da, neredeyse on dokuz yaşınday
ken, Cambridge'deki Trinity College'a kabul edilse de, öğrenciler
arasındaki rekabetin çok güçlü olduğunu düşünerek Peterhouse'a
geçti. Matematikte çok iyiydi; Tripos sınavında, Peterhouse öğ
rencileri arasında birinci oldu.
Cambridge'de, Tripos matematik sınavında çıkan belirli soru
tiplerinin nasıl yanıtlanacağını öğrenmeye çok zaman ve çaba har
canıyordu. Bu sorular nadiren, Newton'ın Principia'sında (Doğa
Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) ele alınmayan fiziksel sorularla
ilgili olurdu. Babbage'ın da aralarında bulunduğu bazı öğrenciler,
Principia'nın ve İngilizce birkaç kitabın belirli bölümlerinin ezber
lenmesine dayanan bu eğitim sisteminden memnun değillerdi. Bu
öğrenciler, Cambridge eğitim programında, daha sonra da, yıllar
içinde giderek seçkinlere ait özel bir sosyal kulübe dönüşmüş olan
Royal Society'de reformlar yapmak üzere Analytical Society'yi
kurdular.
Babbage mezuniyetinden bir yıl önce, 1 8 1 4'te, yirmi iki ya
şındaki genç ve güzel Georgiana ile evlendi. Babbage'dan bir yaş
küçük olan Georgiana, Shropshire'ın önde gelen ailelerinden bi
rine mensup olan William Whitmore'un kızıydı. Akademik bir
kadro bulmasını kolaylaştıracağı umuduyla bilimsel çalışmalara
gömülen Babbage eşini ihmal ediyordu. İkili Marylebone'a yer
leşti ve burada sekiz çocukları oldu. Ancak yalnızca üç oğulları
erişkin yaşa ulaşabilecekti. Bu dönemde Babbage, evliliğini pek de
onaylamayan babasının eline bakıyordu. Elinde etkileyici referans
mektuplarıyla, uygun pozisyonlar açıldıkça başvurular yaptı; fa
kat hiçbirinde sonuca ulaşamadı. Kendisinden bir yaşam sigortası
CHARLES BABBAGE 71
şirketi kurması ve sonra da bu şirketi yönetmesi istendi. Beklenen
yaşam süresiyle ilgili, A Comparative View of Various Institutions
for the Assurance of Lives ( Yaşam Sigortası Kurumlarına Kar
şılaştırmalı Bir Bakış) adlı bir kitap yazdı. Kitap İngiltere'de ve
yurtdışında başarı kazandıysa da, bu fırsatı iyi değerlendiremedi.
1 8 1 6' da Royal Society üyeliğine seçildi ve çeşitli dergilerde mate
matik makaleleri yayımlandı. Arkadaşı John Herschel'le birlikte
Paris'e gittiğinde Laplace, Fourier ve diğer Fransız bilim insanla
rıyla tanıştı.
Babbage, Analytical Society'nin devamı niteliğindeki Cam
bridge Philosophical Society'nin kurucularından biriydi. Bu der
nek daha sonra Royal Astronomical Society adını alacaktı. Bab
bage, Astronomical Society için bazı çizelgeler hazırlarken, in
san müdahalesi olmadan bu usandırıcı işi yapacak ve sonuçları
otomatik olarak verecek, Fark Makinesi adını verdiği bir aygıt
tasarladı. O dönem kullanılan çizelgelerde çok fazla hata oldu
ğu herkesçe biliniyordu. Henüz otuz yaşındayken, 1 822 yılında
düzenlenen bir toplantıda aygıtını Royal Society'ye bir makaleyle
sunarken derneğin başkanı Humphry Davy'ye de tasarısı hakkın
da bilgi verdi. Aygıtı yapabilmek için devletten maddi destek iste
diğinde Royal Society'den bir değerlendirme talep edildi. Dernek
olumlu görüş bildirdi. Maliye bakanı, aslında hükümetin ne ka
dar yararlı olursa olsun hiçbir bilimsel buluşa maddi destek sağla
mak istemediğini, ancak Babbage'ın buluşunun bir istisna olarak
kabul edileceğini, çünkü matematiksel çizelgelerin denizcilikte
büyük önem taşıdığını söyledi. Bu görüşmeden kısa süre sonra
Royal Society'ye, buluşunu gerektiği şekilde tamamlayabilmesi
için Babbage'a 1 500 pound verileceği bildirildi. Bunu başka ba
ğışlar da izleyince, Babbage'a 6000 poundluk bir destek sağlan
mış oldu.
Böylece Babbage, iki, en fazla üç yıl içinde tamamlayabilece
ğini umarak makinenin yapımına girişti. Ne var ki bazı özel alet
lere ihtiyacı olduğunu fark etti. Bu aletleri yapması için, o döne
min önde gelen alet yapımcılarından Joseph Clement'le anlaştı.
1 827'de Babbage, yaşadığı bir dizi kişisel felaketin sonucunda
72 BÜYÜK MÜHENDiSLER
sinir krizi geçirdi. Doktorları altı aylığına yurtdışına çıkmasını
önerince, sadık bir dost olduğunu kanıtlayacak Richard Wright
adlı ustayla birlikte yola çıktı. Hamile olan eşi Georgiana, bu süre
boyunca kız kardeşiyle yaşayacaktı, ancak bir oğlan daha dün
yaya getirdikten sonra hayatını kaybetti. Babbage'ın babası da
vefat etmiş, değerli gayrimenkullerin intifa hakkı oğluna kalmış
tı. Charles ana sermayeyi kullanamayacak olsa da, bundan böyle
yaşamını refah içinde sürdürebilecekti.
Babbage Hollanda ve Almanya üzerinden Venedik'e gitti. Yol
culuğu sırasında çok ilginç insanlarla karşılaştı. Roma'ya vardı
ğında bir gazetede Cambridge'de Lucas matematik profesörlüğü
ne getirildiğini okuyunca çok şaşırdı. İlk başta yaşadığı tereddütün
ardından teklifi kabul etti. Ancak bu kürsüde kaldığı on yıl bo
yunca tek bir ders bile vermedi. İtalya'da Accademia Pontaniana
üyeliğine seçildi, Vezüv Yanardağı'na tırmandı, etraftaki turistik
yerleri gezdi. İngiltere'ye dönerken uğradığı Berlin'de konuğu ol
duğu bilge Alexander von Humboldt onu bir konfrenas için Prus
ya 'nın başkentinde toplanmış Alman bilim insanlarıyla tanıştırdı.
Geri döndüğünde işler karışmıştı. Onca para harcanan Fark
Makinesi Projesi'nin durdurulduğu haberi ağızdan ağıza yayılmış
tı. Oysaki yapım çalışmalarında sürekli bir ilerleme kaydediliyor
du ve Babbage da aygıtın beşte üçünün tamamlandığını düşünü
yordu. Kendi parasının büyük bir kısmını proj eye yatırmış oldu
ğundan yeni bir maddi destek başvurusunda bulundu. Başvurusu
onaylandı ve önceki 6000 poundun üzerine 3 000 poundluk ek bir
destek verilmesine karar verildi. Tek şart şuydu: Makine tamam
landığında devletin olacaktı. Ayrıca hesapları kontrol etmek için
profesyonel mühendisler de görevlendirilecekti. Ödeme sürecinde
gecikmelere yol açsa da Babbage bu şartları kabul etti. Kendisi
ne şövalyelik unvanı teklif edildi ama Babbage bu teklifi oldukça
münasebetsiz bir şekilde reddetti.
Babbage, arkadaşı Herschel 'in kıdemli sekreter olduğu Royal
Society'de onun altında görevlendirilmeyi umuyordu. Ne var ki,
aday gösterme hakkını elinde tutan başkan Davy'yle tartıştığı
için olsa gerek bu göreve getirilmedi. Kendisini ihanete uğramış
CHARLES BABBAGE 73
hissederek polemiklere yol açacak bir yazı kaleme aldı. " Decline
of Science in England and on Some of its Causes " ( İngiltere'de
Bilimin Gerileyişi ve Bazı Nedenleri Üzerine Düşünceler; Bab
bage, 2009a) adlı makalesi 1 83 0'da yayımlandı. Makale, eği
tim sisteminin eleştirisiyle başlıyordu. Gayet yerinde bir tespitle
eğitimde derhal köklü bir reforma gidilmesi gerektiğini savunan
Babbage, daha sonra eleştiri oklarını Royal Society'ye doğrult
muştu. Bu nedenle de başta, zaten iyi anlaşamadığı Kraliyet Ast
ronomu Airy olmak üzere bazı tehlikeli hasımlar edindi. Babbage
1 8 3 1 'de 1 08 .000'e kadar olan tamsayıların logaritma tablosuna
yer verdiği 21 ciltlik bir eser hazırladı. Her şeyin anlaşılır olabil
mesi için çok uğraşmış, bunu da harf karakterlerini ve kağıt rengi
ni değiştirerek başarmaya çalışmıştı. Fark Makinesi'nin tasarımını
da neredeyse yeni bir makine ortaya çıkacak şekilde değiştirmişti.
Ne yazık ki, çalışanı Joseph Clement halinden memnun değil-
di. İ şleri en yüksek standartlarda olan, birinci sınıf bir zanaat
kardı ve ücretini de buna göre belirliyordu. Makine Clement'in
Lambeth'deki atölyesindeydi. Babbage ise onu, kilometrelerce
ötedeki Manchester Square'de bulunan evine getirmek, böylece
ne olduğunu görebilmek istiyordu. Tabii bu durum Clement'in
hiç hoşuna gitmedi. Öte yandan, yapılan anlaşma uyarınca işlerin
profesyonel mühendisler tarafından değerlendirilip onaylanması
gerektiğinden Clement'e yapılan ödemelerde gecikmeler yaşanı
yordu. En nihayetinde Clement işten ayrıldı ve ekibini de dağıttı.
Ayrıca, Babbage'ın talimatları doğrultusunda ürettiği araç gereç
leri ve bunlara ait çizimleri de beraberinde götürdü ki yasal olarak
buna hakkı vardı. 1 8 54 itibarıyla Fark Makinesi ile ilgili bütün
işlemler durduruldu ve bir daha da hiç başlatılmadı. Diğer birçok
projesi gibi bunun da hiçbir zaman tamamlanamamış olması, bi
raz onun karakterine, biraz yeterli maddi destek bulamamasına,
biraz da o dönemde üretim tekniklerinin yeterli hassasiyette olma
yışına bağlıydı.
Babbage bir süredir politikayla da ilgileniyordu ve 1 832 seçim
lerinde liberal kimliğiyle aday oldu. Ne var ki en az oyu o aldı.
Aynı yıl, yöneylem araştımalarının öncüsü olarak kabul edilen On
74 BÜYÜK MÜHENDiSLER
the Economy of Machinery and Manufactures ( Makine ve İmalat
Ekonomisi Üzerine; Babbage, 2007) adlı kitabını yayımladı. Ki
taba veri toplamak için, Avrupa'da ve İngiltere'de birçok fabrika
ve atölye gezmişti. Endüstri ve ticarette bilimin sistematik olarak
kullanımının başlıca savunucusu oldu. Mütevelli heyetinde de yer
aldığı British Association'ın ilk toplantılarına katıldı. Toplantılar
da istatistiğe yer verilmediğinden, Statistical Society of London'ı
kurdu ve yöneticiliğini üstlendi. 1 834'te, tek kızı Georgiana on
altı yaşında öldü. Hayattaki üç oğlunun yetiştirimeleriyle pek il
gilenmedi.
Babbage'ın çok çeşitli ilgi alanlarından biri de yeni demiryolu
sistemiydi. O dönemde trenle yolculuk hem tehlikeli hem de kon
forsuzdu. Sinyalizasyon sistemi çok ilkeldi ve ilk lokomotiflerde
etkin bir fren sistemi yoktu. Bu yüzden de çok kaza oluyordu.
Cayley gibi Babbage da, raylar üzerindeki yolculuğun daha gü
venli ve konforlu olmasını sağlayacak bazı iyileştirmeler önerdi.
Bu amaç doğrultusunda bir trene bağlanarak yolculuk sırasındaki
hız, titreşim ve benzer özellikleri kaydedecek dinamometreli bir
vagon üretti.
Babbage'ın ününün asıl nedeni, o dönemde üretilen bir dizi
benzer makineden biri olan Fark Makinesi değil, ondan tamamen
farklı bir prensiple işleyen bir başka makine tasarımıydı. Makine,
modern elektronik dijital bilgisayarlarda olduğu gibi, fakat delik
li kartlar aracılığıyla mekanik olarak programlanacaktı. Joseph
Marie Jacquard'ın kendi ismini taşıyan dokuma tezgahında kullan
dığına benzer bir sisteme sahipti. Babbage'ın Analitik Makine adı
nı verdiği bu cihaz, hesap makinesinden çok bir bilgisayar gibidir.
Yalnızca hesap yapmak için tasarlanan Fark Makinesi'nden farklı
olarak, bu yeni makine hesap yapma, sonuçları saklama, bir sonra
ki adımda ne yapılacağını analiz etme ve sonra geri dönüp projeyi
tamamlama özelliklerine sahipti. Bu sayede, Fark Makinesi'nin ya
pamadığı karmaşık aritmetik işlemleri gerçekleştirebilecekti.
Babbage, maddi yardım istemeksizin hükümet temsilcilerini
projesi hakkında bilgilendirdiğinde Airy'nin bunun işe yaramaya
cak bir fikir olduğunu söylemesi üzerine hükümetten ilgi görmedi.
CHARLES BABBAGE 75
Artık her şeyden bezmiş olan Babbage 1 8 3 8 'de fikrinin büyük bir
heyecanla karşılandığı " filozoflar" toplantısına katılmak üzere
Torino'ya gitti. Bundan aldığı cesaretle, Analitik Makine'nin daha
ayrıntılı planlarını yapmaya girişti. Makineyi, masrafları kendisi
karşılayarak yapmaya karar verdi. Teknik ressamlar ve işçiler bu
lacak, bir dehanın ürünü olan projesi için gereken araştırma ve
deneme çalışmalarını kendi evinde gerçekleştirecekti. Ancak bir
kaç parçası tamamlanabilen makine bir lokomotif büyüklüğünde
olacak ve buhar gücüyle çalışacaktı.
Babbage gençliğinde çekici, muazzam bir yaşam enerjisine
sahip, çok sosyal bir adamdı ve İngiliz toplumunun önde gelen
şahsiyetlerinden biri haline gelmişti. Gelenek haline getirdiği cu
martesi akşamı toplantılarına, o dönemin gerek İngiliz gerek ya
bancı önemli şahsiyetleri katılıyordu. Bunlardan biri de, şair Lord
Byron'ın tek meşru çocuğu olan ve babası gibi manik depresif bo
zukluğun pençesinde yaşayan, Lovelace Kontesi Ada'ydı. Henüz
on dokuz yaşındayken, 1 8 3 8 yılında Lovelace Kontu unvanını
alan, iyi huylu, bilgili ve varlıklı bir adamla evlenmişti. Ada'nın
biraz ölçüsüz olmakla beraber, tutkuyla bağlı olduğu entelektüel
ilgi alanları vardı: Matematiğe ve müziğe bayılıyor, " Önüme ne
çıkarsa, bu ister bir makine olsun isterse bir yazı, zaman, mekan
veya başka bir engel tanımama gibi bir huyum var, " diyordu.
Analitik Makine'ye hayran olmuş, bunun muhteşem bir buluş ol
duğunu fark etmişti. Bu ilgisi, Babbage'la ömür boyu süren bir
dostluk başlattı. " Bilim Kraliçesi " olarak tanınan arkadaşı Mary
Somerville ile sık sık Babbage'ın Marylebone'daki evine gider,
Babbage da sıkça Lovelace malikanesine konuk olurdu.
1 842'de, Babbage'ın buluşuyla ilgili Fransızca bir makale ya
yımlanmıştı. Ada, makaleyi kendi yorumlarını da katarak İngi
lizceye çevirecek kadar matematiksel yeteneklerine güveniyordu.
Sonunda özgün metnin üç katı uzunluğunda bir çeviri ortaya
çıktı. Kullandığı ünlü ve etkili metaforunda Analitik Makine'yi,
Jacquard dokuma tezgahının çiçek ve yaprakları dokuduğu gibi,
cebirsel modelleri dokuyan bir makineye benzetiyordu. Babbage,
Ada'ya içerikle ilgili önerilerde bulunsa bile, o çalışmasına bütü-
76 BÜYÜK MÜHENDiSLER
nüyle sahip çıkıyor ve Babbage'a çıkışıyordu. Ada'nın eşi de yazı
yı kopyalayarak veya başka şekillerde ona yardımcı olmuştu.
Ada, 1 843 yılında yayımlanan kitabıyla gurur duyuyordu. Us
talıklı bir biçeme ve özgün metinden daha üstün bir niteliğe sahip
olduğunu düşündüğü eseriyle övünüyordu. Projeyle ilgili çalışma
ları, özellikle de Bernoulli sayılarını hesaplatmak için makineye
yazdığı program sayesinde, dünyanın ilk bilgisayar programcısı
olarak anılacaktı. Makinenin hangi alanlarda kullanılabileceğiy
le ilgili zekice sorular ortaya attı ve " Eğer makine, nota dizili
miyle armoni bilimi arasındaki ilişkileri anlayabilirse, her türlü
karmaşıklık seviyesinde ve kapsamda, incelikli ve bilimsel müzik
parçaları besteleyelir, " dedi. Analitik Makine'nin potansiyelini
Babbage'dan bile daha iyi anlayan bu kadının düşünceleri, ancak
yüz yıl sonra hayata geçirilebildi.
Ada da babası gibi değişken bir ruhsal yapıya sahipti. Coşkulu
ve kendini iyi hissettiği bir ruh halindeyken aniden melankoliye
sürüklenebiliyordu. Yine babası gibi kumara meraklıydı ve bunun
neden olduğu maddi sorunları önemsemiyordu. Babbage'la geliş
tirdikleri bir matematiksel sistemi kullanarak 1 8 50'de at yarışla
rında bahis oynamaya başladı ve çok geçmeden hukuki ve maddi
sıkıntılarla boğuşmak zorunda kaldı.
Babbage, başta başbakan Sir Robert Peel olmak üzere hükü
met yetkililerinin Analitik Makine'ye olan ilgisizliğine giderek
daha çok içerliyordu. Bu arada birkaç kitap daha yazdı. Bunlar
dan birinde, soyluluk unvanlarının yaşam süresiyle sınırlı olması
gerektiğini savundu. 1 823'te Royal Astronomical Society'nin Altın
Madalyası ile ödüllendirilmişti. Bu ödül dışında şaşılacak derecede
az sayıda onur nişanına sahip olmasının nedeniyse teklifleri geri
çevirmesiydi. Örneğin, Peel'in kendisine vermek istediği baronetlik
unvanını reddetmişti. Son eserlerinden biri, Passages (rom the Life
of a Philosopher (Bir Filozofun Yaşamından Kesitler; Babbage,
2009b) eğlenceli bir otobiyografiydi. Çalışma düzenini bozdukları
gerekçesiyle laternacıların engellenmesi için bir yasa tasarısı sun
duğunda izanını iyice kaybettiği düşünülmüştü. Babbage 1 8 Ekim
1 8 7 1 'de, seksen yaşını doldurmasına birkaç ay kala öldü.
CHARLES BABBAGE 77
Babbage modern bilgisayarların pek çok özelliğine sahip olan
Analitik Makine tasarımının yanı sıra takım tezgahı, deniz fener
leri, şifreler, sahne ışıklandırması, oftalmoskop, posta hizmetleri,
yöneylem araştırmaları ve daha pek çok alanda öncü olmuştur.
Yaşamöyküsüne ileriki sayfalarda yer verilen Amerikalı bilim in
sanı Joseph Henry, Babbage'ın bu küçük katkılarıyla ilgili şunları
yazmıştı:
Avrupa ve Amerika'da fabrikalar ve atölyelerde kullanılan yüzlerce ma
kine, madencilik ve mimaride birçok zekice çözüm, inşa edilen köprüler ve
açılan tüneller, işgücünün yararlandığı ve mesleğin ilerlemesini sağlayan bir
dünya araç gereç. Bütün bunlar, kenarda köşede kalan düşüncelerin bile çok
kullanışlı olabileceği zenginlikte bir zihnin ürünleridir. Charles Babbage, belki
de gelmiş geçmiş insanlar arasında, bilim ile uygulamalı mekanik arasındaki
farkı en çok kapatan kişidir.
Charles Blacker Vignoles ( 1 793- 1 8 75 )
ransız kökenli bir başka mühendis Charles Vignoles'dü.
F 31 Mayıs 1 793'te Wexford, Woodbrook'da Charles Henry
Vignole ile Camilla'nın (evlilik öncesindeki soyadı Hunton) tek
çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası, İrlanda'ya göç eden bir
Huguenot ailesinden geliyordu ve 43 . Monmouthshire Piyade
Alayı'nda yüzbaşıydı. Birliğiyle Batı Hint Adaları'na gönderilmiş,
1 794'te Guadeloup'ta Pointe-a-Pitre baskınında yaralanmış ve
esir düşmüştü. Bundan kısa bir süre sonra o ve Camilla sarıhum
ma nedeniyle hayatlarını kaybetti.
Öksüz kalan Charles Vignoles amcasıyla İngiltere'ye döndü ve
burada büyükbabası tarafından yetiştirildi. Vignoles 1 8 aylıkken,
babasının alayında yarı maaşlı asteğmen olarak maaşa bağlan-
80 BÜYÜK MÜHENDiSLER
mıştı; bu o dönemde, ölen askerlerin ailelerine tazminat vermek
amacıyla sıkça başvurulan bir uygulamaydı. Vignoles, büyükba
basının hoca olduğu Woolwich'teki Royal Military Academy'de
eğitim gördü. Ancak büyükbabası onun hukuk alanında ilerle
mesini istediğinden, yedi yıl boyunca sözleşmeli olarak Doctors'
Commons'da· hukuk danışmanı olarak çalıştı. Burada ne kadar
kaldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1 84 3 'te hamisiyle tar
tıştı ve bir daha hiç barışmadı.
Vignoles 1 8 1 3 'te York Chasseurs birliğine atandı ve kısa süre
sonra da akademinin hocalarından Thomas Leybourn'un özel öğ
rencisi olarak Sandhurst'e gitti. Leybourn, Gallerli zengin bir çift
çinin kızı olan Mary'nin vasisiydi. Bir süre sonra Mary ile Charles
gizlice nişanlandılar. Charles 1 8 1 4'te, Kent Dükü'nün emriyle
İskoç Kraliyet Alayı'nda görevlendirildi. Mart ayında Bergen op
Zoom'da, ardından sekiz ay süreyle Kanada'da savaştı. 1 8 1 5 'te
teğmen rütbesiyle İskoçya'ya gönderildi, Valenciennes'de General
Sir Thomas Brisbane'in yaveri oldu. Burada görev yaptığı süre
boyunca, Wellington Dükü'nün isteği üzerine, Fransız ve İngiliz
ağırlık ölçülerini karşılaştırmaya yönelik tablolar hazırladı.
1 8 1 6 ' da maaşı yarısına düşürülen ve hiçbir özel geliri olma
yan Vignoles'ün başka kazanç yolları bulması gerekti. İngiltere'ye
dönünce, 1 8 1 ?'de Hampshire, Alverstoke'da Mary Griffiths'le
evlendi, ama hemen sonrasında Sim6n Bolivar'ın hizmetinde ba
ğımsızlık savaşlarına katılma niyetiyle Amerika'ya doğru yola
çıktı. Ne var ki, Bolivar'ın onun hizmetine ihtiyaç duymadığı
anlaşılınca yıl sona ermeden Güney Carolina, Charleston'a gide
rek eyalet inşaat mühendisinin asistanı olarak çalışmaya başla
dı. 1 82 1 'de Florida'nın St Augustine kentinin topografı oldu ve
1 823'te Florida'nın bir haritasını yayımladı. Ciddi maddi sıkın
tılar ve büyükbabasının ölüm haberinin gelmesi üzerine aynı yıl
İngiltere'ye döndü.
Vignoles İngiltere'de topograf olarak çalıştı ve Encyclopaedia
Metropolitana'ya yazılarıyla katkıda bulundu. Sonrasında Lond-
•
Londra'da medeni hukuk alanında çalışan avukatların oluşrurduğu ancak
günümüzde faaliyetini sürdürmeyen mesleki birlik. (e.n. )
CHARLES BLACKER VIGNOLES 81
ra Ticaret Limanı'nda mühendislik yapan James Walker'ın asista
nı oldu. 1 824 yılının ortalarına doğru, üç yardımcı tutarak Hat
ton Garden'da kendi ofisini açtı. 1 825'te baba-oğul Rennie'ler ta
rafından Londra-Brighton demiryolu için, sonrasında da George
Stephenson'ın özgün projesini parlamentonun reddetmesinin ar
dından yeni bir Liverpool-Manchester demiryolu hattı için arazi
araştırmaları yapmak üzere işe alındı. Vignoles daha sonra kuzeye
taşınarak on beş yıl boyunca işlerini Liverpool'dan yürüttü. Aldığı
hukuk eğitimi sayesinde parlamentoda başarılı bir bilirkişi oldu.
Bu da Liverpool-Manchester hattı için sunulan ikinci tasarının
kabul edilmesinde önemli bir etken olarak benzer işler almasını
sağladı. Stephenson'ın asistanı olarak işe girdiyse de, kişilikleri hiç
uyuşmadığından, Ocak 1 827'de Edge Hill tüneliyle ilgili ölçümler
konusunda çıkan bir tartışmanın ardından istifasını verdi. Marc
Brunel Vignoles'a Thames Tüneli'nde şantiye mühendisiliği teklif
ettiyse de, onun yerine kendi oğlunu işe alabileceğini fark ederek
kararından vazgeçti.
Ardından Vignoles, bir yıl isle of Man'de hazine arazilerinin
ölçümlerini yaptı. Brunel, Oxford Kanalı'nın kuzey kesimlerinde
tesviye çalışmaları yapmasını istedi, ancak Vignoles'un hasar gö
ren Thames Tüneli konusunda Brunel'i eleştirmesi üzerine araları
bozuldu. 1 829'da John Braithwaite ve John Ericsson ile birlikte
ürettikleri Novelty adlı hafif lokomotifle Rainhill yarışlarına katıl
dı. Novelty'nin yarışı kazanacağı düşünülüyordu, ama bozulunca
bildiğimiz üzere, birinciliği Rocket'a kaptırdı. 1 8 30'da Ericsson'la
birlikte demiryollarındaki dik eğimleri aşmayı sağlayan bir yön
tem geliştirerek patent aldılar. Vignoles, traverslerin üzerine ray
yatağı koymadan yerleştirilebilen geniş tabanlı rayların savunu
cusu oldu. Ne var ki, birkaç yerde denenmesine rağmen, bu ray
sistemi İ ngiltere'de benimsenmedi. Diğer yandan Avrupa'nın, ray
sisteminin Vignoles'ün adıyla anıldığı Almanya ve Fransa başta
olmak üzere pek çok ülkesinde uygulandı.
Vignoles 1 830'lu yıllarda, başta Lancashire olmak üzere İ ngil
tere'nin pek çok bölgesinde etütler yaptı, demiryolları inşa etti.
Ayrıca İrlanda, Fransa ve Almanya'da da çalıştı. 1 8 32- 1 834 yılla-
82 BÜYÜK MÜHENDiSLER
rı arasında İrlanda'nın ilk demiryolu hattı olan Dublin-Kingstown
hattında görev aldı; 1 8 3 6- 1 8 3 8 arasında İ rlanda'da demiryolları
kraliyet heyeti bünyesinde mühendis olarak çalıştı. 1 8 30'lu yıl
ların sonunda, maddi sıkıntılar nedeniyle çok zor duruma düş
tü. 1 8 3 5 'te, yapılması planlanan Sheffield, Ashton-under-Lyne
ve Manchester hattında arazi ölçümlerini yaptı ve şantiye mü
hendisi olarak görev aldı. Gerekli parayı bulmakta sorunlar çı
kınca, yönetim kurulunun da onayıyla, vekil oldukları ve daha
fazla para istenmeyeceği düşüncesiyle arkadaşları ve akrabaları
adına, değeri düşen hisselerin birçoğunu satın aldı. Böylelikle ça
lışmalara tekrar başlanabildi, ama yönetim kurulu daha sonra,
bütün hissedarların paylarını ödemesi konusunda ısrar edince,
Vignoles 1 4.000 poundluk bir ödeme tutarıyla karşı karşıya kaldı
ve bu parayı bulamadı. Karara karşı çıktıysa da, sonunda istifa
etmek zorunda kaldı. En nihayetinde borçlarını ödemeyi başardı
ama onu çok zorlu geçecek üç yıl bekliyordu. University College
London'da mühendislik profesörü oldu, atmosferik demiryolla
rını savundu ve kurdu, Almanya'daki Württemberg Krallığı'nda
demiryolu hatları için danışmanlık yaptı.
Vignoles yaşamı boyunca pek çok şey başarmış olsa da, 1 846
yılında Kiev'de Dinyeper Nehri üzerine yeni bir köprü kurulma
sında görevlendirilene kadar, mühendislik alanında kendi başına
görkemli bir eser bırakamamıştı. Teklif gelince Kiev'e taşındı ve
köprü 1 853 yılında tamamlanana kadar burada yaşadı. Bu yıl
lar süresince Vignoles birçok kez İngiltere'ye gitti. İlk eşi 1 8 34'te
ölmüştü. 1 849'da St Martin-in-the-Fields Kilisesi'nde Elizabeth
Hodge'la evlendi. Kiev Köprüsü'nden sonra bazı İngiliz proj e
lerinde de görev aldı ama asıl işleri yurtdışındaydı. Almanya'da
Frankfurt, Wiesbaden ve Köln Demiryolları, İ sviçre'de batı hat
tı, Brezilya'da Bahia ve San Fransisco Demiryolları, İspanya 'da
Tudela ve Bilbao Demiryolları görev yaptığı proj elerdendi.
1 8 63'te emekliye ayrılmasının ardından 1 8 67'de Southhampton
yakınlarındaki Hythe'da bir ev alarak yaşamının geri kalanını
varlıklı bir kasaba adamı ve sulh hakimi olarak geçirdi. Yine sık
sık Londra'ya gidiyor, bilim camiasının toplantılarına aktif ola-
CHARLES BLACKER VIGNOLES 83
rak katılıyordu. Bu ziyaretlerden birinden dönerken felç geçirdi
ve dört gün sonra, 1 7 Kasım 1 8 75'te evinde öldü. İlk evliliğin
den yedi çocuğu olmuş, beşi hayatta kalmıştı. Oğullarından üçü
mühendislik mesleğini seçtiler; İngiltere Kilisesi'nde rahip olmayı
seçen bir diğer oğlu ise babasının biyografisini yazdı.
Vignoles, 1 8 67 yılında Institutions of Civil Engineers' a ka
tıldı; 1 8 69'da kurumun başkanlığına getirildi. 1 829'da Royal
Astronomical Society, 1 8 55'te Royal Society üyeliğine seçildi.
Photographic Society of London'ın kurucu üyeleri arasında yer
aldı, 1 8 55'te Ordnance Survey için kurulan kraliyet komisyonu
üyesi olarak hizmet verdi. Royal Irish Academy ve Royal Institu
tion ile de bağlantı halindeydi.
Sadi Carnot ( 1 796- 1 832)
azare Carnot'nun yaşamı daha önce ele alınmıştı. En büyük
L oğlu Nicolas Lfonard Sadi, Paris'te 1 Haziran 1 796 'da, adları
yine Sadi konulan ama bebekken ölen iki oğulun hemen ardından
dünyaya geldi. Ailenin yaşadığı Petit Luxembourg'un bir odasında
doğan Sadi hayatının ilk yılını da burada geçirdi. Ne var ki Eylül
1 797'de aile dağıldı. O yıl yaşanan darbenin ardından daha önce
gördüğümüz gibi Lazare tek başına sürgüne gönderilince Sadi de
annesi Marie Dupont ile birlikte Saint-Omer'deki aile evine git
mişti. Sadi, babası Ocak 1 8 00'de Paris'e döndüğünde bile onu
pek az görebilmişti. Normal aile yaşantısına ancak Lazare Eylül
1 8 00'de savaş bakanlığı görevinden istifa edince dönebilmişlerdi.
Lazare ilgili bir babaydı; ikinci oğlu Hippolyte'in 1 8 0 1 'deki do-
86 BÜYÜK MÜHENDİSLER
ğumundan, 1 8 1 3 'te eşi ölünceye kadarki yılları mutluluk içinde
geçirdiler.
Sadi, babasının boş vaktinden çok yararlandı: On altı yaşına
kadar eğitimini babası verdi. Her ne kadar aldığı eğitimi daha
çok Lazare'ın edebi ilgi alanları yönlendirse de, Sadi'nin bilim ve
matematiğe olan yeteneği teşvik edildi. Lycee Charlemagne'da gö
revli ünlü bir matematik öğretmeninden özel ders aldıktan sonra
Kasım 1 8 1 2'de Ecole Polytechnique'e girdi. Büyük bir rekabetin
yaşandığı giriş sınavında Sadi yaşına göre önemli bir başarı elde
ederek 1 84 kişi arasında 24. oldu. Başarı gösteren adaylar arasın
dan kendisinden küçük sadece iki kişi vardı.
Carnot, iyi ve gayretli bir öğrenciydi ama üstün başarı gös
terdiği söylenemezdi. Çağdaşlarından biri Carnot'nun son derece
kibar bir genç olduğunu belirterek hakkında şunları söylemişti:
" Çok uslu ve hatta biraz da çekingen bir çocuk; bunlar günü
müz gençlerinde pek görülmeyen özellikler. " Montagne Sainte
Genevieve' deki eski College de Navarre'ın küçük odalarında
kalan öğrencilerin her yaptıkları yakından izleniyordu. Savaş,
Carnot'nun okuldaki ikinci yılını sekteye uğrattı. Sadi, okul ar
kadaşları adına imparatora bir mektup yazarak, işgalcilere karşı
savaşmak için izin istedi. İzin çıkınca bütün politeknik okulu öğ
rencileri kendilerini neredeyse bütünüyle askeri eğitime verdiler ve
1 8 1 4 yılı Mart ayı sonlarında başkentteki son savunmada, efsane
leşen bir cesaretle Vincennes Yolu üzerinde düşmanla karşı karşı
ya geldiler. Ne var ki Paris düştü, Bonaparte da tahttan çekilmek
zorunda kaldı. Carnot, durumdan haberdar etmek ve tavsiyesini
almak üzere sürgündeki babasının yanına gitti.
Carnot, 1 8 1 5'te o yılın en başarılı mezunlarıyla birlikte Metz'de
bulunan Ecole d'Application de l' Artillerie et du Genie'ye girdi.
1 8 1 7 yılında mezun oldu ve Corps Royal du Genie'ye teğmen
olarak atandı. Sıradan bir subaydı. Duyarlı ve çekingen yapısı,
hareketli garnizon yaşamına pek uygun değildi. Bir yolunu bulup
zamanının çoğunu Paris'te geçirdi ve daha sonra burada yeni ku
rulan Corps d'Etat-Maj or'e üsteğmen rütbesiyle atandı. 1 8 1 9'dan
itibaren, kısa süreli bir askeri tatbikat dışında yaşamının geri
SADi CARNOT 87
kalanının neredeyse tamamını geçireceği Marais'de kalmaya de
vam etti. Sorbonne ve College de France'ta verilen derslere girdi.
Mekanik, endüstriyel kimya ve endüstriyel ekonomi konularında
dersler verilen Conservatoire National des Arts et Metiers'in dü
zenli ziyaretçisiydi. Endüstriyel süreçleri gözlemlemek için fabrika
ve atölyeleri ziyaret etti.
1 82 1 'de babasıyla Magdeburg' da birkaç hafta geçirdikten
sonra, başyapıtı ve yayımlanan tek eseri olan Refl.exions sur la
puissance motrice du feu (Ateşin Hareket Ettirici Gücü Üstüne
Düşünceler) adlı kitabını yazmaya girişti. Buhar makinelerinin ve
ısı girdisiyle iş elde edilen diğer termik makinelerin genel çalış
ma esaslarını ortaya koymaya çalıştı. Carnot, buhar makinesinin
endüstri için çok büyük önem taşıdığı ama tasarımının birçok
İngiliz mühendis tarafından iyileştirilmesine rağmen işleyişinin
ardında yatan teorinin görmezden gelindiği düşüncesindeydi.
Reflexions'un yazılmasında da babasının bu tür bir teori geliştir
me çabası etkili olmuştu. Yayımlandıktan hemen sonra lnstitut
de France'ın ilgili bölümüne sunuldu ve olumlu bir değerlendirme
aldı. Ne var ki sonrası gelmedi. Fizikçiler matematiksel analizle
rin, mühendislerse pratik uygulamaların yer almaması nedeniyle
kitaba ilgisiz kalmışlardı.
Carnot Haziran 1 8 32'de kızıla yakalandı. İyileşti, ama has
talığın tekrarlamasının ardından bir psikiyatristin özel kliniğine
yatırıldı, çünkü aynı zamanda mani atakları da geçiriyordu. Bu
zayıf halindeyken, 24 Ağustos'ta o dönemde salgın olan kolera
ya yakalandı. A det olduğu üzere, bilimsel makaleleri dahil bütün
kişisel eşyaları yakıldı. Bu, bilim tarihçileri açısından büyük bir
hayal kırıklığıydı. Carnot'dan geriye kalanlar, birçok değerli şeyin
yitip gittiğini göstermeye yeterliydi.
Carnot'nun çalışmaları, Britanya'da William Thomson (gele
ceğin Lord Kelvin'i) ve Almanya'da Rudolph Clausius tarafından
keşfedilip, bu bilim insanlarının birbirlerinden bağımsız olarak
termodinamiğin ikinci yasasını ortaya atmalarında ilham kayna
ğı olmasaydı günümüzde hiç bilinmeyeceklerdi. Thomson şöyle
yazmıştı: "Doğa felsefesi kapsamındaki hiçbir şey, soyut akıl yü-
88 BÜYÜK MÜHENDiSLER
rütme yoluyla genel kanunların ortaya koyulması kadar etkileyici
değildir. "
iV
H E N RY'D E N BAZALG ETT E ' E
Joseph Henry ( 1 797- 1 878 )
azı deneysel fizikçileri de mühendis olarak sınıflandırmak
B mümkündür. Şimdi, Amerikalı Joseph Henry'den başlayarak
bunlara birkaç örnek vermek istiyorum. Joseph Henry, 17 Aralık
1 797'de, New York'un başkenti Albany'de dünyaya geldi. Stirling
kantlarıyla uzaktan akraba olan babası William Henry, Argyl'de
gündelikçi işçi olarak çalışıyordu. Evlilik öncesindeki soyadı
Alexander olan annesi Ann ise bir değirmencinin kızıydı. William
Henry genç yaşta ölünce Joseph'ı annesi büyüttü. Ufak tefek, narin
bir kadın olan Ann ileri yaşlarına kadar yaşadı. İskoç Presbiteryen
Kilisesi'nin dindar ve sofu bir üyesi olan anne Kalvenci ilkeleri oğ
luna da aşıladı. Daha altı yaşına gelmeden oğlunu, üvey annesi ve
ikiz kardeşi John'la yaşaması için yakınlardaki Galway'a gönderdi.
92 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Joseph, üç yıl ilkokula gittikten sonra bir bakkal dükkanın
da çalışmaya başladı. Eğitimli bir adam olan dükkanın sahi
bi, Joseph'ı işten sonra eğitimine devam etmesi için destekledi.
Joseph on dört yaşına yaklaştığında Albany'ye döndü ve burada
bir saat ustası ve kuyumcunun yanında çırak olarak çalışmaya
başladı. İşler bozulunca çıraklıktan ayrıldı, ama bu süre içinde
ileriki yaşamında çok yararlanacağı bazı beceriler kazanmış oldu.
Albany o günlerde pek büyük bir yer olmasa da, harika bir
tiyatrosu vardı ve genç adamın boş zamanlarının çoğu burada ge
çiyordu. Parçası olduğu amatör t�yatro grubunda hem oynuyor
hem de oyunlar yazıp sahneliyordu. Bu deneyim, sonraki yıllarda
etkili bir hatip olması gerektiğinde muhtemelen çok işine yaramış
tı. Bu dönemde Joseph Henry yakışıklılığı, düzgün cildi, ince be
deni ve neşeli tavırlarıyla göze çarpıyordu. Yaşam dolu mizacıyla
herkesin gözdesi olmuştu. Kasabada neredeyse üniversite ayarın
da mükemmel bir okul vardı: Albany Academy. Joseph Henry eği
timine burada, akşamları yapılan geometri ve mekanik derslerine
girerek devam etti. Daha sonra kalkülüs ve kimya dersleri de aldı .
Bir yandan da özel ders veriyor, öğretmenlik yapıyordu.
Şehirde, Albany Institute adında, 300 ciltlik bir kütüphane
si olan bilimsel bir dernek de vardı. Henry, burada kütüphaneci
olarak çalışmaya başladı ve üyelere deneysel uygulamalarla des
teklediği dersler verdi. Bu arada Laplace'ın Mecanique Celeste
( Göksel Mekanik) adlı klasik yapıtını incelemekteydi. Çok yönlü
delikanlı, Hudson Nehri'den Erie Gölü'ne uzanan yeni karayolu
için tesviye çalışmalarını yürüten ekibin de başında bulunuyor
du. Altından başarıyla kalktığı bu iş sayesinde başka yerlerden de
benzer teklifler aldı, ama Henry bunları reddedip 1 826'da Albany
Academy'de matematik ve doğa felsefesi profesörü olarak göreve
başladı.
Henry'nin Schenectady'de başarılı bir işadamı olan dayısı ölün
ce dul eşi ailesiyle birlikte Albany'ye yerleşti. Oğlu Stephen, on
sekiz yaşında Union College'dan matematik ve astronomi alanla
rında onur derecesiyle mezun olmuş nazik bir delikanlıydı. Benzer
ilgi alanlarına sahip olan iki kuzen sık sık görüşmeye başladılar.
JOSEPH HENRY 93
Çok geçmeden Stephen da enstitüde ders vermeye başladı. Daha
sonraları da Joseph'ın peşinden Princeton'a gidecekti. Bu sıralar
da Joseph, Stephen'ın kız kardeşi Harriet'le görüşmeye başlamıştı.
Çift 1 829'da evlendi. Alçakgönüllü, mahcup ve anlayışlı Harriet,
evlerini eşinin dış dünyanın baskısından kaçacağı bir sığınak hali
ne getirdi . Joseph için ideal bir eşti. Altı çocukları oldu. Çocukla
rından ikisini bebekken, birini de erişkinliğin eşiğinde kaybettiler.
Hayatta kalan üç çocukları Helen, Mary ve Caroline, anne baba
larının ilerleyen yaşlarındaki neşe kaynakları olacaklardı.
Henry otuz altı yaşındayken, daha sonra Princeton University
adını alacak College of New Jersey'de doğa felsefesi kürsüsünün
başına geçti. Henry'nin göreve başladığı 1 8 32 yılında yaklaşık
yetmiş öğrencisi bulunan üniversite kötü durumdaydı, ama du
rum zamanla düzelmeye başladı. Henry sonraları, Princeton'da
geçirdiği on dört yılın yaşamının en mutlu dönemi olduğunu söy
leyecekti.
Princeton'ın Henry'ye sağladığı en önemli avantaj, bilimsel
araştırmalar yapan daha geniş bir çevreye ulaşmasını sağlamasıy
dı. Artık entelektüel bir yalnızlık içinde çalışması gerekmiyordu.
Yeni açılan demiryolu hattında kısa bir yolculukla, bir üniversiteye
ve bilimsel derneklere ev sahipliği yapan Philadelphia'ya gidebili
yordu. Bu kentteki bilimsel derneklerden biri de 1 8 3 5 'te üyeliğine
seçileceği American Philosophical Society idi. Princeton'da yaptığı
araştırmaların sonuçlarını bu derneğin üyelerine sunuyordu. Ne
yazık ki dernek, sunulan makaleleri yeterince çabuk yayımlayamı
yordu; dolayısıyla Henry, Amerika'da neler yapıldığıyla hiç ilgi
lenmeyen rakibi Faraday karşısında geri kalıyordu. Dünyanın en
telektüel etkinlikler merkezinde yaşayan, araştırma yapmak için
bol zamana sahip olan ve o dönemin en parlak zekalarıyla sürekli
iletişim halinde olan Faraday, Londra'daki Royal Institution'da
çok daha avantajlı bir konumdaydı.
1 8 3 6'da, Princeton'daki ilk dört yılında yaptığı çalışmalara
karşılık olarak, üniversite yönetimi Henry'ye tam maaşla bir yıl
izin verdi. Ekonomik kriz eşiğindeki ülkeden kaçmanın tam za
manıydı. İngiltere pek çok yönden, Amerikalı kolonicilerin bir za-
94 BÜYÜK MÜHENDiSLER
manlar başkaldırdığı ülkeden farklıydı. Bir reform havası hakim
di ve herkesi endüstri ruhu sarmıştı. Henry Londra'ya gitmeden
önce birkaç referans mektubu almak için Washington'a uğradı.
Pek de hoşuna gitmeyen federal başkent yaşamının büyük bir kıs
mını geçireceği şehir olacaktı.
Londra'da hiç zaman kaybetmeden Royal Society'yi ve Royal
Institution'ı ziyaret etti. Ne yazık ki o sırada Paskalya tatili oldu
ğundan Faraday kentten ayrılmıştı. Kısa bir süre sonra tanıştılar
ve Henry onun bir konferansına katılma olanağı buldu. Verimli ve
eğlenceli geçen iki ayın ardından iki haftalığına Paris'e gitti. Fran
sızcasını biraz tazeledikten sonra, birkaç Fransız bilim insanıyla
tanıştı, Academie des sciences'ta bir toplantıya katıldı, ama önde
gelen Fransız bilim insanlarıyla pek fazla iletişime geçmedi. Niha
yet, Hollanda'da kısa bir süre kaldıktan sonra Londra'ya dönüp
psikolog William James'in babası ünlü romancı ve eski öğrencisi
Henry James'in yanına yerleşti.
Birçok New England'lı gibi İskoç kökenlere sahip Joseph ve
Harriet Edinburgh'a gittiler; burada ve İskoçya'nın diğer kentle
rinde tanınmış birçok kişiyi ziyaret ettiler. Yolculukları, British
Associaiton for the Advancement of Science'ın o sırada bir toplan
tı gerçekleştirdiği Liverpool'da sona erdi. Henry, elektromanyetik
alanındaki çalışmalarını sürdürmeye tam anlamıyla hazır olarak
Princeton'a döndü. Araştırmaları yaratıcılıkları, eksiksizlikleri ve
getirdikleri yeniliklerle deneysel fizikçilere örnek olacaktı.
Henry, Princeton'da geçirdiği on dört yılda kafa dengi dostlar
edindi ve yeteneklerine uygun işlerle uğraşabildi. Öğretim üyeleri
ona değer veriyor, itibar ediyor, öğrencileri de büyük saygı gös
teriyorlardı. Bilimsel açıdan tükenmiş olmamasına, hatta aksine
en verimli çağında bulunmasına rağmen, kırk dokuz yaşındayken
aktif bilimsel yaşamdan çekilerek idareci olmayı seçti. Bu deği
şikliğe gitmesinde, 1 845 yılı sonunda yeni kurulmaya başlanan
Smithsonian Institution'da teklif edilen sekreterlik görevi etkili ol
muştu. Birçok arkadaşı bu alanda deneyimi olmadığını söyleyerek
Washington'a taşınmasına itiraz etti. O da çok coşkulu değildi
doğrusu. Princeton, hata yaptığını düşünmesi halinde kendisine
JOSEPH HENRY 95
kapılarının açık olduğunu belirtmişti. University of Pennsylva
nia'dan gelen bölüm başkanlığı teklifini de geri çevirdi. Bu belki
de ülkede en çok istenen bilimsel pozisyondu. Henry, enstitüsü
de işler yoluna girince bilimsel çalışmalarına geri dönebileceğini
düşünüyordu, ama bu hiçbir zaman mümkün olmadı. Yeni bir
enstitü kurulması gibi meşakkatli bir görev için aldığı maaş yıllık
3000 dolardı; Henry, enstütünün yöneticiliğini yaptığı otuz iki yıl
boyunca maaşına hiç zam istemedi.
Çok geçmeden, kuleleri, kırmızı kumtaşından duvarları ve
Romanesk tarzda mimarisiyle "Kale " olarak anılan enstitü bi
nasının Washington'da inşaatına başlandı. Henry, bir dizi dergi
yayımlayıp, diğer kurumlarla bir değiş tokuş sistemi oluşturarak
kütüphanenin gelişmesini sağladı. İlgilendiği konuların çeşitliliği
şaşırtıcıydı. Bazı konularda, örneğin meteorolojide, zaten kendisi
otoriteydi; zooloji gibi uzmanlık alanının dışında kalan konularda
ise dışarıdan uzmanların görüşlerine başvurdu. Zamanla federal
hükümet, enstitüden genel amaçlı bir kurum olarak yararlanmaya
başladı. Örneğin, Amerika kıtasının araştırılması için elzem olan
arazi etüdü ve keşif gezilerinin düzenlenmesinde Henry'ye güve
niyorlardı. Telgraf hatlarının çekilmesi veya demiryollarının plan
lanması gibi işlerde enstitü ücretsiz danışmalık hizmeti veriyordu.
Henry'nin içindeki mühendis ruhu açığa çıkmıştı.
Joseph, eşi ve üç kızından oluşan aile, konuklarını özgürce
ağırlayabildikleri Kale'de yaşıyordu. Bina 1 8 65 yılında bir yan
gın sonucu büyük hasara uğrayınca Henry'nin bütün yazışmaları
ve araştırma notları da dahil olmak üzere, birçok değerli belge
yok oldu. Henry, Amerikan İç Savaşı'nın sona ermesinin ardın
dan, bu kez kızı Mary'yle birlikte tekrar Avrupa'ya gitti. Seksen
yaşına kadar çalışmayı sürdürdü; 1 8 77'de bir sabah kalkıp sağ
elinin felç olduğunu fark ettiğinde hala çalışıyordu. Henry'ye, o
günlerde tedavisi olmayan nefrit tanısı konduğu zaman çok fazla
ömrü kalmadığını anlamıştı. 13 Mayıs 1 8 78 'de uykusunda öldü
ve Washington, Georgetown'da Oak Hill Mezarlığı'na gömüldü.
Henry, elektromıknatısların çalışma ilkelerini ilk ortaya koyan
ve o güne kadar yapılmış en büyük elektromıknatısı üreten kişiy-
96 BÜYÜK MÜHENDiSLER
di. Bu elektromıknatıs 300 kilogramlık bir ağırlığı kaldırabiliyor
du. Elektromıknatısı telgraf sistemine ilk kez başarıyla uygulayan
ve doğru akımla çalışan ilk çift taraflı elektrikli telgraf aletini ya
pan kişi de oydu. Ne var ki, buluşları için hiç patent almadı ve bu
buluşların ticari önemi keşfedildiğinde, buluşu yapan kişi değil,
başkaları zengin oldu. Bunu şöyle açıklamıştı:
Yaşamımı her şeyden önce bilime adadım; fiziğin farklı alanlarındaki
araştırmalarım bana özgün buluşlar alanında belirli bir ün sağladı. Bununla
beraber, buluşlarım için patent almadım ve hizmetlerim için bir karşılık bekle
medim ; çalışmalarımın sonuçlarını dünyaya bir ücret beklemeden açıkladım;
karşılık olarak da yalnızca buluşlarımın insanlığın bilgi dağarcığına katılma
sının mutluluğunu duydum. Beklediğim tek ödül, bilimin ilerlemesine sağladı
ğım katkının bilincinde olmam, yeni hakikatler keşfetmem ve bu çalışmaların
bana kazandıracağı bilimsel ündür.
Henry'nin bilimsel çalışmalarının değeri ancak ölümünden
sonra anlaşılabildi. Bunların önemi yalnızca bilime kazandırdı
ğı somut bilgilerden değil, onun izinden gidenlere yeni bilimsel
ufuklar açmasından kaynaklanıyordu. Başarılarından dolayı in
düktans birimine onun adı verildi.
John Ericsson ( 1 803-1 889)
ainhill yarışlarında başarılı olamayanlar arasında saydığı
R mız John Ericsson'ın yaşamöyküsü, 31 Temmuz 1 8 03'te
İsveç'te başladı. Ülkenin orta kısmındaki Varmland'da yer alan
Fiirnebo'da doğdu. Dedeleri madenciydi; maden mühendisi olan
babası, daha yirmi bir yaşındayken bir madenin başına geçmişti.
Ericsson, babasından teknoloj i merakını; ince, uzun ve güzel an
nesindense asil görünümünü ve güçlü karakterini miras almıştı .
Üç kardeşin en küçüğüydü; ağabeylerinden Niels de mühendis
oldu.
İsveç, Rusya savaşında Finlandiya'yı kaybedince ticaret büyük
zarar görmüştü. Ericsson'un babası ekonomik kriz sırasında ma
den ocağındaki işini kaybettikten sonra Göta Kanalı inşaatında
98 BÜYÜK MÜHENDiSLER
denetçi olarak iş buldu, ama oğlu John on beş yaşındayken ya
şamını yitirdi. Genç adam daha o yaşta, madencilikte kullanılan
makinelerle ilgili eğitim almaya başlamıştı. Babasının bir arkadaşı
olan Von Platen Kontu yaşama atılmasına yardım etti. Donanma
mühendisleri bünyesinde iki yıllık bir eğitim aldıktan sonra İsveç
ordusuna katıldı. Uzun boylu, kaslı, sağlıklı ve güçlü bir genç ola
rak, o dönemde sık sık savaşa giren ülkesine hizmet etmek istiyor
du. Topçu birliğinde, ağır silahların nasıl kullanıldığını öğrendi;
bu öğrendikleri, ileriki yıllarda mesleki yaşamında kendisine çok
yardımcı olacaktı. Aynı zamanda kimya, matematik, geometri ve
haritacılık eğitimi de aldı.
Yüzbaşıyken ordudan ayrılmaya karar verdi. O dönemdeki
birçok kişi gibi, buhar makinesinin geliştirilebileceğine inanıyor
du. Buhar kazanı olmayan bir sıcak hava motoru tasarladı ve
bunu 1 826 yılında İngiltere'ye götürdü. Ancak kömür tüketimi
çok fazla olduğundan kimse tasarımıyla ilgilenmedi. Zaten Stir
ling adlı İskoçyalı bir rahip, daha önce buna benzer bir motor için
patent almıştı. Makine üreticisi John Braithwaite, Ericsson'un
küçük ortak olduğu Braithwaite ve Ericsson şirketini kurdu.
Ericsson burada makine tasarımı konusunda çok şey öğrendi .
Güç aktarımında basınçlı hava kullanmayı denese de sonuç ala
madı. Buhar kazanları ve soğutucular üretti, deniz motorlarına
başarıyla uyarladığı bir yüzey yoğunlaştırıcı tasarladı. Yüksek
basınçlı kazanlar üretti ve savaş sırasında hasar görmelerini en
gellemek için gemilerin motorlarını su hattının altına yerleştir
meyi denedi. Son olarak, üretimini 1 82 8 'de Londra'da yaptığı
bir buhar makinesi tasarladı. Birkaç tane üretilen buhar maki
nelerinden biri Berlin'deki imparatorluk sarayı için alındıysa da,
bu işten ticari bir başarı elde edemedi. Ericsson, sabit bir krank
milinin etrafında dönen dönel devinimli bir motor yaparak buhar
makinesini geliştirmeye devam etti . Uzun bir süre boyunca yılda
üç dört patent aldı. Ericsson'un deniz motorları özellikle başa
rılıydı. Bunun yanı sıra, gemileri ilerletmek için o yıllarda çok
kullanılan çarklar yerine bir pervane tasarladı. Pervane kullanı
mını daha önce birçok kişi denemişti, ama bu sistemle geminin
JOHN EAICSSON 99
istenildiği gibi yönlendirilemeyeceğine inanılıyordu. Ta ki Erics
son'un tasarladığı pervaneli gemilerden biri Atlas Okyanusu'nu
başarıyla geçene kadar.
Ericsson asıl başarıyı Amerika 'ya göç ettikten sonra yakaladı.
Bir dizi pervaneli buharlı gemisi, Büyük Göller'de sefer yapmaya
başladı. Princeton adlı pervaneli fırkateyni adından çok söz ettir
di. 1 852 'de, kendi adını taşıyan ve bu kez sıcak hava motorların
dan biriyle çalışan bir başka büyük geminin yapımına girişti. Ne
yazık ki bu motor, buharlı motor kadar kömür tüketiyordu ve
gemi daha ilk seferinde arızalandı ve bütün mürettabatıyla birlik
te battı. Öte yandan sıcak hava motorunun küçük teknelerde kul
lanımı daha başarılı oldu ve bu amaçla 3000 kadar motor üretildi.
Savaş, her zaman mühendislik alanında gelişimi tetiklemiştir.
1 8 6 1 'de Amerikan İç Savaşı başladığında Birleşik Devletler Do
nanması'nın hemen hemen tamamının komutası, Konfedere Dev
letler'in elindeydi. Çok kısa süre içinde, Birlik Donanması için 500
savaş gemisi yapıldı ama denizler hala Konfederasyon'un kontro
lündeydi. Birlik Donanması, Ericsson'dan Monitor adındaki zırhlı
savaş gemisini yapmasını istedi. Geminin sağladığı başarı sonra
sında benzeri altı gemi daha sipariş edildi. İngiltere ve İsveç de bu
gemilerden talep etti. Ericsson, savaş gemileri, torpidolar ve deniz
silahları tasarlamaya devam ederken sıcak hava motorlarına olan
ilgisini de hiç kaybetmedi. Yaşamının son yıllarında, güneş enerj i
si, yerçekimi ve gelgit kuvveti üzerine çalışmalar yaptı.
Ericsson yalnızlığı seven, işkolik bir adamdı. 1 8 36 yılında İn
giltere'de evlenmiş ama eşi, kocasının da kendisine eşlik etmesi
beklentisiyle, kısa süre sonra Amerika'dan memleketine dönmüş
tü. Ericsson, hiçbir zaman eşinin yanına dönmedi; ancak yaşamı
boyunca ona destek oldu. Seksenli yaşlarında bile çok sağlıklıydı.
8 Mart 1 8 8 9'da öldü. Naaşı, altmış dört yıl önce ayrıldığı İsveç'e
götürüldü ve askeri bir törenle anavatanında toprağa verildi.
Robert Stephenson ( 1 803- 1 8 5 9 )
ğulları d a kendileri gibi ünlü birer mühendis olan büyük
O mühendislerin sayısı hiç de az değildir. Brunel'ler, Car
not'lardan sonra, üçüncü bir örnek de Stephenson'lardır. George
Stephenson'ın ikinci evliliğinden yaşayan tek çocuğu olan Robert,
16 Ekim 1 8 03 'te Willington Quay'de doğdu. Daha önce gördü
ğümüz üzere, o dönemde henüz ünlü olmayan babası, ertesi yıl
Killingworth'e taşındı. Önce buradaki köy okuluna devam eden
Robert, ardından Newcastle'daki akademiye gönderildi; daha
sonra da babasının çalıştığı Killingworth kömür madenine stajyer
olarak girdi. Kariyerine esas olarak, tarihi Stockton-Darlington
demiryolu güzergahı için arazi araştırmaları yapan babasına yar
dım ederken başladı. Bir dönem Edinburgh University'ye devam
1 02 BÜYÜK MÜHENDİSLER
ettikten sonra, babasının kurduğu lokomotif fabrikasını yönet
mek üzere Newcastle'a yerleşti. Bu dönemde önce Active adı ve
rilen, daha sonra adı Locomotion olarak değiştirilen lokomotifi
tasarlayıp üretti. Babasının karşı çıkmasına rağmen, altın ve gü
müş madenlerinde kullanılacak aletleri denetlemek üzere, üç yıl
lık bir sözleşmeyle 1 823 yılında Kolombiya 'ya gitti. 1 82 7 yılında
Newcastle'a döndü ve kendi fabrikalarında, Rainhill yarışlarının
galibi olacak ünlü Rocket lokomotifinin yapımını üstlendi.
London-Birmingham demiryolu hattı için parlamentodan onay
alınması işi 1 8 32 yılında onun pek çok kez parlamento komite
sine kanıtlar sunmasını gerektirdi. Ertesi yıl başmühendis olarak
atanması, kendi çabasıyla bir mühendis olarak öne çıktığını göste
riyordu. 1 80 kilometrelik hattın Primrose Hill ve Watford'taki tü
nellerden kaynaklanan, Wolverton'daki kanal şirketiyle mücadele
edilmesini gerektiren ve Kilsby'deki yeraltı bataklıklarının efsane
vi kurultulma işleminin gerçekleştirilmesi gibi sorunlarıyla daha
yakından ilgilenebilmek için Londra'ya taşındı. Hat 1 8 3 8 'de açıl
dı. Stephenson aynı zamanda, atmosferik sistem ile lokomotif sis
temi savunucuları arasındaki " ray açıklığı savaşında " da etkin rol
oynadı. Fabrika, 1 840'a kadar Fransa, Almanya, İtalya, Belçika
ve ABD'ye lokomotif ihracına devam etti. Stephenson yaşamının
geri kalanını, ülkesinde olduğu kadar dış ülkelerde de demiryolu
hattı döşenmesi çalışmalarıyla geçirdi.
1 847'de sona eren dört yıllık bir süreçte girişimciler Parlamen
to'ya yeni tren hatları için yüzlerce plan sunmuşlardı. Yaklaşık
1 6 .000 kilometreye ulaşan yeni hatlar için onay alınmış olsa da,
bunların üçte biri hayata geçirilemedi. Bu hatların çoğunun eko
nomiye katkısı oldu. Londra'yı İngiltere'nin kuzeyine bağlayan
Great Northern hattı özellikle karlıydı. Her ne kadar Stephenson,
benzer bir demiryolu ağının üçte biri maliyetle inşa edilebileceğini
savunsa da, yeni yol ağı birçok sanayi kolunu canlandırdı. Demir
yolu çılgınlığı döneminde, planlanan hatların onda birinden azı
inşa edilebilmiş, girişimciler de çoğu kez zarara uğramıştı.
Robert Stephenson, İngiltere demiryollarının ülkeye yayılması
nın ardındaki önemli figürlerden biri olsa da, daha çok bir köprü,
ROBERT STEPHENSON 1 03
özellikle de karayolu köprülerinden çok daha fazla yük taşımaları
gereken demiryolu köprüsü tasarımcısı olarak bilinir. Chester'da
Dee Nehri üzerine yaptığı ilk köprü, üzerinden bir tren geçerken
çökmüş olsa bile, kısa süre sonra Newcastle'da Tyne Nehri üze
rine muhteşem High Level Bridge'i ve Berwick'te Royal Border
Bridge'i inşa etti. En ünlü demiryolu köprüsü, Menai Boğazı üze
rinde, dövülmüş demirden yapılan ve 1 40 metrelik iki açıklığa
sahip Britannia kapalı köprüsüydü. Ayrıca, Conway'de benzer bir
köprü inşa eden Stephenson, uzun yıllar dünyanın en uzun köprü
sü unvanını koruyan ve Montreal'de St. Lawrence Nehri üzerinde
bulunan büyük Victoria Bridge'i ve daha nicelerini inşa etti.
Stephenson yaşamının son yıllarında mühendislikten giderek
uzaklaşarak bir işadamına dönüştü. Mantıklı değerlendirmeleri
ve ödün vermez dürüstlüğüyle tanınan bir kişi olduğundan, pek
çok kez Parlamento komitelerinde görevlendirildi. Muhafazakar
bir Tory olarak 1 847'den itibaren Parlemento'da Whitby tem
silcisi oldu. Parlamento'da mühendislikle ilgili konular üzerine
konuştuğunda çoğunlukla onun görüşü kabul edilirdi. Örneğin,
Süveyş Kanalı'nın yapımına karşı çıkmıştı. 1 85 1 tarihli Great
Exhibition'ın organizasyonundan sorumlu kraliyet komisyonu
nun bir üyesiydi ve Paxton'ın daha sonra Crystal Palace adıyla
anılacak binasının tasarımından yana oyunu kullandı. Elektrik
mühendileri ve inşaat mühendisleri odalarının başkanlığını yaptı.
University of Oxford'dan kendisine fahri medeni hukuk doktoru
unvanı verildi. Birçok yabancı ülkeden de ödüller aldı.
Stephenson, 1 829 yılında, Londralı bir tüccarın kızı olan Fanny
Sanderson'la evlendi . Çiftin hiç çocukları olmadı. Newcastle'da
birkaç yıl yaşadıktan sonra, 1 8 34 yılında Londra'ya taşınarak
Hampstead, Haverstock Hill'de bir evde oturdular. Eşini 1 842'de
kaybeden Stephenson, Bayswater Road'un hemen kuzeyinde yer
alan Cambridge Square'e taşındı. Maddi durumunun iyileştiği
altı yıl sonrasındaysa Gloucester Square'de çok daha büyük bir
eve geçti. Cömertçe konuklarını ağırladığı bu yeni evinde başta
mühendis portreleri ve kendi çalışmalarıyla bir şekilde alakalı
tablolar olmak iizere sanat eseri koleksiyonu yapmaya başladı.
1 04 BÜYÜK MÜHENDiSLER
1 849'da Royal Society üyeliğine seçildi. En çok sevdiği uğraşı de
nize açılmaktı; Titania adında, 1 8 8 tonluk bir yatı vardı.
Robert Stephenson yaşamının büyük bir kısmında sağlık so
runları yaşadı. Titania'yla Norveç denizlerinde yaptığı bir gezi
sonrası hastalandı ve 12 Ekim 1 85 9'da Londra'daki evinde öldü.
Telford ve Watt gibi, Westminster Abbey'e defnedildi. Ulusal kah
ramanların yanına götürülürken yollarda binlerce kişi onu son
yolculuğuna uğurladı. Kraliçe, ilk defa onun cenazesinde kortejin
Hyde Park'tan geçmesine izin verdi.
T he Times gazetesinde çıkan anma yazısında Stephenson'dan
şöyle bahsedilmişti:
... yalnızca mesleki yeteneğiyle değil, alçakgönüllü duruşu ve hayırsever
liğiyle de öne çıkan ve çeyrek yüzyıl boyunca bayındırlık işleri alanında dev
başarılara imza atan ünlü mühendis ...
Isambard Kingdom Brunel ( 1 806- 1 859)
arc ve Sophia Brunel'in tek oğulları olan v e 9 Nisan
M 1 8 06'da Portsea'de doğan Isambard Kingdom Brunel'den
daha önce de bahsetmiştik. Babası gibi, o da çarpıcı ve canlı bir
kişiliğe sahipti. Isambard, el attığı her projede hep öncü rolü üst
lenen, işini büyük bir özgüven ve inanılmaz bir çalışma azmiyle
yürüten, doğuştan lider bir kişilikti. Ne yazık ki, müthiş yeteneği
ve taşkın enerjisi, elli üç yaşındaki erken ölümüyle sona erdi. Bir
çok yönüyle babasına benzeyen Isambard, Paris'teki saygın Lycee
Henry-IV'te okumuştu. Lise o dönemde iyi matematik öğretmen
leriyle adını duyurmuştu. Ecole Polytechnique'e girmek istiyordu,
ama yabancı uyruklu olduğu için sınavlara alınmadı. Babası bir
süre daha Fransa'da kalmasını istediyse de, 1 822'de on altı ya-
1 06 BÜYÜK MÜHENDiSLER
şında ülkesine döndü ve babasının hareketli işyerinde çalışmaya
başladı. Zamanla burada, Ren Nehri üzerinde çalışacak çarklı ge
miler, Hollanda hükümeti için bir top namlusu açma makinesi,
Serpentine üzerine yeni bir köprü ve Thames Tüneli gibi çeşitli
projelerle uğraşan babasının iş ortağı haline geldi. Yirmi yaşına
geldiğinde, talihsiz Thames Tüneli projesinde yardımcı mühendis
olarak görevlendirildi. Kısa bir süre sonra yaşanan sel felaketinde
ciddi şekilde yaralandı ve işinin başına ancak ertesi yıl dönebildi.
O sırada proje maddi yetersizlikler nedeniyle durma noktasına
gelmişti. Ancak yedi yıl sonra başlanabilen çalışmalar 1 843 yılın
da tamamlanacaktı.
Bu arada Londra'da yaşamaya ve çalışmaya devam etse de,
Bristol'da giderek daha fazla zaman geçirmeye başladı. ilk olarak,
Avon Nehri üzerine kurulacak ve kenti Clifton'a bağlayacak bir
köprü yarışması için kente gelmişti. Ardından liman düzenlemesi,
burada üretilen gemilerin tasarlanması ve en önemlisi de Bristol'u
Londra'ya bağlayacak Great Western demiryolunun inşa edilmesi
gibi işelerde görev aldı. Clifton Suspension Bridge Company ta
rafından düzenlenen yarışmanın hakemliğini Telford yapıyordu.
Ancak, Brunel'inki de dahil olmak üzere bütün projelere kusur
bulduktan sonra, kendi tasarımını yaşımaya sokmuştu. Ne var ki,
Telford'un tasarımı, çok maliyetli olacağı gerekçesiyle yönetim
kurulu üyeleri tarafından reddedildi. Brunel ise önerisine yapılan
itirazları giderecek şekilde tasarımını değiştirdi. Böylelikle projede
başmühendis olarak görevlendirildi. Ancak maddi ve hukuki so
runlar nedeniyle, proj e yirmi yıl gecikmeyle tamamlanabilecekti.
Brunel Bristol'de ve başka yerlerde çeşitli projelere dahil olduysa
da, Clifton Köprüsü'nün tamamlandığını göremedi.
Bristol, okyanus aşırı ticaret konusunda çok daha iyi imkanla
ra sahip Liverpool'la rekabet etmekte zorlanıyordu. Başlangıçta
yalnızca kısa yolculuklar için de olsa, yelkenlilerin yerini yavaş
yavaş buharlı gemiler alıyordu. Tasarımlarını Brunel'in yaptığı
Great Western ve Great Britain adlı gemiler Atlas Okyanusu'nu
başarıyla geçmiş, buharlı gemilerin bu yolculuklarda kullanılabi
leceğini kanıtlamışlardı. Çok geçmeden Liverpool'dan kalkarak
ISAMBARD KINGDOM BRUNEL 1 07
New York'a giden yelkenlilerin yerini buharlı gemiler aldı. Great
Western Demiryolu'yla esasen Londra'nın Bristol üzerinden New
York'a bağlanması amaçlanmıştı. Ancak yetersiz limanı nedeniy
le Bristol daha çok, yolcu taşımacılığına uygun bir yerdi. Brunel
için Bristol, yalnızca birinci ve ikinci sınıf yolculara hızlı hizmet
verilecek bir limandı. Yaşamının yirmi yılını verdiği hattın inşa
sı en büyük mühendislik başarısı oldu. Great Western çıtayı çok
yükseltti. Bath yakınlarındaki Box Tüneli de dahil olmak üzere
tünelleri, köprüleri, Londra ve Bristol'deki muhteşem garları hep
Brunel tasarlamıştı. Londra-Bristol hattının Haziran 1 84 l 'de açıl
ması, İngiltere'nin batısı ve Galler'in güneyindeki önemli yerleşim
yerlerini birbirine bağlayacak bir ağın da başlangıcı oldu. Hat
Cornwall'a dek uzatıldığında, Brunel Tamar Nehri üzerinden ge
çen ve bugün de hala kullanılan ünlü Royal Albert Köprüsü'nü
tasarladı. Londra'daki kısa ömürlü Hungerford Asma Köprüsü
de onun eseriydi; köprünün dövme demirden zincirleri, proje ye
niden başladığında Clifton Köprüsü'ne taşınmıştı.
Ne var ki Brunel üç ciddi hata yaptı. Bunlardan ilki, o güne dek
inşa edilen hemen hemen bütün demiryollarında kullanılmış olan
dar ray açıklığı yerine geniş olanı seçmesiydi. Bu seçimi yapma
sı haklı nedenlere dayansa da, ray hattı genişliğini değiştirmek o
kadar büyük sorunlara yol açıyordu ki sonunda Parlamento Ko
misyonu dar ray hattı genişliğinin standart kabul edilmesine karar
verdi. Bununla birlikte geniş ray açıklığına sahip demiryolları da
1 8 92 'ye kadar kullanıldı. İkinci hatası, ilk yapılan lokomotifler
için ısrarcı olduğu teknik özelliklerin, yine kendi belirlediği hız
taleplerinin yerine getirilmesini olanaksız kılmasıydı. Sonradan
geliştirilen tasarımlarla bu sorun aşıldı, ancak o sırada Brunel'in
bu sorundan habersizmiş gibi görünmesi garipti. Üçüncü hatası,
demiryolu ağının bir kısmına, sabit motorların üçünücü bir ray
gibi uzanan silindirik borunun içine hava gönderdiği ve trenin bir
pistonla bu sisteme bağlı olduğu " atmosferik " veya "pnömatik "
sistemi tercih etmesiydi. Bu sistem gerektiği şekilde işletilemedi,
ama eğer bu başarılabilseydi, günümüzün elektrik çekişli trenleri
nin getirdiği birçok avantaj elde edilmiş olacaktı.
1 08 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Brunel, Avustralya, Hindistan, İrlanda ve İtalya başta olmak
üzere başka ülkelerde de demiryolu çaklışmalarında danışmanlık
yaptı. Sağlığı 1 8 50'lerin ortalarından itibaren bozulmaya başla
mıştı. Böbrek yetersizliği ilerlediğinden ailesiyle birlikte tatile git
mesi önerildi; bunun üzerine Mısır'a gittiler. Yaşamının son yıl
larında Atlas Okyanusu'nu aşacak buharlı gemilerin tasarımı ve
yapımıyla ilgilendi. Bunlardan ilki, ahşap gövdesi ve çarkıyla ol
dukça klasik tarzda bir buharlı gemi olan Great Western'di. Onun
kardeş gemisi Great Britain ise ilk demir gövdeli ve pervaneli gemi
olmasının yanı sıra denize indirilmiş en büyük gemiydi. Üçüncü
ve son gemi, dev demir gövdesiyle Great Eastern ise o zamana
dek yapılan gemilerin en büyüğüydü. Britanya'yla dünyanın di
ğer ucundaki Avustralya ve Yeni Zelanda arasında 4000 yolcunun
taşınması hedefleniyordu. Bu proje Brunel'de bir saplantı haline
gelmişti; ölümünden önce gemi büyük zorluklarla da olsa denize
indirilildi. Ancak Brunel geminin bir felaketle sonlanan ilk yolcu
luğunu görememişti.
Rolt yazdığı Brunel biyografisinde ( 1 9 57) Great Eastern'ın
başına gelenler için John Scott Russel'ı suçlar. Emmerson ( 1 977)
bu görüşe karşı çıkmıştır. Bilim insan, gemi yapımcısı, gemi inşa
mühendisi, mühendis ve işadamı Russell, dev geminin tasarım ve
yapımında Brunel'le birlikte çalışmıştı. O dönemlerde genel eko
nomik sorunlar hem hissedarlar hem de Brunel ile Russel üzerinde
baskı oluşturuyordu. Russell'ın gemi yapım şirketi borçlarından
dolayı kapatılınca, dev geminin denize indirilmesi işi Brunel'e kal
dı. Russell yardım elini uzatırken, Robert Stephenson da moral
destek verdi. Alacaklılar Great Eastern projesine Russell'ın ortak
olmasa da taşeron olarak tekrar dahil olmasını sağladı. Deneme
seferinde gerçekleşen patlamada beş ateşçi hayatını kaybetti. Bu
sırada Russell da gemideydi ama sorumluluk onda değildi. Brunel
ise geçirdiği felç nedeniyle evinde yatağa mahkumdu. Dev gemi
tasarlanan amacını hiçbir zaman yerine getiremese de kablo döşe
me gibi işlerde kullanıldı.
Brunel 15 Eylül 1 85 9'da öldü ve Kensall Green Mezarlığı'nda
ki aile kabristanına gömüldü. 1 836'da güzel sanatlarla ilgilenen
ISAMBARO KINGDOM BRUNEL 1 09
ve çevresi geniş bir ailenin kızı olan Mary Elizabeth Horsely ile
evlenmiş, iki oğulları, bir de kızları olmuştu. Büyük oğlu kilise
hukukçusu, küçük oğlu mühendis oldu. Brunel'in oğulları Great
Eastern meselesinden dolayı Russell'a oldukça kızgındı. Kuşkusuz
ki Rolt'un çarpıtılmış tarihine kaynaklık eden de olaylara ilişkin
Brunel'in oğullarının anlattıklarıydı. Belki de, Buchanan'ın ( 1 9 8 3 ,
2002 ) iddia ettiği gibi, Emmerson'un Russell'ı savunması biraz
aşırıya kaçmıştı. Brunel, daha yirmi yaşındayken Royal Society
üyeliğine seçildi. Babası gibi o da, University of Oxford'tan fahri
doktora unvanı aldı. Devon, Torquay'de bir mülk satın almış olsa
da, oraya gidecek zamanı hiç olmadı.
john Augustus Roebling ( 1 806- 1 869)
merika'nın, büyük nehirleri üzerine köprüler kuracak inşaat
A mühendislerine gereksinimi vardı. Şimdi biri Alman kökenli,
diğeri Amerikan vatandaşı iki mühendisin yaşamöykülerine yer
vereceğim. Tütün dükkanı sahibi Christopher Polycarpus Roeb
ling ile Friederike Mueller'in oğlu John Roebling, Thüringen'de
ki küçük ticaret kasabası Mühlhausen'de, 12 Haziran 1 806'da
doğdu. Berlin'deki Bauakademie'de inşaat mühendisliği okurken,
hocalarından biri de, ondaki yeteneğin farkına varan Hegel'di.
1 826'da mezun olduktan sonra, bürokratik ve baskıcı Prusya
hükümeti için üç yıl zorunlu hizmet yaptı. Ardından Roebling,
hemşerisi bir grup idealistle birlikte ABD'ye göç etti ve bunlardan
bazılarıyla Pittsburgh yakınlarında, tarımla uğraştıkları ve Saxon-
1 12 BÜYÜK MÜHENDiSLER
burg adını verdikleri bir topluluk kurdu. 1 8 3 6 yılında burada,
bir başka Mühlhausen göçmeninin kızı olan Johanna Herting'le
evlendi; çiftin dokuz çocuğu oldu. Eşi 1 8 64 yılında ölünce, Roeb
ling Lucia W. Cooper'la evlendi ama bu evliliğinden hiç çocuğu
olmadı.
Bir süre sonra tarıma karşı ilgisini kaybeden Roebling tek
rar mühendisliğe dönmek istedi. Buharlı bir saban tasarladı
ama bu projesi hiçbir zaman hayata geçmedi. 1 8 3 7 yılında, Batı
Pennysylvania'da faaliyet gösteren bir kanal şirketinde çalışmaya
başladı. Şirketin faaliyet alanı, kanalın güzergahı üzerindeki tepe
lere yaklaşan gemileri, vinçlere bağlı kenevir halatlar yardımıyla
rampalardan aşağı veya yukarı çekme işiydi. Ancak, yük çok ağır
olduğunda halatlar kopabiliyordu ve Roebling 1 84 1 'de iki kişinin
ölümüyle sonuçlanan böyle bir kazaya tanık olmuştu.
Bu dönemde, bir Alman dergisinde çelik halat üretimiyle il
gili bir yazı okuyan Roebling, kanal gemilerini rampa üzerinde
çekebilecek kadar sağlam örgü çelik halatlar üreten bir makine
icat etti ve bunun patentini aldı. Çelik halatlar öyle sağlamdı
ki, 1 845- 1 850 yılları arasında Roebling bu halatları, Delaware
ve Hudson Kanalı'nda asma sukemerleri yapmak için kullandı.
Böylelikle kanaldan geçen mavnaları çekerek tepelerden aşırma
gerekliliği ortadan kalkmış oluyordu. Çelik halatlarla kurduğu
asma sukemerleriyle Roebling inşaat mühendisi olarak adını du
yurdu. Roebling, çelik halatlara yönelik giderek artan talep karşı
sında 1 848 'de, şirketinin bulunduğu New Jersey, Trenton'a taşın
dı. 1 842'de kurulan şirket, inanılmaz bir gelişme gösterdi ve ürün
yelpazesini kümes telinden, çok büyük ağırlıkları kaldırabilen ka
lın halatlara kadar genişletti.
Çelik halatları kanallarda asma sukemerlerinin yapımında ba
şarıyla kullanması, Roebling'e asma köprüler veya ilk anıldıkları
adıyla zincirli köprüler konusunda çok şey öğretmişti. Mekanik
alanındaki yaratıcılığı, yapısal hayal gücü ve girişimci ruhuyla,
ABD'nin önde gelen asma köprü yapımcısı oldu. İlk büyük başarı
sı, Niagara Şelaleleri üzerine kurduğu iki katlı asma köprü tasarı
mı oldu. Üst katından demiryolu hattı geçen köprünün alt katı atlı
JOHN AUGUSTUS ROEBLING 1 13
arabalara ayrılmıştı. Roebling 1 85 1 'de köprünün inşasına başla
dı, ama üç yıl sonra, West Virginia, Wheeling'de Ohio Nehri üze
rine inşa ettiği dünyanın en uzun açıklığına sahip bir başka asma
köprü çökünce, ilk tasarımını değiştirdi. Niagara Köprüsü'nün de
benzer bir felakete uğramasını önlemek için, muazzam ağırlığı ka
fes kirişlerle destekleyip köprüyü güçlendirdi. Bu önemli yenilik,
asma köprüleri daha rij it yapmasının yanı sıra değişken yükler ve
şiddetli rüzgarların neden olabileceği tehlikeli salınımlara karşı da
daha dayanıklı hale getirdi. Roebling'in 1 85 5 yılında tamamlanan
Niagara Köprüsü, üzerinden demiryolu geçen ilk asma köprüy
dü. Bu başarı yeni projelere kapı açtı ve inşaat alanında yenilikler
yapması konusunda onu cesaretlendirdi.
Roebling, Pittsburgh'daki Allegheny Nehri üzerindeki bir baş
ka köprünün yapımında, destek ayakları arasına gerilen geçici
kablolar üzerinde hareketli makaralar kullanarak inşaat alanında
kablo üretmenin yeni bir tekniğini uyguladı. Ardından aynı yön
temi, Cincinnati'de Ohio Nehri üzerine kurduğu, o dönem için
bir rekor olan 322 metrelik açıklığa sahip köprüde de kullandı.
Köprüde sağlamlaştırıcı kafes kirişlerin yanı sıra, paralel kablolar,
çelik halat askılar ve ayağın tepesinden tabliyeye doğru uzanarak
köprünün aerodinamik açıdan daha dengeli olmasını sağlayan
ikincil gergi halatları da kullanılmıştı. Roebling köprülerinin ti
pik özellikleri haline gelen bu yapı öğeleri, köprülere estetik bir
görünüş de kazandırıyordu. 1 856'da yapımına başlanan Cincin
nati Köprüsü, maddi sıkıntılar, İç Savaş ve doğal afetler nedeniyle
ancak 1 8 67'de tamamlandı. Köprünün yirminci yüzyıl boyunca
kullanılması, sağlamlığının en büyük kanıtıydı.
Brooklyn Köprüsü için de aynı durum söz konusudur. East
Nehri üzerinde, Brooklyn ile Manhattan'ı bağlayacak bir köprüye
ihtiyaç olduğu uzun zamandır konuşuluyordu. New York Eyaleti
yasama meclisi 1 8 67'de özel bir şirkete köprünün inşası için ba
ğış toplama yetkisi verdi. Roebling'in önemli köprülerin inşasında
elde ettiği başarılar, bu köprüyü tasarlayacak ve inşa edecek baş
mühendis olarak ilk onun adını akıllara getirdi. Brooklyn Köprü
sü 'nün orta açıklığı 486 metre, kenar açıklıkları da 2 8 3 metredir.
1 14 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Roebling, daha fazla dayanıklılık elde etmek için köprünün her
türlü metal elemanında demir yerine çelik kullandı. Alüvyonlu
nehir yatağının çok daha altında kalan temel kayanın üstünde
yükselmesi gereken köprü ayakları, altı ton ağırlığındaki beton ve
granit blokların kullanıldığı kesonlara oturtuldu. Tamamlandık
larında su seviyesi üzerinde 84 metreye ulaşan ayaklar, ülkede o
dönemin en yüksek yapısı olmuştu.
Ne var ki Roebling projesinin tamamlandığını göremedi. Ha
ziran 1 8 69'da ayaklardan birinin yerini belirlemeye çalışırken,
bir deniz taşıtı Roebling'in bulunduğu iskeleye çarptı ve ünlü
mühendisin sağ ayağı iki kalasın arasında kaldı. Doktorlar ezilen
parmakları kestilerse de, Roebling üç hafta sonra, daha köprü
nün yapımına bile başlanamadan, tetanostan öldü. Roebling'in
yerine, başmühendis olarak otuz iki yaşındaki oğlu Washington
Augustus geçti. Rensselaer Polytechnic Institute'da eğitim gören,
Birlik Ordusu'nda albaylık rütbesine kadar yükselen Augustus,
daha önceki birçok projede babasıyla birlikte çalışmış ve yeni
köprü inşa yöntemlerini incelemek için gittiği Avrupa'dan yakın
zamanda dönmüştü. Ne yapılması gerektiğini biliyordu, ama o
da projeyi tamamlayamadan, kesonları incelerken yediği vurgun
sonucunda felç oldu. Bu kez de işin başına, becerikli ve azimli eşi
geçti. Brooklyn Köprüsü'nün Roebling'ler tarafından inşa edildiği
söylendiğinde, onun katkısı da göz ardı edilmemelidir. Eşini 1 903
yılında kaybeden Washington Augustus, Cornelia Witsell Farrow
adlı Güneyli bir kadınla yeniden evlendi.
Brooklyn Köprüsü, açıldığı tarihte dünyanın en uzun köprü
süydü. Ekonomik, siyasal, teknolojik ve estetik açılardan büyük
etkileri oldu. Brooklyn'i Manhattan'a bağlayan köprü her iki ya
kanın ekonomisini canlandırması sayesinde beş ilçenin birleşme
siyle New York City metropolünün oluşmasına katkıda bulundu.
Yük taşıma kapasitesi, yapılan ilk hesaplamaların da üstündeydi.
1 940'lı yıllarda birkaç yenileme çalışması yapılması gerektiyse de,
ilk yapıldığı günkü temel yapısal ve estetik öğeleri bugüne dek
korudu.
Sir joseph William Bazalgette ( 1 8 1 9- 1 89 1 )
runel ve Vignoles gibi, Bazalgette de Fransız kökenliydi. Ünlü
B inşaat mühendisinin dedesi, çok az insanın yaşadığı dağ
lık Massif Central bölgesindeki Ispagnac adlı küçük bir köyde
1 760'ta doğmuştu. Batı Hint Adaları'nda zengin olduktan son
ra İngiltere'ye yerleşti. İlk evliliğinden üç çocuğu oldu. Tek oğlu
Joseph William 1 78 3 'te doğdu. Joseph William, Kraliyet Donan
ması'nda askerdi ve 1 809'da Fransızlar'la yapılan bir çarpışmada
yaralandı. Beş yıl sonra donanmadan deniz binbaşısı rütbesiyle
emekli oldu ve Naval and Military Bible Society'de çalışmaya
başladı. ·
Joseph William, Theresa Pilton'la evlendi. Dördüncü ve tek
oğulları Joseph, 2 8 Mart 1 8 1 9'da Middlesex, Enfield'da dünya-
116 BÜYÜK MÜHENDiSLER
ya geldi. On yedi yaşındayken inşaat mühendisliği eğitimi almak
üzere, Telford'un başyardımcılarından birinin yanına sözleşmeli
öğrenci olarak girdi. Çok geçmeden, Kuzey irlanda'da yürütü
len drenaj ve ıslah çalışmalarında şantiye şefi olarak görev aldı.
1 842'de, daha yirmi üç yaşındayken, Birleşik Krallık'ın çeşitli yer
lerindeki demiryolu hatları, kanallar ve diğer mühendislik işleri
için proje ve tasarım yapan ve Parlamento onayı için gerekli etüt
ve planları hazırlayan bir şirket kurdu. Kısa sürede o kadar çok
iş geldi ki, yanında çok sayıda yardımcı mühendis çalıştırması ge
rekti. Ofisi, üyesi bulunduğu ve daha sonra başkanlığına seçileceği
Institution of Civil Engineers'ın yakınındaydı. Bu alışma dönemi
sırasında, teslim tarihlerinin yarattığı baskı altında planlar hazır
larken ve hukuki gereksinimlerle uğraşırken edindiği deneyimler,
sonraki çalışmaları için paha biçilmez değerdeydi.
Bazalgette'in zaten öteden beri pek de iyi olmayan sağlığı -
şiddetli astım hastasıydı- ağır çalışma temposu altında 1 847'de
tamamen bozuldu. İşten bir süreliğine ayrılıp memleketine döndü
ve ancak bir yılın ardından sağlığına tekrar kavuşabildi.
Metropolitan Board of Works, büyük bir hızla büyüyen şehrin
ortaçağdan kalma altyapısını modernize etmek amacıyla kurul
muştu. Bazalgette, 1 856'da bu önemli kurumun başmühendisliği
ne getirildi ve kurumun varlığını sürdürdüğü otuz üç yıl boyunca
bu görevde kaldı. Bu dönemde, 20 milyon poundu aşan bir büt
çeyle kurul adına faaliyetlerde bulundu. Londra'nın kanalizasyon
sisteminin çok yetersiz olduğu herkesçe bilinen bir gerçekti. Şeh
rin atıkları Thames Nehri'ne ve kollarına boşaltılırken içme suyu
da bu nehirden karşılanıyordu. Aşırı kirli olan nehir suyu çok
kötü kokuyordu ve başta kolera olmak üzere birçok hastalığın
kaynağıydı. Thames'in kuzeyi ve güneyinde ayrı ayrı olmak üzere,
atıkları nehirden uzaklaştıracak tahliye kanallarından ve Lond
ra Köprüsü'nün 20 km kadar aşağisındaki deşarj noktalarından
oluşan plan, 1 85 1 'e gelindiğinde ana hatlarıyla hazırdı. Planı Ba
zalgette'in selefi hazırlamış olsa da, uygulamaya koyan Bazalgette
ve yardımcılarıydı. Çalışmalar 1 8 7 5 yılında tamamlandığında,
büyük çaplı boruların kullanıldığı yaklaşık 2 1 0 kilometre uzun-
SIR JOSEPH WILLIAM BAZALGETTE 117
luğunda bir kanalizasyon şebekesi ve dört pompalama istasyonu
mevcuttu.
Bazalgette, ana kanalizasyon projesi çerçevesinde, uzun za
mandır gündemde olan bir planı hayata geçirerek Londra'nın
merkezinde Thames kıyılarına set çekti. Toplam uzunlukları
5 ,5 kilometreyi bulan ve nehir kenarında 21 hektarlık bir alana
yayılan Albert ( 1 8 6 8 ) , Victoria ( 1 879) ve Chelsea setleri yapıl
dı. Ayrıca, 1 8 77'de çıkarılan bir yasayla Metropolitan Board of
Works'e Thames üzerindeki köprüleri özel şirketlerden alarak ge
çiş ücretlerini kaldırma yetkisi verildi. Bazalgette, bu köprülerden
üçünün, modern trafiğin gereksinimlerini karşılayabilmeleri için
yıkılıp yeniden yapılmaları gerektiği düşüncesindeydi. Yeni köp
rüler, Putney'deki kemerli taş köprü ( 1 8 8 6 ) , Hammersmith'deki
çelik destekli asma köprü ( 1 8 8 7) ve Battersea'deki kemerli demir
köprüydü. Ayrıca nehrin karşı kıyısına geçmek için üç yeni seçe
nek sunuldu: Tower Bridge, Blackwall Tüneli ve Woolwich Rıh
tımı'ndan ücretsiz feribot seferi. Yalnızca sonuncusu onun tasarı
mına göre yapılsa da, Bazalgette üç projeye de katkıda bulundu.
Öte yandan, en önemlileri Southwark Street ( 1 864 ), Queen Vic
toria Street ( 1 8 7 1 ), Northumberland Avenue ( 1 8 76 ) , Shaftesbury
Avenue ( 1 8 8 6 ) ve Charing Cross Road ( 1 8 8 7) olmak üzere yeni
caddeler tasarladı ve inşa etti. Yollardaki bu yenileme faaliyetleri
çerçevesinde, kenar mahallelerdeki pek çok ev yıkıldı.
Bazalgette, Londra'daki çalışmalarının yanı sıra mühendis ola
rak başka yerlerde de etkinliklerini sürdürmekteydi. Haklı ünü
sayesinde Britanya'nın diğer bölgelerinde ve denizaşırı ülkelerde
de hizmetine başvuruluyordu. 1 8 65'te Norwich'te kanalizasyo
nun nehre dökülmesini engelleyecek bir proj e yapması istendi;
Cambridge için hazırlanan benzer bir proj e ise uygulamaya kon
madı. Budapeşte'de Tuna Nehri'ni temizleme projesi de aynı ka
deri paylaştı; Mauritius'ta Port Louis kenti için hazırladığı kanali
zasyon projesi ise hayata geçirildi. Yine de Bazalgette'in en önemli
katkıyı sağladığı kent Londra'ydı.
Bazalgette 1 8 70'te, Londra'ya yaptığı hizmetlerden dolayı,
İngiliz Yüksek Şövalyelik Nişanı'nı aldı; dört yıl da sonra da
118 BÜYÜK MÜHENDiSLER
şövalyeliğe layık görüldü. Ertesi yıl 1 5 Mart'ta, ardında İrlan
dalı eşi Maria Keogh, altı oğlu ve dört kızını bırakarak Surrey,
Wimbledon'daki evinde hayata gözlerini yumdu. Dostlarından bi
rinin aktardığına göre ince, ufak tefek ve ortalama boyun oldukça
altında bir adamdı; ancak yüzü, kartal gibi burnu, masmavi gözle
ri, kırlaşmış favorileri ve simsiyah kaşlarıyla, inanılmaz güçlü bir
adam izlenimi yaratıyordu.
Proceedings of the Institution of Civil Engineers'ta ( İnşaat Mü
hendisleri Enstitüsü Bildirileri, 1 8 9 1 ) yayımlanan anma yazısında,
diğer insanların başa çıkamayacaklarını düşünecekleri zorluklar
karşısında bile büyük işler gerçekleştirebilmesini sağlayan kişisel
özelliklerinden bahsedilmiştir. Meslek yaşamı boyunca karşılaştı
ğı teknik ve siyasal sorunlar büyük bir sabır ve yeni malzemele
rin kullanımını gerektirmiştir. Bazalgette'in yeni köprüler, parklar
ve altlarında demiryolları ve kanalizasyon sisteminin uzandığı
caddeler vasıtasıyla Londra'nın çehresinde yarattığı değişiklikler
bugüne kadar varlığını sürdürmüştür. Brunel gibi kahraman bir
girişimci olmasa da, politikacılar, kilise komisyonu üyeleri ve ku
rul üyeleriyle başa çıkmada kahramanca bir sabır gösterdiği söy
lenebilir.
v
EADS 'TEN B E LL'E
james Buchanan Eads ( 1 820- 1 8 8 7)
ads adı, Roebling'in yaşamöyküsünde geçmişti. Gele
E ceğin köprü mühendisi James Buchanan Eads, Indiana,
Lawrenceburg'da işadamı Thomas Clark Eads ve Ann Bucha
nan'ın çocuğu olarak 23 Mayıs 1 820'de dünyaya geldi. Adını,
o dönemde Pennsylvania milletvekili olan, daha sonra Amerika
Birleşik Devletleri'nin 1 5 . Başkanı olacak, annesinin kuzeni James
Buchanan'dan almıştı. On üç yaşında okuldan ayrılan Buchanan,
birçok farklı işte şansını denedikten sonra 1 8 3 8 'de Mississippi'de
çalışan Knickerbocker adlı bir buharlı gemide kamarot oldu. Çok
geçmeden bu gemi de diğer pek çokları gibi nehirdeki bir ağaç kü
tüğüne çarparak batacaktı. Bir dalgıç çanı tasarlayan Eads gemi
kazalarında batan malları kurtarma işine girmeye karar verdi ve
1 22 BÜYÜK MÜHENDiSLER
yirmi beş yaşına geldiğinde bu işten kazandığı parayla Ohio Neh
ri'nin batı yakasında ilk cam fabrikasını kurdu. Bu işte başarı
sız olunca Mississippi'de 1 8 5 7 yılına kadar sürdüreceği eski işine
döndü.
1 8 6 1 'de İç Savaş başlayınca Eads, Mississippi'nin önemli bir
stratejik hedef olabileceği düşüncesiyle Başkan Lincoln'e, nehrin
batı kıyıları boyunca devriye gezecek, buharla çalışan zırhlı savaş
gemilerinden oluşan bir filo oluşturulmasını önerdi. Gemi yapımı
konusunda deneyim sahibi olmamasına rağmen, 65 gün içinde si
lahsız halde yedi gemi inşa etmeyi başardı. Bu gemiler sayesinde
Birlik'in ilk zaferlerini kazanması üzerine on sekiz gemilik ikinci
bir siparşle ödüllendirildi.
1 8 66'da savaş sona erdiğinde St. Louis'de Mississippi üzeri
ne inşa edilecek bir köprü için verdiği teklif kabul edildi. Yapısal
planlar ve malzemeyle ilgili hesapları yapması için işe aldığı Al
manya'da eğitim görmüş yardımcı mühendisler sayesinde gerçek
çi maliyet tahminleri yapabildi. Akıntıları ve nehir yatağındaki
engebeleri o kadar iyi biliyordu ki, bu geniş nehrin iki yakasını,
açıklıkları 1 50 metreyi aşan üç kemerli bir köprüyle birleştirmeyi
başardı. Köprünün üstyapısını, çelik borularla meydana getirilmiş
kemerler oluşturuyordu. Temelin sağlam olması için de Avrupa' da
geliştirilen ama ABD'de ilk kez uygulanan havalı kesonlar kulla
nıldı. Yüksek basınç altında çalışmanın neden olacağı fizyolojik
tehlikeler o dönemde pek iyi bilinmediğinden bazı işçiler vurgun
yedi ve kimileri de bu nedenle hayatını kaybetti. Basıncın yavaş
yavaş düşürülmesiyle bu sorunun giderilebileceği anlaşıldı, ama
Eads o dönemde bunu bilmiyordu.
Bilinen adıyla Eads Köprüsü, yedi yıllık bir çalışma sonunda
1 8 74 yılında tamamlandı. Ertesi yıl, Mississipi'nin ağzında bir ka
nal yapım işi alan Eads bunu da başarıyla tamamladı. Panama'da
açılması düşünülen kanalın yerine Tehuantepec Kıstağı'na, gemi
lerin üzerinde çekileceği bir demiryolu hattı inşa etmek son büyük
projesiydi. Ancak tropikal koşullar nedeniyle Eads sağlığını kay
bedince projede pek ilerleme kaydedilemedi. Eads, Bahamalar'ın
başkenti Nassau'da, 8 Mart 1 8 8 7'de altmış yedi yaşında öldü. İki
JAMES BUCHANAN EAOS 1 23
kez evlenmişti. ilk eşinden, biri bebekken kaybettikleri üç çocuğu
oldu. Eşini koleradan kaybetmesinin ardından, ilk evliliğinden üç
çocuğu olan bir kadınla evlendi; başka çocuğu olmadı. Bir katın
da yoğun demiryolu trafiğinin olduğu, diğer katın ise taşıtlara ve
tramvaylara ayrıldığı St. Louis'deki Eads Köprüsü günümüzde de
kullanılmaktadır. Eads, üstün başarıları nedeniyle Royal Society
of Arts'ın Albert Madalyası'na layık görülen ilk Amerikalı oldu.
William Thompson (Lord Kelvin, Largs )
( 1 824- 1 907)
u bölümde, uzun yaşamının ilk yarısını fizikçi, ikinci yarısını
B ise mühendis olarak geçiren bir ismi ele alacağız. Tabii iki uğ
raşı da birbiriyle yakın ilişkiliydi. Geleceğin Lord Kelvin'i William
Thomson, 26 Haziran 1 824'te İrlanda'da, Belfast'ın dış mahalle
lerinden birinde, huzurlu bir evde dünyaya geldi. Dördü erkek,
üçü kız, yedi çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuydu. Evlilik ön
cesindeki soyadı Gardner olan annesi Margaret, ticaretle uğraşan
İskoç bir aileden geliyordu. Bir Ulster İskoçu· olan babası James
Thomson, herhangi bir mezhebe bağlı olmayan Royal Belfast
•
1 7. yüzyılda daha çok İskoçya'nın güneyinden İrlanda'nın kuzeyine getirilen Protes
tan İskoçlar. (ç.n. )
1 26 BÜYÜK MÜHENDİSLER
Academical Institution'da matematik profesörüydü. Margaret
Thomson 1 8 30 yılında, en küçük oğlu Robert'ı dünyaya getirdik
ten hemen sonra ölünce, çocukların yetiştirilmesi tamamen babaya
kaldı. 1 8 32'de küçük yaştaki bir çocuğunu kaybeden baba, geriye
kalan altı çocuğuyla birlikte Glasgow'a taşındı. James Thomson,
tarihi University of Glasgow'daki eğitimin merkezinde yer alan ve
daha önce öğrencisi olduğu Glasgow College'da matematik pro
fesörü olarak çalışmaya başladı. Birçok matematik ders kitabının
yazarı olarak tanınan Thomson'ın kitaplardan aldığı telif ücretleri
düşük maaşına bir ek gelir sağlıyordu.
William ile ağabeyi James, önce evde eğitim gördüler. Örgün
eğitime ise, 1 8 34'te University of Glasgow'a kabul edilerek geçti
ler. Burada doğa felsefesi, felsefeden teolojiye kadar uzanan çok
yönlü eğitimin temelini oluşturuyordu. O dönemde doğa felsefesi
kürsüsünün başında bulunan William Meikelham, Fransızların
doğa bilimlerine yaklaşımına büyük saygı duyuyordu. William
Thomson, onun teşvikiyle, 1 8 3 9'da ailecek yaptıkları Avrupa ge
zisi sırasında, Laplace'ın Mecanique Celeste ( Göksel Mekanik) ve
Fourier'nin Theorie Analytique de la Chaleur (Analitik Isı Kura
mı) kitaplarını Fransızcalarından okudu. Mekaniğin her türüne
ilgi duyan ağabeyi James, mühendis olmaya karar vermişti. Diğer
kardeşleri John doktor olmaya hazırlanıyordu, ama 1 847 yılında
İrlanda'da baş gösteren kıtlığın ardından çıkan tifüs salgınında
öldü. En küçük erkek kardeşleri Robert ise sigortacılık işine girdi
ve Avustralya'ya göç etti. Babaları, içlerinde matematiğe en fazla
ilgi duyan William'ı Cambridge'e gönderdi.
William Thomson Peterhouse'a kabul edildi ve ünlü William
Hopkins tarafından eğitildi. Öğrenci yaşamına her yönüyle da
hil olarak kürek takımında başarılar kazandı ve yılın en popüler
öğrencilerinden biri oldu. 1 845 yılı Ocak ayında Tripos sınavı
na giren Thomson, ikinci olduğunu görünce büyük düş kırıklı
ğına uğradı; çünkü o yıl en başarılı öğrenci seçilmeyi umuyordu
ve Thomson'ın o yılın en iyi matematikçisi olduğuna kimsenin
şüphesi yoktu. Öte yandan, Tripos'tan sonra Smith Ödülü için
yapılan rekabetçi sınavda, soruları tam kendine uygun bularak
WILLIAM THOMPSON (LORD KELVIN, LARGS) 1 27
birinci oldu. Peterhouse'a asli üye olarak seçildi ve henüz yirmi bir
yaşında olmasına rağmen, aynı yılın ilerleyen dönemlerinde üni
versitede ders vermeye başladı. Çok başarılı olmuştu, ama meslek
hayatı Glasgow'da değil, Cambridge'de devam edecekti.
Mezun olduktan hemen sonra, babasının teşvikiyle tekrar
Fransa'ya gitti ve bu kez daha uzun süre kaldı. Thomson'ın Pa
ris'teki çalışmaları İngiliz fizik ekolünün ileriki yıllardaki gelişimi
açısından çok büyük önem taşıyacaktı. Sonraları, deneysel çalış
mamalarını, verdiği derslerden daha önemli bulacaktı. Hatasız
yöntem kullanımını, her ayrıntıda kesinliğe önem vermesini ve
bir deneycinin sahip olması gereken en büyük erdem olan sabrı
nı hocası Victor Regnault'ya borçluydu. Bu dönemde, elektriksel
görüntüleme yöntemini geliştirdi, Carnot'nun ısının hareket gücü
kuramını inceledi ve James Clerk Maxwell'i derinden etkileceyek
bir bilimsel açıklama yöntembilimi ortaya attı.
1 845'te Paris'e yaptığı ziyaretten sonra İskoçya'ya döndü. Er
tesi yıl, Meikleham'ın hayatını kaybetmesinin ardından University
of Glasgow'da, elli üç yıl boyunca görevini sürdüreceği doğa felse
fesi profesörlüğüne seçildi. Seçim çok hararetli geçtiyse de, sonun
da oybirliğiyle kadroya kabul edilmişti. Aynı dönemde Royal So
ciety of Edinburgh üyeliğine de kabul edildi. 1 849'da, Thomson'ın
Royal Society of London üyeliğine seçilmesini sağlayacak ilk
önemli inceleme yazısı, A Mathematical Theory of Magnetism
(Matematiksel Manyetizma Kuramı) yayımlandı. Art arda birçok
kurumun üyeliğine kabul edildi. İkinci önemli incelemesi, On the
Dynamical Theory of Heat (Dinamik Isı Kuramı Üzerine) 1 85 1 'de
yayımlandı. Bu çalışmada, mutlak sıfır noktası adını verdiği tam
hareketsizlik durumunu tanımladı. Günümüzde de Kelvin'in adıy
la anılan bu mutlak sıfır noktası, sıcaklık ölçeğinin en alt sınırıydı.
O dönemde, her yıl yaz aylarının bir kısmını Cambridge'de geçiri
yor, böylelikle hem oradaki heni de Londra'daki bilim insanlarıyla
bağlantısını koruyordu. Yılda bir iki kez de Paris'e gidiyordu.
O yıllarda, üniversiteler ya da diğer kurumlar dahil olmak üze
re Britanya'nın hiçbir yerinde öğrencilerin çalışabileceği araştırma
laboratuvarları yoktu. Paris'te bu tür olanaklardan yararlanmış
1 28 BÜYÜK MÜHENDiSLER
olan Thomson, aynı fırsatı İngiliz öğrencilerine de sunabilmek
için üniversiteden küçük bir maddi yardım aldı. Böylelikle, olduk
ça mütevazı da olsa, Britanya'nın ilk eğitim laboratuvarı kuruldu.
Thomson, hassas ölçüm aygıtları geliştirmeye de çok meraklıydı;
yeni laboratuvar, bu alanda çalışmalarını sürdürmesine de olanak
sağladı. Yeni profesör, araştırmayı merkeze alan yepyeni çalışma
tarzıyla kısa sürede adını duyurdu.
Thomson'ı ders verirken gözünüzün önüne getirebilmeniz için,
yıllar sonra bir öğrencisi tarafından yazılan şu satırları okumakta
yarar var:
Sonradan Lord Kelvin olarak anılmaya başlayan Thomson, teknik terim
lerden arınmış sade bir dille, çok açık seçik, anlaşılır şekilde ders anlatma
yeteneğine sahipti. Bazen anlattıklarını sınıfın çoğunluğu anlayamazdı , ama
bu onun anlatımının kapalılığından değil, anlatılanın sınıfın kavrayışının
ötesinde oluşundan kaynaklanırdı. .. bir ders programı belirlemez, ders notu
kullanmazdı . Anlatacağı konu önceden kafasında tüm açıklığıyla ve bir man
tık sırasıyla belirlenmiş olurdu. Öğrencilerine bir doğa felsefesi kitabı dikte
ettirmiyordu . . . herhangi bir ders kitabının içinde yazanları öğretmeyi gereksiz
bulur, kendisinin bu ders kitaplarının tamamlayıcısı olması gerektiğini dü
şündürdü. Bir seferinde yöntemini, "Üniversitenin amacı sınav yapmak değil,
öğretmektir," diye açıklamıştı. Ona göre sınavın amacı, öğrenmeyi teşvik
etmekti. Sınav gündelik olarak yapılmalıydı. Hiçbir hoca, öğrencileriyle ko
nuşmadan derse başlamamalıydı. Hoca öğrencileriyle, öğrenciler de hocayla
konuşabilmeliydiler.
Çok sevdiği babasının 1 849'da bir kolera salgınında ölümü
nün ardından, Thomson kendine bir eş aramaya başladı. ilan-ı
aşk ettiği genç bir hanım tarafından reddedilince, 1 8 52 'de kül
türlü ve entelektüel bir kadın olan Margaret Crum'la evlendi.
Kendisinden üç yaş küçük olan eşi, Glasgow'un yeni tüccar ai
lelerinden birine mensuptu. Thomson yıllardır aileyi yakından
tanıyordu. Ne var ki, Akdeniz ülkelerini gezdikleri yorucu balayı
yolculuğunun ardından karısının sağlığı hızla bozuldu ve tedavi
çabaları da büyük oranda başarısızlıkla sonuçlandı. Hastalığı
nın ne olduğu hala bilinemese de Margaret yıllarca acı çektikten
WIUIAM THOMPSON (LORD KELVIN, LARGS) 1 29
sonra, on yedi yıllık evliliğin ardından 1 8 70'te hayata gözlerini
yumdu.
Mühendis James Thomson'ın, kardeşinin yaşamındaki rolü de
göz ardı edilmemelidir. James, Belfast'ta birkaç yıl inşaat mühen
disi olarak çalıştıktan sonra, önce Queen's University Belfast'ta
inşaat mühendisliği profesörü olmuş, 1 8 73 'te de mühendislik pro
fesörü olarak University of Glasgow'a geçmişti. Vorteks türbinleri
uzmanlık alanıydı. Cambridge'li matematiksel fizik profesörü Sir
Joseph Larmor, James'i " üzerinde çalıştığı problemleri etraflıca
anlayabilmesi için pragmatik kardeşinin başının etini yiyen bir
felsefeci " olarak tanımlamıştı. Alman bilim insanı Hermann von
Helmholtz şöyle diyordu:
James, yeni fikirlerle dolu, aklı başında bir adamdı, ama mühendislik
dışında hiçbir şeyle ilgilenmeyip, gece gündüz sürekli mühendislikten bah
settiğinden, onun bulunduğu ortamda araya başka bir konu sokulamazdı . İki
kardeşin birbirleriyle konuşmalarını izlemek çok komikti; ikisi de uzun uzun
tamamen farklı konulardan bahsederler, ama birbirlerini hiç dinlemezlerdi.
Yine de mühendis olan daha inatçıydı ve genellikle dinleyenleri o ekisi altına
alıyordu.
İki kardeşin de katıldığı yemekli toplantılarda, ikisini mümkün
olduğunca uzak köşelere oturtmak adet olmuştu.
Thomson, araştırmalarını yıllarca, Carnot'nun kendi kendini
yetiştirmiş İngiliz takipçisi James Prescott Joule ile birlikte yürüt
tü. Thomson, Joule öldükten sonra yaptığı bir anma konuşmasın
da şöyle demişti:
Joule'un, planlamadaki dehası, işe girişmedeki cesareti, olağanüstü
uygulama yeteneği ve bir dizi deneysel araştırma boyunca koruduğu azmi
sayesinde, elektriksel, elektromanyetik ve elektrokimyasal olaylarda ve ci
simlerin sürtünmesi ve çarpışmasında enerjinin korunumunu nasıl keşfettiği
ni ve kanıtladığını; ısının mekanik etkilerini akışkanların sürtünmesiyle nasıl
hatasız ölçebildiğini halen tam olarak anlayamıyoruz. Aslına bakarsanız bilim
dünyasının şu anda bu konuda tek yapabildiği, bu şekilde elde edilen yeni
bilgileri yavaş yavaş anlamaya çalışmaktır.
1 30 BÜYÜK MÜHENDiSLER
O dönemde telgraf, gelişmiş ve son derece karlı bir iş alanı ha
line gelmişti bile. 1 850'li yıllarda İngiltere ile Fransa arasında, de
nizin altına başarıyla döşenmiş bir kablo bulunuyordu. Bununla
birlikte, 1 866'da ortaya atılan Atlantik telgraf hattı projesi halkın
daha yoğun ilgisini çekti. Thomson, daha başlangıç aşamasında
yönetim kurulu üyeliğine seçildiği projenin hayata geçirilmesinde
önemli bir rol oynadı. Yöneticiler teknik ayrıntıları, endüstriyel
elektrik alanında uzmanlaşmış Whitehouse'a emanet etmişlerdi
ve en baştan itibaren ortaya çıkan sorunlar, Whitehouse'un kendi
elektrik sinyal sistemini kullanmakta ısrar etmesinden kaynak
lanmıştı. Thomson, kilometrelerce uzunluktaki bir kablodaki en
zayıf akımları bile saptayabilen, hassas bir cihaz olan aynalı gal
vanometreyi geliştirmişti, ama Whitehouse bu cihazı kullanmayı
reddetti. Thomson, yalnızca kendi galvanometresiyle saptanabi
lecek zayıf akımlar yaratacak kadar düşük gerilimler kullanılma
dığı sürece, yalıtımdan kaynaklanan statik yüklenme nedeniyle,
kablonun uzunluğunun, sinyallerin iletim hızını önemli ölçüde
azaltacağını öngörmüştü.
1 8 5 7'de bu tür bir kablonun yerleştirilmesine yönelik ilk giri
şim, kablonun kopup kaybolmasıyla son buldu. Ertesi yıl yapılan
ikinci girişim başarılı oldu, ama tıpkı Thomson'ın öngördüğü
gibi, Whitehouse'un yönteminin gerektirdiği yüksek gerilimler
kablonun hızlı bir şekilde sinyal gönderme kapasitesini düşü
rüyordu. Whitehouse yakınlarına aletlerinin yetersiz kaldığını
itiraf etse de, gizlice Thomson'ın galvanometrisini sisteme dahil
ederek yönteminin başarılı olduğunu savundu. Ne var ki hilesi
çok geçmeden anlaşıldı . Ardından Whitehouse, yönetim kurulu
üyeleri ve Thomson arasında, kuramsal bilim, mesleki kibir ve
yolsuzluk ekseninde tartışmalar yaşandı . 1 8 65'te Thomson'ın
cihazları kullanılarak üçüncü bir kablo çekilince, hızlı sinyal ile
timinin mümkün olduğu görüldü. Thomson'ın önemli bir yatı
rımı kurtarması, onu İngiliz finans camiasında ve genel olarak
Victoria Dönemi inasanlarının gözünde bir kahraman haline ge
tirdi. Kraliçe Victoria da 1 8 66 yılında kendisine şövalyelik un
vanı verdi.
WILLIAM THOMPSON (LORD KELVIN, LARGS) 1 31
Sir William'ın Atlantik telgraf hattı projesindeki başarısı ve bu
projeyle, laboratuvar deneyleri ile elektrik endüstrisi uygulamala
rı arasındaki yakın ilişkiyi ortaya koymuş olması, bilimsel bilginin
iddialı bir şekilde piyasaya sürülmesinin yolunu açtı. Thomson,
dikkatlice geliştirilen ve akıllıca işletilen bir patent ve ortaklık
sistemi sayesinde bilimsel sermayesinden o kadar kar etti ki kısa
zamanda zengin oldu. Ancak bu başarı, başta Fransa ve Alman
ya'dakiler olmak üzere, bilimin endüstriyel uygulamalarla kirle
tilmemesi gerektiği düşüncesine neredeyse dini bir inançmışçasına
bağlı olan bazı bilim insanlarınca hiç hoş karşılanmadı.
Thomson'ın en yararlı ve karlı buluşlarının bazıları denizci
likle ilgiliydi. Bunların en başarılılarından biri, 1 0.000 adetten
fazla satılan manyetik pusulaydı. Bu pusula, zırhlı gemilerde işe
yaramayan eski tip pusulanın yerini aldı. Sir William, hem kendi
zevki için hem de bu tür buluşlarını denizde deneyebilmek için
126 tonluk bir uskuna satın aldı. Bu aynı zamanda sorumlulukla
rın getirdiği yüklerden kaçabilmesinin de bir yoluydu. Madeira'ya
kadar gittiği bir seyahatinde şarap nakliyeciliğiyle uğraşan Blandy
Ailesi tarafından ağırlandı. Burada tanıştığı kendisinden on dört
yaş küçük olan Frances Anna Blandy'yle 1 8 74 yılında evlendi.
Thomson'ın iki evliliğinden de çocuğu olmadı.
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, giderek gelişen
University of Glasgow, High Street'in kenar mahalleleri arasın
daki eski yerinde sıkışıp kalmıştı. Nihayet, halkın bağışları ve ye
rel sanayicilerin yardımlarıyla, başka bir yerde, yeni ve büyük bir
eğitim katedrali inşa edildi. 1 8 70'te açılan binada, eskisinden çok
daha güzel bir fizik laboratuvarı da vardı. 1 8 9 1 yılında öğrenci
temsilcisi rektör olarak seçilen Sir William, 1 904'te üniversitenin
rektörlüğüne getirildi.
Sir William'ın başarılarıyla ilgili Helmholtz'un kaleme aldığı
ve bilim dergisi Nature'da 1 8 76'da yayımlanan övgü yazısı şöyle
sona eriyordu:
Belki de Britanya bilimini, Sir William Thomson'ın şahsında, araştırmacı
ların en parlak dehasıyla en hoş insani özelliklerin birleşmesi nedeniyle kut-
1 32 BÜYÜK MÜHENDiSLER
lamalıyız. Bilginin yaygınlaşması konusunda duyduğu tükenmeyen coşkusu,
gençlere ve çalışma arkadaşlarına karşı kibarlığı ve inanılmaz alçakgönül
lüğü, onu tanıyanların en hayran olduğu özelliklerinden yalnızca birkaçıdır.
Sir William, 1 8 92'de Largs Baronu Kelvin unvanını alarak
ülkenin ilk bilimsel soyluluk rütbesini kazandı. (Kelvin, Univer
sity of Glasgow'un içinden geçen ırmağın, Largs ise Kelvin'lerin
yaşadığı Netherhall'e en yakın kasabanın adıdır. ) Profesörlüğü
nün ellinci yılını kutladığı 1 896'da, Kraliçe Victoria Şövalyelik
Nişanı'na layık görülen Sir William 1 902'de hem Liyakat Ni
şanı'nı alan ilk isimlerden biri oldu hem de Danışma Meclisi'ne
atandı. Emekli olduğu 1 8 99 yılında, Legion d'Honneur Grand
Croix· nişanını alan ilk yabancı olma şerefine erişti. Ağabeyi
James, 1 892 'de yetmiş yaşında hayatını kaybetti. Kardeşlerin en
büyüğü ve hayatta kalan tek kardeşi Elizabeth'i de aynı yıl kay
betti.
Buz üzerinde oynanan bir İskoç sporu olan kurling oynarken
düşerek çatlattığı kalça kemiği dışında Kelvin, sağlıklı bir yaşam
sürmüştü. Eylül 1 907'de ciddi bir inme indi; Kasım sonunda ar
tık ölümcül hastaydı ve 1 7 Aralık'ta seksen üç yaşında hayatını
kaybetti. Cenaze töreni Westminster Abbey'de, Noel'den iki gün
önce yapıldı.
•
Fransa'nın en yüksek onur nişanı Legion d'Honneur beş farklı derecede verilir. Bu
dereceler önemlerine göre Grand-croix (Büyük Haç), Grand officier (Büyük Subay),
Commandeur (Komutan), Officier (Subay) ve Chevalier (Şövalye) şeklinde sıralanır. (e.n.)
Gustave Eiffel ( 1 832- 1 923 )
ustave Eiffel, Burgonya 'nın yönetim merkezi Dij on'da, ai
G lesinin ilk çocuğu ve tek erkek evladı olarak 15 Aralık
1 8 32 'de dünyaya geldi. Daha sonra ailenin, Marie ve Laure
adında iki kızı daha oldu. Baba tarafından ataları, on sekizinci
yüzyıl başlarında Fransa'ya göç ederek Paris'te başarılı bir doku
ma atölyesi kurmuş olan Alman dokuma ustalarıydı. Babası ise
askerlik mesleğini seçmiş, görevi nedeniyle geldiği Dij on'da ordu
dan ayrılarak, bir kereste tüccarının kızı olan Catherine-Melanie
Moneuse'le evlenmişti . Kendini geri planda tutan kocasının ak
sine, hareketli bir mizaca sahip, azimli bir kadın olan Catherine,
yeni açılan Burgonya Kanalı üzerinde çalışan mavnalarla maden
eritme ocaklarına kömür ikmali yaptığı bir iş kurmuştu. Evilik-
1 34 BÜYÜK MÜHENDiSLER
leri boyunca da ailenin maddi refahını sağlayan baskın karakter
olmayı sürdürdü.
Özetle, Gustave Eiffel de Marc Brunnel gibi Burgonya'lıdır.
Bir süre Dij on'daki Lycee Royal'e devam etti ama asıl eğitimine,
Paris'teki College Sainte-Barbe'da başladı. Ecole Polytechnique'e
kabul edilecek niteliklere sahip olmasına rağmen, öğrencilerini
mühendislik mesleğine hazırlayan Ecole Centrale des Arts et Ma
nufactures'a gitmeyi tercih etti. Burada kimya alanını seçti. Arka
daşlarına göre, ağırbaşlı, utangaç, sıradan bir öğrenciydi ve sosyal
olarak sıkıcıydı. Ecole Centrale'den mezun olduktan sonra biraz
deneyim kazanmak düşüncesiyle Fransa'nın en önemli demiryolu
hatlarından bazılarının sahibi olan Le Compagnie des Chemins
de Fer de l'Ouest şirketinde, alt kadrolardan birinde işe başladı.
Şirketin başmühendisinden, demir ve çeliğin yapısal kullanı
mıyla ilgili olağanüstü bir eğitim alan Eiffel, çok geçmeden, gele
neksel malzemeler ahşap ve taş yerine demir ve çeliğin kullanıldığı
küçük bir demiryolu köprüsü tasarlamayı başardı. Şirket yöne
timinin el değiştirmesiyle daha kıdemli bir pozisyona yükselen
Eiffel'e ilk büyük projesi verildi: Bordeaux'da Garonne Nehri üze
rine 500 metre uzunluğunda bir demiryolu köprüsü tasarlayacak
ve inşa edecekti. Eiffel bu projede ferasetli bir yönetici ve yaratıcı
bir organizatör olduğunu gösterdi.
Artık Eiffel'in geleceği parlak görünüyordu; Dijon'lu Çocukluk
aşkı Marie Gaudelet'ye evlenme teklif etti. 1 8 62'de evlenen çift
Paris'in kuzeyinde büyük bir eve taşındı. İki oğul ve üç kız dünya
ya getiren Marie 1 8 77'de hayatını kaybetti.
Eiffel'in çalıştığı şirket iflasa sürükleniyordu ama Eiffel, kaçı
nılmaz son gerçekleşmeden önce kendi başına danışman mühendis
olarak çalışmaya başladı. Mısır hükümeti 33 lokomotifin üretim
ve teslimatı işini onun sorumluluğuna verince Mısır'a gitti ve bu
rada Süveyş Kanalı'nın inşasıyla uğraşan Ferdinand de Lesseps'le
( 1 805- 1 894) tanıştı.
Eiffel, o dönemde Fransız demiryollarında yaşanan hızlı bü
yümeden yararlanmak istiyordu. İnşaat ihalelerinde rekabet gü
cünü artırmak için, Paris'te çok sayıda demir işleme tesisi satın
GUSTAVE EIFFEL 1 35
aldı. Kısa sürede işini büyüttü. Clermont-Ferrand'ın güneyinde,
565 mtre uzunluğundaki Garabit demiryolu köprüsünü inşa ettik
ten sonra ünü giderek yayıldı. Vadi tabanından 1 24 metre yüksek
likteki köprü, dünyada o güne kadar yapılmış kemerli köprülerin
en yükseği ve Eiffel'in köprüleri arasında da en zarif olanıydı.
Eiffel bu köprüyü, daha sonra ünlü kulesini yaparken kullanacağı
teknikle inşa etmişti. Bir başka önemli eseri de Dordogne'da bu
lunan 553 metrelik Cubzac Köprüsü'ydü. Fransa'daki çalışmaları
nedeniyle Legion d'Honneur Grand-Croix nişanıyla ödüllendiri
len Eiffel, başka ülkelerde de önemli projelere imza attı: Buda
peşte'de yeni bir demiryolu istasyonu, Portekiz'in Porto kentinde
Douro Nehri üzerine bir köprü inşa etti.
Eiffel Garabit viyadüğünde çalışmalarını yürütürken, çok
daha göz önünde olacak bir başka proje için kendisine danışıl
dı. 1 8 70'te liberal cumhuriyetçilerin Paris'te katıldıkları bir ye
mek esnasında Fransa'nın Atlas Okyanusu'nun diğer yakasındaki
müttefikine bir heykel armağan etmesi konusu gündeme gelmişti.
Proj e hız kazandı ve 1 8 84'te, Alsace'lı heykeltraş Frederic Augus
te Bartholdi, " Dünyayı Aydınlatan Özgürlüğü " sembolize eden,
46 metre boyunda dev bir heykel tasarladı. Heykel, 4 7 metrelik
kaidesiyle, New York Limanı'nın girişindeki Bedloes Adası'nda
Fort Wood'un avlusuna yerleştirilecekti. Heykelin yapım mas
rafları, Fransa'da bir piyango ve halkın bağışlarıyla karşılandı.
Kaidenin masrafları için gereken para ise, zorlukla da olsa, Ame
rika' da toplandı. Rüzgar direnci gibi bazı mühendislik sorunları
için Eiffel'e danışıldı. Atlas Okyanusu'nun karşı kıyısına parça
larına ayrılarak taşınan heykel coşkulu bir kalabalığın katıldığı
törenle 26 Ekim 1 8 8 9 'da açıldı.
Eiffel, bu projede çok önemli bir rol oynamamış olsa da, adı
nı daha geniş kesimlere duyurmuştu. 1 8 8 9 'da Paris'te yapılacak
uluslararası serginin en önemli parçasını tasarlayacaklar arasında
onun da adı geçiyordu. Fransız hükümeti, Champs de Mars'da
1 25 metrelik kare bir taban üzerinde yükselecek 300 metrelik,
demirden bir kule tasarlanmasını istiyordu. Eiffel, bu aşamada ki
şisel katkısının bulunmadığı, daha çok asistanlarının ürünü olan
1 36 BÜYÜK MÜHENDiSLER
bir proje sundu. Sanat çevreleri kulenin demirden değil de taş
tan yapılması, başka bir yere yapılması, hatta hiç yapılmaması
istekleriyle projeye şiddetle karşı çıkıyordu. Ancak en nihayetinde
Eiffel'in şirketi yarışmayı kazandı ve Eiffel zaman kaybetmeden
projenin başına geçti. Yapım masraflarının karşılanabilmesi için,
ileride elde edilecek kazanca ortak olma koşuluyla, riski büyük
oranda kendisi üstlendi. Kule büyük bir sorun yaşanmadan inşa
edildi. Tek kaza, iş bittikten sonra işçilerden birinin gösteriş yap
mak için merdivenler yerine kirişlerden tırmanması sonucu ger
çekleşti. Halka açıldığı 1 8 8 9 ilkbaharından itibaren büyük sükse
yapan Eiffel Kulesi halen günlük 1 2.000 ziyaretçisiyle ilgi görme
ye devam etmektedir. Bu proje Eiffel'i çok zengin etmişti; artık
çalışmasına gerek kalmamıştı.
Bu baş döndürücü zamanlarda başlayan bir diğer prestijli proje
de, Panama Kıstağı'na bir kanal inşa etme girişimiydi. Girişimin
hisseleri 1 8 8 0'de halka arz edildi. Bu talihsiz projenin başına, Sü
veyş Kanalı'nı başarıyla tamamlamış olan Lesseps getirildi. Ne
var ki, coğrafi koşullar ve hastalıklar nedeniyle projede ilerleme
kaydedilemiyordu ve acilen daha fazla para gerekiyordu. Başlan
gıçta deniz seviyesinde inşa edilecek tek bir kanal söz konusuy
ken, devasa boyutlarda on adet geçiş havuzunun bulunduğu bir
tasarımda karar kılınınca Eiffel danışman olarak projeye dahil
oldu. Ciddi bir yönetim bozukluğu olmasına rağmen, Fransız hü
kümetinin projenin başarısız olmasına hiçbir şekilde izin verme
yeceğine inanılıyordu. Sonunda şirket iflas etti; yöneticiler sah
tekarlık ve emniyeti suiistimalle suçlandılar. Yönetici olmamasına
rağmen Eiffel de soruşturmaya dahil edildi. Mahkeme sonucunda
sahtekarlıktan aklanan Eiffel emniyeti suiistimalden suçlu bulun
du ve iki yıl hapse mahkum edildi. Yar�ıtay tarafından onaylanan
hükmü yüksek mahkeme 1 8 94'te bozdu. Kanal inşaatı yarım kal
mıştı. Çok daha sonra Amerikan hükümeti, inşaatı tekrar yaşama
geçirerek tamamladı.
Eiffel'in itibarı zedelenmişti; bir daha büyük bir proje tamam
layamadı. Paris'in merkezinde inşa edilecek, bir kısmı yer altın
dan bir kısmı yer üstünden giden elektrikli bir demiryolu projesi
GUSTAVE EIFFEL 1 37
önerdi. Önerilen rakip projeler ve kararsızlık nedeniyle, on yıl
boyunca hiçbir gelişme olmadı. Eskiden beri tartışılan, Manş De
nizi'nin iki yakasını birbirine bağlayacak bir geçiş yolu yapılması
konusuyla da ilgilendi. Kimileri bir köprü yapılmasını öneriyor
du, ama bu durumda deniz trafiğiyle ilgili sorunlar yaşanabilirdi.
Eiffel'in de dahil olduğu bir grup insan ise tünel yapılmasından
yanaydı. Yine hiçbir ilerleme kaydedilemedi. Son olarak, Mont
Blanc'ın zirvesine bir gözlemevi tasarlaması ve inşa etmesi konu
sunda ikna edildi. Başlayan çalışmalar yaşanan bir kazanın ardın
dan durduruldu. Daha sonra inşa edilen ahşap bina, buzulların
hareketi nedeniyle çökünce kaderine terk edildi. Eiffel, Paris, Rue
Rabelais'deki evinde, 27 Aralık 1 92 3 'te doksan bir yaşındayken
huzur içinde öldü.
George Westinghouse ( 1 846- 1 9 1 4)
merikalı mühendislerin kimisi göçmen, kimisi ise Amerika
A doğumludur. George Westinghouse, ikinci gruba dahil olan
lardandır. George Westinghouse, 9 Ekim 1 846'da, New York Eya
leti'nin kuzeydoğu ucunda yer alan bir çiftçi kasabası olan Central
Bridge'de doğdu. Aynı adı taşıyan babası Sakson kökenliydi. An
nesi Emeline (evlilik öncesindeki soyadı Vedder) ise Hollanda-İn
giltere kökenliydi. Çiftin, ikisi bebeklik çağında ölen altı çocukları
oldu. Aklı mekanik konulara yatkın olan babası, 1 856'da çiftçi
liği bırakıp ailesiyle New York Eyaleti'nin Schenectady kentine
taşındı. Burada, küçük buharlı makineler ve tarım aletleri üreten
bir şirket kurdu. Bütün boş zamanlarını atölyede geçiren George,
daha on beş yaşına gelmeden döner bir buhar makinesi icat etti.
1 40 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Erkek kardeşi Henry Herman ise daha sonra, dinamoları çalıştır
mada kullanılan yüksek hızlı bir motor icat edecekti.
George on altı yaşına gelince, erkek kardeşlerinin ikisiyle bir
likte evden kaçarak, bir tür milis kuvveti olan New York Ulusal
Muhafızları'na katıldı. İç Savaş'a katılmak istiyordu ama yaşı kü
çük olduğu için ailesinin yanına dönmek zorunda kaldı. Ailesini
ikna ederek süvari birliğine katıldı, fakat bir yıl sonra mühendis
olarak görev aldığı Birlik Donanması'na geçti. Savaş bittiğinde,
Schenectady'de kısa bir süre Union College'a devam ettikten son
ra, babasının şirketinde çalışmaya başladı. Sonraki yıllarda daha
nicelerini ekleyeceği patentlerinin ilkini yirmi yaşında, daha önce
tasarlamış olduğu döner buhar makinesi ve raydan çıkan vagon
ları tekrar raylara yerleştirmeye yarayan basit bir aygıt için aldı.
Bunlardan yalnızca ikincisi ticari başarı kazandı. Sonra Pitts
burgh'a taşındı ve burada ilk önemli buluşu olan, sıkıştırılmış ha
vayla çalışan bir fren sistemi için patent aldı. Bu sistemle, trenler
de ve diğer taşıtlarda bütün frenler aynı anda kontrol edilebiliyor
du. Daha öncesinde, her vagonda bulunan bir frencinin, makinist
işaret verdiğinde eliyle freni devreye sokması gerekiyordu. Bu, acil
durumlarda etkisiz bir sistem olmasının yanı sıra, sık sık kazalara
da neden oluyordu. Bu konuda başkaları da benzer fikirler geliş
tirmişti, ama Westinghouse'un tasarladığı fren sistemi çok daha
pratikti. Trenlerin eskiye göre daha hızlı ve daha güvenli yol al
masına olanak veriyordu. Tasarımın birçok Amerikan demiryolu
şirketince benimsenmesinin ardından Westinghouse İngiltere'deki
durumu araştırmaya karar verdi. Başlangıçta kuşkuyla yaklaşılsa
da, fren sisteminin başarılı olduğu anlaşıldı. Ancak trenlerde zaten
vakumlu fren kullanılması, herhangi bir dönüşümün önünü kesi
yordu. Avrupa kıtasında daha büyük bir başarı yakalayan West
inghouse'un havalı frenleri 1 8 8 1 yılından itibaren Amerika'nın
yanı sıra Avrupa çapında da yaygınlaştı. Westinghouse, mekanik
alanına getirdiği yeniliklerle Amerikan demiryolu sisteminin yayı
lıp gelişmesine katkıda bulundu.
Westinghouse, 1 8 65'te New York'tan trenle dönerken Mar
guerite Erskine Walker adlı genç bir kadına rast geldi ve hemen
GEORGE WESTINGHOUSE 1 41
o onda onunla evlenmeye karar verdi. Bir süre sonra nişanlandı
lar ve ertesi yıl Brooklyn'de evlendiler. Bir oğulları oldu. 1 8 7 1 'de,
Pittsburgh'un doğusunda Homewood'da, arazi içinde büyük bir
ev aldılar. Eşi bu eve Solitude (Yalnızlık) adını vermişti. Kısa süre
önce yakınlarda zengin doğalgaz yatakları bulunmuştu; Westing
house da burada bir kuyu açmaya karar verdi. Başarılı sonuçlar
alınca Pittsburgh'daki bütün evlere ve küçük sanayi tesislerine do
ğalgaz tedarik eden bir şirket kurdu. Yaşamının geri kalanında, ai
lesiyle birlikte kışları Washington, Dupont Circle'daki evlerinde,
yazlarıysa Lenox, Massachusetts Erskine Park'taki yazlıklarında
yaşadı.
Westinghouse kent içi trafiğinde kullanılacak elektrikli tren
lerle ilgili denemeler yapıyordu. Bu sayede yüksek gerilimli alter
natif akım iletimini geliştirdi. O güne kadar elektrikli her şeyde,
kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren pillerde üretildiği
gibi, düşük gerilimli doğru akım kullanılıyordu. Bunun da birçok
dezavantaj ı vardı: Mesafe arttıkça güç hızla düşüyor, gerilimi yük
seltmek veya düşürmek kolay olmuyordu. Yüksek gerilimli alter
natif akımın bu tür dezavantajları yoktu, ama insanların elektrik
çarpması sonucu hayatını kaybettiği kazalar güvenlik endişeleri
doğuruyordu.
Westinghouse, mühendislik yeteneği ve ustaca aldığı patentler
sayesinde, Pittsburgh'da Westinghouse Electric Company'yi kur
du. Westinghouse, -daha sonraki yaşamöyküsü kahramanların
dan- Tesla'nın buluşu olan teknolojiyi kullanarak, Chicago Dün
ya Fuarı'nın aydınlatma işlerini, daha da önemlisi, Niagara Şela
lesi'ndeki dev hidroelektrik santralin teçhiz edilme işini üstlendi.
1 8 89'a gelindiğinde Westinghouse Electric Company dünya
çapında çok sayıda çalışanı bulunan bir şirket olmuştu. Adil üc
ret politikası ve çalışanlarına sunduğu cömert sosyal yardımlarla
adını duyuran Westinghouse, böylelikle rakiplerinin elini kolunu
bağlayan grevlerin önüne geçmeyi başarabilmişti. Ancak ne ya
zık ki şirket ağır bir borç yükü altında kaldı ve Westinghouse,
1 907'deki ekonomik krizde şirketin denetimini kaybetti. Sonraki
dört yıl boyunca yönetimdeki görevini sürdürdüyse de, olanlar
1 42 BÜYÜK MÜHENDiSLER
onu çok üzmüştü. Öte yandan, Air Brake Company adlı şirketinin
denetimini elden bırakmazken büyük sıkıntı yaşadığı dönemde
Equitable Life Assurance Society'de yeni bir düzenlemeye giderek
şirketin durumunu düzeltmişti.
Westinghouse 1 9 1 1 'de bütün şirketleriyle ilişkisini kesti; iki yıl
sonra sağlığı bozuldu ve 12 Mart 1 9 1 4'te New York'ta hayatını
kaybetti. Yaşamı boyunca, American Institute of Electrical Engi
neers'ın Edison madalyası, Fransa'dan Legion d'Honneur nişanı,
İtalya'dan kraliyet nişanı ve Belçika'dan Leopold nişanı dahil ol
mak üzere birçok ödül aldı. Hiçbir zaman Edison gibi hakkında
efsaneler yaratılan bir halk kahramanı olmadı. Edison'un yaşa
mına ve çalışmalarına ilişkin onlarca kitap olsa da, Westinghouse
hakkında, eski tarihli iki biyografiden başka kitap yayımlanmadı.
Bunun nedenlerinden biri meslek hayatı boyunca gerçekten özgün
az sayıda buluşa sahip olmasıdır. Daha çok başkalarının fikirlerini
alıp bunları ticari girişimlere çevirmeyi tercih ediyordu.
Thomas Alva Edison ( 1 847- 1 93 1 )
·B Edison,
ir diğer Amerika doğumlu mühendis de Thomas Edison'dur.
1 1 Şubat 1 847'de Ohio, Milan'da doğdu. 1 735'te
Amerika 'ya göç etmiş Hollandalı bir değirmencinin soyundan
geliyordu. Annesi Nancy (evlilik öncesindeki soyadı Elliot) ise
İskoçya-İrlanda kökenliydi. Bağımsızlık Savaşı öncesi New Jer
sey'de toprak sahibi olan Edison'un babasının ailesi, daha sonra
topraklarına el koyulunca kraliyet yanlılarıyla birlikte Kanada'ya
göç etmişti. 1 8 3 7'de babası Birleşik Devletler'e geri dönmüş, za
man içinde eşi ve çocukları da onun yanına, Milan'a gelmişler
di. Thomas yedi çocuğun en küçüğüydü. Üç kardeşleri bebekken
ölmüştü. Temel eğitimini, eskiden öğretmen olan annesinden
aldı. Erie Gölü'ne bir kanalla bağlanan Milan bir tahıl limanıydı.
1 44 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Thomas yedi yaşındayken, ailecek Milan'ın iki katı büyüklüğün
deki, başlıca geçim kaynağı kerestecilik olan Port Huron'a taşın
dılar. Samuel Edison burada bir bakkal dükkanı açtıysa da, işleri
pek iyi gitmedi. Aynı zamanda bir de sebze bahçesi vardı. Thomas
on yaşına geldiğinde bir yandan kendi başına kimya deneyleri ya
pıyor diğer yandan da sebze ve gazete satıyordu. İki yıl sonra, bu
işleri yapmaları için başka çocukları işe aldı.
Edison, onlu yaşlarının ortalarında evden ayrılıp telgraf ope
ratörü olarak çalışmaya başladı. Sinyaller mors alfabesi kullanıla
rak kısa çizgi ve noktalar şeklinde gönderiliyordu. Morse bu bulu
şuyla telgrafın ABD'de pratik bir şekilde kullanılmasını sağlamış
olsa da, iletişimde elektrikli telgraf kullanımı yeni bir fikir değildi.
Avrupa'da, İngiliz bilim insanı Sir Charles Wheatstone, 1 8 3 7'den
itibaren telgraftan ticari bir fayda sağlamıştı; 1 850'de İngiltere
ile Fransa arasına bir denizaltı kablosu başarıyla yerleştirilmişti.
Edison'un çalıştığı telgraf ve demiryolu şirketleri, ilk büyük Ame
rikan kurumlarıydı. O dönemde işitme duyusunu yavaş yavaş
kaybetmeye başlaması belki de bu tip işlerde ona avantaj sağladı,
çünkü bu durum işine yoğunlaşmasını kolaylaştırıyordu. Ancak
yaşamını sürdürecek kadar para kazanarak Ortabatı'da oradan
oraya bir süre dolandıktan sonra, telgrafın nasıl daha etkin hale
getirilebileceği üzerinde düşünmeye başladı.
1 8 69 'da Western Union ve diğer telgraf şirketlerinin genel
merkezlerinin bulunduğu New York'a gitti. Bu kent aynı zaman
da, risk sermayesinin ve genel anlamda finansın da merkeziydi.
Western Union'da hemen işe girme ümidi olmadığından, yakında
bu şirket tarafından satın alınacak olan Law's Gold and Stock
Reporting Company'de denetçi olarak işe girdi. Ne var ki satın
alma gerçekleştikten sonra Western Union'ın zaten kendi denet
çisi olduğundan ve bir başkasına da ihtiyaç olmadığından işten
çıkarıldı. Edison da Franklin Pope adlı ortağıyla kendi işini kur
du. Şirket, alet ve kablo kontrolü; telgraf hattı inşası, tamiri ve
bakımı; patent başvurusu ve çizim hazırlama gibi farklı hizmetler
veriyordu. İkili, altın ve diğer fiyat kotasyonlarını anında öğren
mek isteyen tüccar ve ithalatçıların kullanımına yönelik basit bir
THOMAS AlVA EOISON 1 45
yazar telgraf düzeneği icat etti. Çok geçmeden, Edison Western
Union tarafından, özel amaçlara yönelik basit telgraf aygıtları ge
liştirmek üzere danışman elektrikçi ve teknisyen olarak işe alındı.
Edison sözleşmede, gerekli atölye şartlarının sağlanacağının mut
laka belirtilmesini istedi .
Edison, sponsorların güvenini kazanma konusunda özel bir ye
teneğe sahipti. Bir yandan sözleşmeli olarak kurumsal sponsorlar
la çalışıyor diğer yandan da bağımsız çalışmalarını sürdürüyordu.
Çıkar çatışması kavramı onu hiç ilgilendirmiyor, iyi fikirleri spon
sorlarıyla paylaşmaktansa, kendisine saklamayı tercih ediyordu.
Bu tutumu nedeniyle güvenilmez biri olarak görülüyordu. West
ern Union'ın başkanı Orton, Edison'da vicdanın olması gerektiği
yerde bir boşluk olduğuna inanmaya başladığını söylemişti. Bu
düşüncesinde yalnız da değildi. Atlantic and Pacific Telegraph
Company'nin sahibi Jay Gould da aynı görüşteydi. Western
Union'ı ele geçirmeye uğraşan Gould, işe Edison'u kendi tarafına
çekmekle başlamıştı . Bell'in yeni icadı telefonu başarıyla kamuo
yuna tanıtmasının hemen ardından Edison bu buluşu geliştirmek
için kolları sıvadı. Çalışmalarını tamamladığında Western Union,
Bell'in çıkarlarıyla çatışmaya başlamış ve bu uzun süreli bir reka
bete dönüşmüştü. Sonunda, Western Union'ın telefonun patent
hakkını Bell'e, Bell'in de telgrafla ilgili hakları Western Union'a
bırakması konusunda anlaşmaya varıldı. Mücadele İngiltere' de de
devam etti; hükümet müdahale ederek tarafları birleşmeye zorla
dı.
1 8 71 'de Edison'un annesi öldü, babası da kısa süre sonra yeni
den evlendi. Aklına eseni yapan Edison, aynı yılın Noel akşamın
da, sekiz günlük kısa bir flört döneminin ardından Mary Stillwell
adındaki on altı yaşında, Newark'lı, işçi sınıfından bir kızla ev
lendi. Mary, kocasının işlerine hiç ilgi göstermiyordu. Edison iş
için İngiltere'ye gittiğinde, elektrik alanında hayli ilerlemiş olan
ülkenin önemli isimleriyle tanıştı. Camianın öncüsü, daha son
ra Lord Kelvin adını alan William Thomson'dı. Burada elektrik
iletimiyle ilgili son araştırmaları inceleyen Edison, bilmediği çok
şey olduğunu görerek, Menlo Park atölyesini bilimsel bir labo-
1 46 BÜYÜK MÜHENDiSLER
ratuvara dönüştürdü. Bu dönemde ticari sponsorlarıyla yollarını
ayırarak bağımsız çalışmaya yöneldi.
Tarihçilere göre Edison'un Menlo Park Laboratuvarı Ameri
kan icat anlayışını dönüştüren yepyeni bir model, Edison'un ken
disi de, on dokuzuncu yüzyılın yalnız mucidinden, yirminci yüz
yılın endüstriyel araştırmacısına geçişte bir ara figürdü. Her ne
kadar çoğu zaman bağımsız mucitler olsalar da, icatları işyerinde
birlikte yapan bir anlayış içinde çalışan ne Edison ne de çağdaş
larının birçoğu yalnız mucitlerdi. Zaten laboratuvar da, Western
Union gibi teknolojiye dayalı büyük ölçekli şirketlerin, mucitleri
destekleyerek buluş sürecini kontrol altına alma isteklerinin art
ması sayesinde kurulmuştu. Yaratıcı zekanın öngörülemez olduğu
yönündeki on dokuzuncu yüzyıl görüşüne bağlı kalsa da, West� rn
Union'ın başkanı William Orton, Menlo Park'taki laboratuvarın
mucidin bizzat bir uzantısı olduğunu açıkça görüyordu. Labora
tuvarın, Edison'un buluş sürecinin daha düzenli ve öngörülebilir
olmasına olanak tanıdığını gören Orton, laboratuvara doğrudan
destek vermeye de gönüllüydü. Edison'un önce Western Union'dan
sonra Edison Electric Light Company'den laboratuvarı için aldığı
destek, hem buluşların endüstri açısından değerinin anlaşılmasını
sağladı hem de buluşun bizzat bir endüstriyel sürece dönüşebile
ceğini ortaya koydu.
Edison'un buluşlarının çoğu, yeni ilkelere yer vermeden mev
cut aygıtların geliştirilmesinden ibaretti. Örneğin, teksir makinesi
(mimeografi ) adıyla uzun yıllar kullanılacak olan cihazı, Edison
belge çoğaltmak amacıyla geliştirmişti. Kendi icadı olmayan dak
tiloyu ticari bir ürüne dönüştürmek için yıllarca uğraşmış, ama
sonuç alamamıştı. Heinrich Hertz'ten çok daha önce elektroman
yetik dalgaların etkilerini gözlemlemiş olsa da, önemlerini kavra
yamadı.
Öte yandan, Edison'un başlıca buluşları tarihi öneme sahipti.
Kendisinin konuşma aygıtı olarak adlandırdığı fonograf, basitli
ğiyle kamuoyunda ve bilim camiasında büyük yankı uyandırmış
tı. Edison, telgraf mesajlarını kaydetmenin bir yolunu arıyordu.
1 8 77'de, ilk denemede çalışan bir alet tasarladı ve önceden kay-
THOMAS ALVA EDISON 1 47
dettiği mesajla dinleyenleri hayrete düşürdü. Mesajda dinleyenle
rin sağlıklarının nasıl olduğunu, fonograftan hoşlanıp hoşlanma
dıklarını soruyor, aletin gayet iyi olduğunu bildiriyor ve dostça iyi
akşamlar diliyordu. Edison bu buluşuyla, birkaç ay içinde adını
tüm dünyaya duyurdu. Bir muhabire, " Bu benim bebeğim, uma
rım büyüyüp adam olur ve yaşlılığımda bana destek olur, " demişti.
Edison'un fonografın ticari potansiyelini hayata geçirmesine,
üç farklı yatırımcı grubu katkıda bulundu. Asıl destekçisi, Gar
diner Hubbard'ın başında bulunduğu Beli Telefon Şirketi'ydi.
Edison, bütün buluşlarında olduğu gibi fonografta da, yurtdışı
patent haklarını elinde tutmuştu. Yurtdışı patentlerinin alınması
ve buluşun dünyanın dört bir yanında yerel şirketlere satılması
için temsilcilerle anlaştı. Çok geçmeden diğer araştırmacıların ça
lışmaları da gün yüzüne çıktığında Edison, diğer mucitlerle, başta
mikrofon tasarımı olmak üzere, öncelik hakkı konusunda anlaş
mazlığa düştü. Çok fazla zamanını alacağı için, davalardan müm
kün olduğunca kaçınmayı tercih ediyordu.
Edison elektrikle aydınlatma konusuyla ilgilenmeye başladı.
O dönemde aydınlatma, uygun altyapısı olan yerleşim yerlerin
de havagazı lambalarıyla, diğer yerlerdeyse gazyağı lambaları ve
mumlarla sağlanıyordu. Edison adı, akkor elektrik ışığının mucidi
olarak bilinse de, aslında bu başarının ardında laboratuvarın ku
rumsal yapısı ve ticari girişim yatıyordu. Başarılı bir mucit olarak
kazandığı haklı şöhret, çalışmaları için gereken mali desteği bul
masını sağladı. Ondan önce bu işe girişen başka araştırmacılar
da olduğundan oldukça büyük bir rekabet söz konusuydu. Yine
de ticari olarak uygulanabilir ilk tasarımı Edison üretti. 1 8 8 1 'de
laboratuvarını ve evini Menlo Park'tan Manhattan'a taşıdı. Ertesi
yıl J. P. Morgan'ın finans merkezindeki ofislere kurduğu sistem
çalışmaya başladı.
Edison'un anlaşmazlık yaşadığı kişilerin başında, 1 848 yılında,
yani Edison henüz bebekken, akkor lambalarla deneyler yapmış
olan Britanyalı mucit Joseph Swan geliyordu. Swan çok masraflı
olacak patent davalarından kaçınmak için 1 8 83 yılında şirketini
Edison'un Britanya'daki şirketiyle birleştirdi. 1 8 80'de alınan ana
1 48 BÜYÜK MÜHENDiSLER
patentin, şirketi rakiplerin ihlal davaları karşısında güçlü bir ko
numa getirmesine güvenilerek 1 8 84'te Edison'un elektrik şirketi
kurumsal stratejisini değiştirdi. Edison, Westinghouse'dan farklı
olarak yalnızca doğru akım kullanıyordu. Uzun mücadelelerin ar
dından alternatif akım, elektriğin çoğu kullanım alanında -günü
müzde de olduğu gibi- endüstriyel standart haline geldi.
Edison'un eşinin sağlığı, üçüncü hamileliğinin ardından iyice
bozulmuştu. Edison, sağlığına iyi geleceği ve çetin kış şartlarından
uzaklaştırma düşencesiyle eşini, Florida'da deniz kıyısındaki Fort
Myers'e götürdü. Böylelikle, eşiyle yalnızca pazar günleri değil
sürekli birlikte olabilecekti. Fakat ne yazık ki Mary, Edison'u bü
yütülmesi gereken üç çocukla bırakarak 1 8 82'de hayata gözlerini
yumdu. Kızları Marion en büyük çocuklarıydı. Oğulları Thomas
Alva Jr ortanca, William Leslie ise en küçük çocuklarıydı. Dira
yetli bir kız olan Marion babasına her konuda yardımcı oluyordu.
Ancak alkolik olan Thomas, babasıyla ilişkisini sürekli suiistimal
ediyordu.
Edison dört yıl sonra Ohio, Akron'da tarım aletleri üreten bir
şirketin ortağı olan Lewis Miller'ın kızı Mina'yla evlendi. Üst-or
ta sınıftan gelen Mina, işçi sınıfından gelen Mary'den pek çok
yönden üstündü. Edison'un Newark'tan birkaç kilometre uzak
lıktaki Llewellyn Park'ta satın aldığı Glenmont adlı eve yerleş
tiler. Edison, evin yakınlarına, alacaklılar tarafından el konulan
Menlo Park'taki laboratuvarın yerini alacak yeni bir laboratuvar
kurdu. Bu arada yeni ailesi, kızı Madeleine ve iki oğlu Theodore
ve Charles ile daha da genişledi.
Edison laboratuvardaki işlere, gramofonu pazarlamaya uygun
hale getirerek başladı. Sonra, sinemaya merak saldı. Film tekno
lojisi onun buluşu değildi, ama şirketi projektör ve film üretimi
yaptı. Edison, 1 8 79'dan itibaren madencilikle de ilgilendi. New
Jersey'de bulunan düşük tenörlü demir cevherlerini yoğunlaştır
mak için elektromıknatıslardan yararlandı . Ne var ki, Superior
Gölü'nün zengin ve ucuz demir cevheri yataklarıyla rekabet ede
meyince, madencilik girişimi başarısızlıkla sonuçlandı ve hem
para hem de itibar kaybetti. 1 927'de iş yaşamı sona erdi. İşitme
THOMAS ALVA EOISON 1 49
bozukluğu giderek artıyordu. Son yıllarda diyabet ve mide rahat
sızlıklarından mustaripti. Tedavi amacıyla yalnızca süt içtiği bir
beslenme rejimi uygulamıştı. 1 928 'de ABD Kongresi'nin Onur
Madalyası'yla ödüllendirilen Edison, 1 8 Ekim 1 93 1 'de ailesinin
yanında hayatını kaybetti. Cenazesinin yapıldığı günün akşamı,
başkan Hoover'ın emriyle bütün ışıklar bir dakikalığına söndü
rüldü.
Thomas Edison'un meslek yaşamının, büyük bir bilim insa
nının veya yolu ilhamın ışıklarıyla aydınlanmış yaratıcı bir da
hinin meslek yaşamına benzediği söylenemez. 1 9 1 1 'de National
Academy of Sciences üyelik önerisi yalnızca üç oy almıştır. Joseph
Henry, Edison'u, " Birleşik Devletler'in ve dünyanın en hünerli
mucidi " olarak tanımlamıştır. Tek büyük bilimsel buluşu, elekt
ron lambasının, yalnızca negatif elektrik akımlarını geçiren bir
redresör olarak kullanılabileceğini ortaya çıkarmasıdır. Edison bu
potansiyeli değerlendirememiş, elektron lambaları sonraki yıllar
da radyo alıcılarının en önemli parçalarından biri olarak kullanıl
mıştır. Toplamda aldığı 1 093 patentle bir kişinin aldığı en yüksek
patent sayısına ulaşmıştır. Edison'un icat ticaretinin mucidi oldu
ğu söylenmiştir.
Conot ( 1 979 ) , titiz araştırmaların ürünü olan biyografisinde
Edison'u, aşırı servet düşkünlüğünün buluş tutkusu nedeniyle çok
kereler yoldan çıktığı, dinamik, huysuz, aşırı hırslı, fırsatçı ve ba
zen acımasız bir Ortabatılı olarak tanımlar. Saplantılı ve çelişki
li bir ruha sahip, becerikli bir elektrikçi, kimyager ve girişimci,
buna karşılık beceriksiz bir mühendis ve işadamıdır. İ nsan sevgi
sinden ziyade, kendini gösterme, servetini ve ününü genişletme ve
her konuda baskın olma tutkusuyla hareket etmiştir. Amerika'da
Edison, kendi kendini yetiştirmiş kişilerin en iyi örneği olarak gös
terilir. "Hayatımda bir gün bile çalışmadım, hepsi eğlenceydi,"
demiştir.
Alexander Graham Beli ( 1 84 7- 1 922 )
elefonun mucidi Alexander Graham Beli, gençliğinde
T Amerika'ya göç etmiş bir İskoçyalıydı. Kendisiyle aynı adı
taşıyan büyükbabası on parmağında on marifet olan bir adamdı:
Kunduracılık, aktörlük, bar işletmeciliği, St. Andrew's Grammar
School'da öğretmenlik gibi birçok işte çalışmış, hatta yakınlarda
ki Dundee kentinde konuşma eğitimleri vermişti. Uzmanlık ala
nı kekemeliğin düzeltilmesiydi . Eşi Elizabeth, kendisini Dundee
Academy'nin rektörüyle aldatınca, Beli ondan boşandı. Velayet
paylaşımında on bir yaşındaki kızlarının annesiyle, on dört ya
şındaki oğulları Alexander Melvill'in ( 1 8 1 9- 1 905 ) babasıyla ya
şamasına karar verildi. Bunun üzerine Beli, ileride ünlü mucidin
babası olacak Alexander ile Londra'ya taşındı.
1 52 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Babası, sağlığı pek de iyi olmayan Alexander Melville'i
1 8 3 8 'de, Newfoundland'deki St John's'a gönderdi. Burada ge
çirdiği dört yılda sağlığı düzeldiği gibi birçok yönden de gelişti.
Britanya'ya döndüğünde Londra'ya yerleşti ve babasının izin
den giderek Londra'da başarılı bir konuşma terapisi merkezi
açtı. Edinburg'a yaptığı bir ziyaret sırasında tanıştığı Eliza Grace
Symonds'la evlendi. Eliza, ciddi işitme kaybı olan yetenekli bir
piyanistti ve evlenmeden önce hayatını minyatür yaparak kaza
nıyordu. İskoçya'nın başkentine yerleştiler, Melville de konuşma
terapisti olarak başarılı kariyerine bu kentte devam etti. İlk oğul
ları Melville James, Alexander'dan bir yıl önce, 1 845'te doğdu,
ama ne yazık ki yirmi beş yaşında tüberkülozdan öldü. Geleceğin
ünlü mucidi olacak ikinci oğul 3 Mart 1 847'de doğdu ve Alexan
der adıyla vaftiz edildi; ikinci ismi Graham, daha sonra eklendi.
Üçüncü bir oğulları daha oldu, ama daha on yedi yaşına gelmeden
o da tüberkülozdan öldü. Üç oğlan da eğitim için Royal High
School'a gönderildiler; yalnızca Melville, özgüveni ve dışadönük
lüğüyle kendini gösterdi.
Alexander on beş yaşına geldiğinde birkaç aylığına, artık dul
kalmış olan yetmiş yaşındaki büyük babasının yanına, Londra 'ya
gönderildi. Büyükbaba Alexander'ın olgunlaşıp, çalışkan ve na
zik bir gence dönüşmesinde çok etkili oldu. Babası Alexander'ı
Edinburgh'a geri götürmek üzere geldiğinde, elektrik alanında
ki çalışmalarıyla tanınan, telgrafın mucidi, görme ve işitme fiz
yolojisi ile de ilgilenen Sir Charles Wheatstone'u ziyaret ettiler.
Alexander, Morayshire kıyısında bulunan Elgin'deki bir okulda
öğretmenliğe başladı. Helmholtz'un ses kuramıyla ilgili ünlü kita
bını okumak istiyor, ama Almanca bilmiyordu; daha sonra kitabı
Fransızca çevirisinden okuma olanağı buldu. Kendi başına, işitme
engelli çocuklara konuşmayı öğretme çalışmalarına başladı. Kı
sıtlı da olsa elde ettiği başarılarla asıl mesleğine adım atmış oldu.
Babası tarafından geliştirilen ve ağızdan çıkan seslerin kaydedil
mesine imkan veren Visible Speech [Görülebilir Konuşma] yönte
mini kullanıyordu. Melville bu konuyla ilgili konuşmalar yapmak
üzere kardeşi Davis'le birlikte gittiği Birleşik Devletler'de olumlu
ALEXANDER GRAHAM BELL 1 53
tepkiler aldı. Alexander ise Londra'ya dönüp babasının işleriyle
ilgilendi. Ağabeyi Melville'in 1 8 70'te ölmesi üzerine Alexander,
aile büyükleriyle birlikte geleceklerini okyanusun diğer yakasında
kurmaya karar verdi ve Kanada'ya, Montreal yakınındaki, ABD
sınırına pek de uzak olmayan sanayi kenti Brantford'un hemen
dışına yerleştiler. Alexander, Boston'da işitme engellilere konuş
ma öğretmeye kısa dönemli işlerle devam ediyordu. Boston'da,
Gardiner Hubbard adlı bir patent avukatıyla tanıştı. Hubbard'ın
işitme engelli kızı Mabel'e düzgün bir şekilde konuşmayı öğret
meye başladı.
Beli, İngiltere' den ayrılmadan önce telgrafa ve özellikle de kod
lanmış mesaj lar yerine, konuşmaların telgraf yoluyla gönderilme
si konusuna merak salmıştı. O dönemde bu konu üzerinde çalı
şan pek çok kişi gibi başlangıçta Bell de, aynı hat üzerinden çok
sayıda mesajı eşzamanlı olarak göndermenin bir yolunu aradı.
Edison'dan farklı olarak armonik bir yaklaşım benimsedi ve aynı
anda gönderdiği çok sayıda titreşimi, ayarlanmış alıcılarda çöz
me yoluna gitti. Ne var ki, kullanışlı bir model yaratabilmek için
gereken teknik bilgi ve yeteneğe sahip olmadığının bilincindey
di. Patent alabilmesi için uzman bir avukat gerekecek, o da çok
pahalıya gelecekti; bu yüzden çalışmalarını gizlilik içinde sürdür
meye karar verdi. Bilimsel bilgisini artırmak için Massaschusetts
Institute of Technology'de (MiT) verilen ücretsiz bilim derslerine
katıldı. Boston University'nin teklif ettiği ses fizyolojisi profesör
lüğünü kabul etti. Bu kadro ona hem bir miktar gelir hem de özel
öğrencilerini görebileceği bir ofis sağladı. Salem'de, sağır-dilsiz ve
içine kapanık oğluna öğretmenlik yapması karşılığında kendisine
ücretsiz oda ve yemek veren bir kadının evinde kalıyor, buradan
her gün trenle işine gidip geliyordu. Beli, geceleri çok iyi çalışan,
gündüzleri birkaç saatlik uykuyla gününü geçiren tam bir gece
kuşuydu ve bu alışkanlığını yaşamının sonuna dek sürdürdü.
Hubbard, patent haklarından kendisine de pay vermesi kar
şılığında Bell'e maddi kaynak sağladı. Bu sırada, yine Boston'da
yaşayan Elisha Gray adlı bir elektrik mühendisinin, armonik siste
min en az bir öğesini içeren bir patent için başvuruda bulunduğu-
1 54 BÜYÜK MÜHENDiSLER
nu öğrendiler. Böylece çalışan bir model üretmek için aralarında
yarış başladı. Beli konuşma kuramını Gray'dan daha iyi biliyor
du, Gray'in ise pratik becerileri daha fazlaydı ve müziğin nasıl
iletilebileceği üzerinde çalışıyordu. Sonunda Beli aygıtını uygula
malı olarak sunmaya hazır hale getirdi ve Amerikan patenti için
başvurusunu yaptı. Bell'in çalışması Joseph Henry'nin hayranlığı
nı kazanmıştı. Ancak geniş bir telgraf ağının sahibi olan Western
Union Telegraph Company'nin başkanı William Orton, biraz da
Hubbard'dan kişisel gerekçelerle pek hoşlanmaması nedeniyle ta
rafsız kaldı. Western Union, Beli Telephone Company ile gireceği
rekabete yönelik planlar yaptı. Aslen telgrafla çok ilgilenen Hub
bard Western Union'ın ateşli bir hasmıydı.
ABD vatandaşı olmayanların Amerikan patenti alabilmele
ri çok zor olduğundan Beli 1 8 74'te vatandaşlığa kabulüyle ilgili
ilk girişimi yaptı. Öğretmenlik yapmayı sürdürdüğü Mabel Hub
bard'la ertesi yıl nişanlandı. Aile ilişkilerini onaylasa da, on yedi
yaşındaki Mabel'in evlenmesi için henüz erken olduğunu düşü
nüyordu. Beli, hazırladığı patent başvurusunu ertelemek istediy
se de, Gray'ın patenti daha önce almasından korkan Hubbard,
Bell'in adına başvuru yapma işini üstlendi. Bu arada Gray de
aynı anda, patent başvurusunun askıya alınması için başvuruda
bulunmuştu; bu da, Bell'in başvurusuyla ilgili resmi bir oturum
düzenleneceği anlamına geliyordu. Orton, Gray'in arkasında du
ruyor, Bell'i onun haklarını satın almasını bekliyordu, çünkü baş
vurunun askıya alınması talebi geri çekilinceye kadar, Bell'in uzun
sürecek davaları göze almadan buluşunu ticari olarak kullana
bilmesi olanaksızdı. Beli, kazanacağından emin olsa da, durumu
tatlıya bağlamak adına buluşunun bir kısmı için Western Union'a
ortaklık teklif etemenin daha akıllıca olacağını düşündü. Orton,
icadın tüm hakları için Hubbard'ın yaptığı 1 00.000 dolarlık kele
pir teklifi reddetti.
Bu sırada, artık telefon olarak adlandırılan buluş giderek daha
cazip bulunmaya başlanmış, ama bu ilgi henüz ileri araştırmalar
için maddi bir desteğe dönüşmemişti. Beli, Menlo Park Labora
tuvarı'nda Edison'un elinin altında bulunan olanaklara çok im-
ALEXANOEA GRAHAM BELL 1 55
reniyordu. Diğer taraftan buluşundan, Mabel Hubbard'la evlen
mesini sağlayacak maddi bir karşılık elde etme peşindeydi. 1 8 76
yılı başlarında, kızın ailesi onay verince, aynı yılın Mayıs ayında
evlendiler. Beli, buluşunu pazarlamak için kurulan telefon şirke
tindeki hisselerinin hemen hemen tamamını Mabel'e vermişti.
Niagara Şelaleleri'nde yaptıkları balayının ardından Avrupa'da
bir yıl geçirmek üzere yola çıktılar. Beli buluşu için Britanya'da
patent alacak, diğer Avrupa ülkelerindeki haklarla ilgili bir şeyler
yapmaya çalışacaktı . Bir yandan da, Britanya'da büyüdüğü yerleri
eşine göstermek, onu büyükbabasıyla ve ailesinin diğer fertleriyle
tanıştırmak istiyordu.
Beli işadamı olmadığından çok hata yaptı. Dünyanın dört bir
yanından, telefonlarından almak isteyen kişilerden iş mektupları
yağıyordu. Oysa şirketin politikası, telefonları satmak yerine kira
lamak yönündeydi. Patentleri korumaya çok zaman ve enerj i har
canıyordu. Beli buluşunu başarıyla tanıttıktan sonra, Edison da
telefonla ilgili araştırmalara başlamıştı. Elinin altında daha fazla
olanak olduğu için de Bell'in tasarımını, başta mikrofon olmak
üzere birçok yönden geliştirdi. 1 8 77'den sonra Bell'in telefon en
düstrisiyle ilişkisi çok sınırlıydı. Deneysel çalışmalarını, uçak tasa
rımı gibi alanlarda sürdürdü.
Beli Ailesi Washington'da yaşamaya karar vermişti. 1 8 79'da
burada bir ev kiraladılar; üç yıl sonra da Scott Circle'da büyük bir
malikane satın aldılar. Beş yıl sonra çıkan yangında ağır hasar gö
ren ev yeniden inşa edilerek eski haline getirildi . Bell'ler 1 8 8 9 'da
burasını satıp, Dupont Circle'da istekleri doğrultusunda bir ev
inşa ettirdiler ve yaşamalarının sonuna kadar da bu evde yaşadı
lar. Washington'da kışlar yumuşak geçiyor, ama yazları çok sıcak
oluyordu. Bu yüzden, Nova Scotia kıyısındaki Cape Breton'da da
bir yazlık ev yaptırdılar. Ayrıca çok da seyahat ettiler. Beli dünya
çapında şöhret olmuştu; Washington'da kaldıklarında, dönemin
ileri gelenlerini evlerinde ağırlıyorlardı. Beli yakınlardaki Cosmos
Club'ın da ilk üyelerindendi. Burası, Londra'daki Athenaeum gibi
entelektüellerin ve özellikle de bilimle ilgilenenelerin buluştukları
bir yerdi. İlk kızları Elsie 1 8 77'de, ikinci kızları Marian 1 8 8 0'de
1 56 BÜYÜK MÜHENDiSLER
doğdu; prematüre doğan ve fazla yaşamayan iki bebeğin ardından
başka çocukları olmadı. 1 8 82'de Beli nihayet ABD vatandaşlığına
kabul edildi.
Yaşamdaki asıl amacı, işitme engellilere konuşma öğretmek
olarak kalsa da, Beli yeni buluşlar için fikir üretmeye ve bazıları
nı önemli olabilecekleri aşamalara kadar geliştirmeye devam etti.
Bunlardan biri, dünya hız rekorunu kıran ilk hidrofil tipi tekney
di. Bir başka ilgili alanı, o dönemde başka birçokları gibi, ha
vadan ağır uçuşlardı ama Wright Kardeşler'le hiç tanışmadı. Bu
farklı fikirlere rağmen, telefonla elde ettiği başarıyı bir daha ya
kalayamadı. Servetini daha çok, başkalarını desteklemek için kul
landı. Science dergisini sağlam temellere oturttu; 1 8 9 8 'den itiba
ren idarecisi olduğu Smithsonian Institution'da yararlı çalışmalar
gerçekleştirdi. İşitme engellilere konuşmayı öğretme konusunda,
duyamayanların işaret dilini kullanarak iletişim kurmaları gerek
tiğini savunanlarla hep karşı karşıya geldi. National Academy of
Sciences üyeliğine seçildi ve Royal Society'nin Hughes Madalyası
da dahil olmak üzere birçok ödüle layık görüldü. Ancak en de
ğer verdiği ödülü, İtalyan bilim insan Alessandro Volta adına Bo
naparte tarafından oluşturulan ve elektrik alanında bilimsel başarı
elde edenlere verilen Volta Ödülü'ydü. Chicago ve Cleveland'daki
işitme engelliler okullarına ve American Association for the Deaf
and Hard of Hearing'e Bell'in adı verildi. Alexander Graham Beli,
sağlığının giderek kötülediği bir dönemin ardından 2 Ağustos
1 922'de hayata gözlerini yumdu.
VI
B RAU N 'DAN H E RTZ'E
Ferdinand Braun ( 1 850- 1 9 1 8 )
lmanya, on dokuzunc � yüzyılın son çeyreğinde istisnai bir
A refah dönemi yaşadı. Ulke, birçok alanda Fransa'nın önüne
geçmişti ve bu alanlardan biri de mühendislikti. Elektrik mühen
disliği Almanların uzmanlık alanıydı. Ferdinand Braun 6 Haziran
1 8 50'de Fulda'da doğdu. Frankfurt yakınlarındaki Fulda, Protes
tan bölgesiyle çevrili Katolik bir yerleşim yeriydi. Ferdinand'ın
alt düzey memur olan babası, amirinin kızıyla evlenmişti. En kü
çük çocukları olan Ferdinand'ın dört ağabeyi, iki de ablası vardı.
Liseyi bulunduğu şehirde okuyan Braun, mezun olduktan sonra
Philipps-Universitat Marburg'da fizik eğitimi almaya başladı,
bir süre sonra Universitat Berlin'e geçti ve doktorasını 1 8 72'de
buradan aldı. Braun, daha sonra Heinrich Hertz'in de yapacağı
1 60 BÜYÜK MÜHENDiSLER
gibi, Helmholtz'un himayesine girdi. İki yıl sonra, Leipzig'de genç
bir lise öğretmeniyken Der Junger Mathematiker und Naturfor
scher ( Genç Matematikçi ve Doğabilimci ) adlı ilk kitabını yazdı.
Akademik basamakları bir bir çıkarak, önce Marburg'da, sonra
Strasbourg' da au{Jerordentliche professor', ardından önce Tübin
gen' de, sonra yeniden Strasbourg'da ordentliche professor· oldu.
Kariyerinin neredeyse tamamını geçireceği Strasbourg o dönem
Almanya'nın elindeydi.
Braun, katıhal elektroniğindeki pek çok durumun ardında ya
tan yarıiletken kristallerin doğrultmaç etkisini ilk inceleyen kişiy
di. Sonradan televizyon tüplerinin, bilgisayar terminallerinin ve
birçok elektronik aygıtın temeli haline gelecek olan osiloskobu
1 8 97'de icat etmiş ama bu buluşu için patent almayı reddetmişti.
Ancak o dönemde en önemli çalışmasının telsiz telgraf alanında
olduğu düşünülüyordu. Marconi'nin vericisinin sınırlı menzili
karşısında şaşkınlığa uğrayan Braun, 1 89 8 'de enerjinin daha et
kin iletimini sağlayan rezonans antenle deneyler yaptı. Bu etkin ve
kullanışlı tasarım, çok geçmeden Marconi ve diğerlerinin tasarım
larına rakip oldu. Braun, işinin uzmanı bir bilim insanının çözüme
kolaylıkla ulaşabileceği sorunlar karşısında uzun zaman harcayan
bir amatör olarak gördüğü Marconi'nin en zorlu rakibiydi.
Yeni teknolojilerde birbirleriyle rekabet eden Alman marka
ları, 1 90 1 'de Alman imparatorunun baskısıyla birleşerek, kısa
sürede dünya çapında önem kazanan Telefunken şirketini kurdu
lar. Braun, şirketin kuruluşunda büyük rol oynadı. Daha sonra
Braun, telsiz vericisini bir kristal dedektör, çoklu frekans ayar
lama ve yönlü antenle geliştirdi. Yalnızca laboratuvar düzeyinde
kalan aygıtlar onu tatmin etmediğinden, buluşların geliştirilmesi
ve pazarlanması işinde de etkin bir şekilde çalıştı. Maddi kaynak
arayışıyla görüşmeler yaptı, patentler aldı ve uzun süren ticari da
valarla bizzat ilgilendi.
Leipzig ve Berlin'den gelen davetlere rağmen Braun Stras
bourg'dan ayrılmadı. 1 909'da, telsiz telgrafa olan katkılarından
Doçent olarak tercüme edilebilecek unvan. (ç.n.)
• • Profesör olarak tercüme edilebilecek unvan. (ç.n.)
FEAOINANO BAAUN 1 61
dolayı Marconi'yle beraber Nobel Fizik Ödülü'nü aldı. Telefun
ken, Long Island'a bir verici istasyonu kurmuştu. 1. Dünya Sava
şı başlar başlamaz Britanya Almanya'nın Atlas Okyanusu'ndaki
telgraf kablosunu kesti ve Marconi'nin şirketinden, Telefunken'e
patent ihlali davası açmasını isteyerek ABD'deki bu ileri karako
lun faaliyetini durdurmaya çalıştı. Braun, sağlığı hiç de iyi olma
masına rağmen savunmaya yardımcı olmak için Birleşik Devlet
ler'e gitti ama geri dönmek için okyanusu bir kez daha geçmeyi
göze alamadı. Brooklyn'de sakin bir yaşam sürdü ve 20 Nisan
1 9 1 8 'de hayatını kaybetti. 1 8 8 5 yılında evlendiği Amalie de, bir
önceki yıl Almanya'da ölmüştü. Çiftin 1 8 86'da Siegfried, iki yıl
sonra da Hildegard adında iki çocukları olmuştu. Braun, yalnızca
bir araştırmacı ve akademik girişimci değil, çok farklı ilgi alanları
olan bir insandı. Gençliğinde hicivli şiirler yazmış, son yıllarında
suluboya resimler yapmıştı. Brooklyn'deyken yazdığı ve beğeniyle
karşılanan Physics for Women (Kadınlar İçin Fizik) adlı kitabı son
yayınlarından biriydi.
Herta Ayrton ( 1 854- 1 923 )
Ş imdi İngiltere'ye dönüyor ve iki kadın mühendisimizden il
kinin yaşamöyküsüne başlıyoruz. Sonradan Hertha Ayrton
aaıyla tanınacak olan Phoebe Saralı Marks, 2 8 Nisan 1 8 54'te
Portsea'de doğdu. Ebeveynleri Alice Theresa ile Levi Marks, o sı
rada Sussex'in eski yerleşim yerlerinden Petworth'te oturuyorlar
dı. Fakat öyle görünüyor ki Alice, sekiz çocuklarından üçüncüsü
olan Hertha'yı doğurmak için baba evine dönmüştü. Polonyalı
bir hancının oğlu olan babası, çarlık rej iminin Yahudilere uygula
dığı zulümden kaçarak İngiltere'ye gelmişti. Muhtemelen gençlik
döneminde yaşadıklarından dolayı sağlığı hiçbir zaman iyi olma
dı. Petworth'te bir saatçi ve kuyumcu dükkanı açmış, yaşamının
son yılında ise işportacı ruhsatı alarak seyyar satıcılık yapmaya
1 64 BÜYÜK MÜHENDiSLER
başlamıştı. Dünya malında gözü olmayan bir adam olduğundan
iş hayatında başarısız olmuş, öldüğünde ailesini yoksulluk içinde
bırakmıştı.
Dolayısıyla çocukluğunda Sarah'yı daha çok, kendi ailesi de
Polonya göçmeni olan annesi Alice yetiştirmişti. Alice, Polonyalı
atalarının katı ve dar görüşlü Yahudilik anlayışını devam ettiren
ilginç bir kadındı. Sarah eğitimine, annesinin dul kaldıktan son
ra taşındığı Portsea'de özel bir kız okulunda başladı. Özel yete
neği kendisini göstermeye başlayınca, eğitimini sürdürmek için
Londra'nın kuzeybatısında bulunan, teyzesi Miriam ve kocası
Alphonse Hartog'un yönettiği özel okula gönderildi. Sarah, böy
lece üstün yetenekli kuzenleriyle tanışma olanağı buldu.
Sarah Fransızcayı akıcı bir şekilde konuşmayı, diğer birçok ko
nuda da ders aldığı eniştesi Alphonse'dan öğrendi. Diğer çocukla
rını yetiştirmeye çalışan yoksul annesine para gönderebilmek için
okuldan sonra özel ders veriyordu. Sarah kısa boyluydu; gri yeşil
gözleriyle insanın içine işleyen zeki bakışları ve simsiyah saçla
rı vardı. Babası gibi o da çekici biriydi, ama dış görünüşüne hiç
önem vermezdi. Özgürlüğüne aşırı düşkün, açık fikirli ve inatçı
bir kızdı; haksız yere suçlandığını düşündüğü bir olay karşısında
günlerce açlık grevi yapmıştı. On altı yaşındayken herkese ileride,
Swinburne'ün bir şiirindeki toprak tanrıçası " Hertha " adıyla anıl
mak istediğini söylüyordu.
Londra'da Hertha'nın sosyal çevresi genişlemeye başlamıştı. En
önemli arkadaşlarından biri, Barbara Leigh Smith'ti ( 1 827- 1 8 9 1 ) .
Florence Nightingale'in teyzesinin kızı olan Barbara Leigh Smith,
daha sonra göreceğimiz gibi Hertha için çok önemli olan kadın
özgürleşmesi hareketinin öncülerinden biri ve sözünü sakınmayan
bir feministti. Barbara, Eugene Bodichon adlı Fransa doğumlu bir
doktorla evlendikten sonra "Madame " diye anılmaya başlandı.
Madame, Cambridge kolejlerinden Girton'un kurucularından
biriydi ve kolej bursuna başvurması için Hertha'yı da o teşvik et
mişti. Hertha bursu alamamış olsa da Madame Bodichon'la arka
daşlarının verdikleri ödünç parayla 1 8 76'da koleje kabul edildi.
Girton'da okul korosunda kendini gösterdi ve hala faaliyetlerini
HEATA AYATON 1 65
sürdüren ünlü Girton Fire Brigade'in kurulmasına katkıda bulun
du. Kolejdeki ilk döneminin ardından hastalanan Hertha, iyileşe
bilmek için yılın geri kalan bölümünde Cambridge'den ayrıldı. O
dönemde kadınlar, Tripos sınavına diğer adaylarla birlikte Senate
House adı verilen binada değil kendi kolejlerinde girebiliyorlar ve
ne kadar başarılı olurlara olsunlar akademik derece alamıyorlar
dı. Hertha sınavda pek de başarı gösteremedi; üçüncü sınıflarda
ancak on beşinci olmuştu. Üniversite Hertha'ya hiçbir zaman dip
loma vermediyse de o yine de yaşamının sonuna kadar koleje bağlı
kaldı. 1 94 8 yılına kadar kadınlara diploma vermeyen Cambridge
Britanya'da bu uygulamayı devam ettiren son üniversiteydi.
Hertha, Cambridge'den ayrıldıktan sonra sınıf arkadaşlarından
biriyle Londra'da bir daire kiralayarak, burada özel ders vermeye
başladı. Çizgileri, istenilen sayıda eşit aralığa bölmeye yarayan bir
alet tasarladı. Kuzenlerinden birinin fikrine dayanan alet, mimar
lar, sanatçılar ve mühendisler tarafından beğenilerek kullanılmaya
başlandı. İ ki yıl boyunca, üniversite adaylarını sınava hazırlayan
Hertha, uygulamalı fizik okumak istediğine karar verdi ve Fins
bury Technical College'da, fizik eğitimi ve elektrik mühendisliğin
de döneminin öncülerinden William Ayrton'ın öğrencisi oldu. Ba
bası avukat olan William Ayrton, Londra'da University College'da
matematik ve Glasgow'da, William Thomson'dan elektrik eğitimi
almıştı. Birkaç yıl yurtdışında, Hindistan ve Japonya'da çalıştık
tan sonra Londra'ya dönmüş ve aralarında Finsbury'nin de bu
lunduğu teknik üniversitelerde ders vermeye başlamıştı.
Ayrton eşinden yeni ayrılmıştı. Hertha'yla 1 8 85'te evlendi; her
iki evliliğinden birer kızı oldu ve çift bu iki çocuğu birlikte büyüt
tü. Madame'ın bıraktığı miras sayesinde evdeki işler için bir kah
ya tutan Hertha, elektrik arkıyla ilgili deneylerinde eşine yardım
etmeye başladı. İki elektrot arasındaki elektrik akımının oluştur
duğu ark, 1 820'de Humphry Davy tarafından keşfedilmişti ve o
günden beri çok parlak bir ışık kaynağı veya çok yüksek bir sıcak
lık elde etmek gerektiğinde kullanılıyordu. Çok geçmeden, Hertha
evinde kendi deneylerini yapmaya başladı ve böylelikle çok önemli
keşiflerde bulundu. O deney yaparken eşi de kızlarına bakıyordu.
1 66 BÜYÜK MÜHENDİSLER
Hertha, ülkesinde ve yabancı ülkelerde araştırmaları hakkında
konferanslar vermeye başladı. Tek kitabı The Electric Arc ( Elekt
rik Arkı ) 1 902'de yayımladı (bu kitabın hala yeni baskıları yapıl
maktadır; bkz. Ayrton, 2007). Konunun hem uygulamalı hem de
kuramsal yönden ele alındığı kitapta, bazı kısımlar kaynak tekno
lojisindeki gelişmeler nedeniyle zamanla geçersiz kalsa da, karbon
elektrotları arasındaki arklar konusunda vazgeçilmez bir başvuru
kaynağıydı, çünkü konunun eksiksiz tarihçesi yalnızca bu kitapta
yer alıyordu. 1 904- 1 908 yılları arasında Kraliyet Donanması için
elektrikli ışıldakların tasarımı üzerinde çalıştı, ancak bu alana ge
tirdiği yenilikler kocasına atfedildi. Ayrton 1 8 8 1 'de Royal Society
üyeliğine seçildi; yirmi yıl sonra da Kraliyet Madalyası'yla ödül
lendirildi. Hertha'nın da Royal Society üyeliğine kabul edilmesi
için çok uğraşıldı, ne var ki, arkasındaki güçlü desteğe rağmen, o
dönemde yürürlükte olan tüzükler bir kadının üyeliğe seçilmesine
engeldi. Daha sonra tüzükler değiştiği halde bir daha böyle bir
girişimde bulunulmadı. Anglosakson hukuk sistemine göre ka
dının kimliği babasının ya da kocasının kimliğinin çatısı altında
değerlendiriliyordu; 1 945 yılına kadar hiçbir kadın Royal Society
üyeliğe seçilemedi. Bununla birlikte, Hertha'nın çalışmaları 1 906
yılında derneğin "elektrik, manyetizma veya uygulamaları başta
olmak üzere fizik alanındaki özgün buluşlar" için verilen Hug
hes Madalyası'yla ödüllendirildi. Bir önceki yıl da, Institution of
Electrical Engineers'ın üyeliğine kabul edilmişti.
Hertha, 1 900 yılında davetli olarak çağrıldığı Paris'teki Ulus
lararası Elektrik Kongresi'nde elektrik arkı üzerine yaptığı araş
tırmalar hakkında Fransızca bir konuşma yaptı. Sudaki durağan
dalgalar nedeniyle kumda oluşan dalgalanmalar hakkındaki ku
ramı üzerine Societe Française de Physique'de Fransızca bir ko
nuşma yapmak için 1 9 1 1 'de Paris'e bir kez daha gitti. Curie'ler
radyum elementinin izole edilmesiyle ilgili çalışmalarını anlatmak
üzere Londra'ya geldiklerinde, Hertha, Marie Curie'yi kendine
çok yakın buldu. Ne zaman Paris'e gitse mutlaka Madam Curie'yi
ziyaret ediyordu. Madam Curie de 1 9 1 2'de tek başına, ertesi yıl
da kızlarıyla birlikte Hertha'yı İngiltere'de ziyaret etti.
HEATA AYATON 1 67
1. Dünya Savaşı'nda zehirli gazlar kullanıldığında Hertha, kum
dalgalanmalarının oluşma nedenlerine dayanarak yaptığı ve belli
bir şekilde kullanıldığında gaz bulutlarını dağıtan basit buluşun
dan yararlanmaları için zorlukla da olsa Savunma Bakanlığı'nı
ikna etti. Başka kullanım alanları da olan Ayrton vantilatörlerin
den yüz binden fazla üretildi ve Batı Cephesi'nde kullanıldı.
Sol siyaseti benimseyen Hertha yeni kurulan İşçi Partisi'ne ka
tıldı. Hertha ve eşi her zaman kadın haklarının şaşmaz destekçisi
oldular. 1 8 99'da Uluslararası Kadın Kurultayı'nın ikinci toplan
tısında, bilim bölümüne başkanlık yaptı. Kadınların oy hakkının
savunulmasında, özellikle savaş sonrasında aktif rol aldı ve kı
zının kendisinden de azimli bir kadın hakları savunucusu olma
sından gurur duydu. 1 8 9 8 'de annesini, on yıl sonra da eşini kay
beden Hertha 26 Ağustos 1 92 3 'te, altmış dokuz yaşında hayata
gözlerini yumdu.
Sir Charles Parsons ( 1 854- 1 93 1 )
. .
skoçya gibi Irlanda da, çok parlak mühendisler yetiştirmi ��ir ve
I bunlar arasında en önemlisi Charles Parsons'dır. Charles, Uçün
cü Rosse Kontu William'ın altı oğlunun en küçüğü olarak dün
yaya geldi. Babası, 1 848-1 854 yılları arasında Royal Society'ye
başkanlık yapmış, 1 8 67'de hayatını kaybetmiş çok ünlü bir gök
bilimciydi. Yorkshire'lı bir arazi sahibinin kızı olan annesi Mary
(evlilik öncesindeki soyadı Field ) , modelcilik ve fotoğrafçılık da
dahil olmak üzere, el becerisi gerektiren her türlü işte çok yetenek
liydi. Çiftin iki oğlu bebekken ölmüşlerdi. Hayatta kalan dört oğ
lanı anneleri büyüttü ve hepsi de çocukluklarını, Parsonstown'da,
Birr Castle adlı aile malikanesinde geçirdiler. Oğlanlardan üçü,
mekanik ve mühendislik konularından çok hoşlanıyordu. Hiç
1 70 BÜYÜK MÜHENDİSLER
okula gitmediler; zamanlarının büyük bir kısmını, müteveffa
babalarının mükemmel atölyesinde geçirdiler. Birçok aletin yanı
sıra, ziyaretçileri gezdirdikleri buharlı bir vagon bile yaptılar. Yel
kenciliğe de çok meraklıydılar; müteveffa Robert Stephenson'ın
Titania adlı heybetli yelkenlisini satın alarak Britanya Adaları'nı,
Belçika, Lüksemburg ve Hollanda kıyılarını gezdiler.
Charles on yedi yaşına geldiğinde aile geleneğini izleyerek,
önce Dublin'deki Trinity College'a, ardından Cambridge'deki
St. John's College'a devam etti. Burada yelken kulübündeki başa
rısıyla öne çıkan Parsons, "parlak mavi gözlü, sarıya kaçan kızıl
saçlı, ince, atletik genç " olarak kendinden söz ettiriyordu. Gay
retli ve hevesli yaradılışına rağmen, çekingen, kendi kendine yeten
ve az konuşan bir gençti. Sonsuza kadar aynı problemi çözmek
için uğraşa bilirdi . Hatta belki de bir dereceye kadar otistik olduğu
söylenebilirdi. Yanlarındayken en rahat olduğu kişiler kendisi gibi
ayrıksı İrlandalı aristokratlardı.
Parsons, Cambridge'den 1 8 77 yılında, on birinci olarak
mezun oldu. Üniversitede mühendislik bölümü olmadığından,
Newcastle merkezli Armstrong Whitworth mühendislik firması
na staj yer olarak katıldı. Burada, çalışkanlığı ve yeteneğiyle Sir
William Armstrong'u etkiledi. Özellikle torpidolara su altında
roketlerle itiş gücü sağlanması konusuna ilgi duyuyordu. Staj yer
liğini tamamladıktan sonra Leeds'deki Kitson and Company'ye
girdi ve burada bazı fikirlerini deneme olanağı buldu. Ardından,
Newcastle'daki Swan şirketi tarafından üretilen yeni elektrik
ampulleri için vakum pompaları yapan Gateshead'deki Clarke
Chapman şirketine küçük ortak olarak katıldı. Bunun hemen ön
cesindeyse, East Riding Yorkshire'daki Rise Park'tan Katherine
Bethel'le nişanlanmıştı . 1 8 8 3 'te evlenen çift balayını Amerika'da,
kıtayı atlı arabayla baştan başa gezerek geçirdi. Pittsburgh'da,
mühendislik çalışmalarını incelediler. Geri döndüklerinde ilk ço
cukları Rachel Mary doğdu. İkinci çocukları Algernon George
ise iki yıl kadar sonra doğdu. Oğlunun 1. Dünya Savaşı'nın so
nuna doğru yapılan bir harekatta ölmesi, Parsons'ı uzun sürecek
bir kedere boğacaktı.
SIR CHARLES PARSONS 1 71
Parsons, dinamoları doğrudan çalıştırabilecek yüksek hız
lı bir motora acilen gereksinim olduğunu fark etmişti. Pistonlu
motorun doğası gereği bu işe uygun olmaması, Parsons'ı ilk pa
tentlerini 1 8 84'te aldığı buhar türbinini geliştirmeye yönlendirdi.
Aslında ilke yeni değildi, ama daha önceki mucitlerin aksine, Par
sons basınçtaki düşüşün kademeli olması gerektiğini fark etmişti.
1 8 84'te tamamladığı 1 0 beygirgücündeki ilk buharlı türbin daki
kada 1 8 .000 devire ulaşabiliyordu. Ardından, önceki modellerde
boşa giden düşük basınçlı buharı kullanmak amacıyla makineye
bir kondansatör ekledi ve aşırı ısınmış yüksek basınçlı buharı kul
lanıma soktu . Parsons bu buharı, elektrik mühendisi olmamasına
rağmen kendi başına tasarlayıp yaptığı yeni ama güvenli dinamo
ları çalıştırmak için kullandı.
Parsons, patentlerini ortaklık sözleşmesi çerçevesinde Clarke
Chapman'a devretmişti. Ancak türbinin geliştirilmesiyle ilgilen
melerine rağmen ortaklarının bu konuda aceleci olmadıklarını
gören Parsons yaptığından pişman olarak ortaklığı bozdu. Açılan
dava sonucunda ortakları, patentleri Parsons'a geri satmayı kabul
ettiler. Böylece Parsons kendi işini kurdu ve başarılı da oldu. Şirke
tin hedefi türbini denizde kullanılacak şekilde geliştirmekti; deniz
cilik bilgisi burada işine yaramıştı. Parsons'ın saatte 34 deniz mili
hıza ulaşabilen Turbinia'sı, Kraliçe Victoria'nın altmışıncı yaşgü
nü onuruna 1 8 97'de Solent'te yapılan resmi geçitte büyük sükse
yarattı. Parsons'ın geliştirdiği redüksiyon dişlisi, türbinlerin hem
yavaş ve ağır hem de hızlı ve hafif deniz araçlarında kullanılabil
mesini sağladı. 1 906 'da Donanma Üst Kurulu bu türbinlerin ünlü
dretnot tipi savaş gemilerine yerleştirilmesini istedi. Ardından tür
binler Cunard denizcilik şirketinin Lusitania ve Mauretania adlı
büyük gemilerinde kullanıldı. 1 9 1 5 'e gelindiğinde türbinler artık
açık denizlerde en yaygın kullanılan tahrik sistemi haline gelmişti.
Parsons becerikli ve başarılı bir işadamı, ama kötü bir yöne
ticiydi. Yetenekli ve sadık birçok deneyimli çalışan, onun çalışıl
ması olanaksız biri olduğunu düşünüyordu. Buna rağmen, savaş
zamanı Donanma'ya bağlı " Buluş Heyeti "nde onunla birlikte ça
lışan Britanyalı fizikçi J. J. Thompson şöyle yazmıştı:
1 72 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Parsons uzlaşmacı ve verimli bir iş arkadaşıydı. Sürtüşmelerin bu kadar
az, işlemlerin bu kadar düzenli olduğu bir heyette pek az bulundum. Onda,
bugüne dek tanıdığım herkesten çok daha gelişmiş bir mühendislik sezgisi
vardı. Watt'ın döneminden bu yana bu ülkede yetişmiş en önemli ve en öz
gün mühendis olmasının yanı sıra en kibar ve en sadakatli dosttu.
Parsons fikirlerin tekelleştirilmesi taraftarı değildi, ama yıkı
cı hukuki anlaşmazlıklardan kaçınmak için fikirlerini patenet
le koruma altına almayı da bildi. Türbinlerinin Amerika patent
haklarını Westinghouse'a sattı. Westinghouse da bazı düzeltmeler
yaptıktan sonra, bunları Niagara Şelaleleri'ndeki güç santralinde
kullandı. Üretim işinden elde edilen karın çoğu geliştirme faali
yetlerine harcandı; Parsons servetini lisans ücretleri ve telif hakkı
ödemeleriyle kazandı. Bununla birlikte, başkalarının yaptığı ye
niliklerin patenetlerini almayı tercih etmiyor, aynı sonuca başka
yollardan ulaşmayı yeğliyordu.
Buluşlar ve mühendislik, onun hem mesleği hem de eğlencesiy-
di. Parsons da aynı Edison gibi işinden zevk alıyordu. Toplam üç
yüz patent aldı. Asıl uzmanlık alanı türbinler olsa da tek ilgi alanı
bu değildi. Örneğin, havacılık mühendisliğinin ilk destekçilerin
dendi. İrlanda'da bir optik fabrikası satın alarak önce projektör
ler, sonraları büyük teleskoplar için optik cam üretim yöntemleri
geliştirmeye başladı. Yeni bir ses amfisi icat etti, ne var ki yoğun
çalışmaları nedeniyle bu aygıtı geliştiremedi. Yüksek basınç ve
sıcaklık altındaki karbondan yapay elmas elde etme girişimi en
maliyetli başarısızlığıydı.
Parsons'ın çalışmalarının önemi, o daha yaşarken geniş kesim
lerce kabul görmüştü. 1 9 1 1 'de İngiliz Yüksek Şövalye Nişanı ile
Liyakat Nişanı'na layık görüldü. 1 8 9 8 'da Royal Society'ye seçildi;
on yıl sonra kurumun başkan yardımcılığına getirildi. Rumford ve
Copley madalyalarının yanı sıra, pek çok kurumdan sayısız onur
ödülü kazandı. Mükemmel bir matematikçi olmasına rağmen sis
tematik hesaplar Parsons'ı pek ilgilendirmiyordu. Sonuçlara ge
nellikle sezgisel olarak, kendisinin de tam olarak anlayamadığı
birtakım muğlak zihinsel süreçlerle ulaşıyordu. Eşiyle birlikte Batı
SIR CHARLES PARSONS 1 73
Hint Adaları'na yaptıkları bir deniz seyahati sırasında, 1 3 Şubat
1 93 1 'de yetmiş altı yaşında hayatını kaybetti.
Granville Woods ( 1 856- 1 9 1 0 )
harles Parsons zengin doğmuş, yaptığı çalışmalarla daha
C da zenginleşmişti. Şimdiki yaşamöykümüzün kahramanı
ise yoksul doğan ve yine yoksul ölen bir bilim insanı. Tailer ve
Martha Woods'un oğlu Granville, 25 Nisan 1 856'da Avustral
ya'da dünyaya geldi . Görünüşe göre annesinin babası Malay,
baba tarafından ataları da Melbourne'ün vahşi doğasında doğ
muş safkan Avustralyalı Aborijinlerdi. Ten rengi siyahtan ziyade
kahverengi olsa da, yaşamı boyunca bir Zenci olarak görüldü;
ama o kendini böyle hissetmiyordu. Bir gazeteye göre Granville
Woods, kendi ırkının gelmiş geçmiş en başarılı mühendisi ve ül
kedeki mucitlerden daha iyi değilse bile en azından onlarla eşde
ğerde bir mucitti.
1 76 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Woods'un çocukluğu Ohio, Columbus'da geçti ( bazı kaynak
lara göre burada doğmuştu) . On yaşında okuldan ayrılarak bir
makine atölyesinde çalışmaya başladı. On altı yaşına geldiğinde,
Ohio'dan Missouri'ye geçti ve bir demiryolu şirketinde ateşçi ve
makinist olarak işe girdi. Tam bir kitap kurdu olduğundan, boş
vakitlerinde kütüphaneden veya arkadaşlarından elektrikle ilgili
kitaplar alıp okuyordu. Önce Illinois, Springfield'e, sonra New
York'a taşınan Woods, bir çelik fabrikasında sonra da yine bir
makine atölyesinde olmak üzere bulabildiği her yerde işe girdi
ama asıl isteği gerçek bir mühendis olmaktı. Nerede olduğu tam
bilinmemekle birlikte, bir elektrik ve makine mühendisliği oku
lunda derslere katıldı. Yeni öğrendiği bilgilerle, İngiliz buharlı
gemisi Ironsides'da mühendis olarak işe girdi. Bu gemide iki yıl
çalıştıktan sonra, bir başka demiryolu şirketinde, Danville and
Southeastern'da daha kıdemli bir mühendislik işine geçti. Ne ya
zık ki şirket mali sıkıntı içinde olduğundan çalışanlar maaşlarını
şirketin değersiz hisse senetleriyle alıyordu; Woods geçimini zar
zor sağlayabiliyordu.
Woods'un ilk buluşu, elektromanyetik indüksiyonlu bir asan
sör sinyal sistemiydi. Tasarısını gösterdiği patent avukatı, kulla
nımdaki yöntemle bu işin zaten çok ucuza gerçekleştirilebildiğini
söyledi. Trenler ile istasyonlar arasında iletişimi sağlayacak yeni
bir yönteme acilen gereksinim duyulduğunu bilen Woods indüktif
iletişim aygıtını bu amaca göre uyarladı. Ne yazık ki, bu fikrini
geliştirmek için yeterli parası yoktu. Üzerine bir de ağır bir çiçek
hastalığına yakalandı. Hastalık onu aylarca yatağa bağladığı gibi
birkaç yıl boyunca çok zayıf kalmasına da neden oldu. Sağlığı
na tekrar kavuşunca, başka buluşlar üzerinde çalışmaya başladı.
Böylelikle indüktif iletişim sistemini geliştirecek parayı kazana
bilmeyi umuyordu. Trenlerde kullanıma yönelik elektromanyetik
fren sisteminin Westinghouse Air Brake Company'nin ilgisini çe
kebileceğini düşünüyordu.
1 8 8 3 'te buharlı kazanlarda kullanılacak bir fırın için patent
başvurusunda bulundu. Telefonla ilgili iki aygıt için de başvuru
yaptı. Bunlardan, " eşzamanlı çoklu demiryolu telgrafı " adını ver-
GRANVILLE WOODS 1 77
diği ilki, hareket memurunun bir bakışta trenin nerede olduğunu
görebilmesini sağlıyordu. Sistem aynı zamanda tren hareket ha
lindeyken hem telgraf gönderilmesine hem de alınmasına olanak
sağlıyordu. Aynı hatlar, olağan tren sinyalleriyle girişim olmadan
yerel mesajlar için de kullanılabiliyordu. Bu sistemle, her trene
hareket halindeki diğer trenlerin nerede oldukları bildirilebildi
ğinden trenlerin çarpışma riski ortadan kaldırılıyordu. Woods,
Thomas Edison Company'yi patent ihlali nedeniyle mahkemeye
verdi ve kazandı. Daha sonra da patentlerini başkalarına karşı sık
sık savunmak zorunda kaldı.
Woods'un geliştirdiği diğer aygıt, telgraf ile telefonu birleştiri
yordu. Woods " telgrafon " adını verdiği aygıt için 1 8 85 'te patent
aldı. Bu aygıt sayesinde operatör, mors alfabesi sinyallerini oku
mak ve yazmak yerine mesajı seslendirebiliyordu. Böylelikle sesli
ve yazılı mesajlar, aygıtta değişiklik yapmaya ve mors alfabesini
çözmeye gerek kalmadan, aynı hat üzerinden anlaşılır bir şekilde
alınabiliyordu. Bell Telephone Company, Woods'un patentli telg
rafonunu 1 00 dolara satın aldı, ama aygıtı geliştirmedi.
Woods, 1 8 8 6'da Cincinnati'li iki işadamıyla Kentucky'de
Woods Electric Company'yi kurdu. Buluşlarından bazılarını ge
liştirebileceği beklentisiyle şirketle bir iş sözleşmesi imzaladı. Ne
yazık ki ortakları buluşları geliştirmek yerine, patent haklarını
satarak para kazanmayı tercih ettiler. Üstelik şirket Woods'un
maaşını bile düzenli ödemeyince, o da Cincinnati'de küçük bir
makine tamir atölyesi açtı. Bir yandan da imzaladığı sözleşmeden
kendisini kurtaracak bir yol arıyordu ve nihayet 1 890'da Ohio'da
Woods Electrical Company adında başka bir şirket kurarak bunu
başardı.
Woods artık ilk kurulan şirketin geliştirmeyeceği buluşlar için
patent başvurusu yapabilecekti. 1 890'da ağabeyi Lyates Woods'un
yanına New York'a taşındı. Ağabeyi de mucitti ama kendine an
cak Manhattan Railway Company'de hamal olarak çok düşük
ücretli bir iş bulabilmişti. Bir de bakmak zorunda olduğu ama
gerekli parayı zar zor denkleştirebildiği, Ohio'da yaşayan hasta
kız kardeşleri vardı. 1 8 9 1 'de Woods yatırımcı arayışını sürdürü-
1 78 BÜYÜK MÜHENDiSLER
rüken, American Patent Agency'nin bir ilanı dikkatini çekti. İlan
da, " İcatlara teşvik vermek ve mucitlere şirket kurmak " aj ansın
uzmanlık alanları olarak duyurulmuştu. Müdür James Zerbe,
Woods'un buluşlarına, özellikle de basit elektrikli demiryolu ta
sarımına ilgi gösterdi. American Engineering Company adlı bir
ortaklık kuruldu ve Woods danışman olarak görevlendirildi.
Zerbe'nin ve diğer ortakların buluşunu geliştirmesine yardım ede
ceklerini düşünüyordu, ama çok geçmeden, asıl amaçlarının bu
luşu elinden almak olduğu anlaşıldı. Bu, Woods'un fikri mülkiyet
haklarının ihlal edilmesinin bir diğer örneğiydi.
Başta Zerbe olmak üzere ortakları tarafından düş kırıklığına
uğratıldıysa da, Woods bütünüyle masum sayılmazdı. 1 8 9 1 'de,
şirketin elemanı olmadan önce yaptığı çalışmalara dayanarak,
elektrikli demiryolu sisteminin en son tasarımı için gizlice patent
başvurusunda bulundu. Ertesi yıl, yine kandırıldığını fark edip şir
ketin Woods patenti altında bulunan elektrikli tramvayı, mucitten
tasarımları çalarak, izni olmaksızın satışa çıkardığını belirten bir
gazete ilanı verdi. Zerbe de hemen, yayın yoluyla hakaret ettiği
gerekçesiyle Woods'u mahkemeye verdi ve günlerce hapse atılma
sını sağladı. Hakaret davası duruşmasında kirli oyunları gün yü
züne çıkan Zerbe davayı kaybetti.
1 8 93 'ün sonuna gelindiğinde Woods'un yirmi patenti vardı.
Sonrak,i yıllarda yirmi beş patent hakkı daha kazanacaktı. Acı
deneyimler ona, buluş yeteneğini mütevazı bir miktarda da olsa,
mali kazanca dönüştürmeyi öğretmişti. Sürekli davalarla uğraşı
yor, kazancının çoğu avukat ücretlerine gidiyordu. Woods, zafer
ler kadar yenilgilerle de karşılaştı. Ömrünün sonuna kadar, zor
lukla karşılayabildiği avukat masrafları, iş dünyasındaki güçlü
rakipler ve entrikalarıyla boğuşup durdu. 1 9 1 0'da geçirdiği felcin
ardından hayata gözlerini yumdu.
Kimilerine göre üçüncü ray onun en önemli buluşuydu. Tüm
dünyada metro sistemlerinde kullanılan üçüncü ray, güzergah bo
yunca döşenen iletkenlerin akımı doğrudan trene vermesini sağlar.
Woods, bu buluşu için 1 90 1 'de patent almış, kısa süre sonra da
buluşu General Electric'e satmıştır. Kimilerine göreyse Woods'un
GRANVILLE WOODS 1 79
havalı fren sistemi bir o kadar önemlidir. 1 902'den itibaren ge
liştirdiği aygıtlarla sonunda otomotik havalı freni tasarlamış ve
Westinghouse Company'ye satmıştır. Yaşamı boyunca ücretli bir
çalışan olmak yerine hep bağımsız bir mucit olarak çalışmaya uğ
raşmış, ama bunun için gerekli sermaye ve bağlantıdan hep yok
sun olmuştu.
Nikola Tesla ( 1 856- 1 943 )
Ç ağının en parlak mucitlerinden biri olan Nikola Tesla için dahi
sözcüğünü kullanmak hiç de abartı olmaz. Tesla, Hırvatis
tan'da yaşayan Sırp bir aileden geliyordu. Ailenin erkekleri kilise
ya da ordu mensubuydu. Babası Milutin, siyasi olarak aktif biriy
di, şiir yazıyordu ve Ortodoks papazıydı. Milutin 1 847'de, önde
gelen Sırp ailelerinden birinin kızı olan Dj ouka Mandic'le evlendi.
Dj ouka, okuma yazma bilmemesine rağmen kültürlü, akıllı ve ça
lışkan bir kadındı. Ayrıca sıra dışı bir hafızaya sahipti. Nikola, ba
basının birçok dili akıcı olarak konuşabildiğini ve matematikten iyi
anladığını söylerdi. Tesla'nın da çok faydalandığı büyük bir kütüp
hanesi olan babası tam bir kitap kurduydu. Bununla birlikte Tesla,
yaratıcı yeteneğinin daha çok annesinden geldiğine inanıyordu.
1 82 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Nikola 1 85 6 yılında, 9 Temmuz'u 1 0 Temmuz'a bağlayan
gece, küçük bir köy olan Smiljan'da doğdu. Nikola çocukken
Tesla Ailesi buradan Milutin'in papazlık yaptığı ve daha sonra
Nikola'nın da gideceği ortaokulda dersler verdiği GospiC'e taşın
dı. Nikola, zeki ağabeyi Dane'nin attan düşmeye bağlı yaralarının
iyileşmemesi sonucu ölümünün ardından, Karlovac kentine gitti
ve çok iyi öğretmenlerin olduğu liseye devam etti. Yaşamının bü
yük bölümünde etkisini gösterek sıtmaya büyük olasılıkla burada
yakalandı. Ardından, neredeyse ölümüne yol açacak kadar ağır
seyreden bir kolera geçirdi.
Babasına papaz değil, mühendis olmak istediğini söyledi. Mü
hendisliğe hazırlanmak için de, Avusturya'nın Steiermark Eyale
ti'nin başkenti Graz'da bulunan, bilim dersleriyle adını duyurmuş
politeknik okuluna gitti. Sağlığı konusunda öğretmenlerini endi
şelendirecek kadar çok çalışmasına rağmen yaşamının kumar ve
zamparalıkla geçen başka bir yönü de vardı. Politeknikten mezun
olmadan ayrılarak bir ders dönemi boyunca Prag Üniversitesi'nde
eğitim gördü. Burada resmi olmasa da, dönemin önde gelen düşü
nürlerinden dersler aldı. Ardından iş hayatına atıldı.
İlk başta Budapeşte'de Merkez Telgraf Ofisi'nde teknik ressam
olarak çalıştı. Macar başkentinde telefon santralinin açılmasıyla
daha ilginç bir iş olan hat kontrolü ve teçhizat tamiri işine geçti.
Aygıtları söküp parçalarına ayırıyor, bunları geliştirmenin yolları
nı tasarlıyordu. Ancak bu dönemdeki asıl amacı, alternatif akımla
çalışan, böylece doğru akımın gerektirdiği ilave unsurları ortadan
kaldıracak bir elektrik motoru tasarlamaktı. Çözümün aralarında
faz farkı olan iki akım kullanmaktan geçtiğini görmüştü. Başkaları
da aynı konu üzerinde çalışıyordu, ama Tesla patent için başvurdu
ğunda bu sonuca ilk ulaşanın o olduğu tasdik edildi. Standart geri
limdeki doğru akım, yalnızca aydınlatma için bile olsa, ancak kısa
mesafelere iletilebiliyordu. Alternatif akımı ise yüzlerce kilomet
re uzağa düşük maliyetlerle iletmek mümkündü. Alternatif akım
Tesla'dan sonra sanayi makinelerini çalıştırmak için kullanıldı.
Tesla, 1 8 82'de Budapeşte'den ayrılarak Edison Continental
Company'nin Edison patentiyle dinamolar, motorlar ve aydınlat-
NIKOLA TESLA 1 83
ma sistemleri ürettiği Paris'e gitti. Şirketin lvry-sur-Seine'de bulu
nan fabrikasında mühendis yardımcısı olarak işe alındı. Tesla oto
matik regülatörü icat edene kadar Edison aydınlatma sistemlerini
çalıştıran j eneratörler sık sık bozuluyordu. Şirket çıkabilecek so
runları incelemesi için Tesla'yı, sistemin kurulduğu Strasbourg'a
gönderdi. Kablo tesisatının hatalı döşendiğini fark eden Tesla, bir
yandan bunu düzeltirken diğer yandan da ilk elektrikli motoru
nu yaptı. Motorunu Strasbourg'un ileri gelenlerine gösterdiğinde,
hepsi çok etkilense de, bu motoru ticari bir ürüne dönüştürmek
için gerekli yatırımı yapmaya yanaşmadılar.
Böylece Tesla 1 8 84 yılı ilkbaharında, motorlarını üretmesine
yardımcı olacak yatırımcılar bulmak amacıyla New York'a gitti.
Menlo Park sihirbazı Edison, bu genç adamdan çok etkilenmişti;
mali koşullar üzerinde anlaşmaya varmadan onu hemen danış
man olarak işe aldı. Bir süre sonra Tesla hizmetlerinin karşılığı
olan ücreti istedi. Edison'un kaçamak yanıtlar vermesi üzerine
aldatıldığını anlayan Tesla istifa ederek bağımsız çalışmaya baş
ladı. Bu arada buluşları için Amerikan patentleri almaya başladı
ve bunları pazarlayabilmek için Tesla Electric Light and Manufa
cturing Company'yi kurdu. Çok geçmeden mali destekçileri onu
şirketten ayrılmaya zorladılar; o da, alternatif akım teknolojisiyle
ilgili buluşlarını pazarlamak için Tesla Electric Company adı al
tında yeni bir şirket kurdu. Bildiğimiz gibi bu sırada Westinghou
se da farklı ilkeleri temel alarak alternatif akım sistemleri gelişti
riyor ve yüksek gerilimli alternatif akım üreten güç istasyonları
kuruyordu. Ancak güvenlik amacıyla gerilim kullanım öncesinde
düşürülüyordu. Tesla'nın sistemi çok daha iyiydi ve Westinghouse
bu gelişmiş sistemin Amerika haklarını satın almaya karar verdi.
Bunun için, taksitle ödenecek toplam 75 .000 dolara ek olarak,
1 80.000 dolar tutarında telif hakkı ücreti ve Westinghouse Com
pany'nin 200 hissesini önerdi. Tesla teklifi kabul etti. Anlaşmanın
bir parçası olarak da Westinghouse'un Pittsburgh'daki fabrikasın
da bir yıl çalışacaktı.
Her anlamıyla verimsiz geçen bir yılın ardından Tesla Pitts
burgh'dan ayrıldığına çok mutlu oldu; önce New York'a ardın-
1 84 BÜYÜK MÜHENDiSLER
dan Avrupa'ya gitti. Burada Hertz'in elektromanyetik dalgaların
yayılımıyla ilgili buluşlarından haberdar olan Tesla, dönemin
önde gelen bilim insanlarıyla tanıştı ve Hırvatistan'daki ailesi
ni ziyaret etme fırsatı buldu. Manhattan'a döndüğünde, West
inghouse'dan ödünç aldığı ekipmanla bir laboratuvar kurdu.
1 8 74'te Birleşik Devletler'e göç etmiş olan Sırp arkadaşı Michael
Pupin'le bir araya geldi. Çok ortak noktaları olduğunu fark eden
iki arkadaş, Tesla'nın ilkelerinden yola çıkarak karlı birçok bu
luşa imza attı.
Tesla 1 8 9 l 'de Londra'ya giderek Institution of Electrical En
gineers'da seçkin bir dinleyici kitlesine verdiği konferansta, en
çarpıcı buluşlarını şaşırtıcı bir şovla sundu. Bu gösteriyi Royal
Institution'da da tekrarladıktan sonra gittiği Paris'te aynı başarıyı
yakaladı. Bu sırada annesinin ölüm döşeğinde olduğu haberi ge
lince, onu son bir kez görmek amacıyla GospiC'e gitti. Ardından
Sırp bilim insanlarından oluşan bir heyetle buluştu, Zagreb Üni
versitesi'nde konuşma yaptı ve kral tarafından Aziz Sava nişanıyla
ödüllendirildi. Helmholtz'a saygılarını sunmak üzere Berlin'e, de
neylerini tekrarladığı Hertz'le tanışmak için de Bonn'a gitti. Gerçi
pek iyi anlaşamadılar, ama o dönemde Hertz, zamansız ölümüyle
sonlanacak bir hastalıkla pençeleşiyordu.
Tesla, New York'a dönmeden önce Royal Society üyeliğine
de seçildi. Farklı yerlerde verdiği konferanslar büyük kalabalık
larca dinleniyor, popüler basın ona çok ilgi gösteriyordu. 1 8 93
Chicago Dünya Fuarı'nda yaptığı gösterilerde vücudundan yük
sek frekanslı elektrik geçirdi. Anlaşılan ne bir şey hissetmiş ne de
olumsuz bir etki ortaya çıkmıştı. Aynı yıl Niagara Şelalaleri'ne
kurulan elektrik santralinde Tesla'nın çoklu faz sistemine dayalı
teknolojisi kullanıldı.
1 8 95'te alt katındaki kuru temizlemecide başlayan yangın
Tesla'nın laboratuvarına sıçrayınca, ekipmanların birçoğu zarar
gördüğü gibi Tesla'nın bütün notları ve makaleleri de yok oldu.
Neyse ki fotağrafik belleği sayesinde belgelerin bir kısmını yeni
den yazıp kurtardı. Westinghouse kendisinden ödünç aldığı maki
nelerin parasını istediğinde, sigortası olmayan Tesla mali olarak
NIKOLA TESLA 1 85
sıkıntıya girdi. Kendisine Greenwich Village'da yeni bir labora
tuvar kuran Edison, Tesla'nın Menlo Park'ı geçici olarak kullan
masına izin verdi.
Bu sırada Niagara'daki sistemin kurulumu başarıyla tamam
lanmış ve Tesla bu başarısıyla çok övgü toplamıştı. O günlerde
aydınlatmayla ilgilenen Tesla neon ve fluoresan lambaları daha
o zaman icat etmiş olsa da, bunlar ticari olarak çok uzun zaman
sonra üretilecekti. Ayrıca, kısa süre önce keşfedilen x ışınlarını
ve radyo dalgalarını da bulmuştu. Radyo dalgaları alanında, Edi
son'la güç birliği yapmak üzere olan Marconi'yle yarış halindeydi.
Dünyanın en yüksek oteli olan lüks Waldorf Astoria 1 8 97 yı
lında açılınca Tesla buraya taşındı ve sonraki yirmi yıl boyunca
hep bu otelde kaldı. 1 899'da Colorado'ya giderek El Paso elektrik
santralini güç kaynağı olarak kullanan deneysel nitelikte bir rad
yo vericisi kurdu. Bu sırada yakınlardaki Rocky Dağları'nda göz
lemlediği muazzam elektrik fırtınasından çok etkilenmişti. Gizem
li bir kaynaktan, belki de bir gezegenden radyo sinyalleri aldığını
düşünerek büyük bir şaşkınlık yaşadı. Aslında büyük olasılıkla
Marconi'nin deneysel sinyallerini yakalıyordu.
Ertesi yıl, yerel elektrik şirketine olan borcunu ödemeden New
York'a döndü. J. Pierpont Morgan'ın maddi desteğiyle, Manhat
tan'a 1 00 kilometre uzaklıkta, Long Island Boğazı kıyısındaki
Wardenclyffe'de yaklaşık 80 hektarlık bir arazi aldı. Burada, dün
yanın hemen her yeriyle iletişime geçebileceği bir verici istasyonu
kurmayı planlıyordu. Aynı dönemde Marconi de, Dünya'nın eğri
liğini izleyen uzun dalgalarla, İngiltere ile Newfoundland arasında
gizlice mesajlar gönderiyordu. Tesla'nın planlarına göre 1 80 met
re yükseklikte olması gereken kule 1 8 92 yılında 57 metre olarak
inşa edildi. Wardenclyffe'te gizemli nedenlerle birçok yeraltı tüneli
de açılmıştı. Ne var ki alacaklılar artık Tesla'nın peşine düşmüşler
ve Westinghouse Company'ye ait olan ağır teçhizatın bir kısmını
sökmeye başlamışlardı. İçinde çok değerli teçhizatın bulunduğu
kule vandallar tarafından yıkıldı. Hatta dinamitle yerle bir edile
ceğine dair söylentiler dolaşıyordu. Aslında kule, içindeki malze
meleri almak için bir hurda şirketince yıkılmıştı.
1 86 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Tesla 1 906'da her yönden ciddi bir mali kriz içindeydi. Otomo
biller için hız göstergesi gibi yeni buluşlarla ilgili fikirler üretme
ye devam etse de, bunların devamını getiremedi. Daha gösterişli
tasarılarını bir süreliğine bir kenara bırakıp, bunlardan bazılarını
karlı girişimlere dönüştürebilseydi, belki de çalışmalarına devam
edebilirdi. Çoğunlukla patent almıyor, aldığında da haklarını sa
vunmuyordu. Böyle olunca da sık sık telif hakkı ihlallerine maruz
kaldı. Sinir krizi geçirdi. Aldığı parayı genellikle başka araştırma
ları geliştirmeye harcadığından, ticari destekçileri yavaş yavaş onu
terk etmeye başladı.
Tesla 1 89 1 yılında Birleşik Devletler vatandaşlığına kabul edil-
di. Edison ve Tesla'nın 1 9 1 5 yılı Nobel Fizik Ödülü'nü paylaşa
cakları yönündeki söylentiler asılsız çıktıysa da, Tesla 1 9 1 ?'de
American Institute of Electrical Engineers'ın Edison Madalyası'na
layık görüldü. Yirmi yıl sonra Tesla'nın seksen birinci yaş gününe
Çekoslovakya tarafından verilen Beyaz Aslan ve Yugoslavya ta
rafından verilen Beyaz Kartal nişanları eşlik etti. Bunlardan daha
çok işine yarayan ödül ise Belgrad'ın Tesla'ya bağladığı 600 do
larlık emekli maaşıydı. Yaşamının son yıllarında yalnız yaşayan
Tesla giderek tuhaflaştı. Zamanının çoğunu çok sevdiği güvercin
leri besleyip onlara bakmakla geçiriyordu. 7 Ocak 1 943'te New
York'ta hayata gözlerini yumduğunda seksen altı yaşındaydı.
Tesla her şeyi tüm ayrıntılarıyla zihninde canlandırma yetene
ğine sahipti. Bir makinenin yapısını kafasında canlandırabildiği
ni, onu harekete geçirebildiğini, sorunları saptayabildiğini, gerekli
düzeltmeleri yaptığını ve böylelikle kalem kağıt kullanmadan veya
deney yapmaya gerek kalmadan eksiksiz bir buluş tasarlayabildi
ğini söylüyordu. Bu zihinsel yetenekler, ona olağanüstü bir kavra
yış yetisi kazandırmıştı. Zaman zaman kendisi istemeden zihninde
canlı görüntüler beliriyor, bu görüntülere bazen ışık çakmaları eş
lik ediyordu. Sırlarını korumak adına en önemli buluşlarını kağı
da dökmemiş, onları şaşmaz belleğinde saklamıştı.
Tesla'da Asperger sendromunun birçok özelliği vardı. Görsel
düşünen, fotoğrafik hafızaya sahip bir insandı. Başka birine do
kunmaktan nefret eder, özellikle de incilerden tiksinirdi. Evli bir
NIKOIA TESIA 1 87
kadınla yaşadığı uzun süreli platonik ilişkisi dışında, kadınlarla
birlikte olmaktan hiç hoşlanmadı. Her zaman resmi, eski tarz, şık
kıyafetler giyerdi. Mendillerini veya eldivenlerini yıkamaktansa
yenilerini almayı tercih ederdi. Otelin yemek salonundaki masa
sına kendisinden başka kimsenin oturmaması konusunda taviz
sizdi. Genellikle geceleri çalışan aşırı dakik biriydi. Cömert ama
müşkülpesent bir işverendi. Ölümünün ardından adı unutulmaya
başladıysa da, en kuramsal fikirlerinden bazıları başarıyla gelişti
rilince yeniden hatırlandı. Doğumunun yüzüncü yılı şerefine 1 956
yılında manyetik akı yoğunluğu birimine Tesla'nın adı verildi.
Heinrich Hertz ( 1 85 7- 1 894 )
adyo dalgalarını bulan Heinrich Hertz'in adı daha önce bir
R kaç kez geçmişti. Hansa Birliği'ne bağlı özgür şehir Ham
burg'da 22 Şubat 1 85 7'de doğan Hertz, varlıklı ve kültürlü bir
ailede büyüdü. Önce avukatlık, sonra temyiz hakimliği yapan ba
bası Gustav, aynı zamanda senato üyesiydi. Annesinin adı Arına
Elizabeth'ti (evlilik öncesi soyadı Pfefferkorn) . Üç erkek bir de kız
kardeşi vardı. Babasının ailesi Yahudi olsa da, Hertz Lutheryandı.
Altı yaşındayken disiplinli bir özel okula gönderilen Hertz, " se
vecen ve anlayışlı " annesinin gözetimi altında okudu. Hep sınıf
birincisiydi. Modern ve eski dillere karşı özel bir yeteneği var
dı. On beş yaşına geldiğinde, özel okuldan ayrılıp Johanneum
Gymnasium'a girdi. Burada Yunancada sınıf birincisi oldu ve özel
1 90 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Arapça dersleri aldı. Henüz küçük yaşta el becerileriyle dikkat
çekti; on iki yaşındayken kendine ait bir tezgahı ve marangozluk
aletleri vardı. Daha sonra bir torna tezgahı edinerek, bazıları tayf
larla ilgili olan fizik deneylerinde kullandığı araç gereci kendisi
üretmeye başladı. Pazar günleri bir meslek okulunda teknik çizim
dersleri alıyordu. Yaptığı çizim ve resimlerden sanatsal yeteneği
nin sınırlı olduğu belliydi; müzik yeteneği ise hiç yoktu.
Hertz 1 8 75 'te lise diplomasını aldıktan sonra, yapı mühen
disliği kariyerine hazırlanmak amacıyla Frankfurt'a gitti. Bura
da bir inşaat mühendisliği şirketinde iş deneyimi kazandı. Kısa
bir süre Dresden'deki teknik üniversiteye devam ettikten sonra
1 8 76'da askerlik görevini yapmak üzere Berlin'deki demiryolu
alayına katıldı. Askerliğini tamamladıktan sonra teknik üni
versite eğitimine devam etmek amacıyla 1 8 77'de Münih'e git
ti. Hertz, okul yıllarından beri doğa bilimleri ile mühendislik
arasında kararsız kalmıştı. Mühendislik sınavına hazırlanırken
bir yandan da düzenli olarak matematik ve doğa bilimleri üzeri
ne çalışmıştı. Babasının onayı ve maddi desteğinin süreceği va
adiyle, teknik üniversite yerine Universitat München'e girmeye
karar verdi. Mesleki vurgusu daha çok olan teknik üniveriste
donanımlı bir fizik laboratuvarına sahipti. Universitat München
ise Hertz'in bilimsel, idealist yönünü tatmin edecek bir çalışma
ve araştırma yaşamı sunuyordu. Uzun bir kararsızlığın ardından
akademik ve bilimsel bir kariyer seçmek Hertz'i rahatlatmıştı;
doğru kararı verdiğine inanıyordu.
Hertz, Universitat München'deki ilk yarıyılında matematik
eğitimi aldı. Deneysel fizikçi Philipp von Jolly'nin tavsiyesiyle
Fransız ustaların çalışmalarını okudu, matematik ve mekaniği ta
rihsel gelişimleri çerçevesinde öğrendi ve geçmişte yaşamış mucit
lerle ilgili bilgilerini derinleştirdi. Eliptik fonksiyonları ve modern
matematiğin diğer konularını çok soyut, pratik kullanımdan uzak
buldu. Hertz böyle düşünmüş olsa da, aslında iyi kavrandığında
doğadaki her şeyin matematiksel olduğu söylenebilir; yine de ka
riyeri boyunca daha çok fiziksel problemlerle uğraşacak, matema
tiksel problemlerdense uzak duracaktı. O dönemde, gelecek vaat
HEINRICH HERTZ 1 91
eden fizikçilerin, deneysel pratiğin yanı sıra matematikte de bilgi
sahibi olması bekleniyordu. Hertz de bu yüzden, üniversitedeki
ikinci yarıyılını Jolly'nin laboratuvarında, üçüncü yarıyılını ise
teknik üniversitede geçirdi. Yoğun matematik çalışmalarının ar
dından bu uygulamalı çalışma deneyimini son derece tatmin edici
buldu.
Münih'te geçirdiği bir yılın ardından, alışıldık bir uygulama
olan üniversite değişimi için sabırsızlanıyordu. Bazı görüşmeler
den sonra, Helmholtz ve Kirchoff'un ününden etkilendiği Berlin'e
gitmeye karar verdi. Kirchoff'un kuramsal fizik derslerine katıldı,
ama pek az yeni bilgiyle karşılaştı. Helmholtz ise iyi ders anla
tan bir hoca değildi. Derslerini, kendi yazdığı kitaplardan pasaj
ları, kesik kesik ve sıkıcı bir tonla okuyarak veriyordu. Yine de
büyük hoca, yeni gelen öğrenciye özel ilgi gösterdi. Berlin'deki
araştırma ortamı, özellikle fizik alanında, bir hayli rekabetçiydi.
Hertz, felsefe bölümünün elektriksel eylemsizlikle ilgili deneysel
bir problemin çözümü için ödül koyduğunu öğrendi. Üniversitede
daha ikinci yılı olmasına rağmen, özgün bir araştırmaya girişmek
ve ödülü kazanmaya çalışmak onu çok heyecanlandırdı. Problemi
ortaya atan Helmholtz çözümüyle de çok ilgiliydi. Hertz'e yeni
kurulan fizik enstitüsünde bir oda verdi, onu konuyla ilgili kay
naklara yönlendirdi ve kaydettiği ilerlemeleri günbegün izledi.
Helmholtz fiziğin iki yönünün birbirini tamamladığını düşünü
yordu. Deney yapan kişinin kuramsal bilgiye hakim olması şarttı
ve bunun tersi de geçerliydi. Hertz, sebatlı ve disiplinli bir araş
tırmacı olduğunu gösterdi. Ailesine yazdığı mektuplarda labora
tuvar dışında onu en mutlu eden şeyin doğayla ilgili yeni hakikat
lere ulaşmak ve bunlar üzerine tartışmak olduğunu söylüyordu.
Doğa yasaları ile mantık yasalarının uyumlu olduğu inancı öyle
güçlüydü ki, bunun geçerli olmadığı durumlar onu çok rahatsız
ediyordu. Böyle bir durumda odasına kapanıp hatayı buluncaya
kadar saatlerce bu uyuşmazlığın peşine düşüyordu. Hertz, 1 8 79
yılında ödülü kazandı; bir madalya almış, 1 8 80 tarihli Annalen
der Physik 'de ( Fizik Yıllığı ) ilk yayınını yapmış ve Helmholtz'un
giderek artan saygısını kazanmıştı.
1 92 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Helmholtz Hertz'i, Bedin Akademisi tarafından verilecek çok
daha itibarlı ve değerli bir başka ödül için yarışması konusunda
teşvik etti. Konu, Maxwell'in elektromanyetizma kuramıyla ilgili
kritik kabullerin deneysel olarak test edilmesiydi. Hertz, proje
yi ancak üç yılda tamamlayabileceğini, sonucun da ne olacağının
belli olmadığını düşünerek katılmamaya karar verdi. Bunun yeri
ne, dönen iletkenlerde manyetik indüksiyon konusundaki dokto
ra tezini yazdı; bu tamamen kuramsal çalışmayı tamamlamak yal
nızca üç ayını almıştı. Arago'dan Faraday'a, Emil Jochmann'dan
Maxwell'e birçokları tarafından kısmen ele alınmış bir problemi
tüm detaylarıyla incelemişti. Tezini Ocak 1 8 80'de sundu ve ertesi
ay sınava girdi. Berlin'de çok nadir verilen yüksek şeref derecesiyle
doktorasını aldı. Hertz aynı yıl, Helmholtz'un Physikalische Ge
sellschaft zu Berlin'deki uygulamalı çalışmalarına yardım etmek
üzere maaşla yanında çalışmaya başladı. Bu görevde kaldığı üç yıl
boyunca Helmholtz ve ikinci eşi Anna'yla çok yakınlaştı; düzen
ledikleri şaşaalı toplantılarda entelektüller, bilim insanları, sanat
çılar, devlet adamları ve önemli sanayiciler bir araya geliyordu.
Çalışma rutininin arasında bulduğu zamanlarda yazdığı on beş
araştırma makalesiyle adını daha çok duyurdu. Berlin'de geçirdiği
bu dönemde yaptığı çalışmaları çeşitlilikleri nedeniyle özetlemek
zor olsa da, esas olarak elektirikle ilgili oldukları söylenebilir.
Hertz Almanya'nın en büyük fizikçisinin yanında çalışmaktan
ve ülkenin en gelişmiş araştırma olanaklarından yararlanmaktan
çok mutluydu. Physikalische Gesellschaft, fizik enstitüsünde top
lanmaya başlayınca, Alman fizikçilerin merkezinde olmaktan bü
yük bir memnuniyet duyan Hertz de toplantılara düzenli olarak
katılmaya başladı. Ama artık bir akademik kadroya atanmasının
zamanı gelmişti ve bunun da ilk adımı privatdozen( olarak çalış
maktı. Almanya'da matematiksel fiziğin ayrı bir dal olarak kabul
edilmeye başladığı zamanlardı. Universitat zu Kiel'de bu alanda
bir privatdozent kadrosu açılıp da Kirchoff Hertz'i bu kadro için
önerince, o da bu fırsattan yararlandı. 1 8 83 'te Kiel'e taşındı ve
•
Kadrolu olmayan okutman. (ç.n.)
HEINRICH HERTZ 1 93
kısa sürede ders anlatmadaki başarısıyla dikkatleri üzerine çekti.
Daha ikinci yarıyılda derslerine katılan öğrenci sayısı elliye ulaş
mıştı ki bu, küçük bir üniversite için oldukça yüksek bir sayıy
dı. Tek sorun, Kiel'de fizik laboratuvarı olmadığı için çok fazla
deneysel çalışma yapamamasıydı. Hertz bunun üzerine kuramsal
fiziğe yöneldi ve Maxwell'in elektromanyetizma kuramıyla ilgili
etkili bir çalışma yayımladı. Yine de üniversitesinin teklif ettiği
extraordinarius' kadrosunu, yalnızca bir kuramsal fizikçi olmak
istemediğinden reddetti. Bu olay duyulunca, Technische Hoch
schule Karlsruhe kendisine fizik bölümünde ordinarius" kadrosu
teklif etti. Enstitünün fizik laboratuvarını görüp beğenmesinin ar
dından Hertz teklifi kabul etti.
Hertz 1 8 8 5 'ten 1 8 8 9 'a, Karlsruhe'de dört verimli yıl geçirdi.
Ancak ilk yılı biraz sıkıntılıydı: Yalnızdı ve ne tür bir araştırmaya
başlayacağına karar veremiyordu. Temmuz 1 8 8 6'da, üç aylık flört
döneminin ardından, bir meslektaşının kızı olan Elizabeth Doll'la
evlendi. Birkaç ay sonra, adını dünya çapında duyuracak deney
sel çalışmalara başladı ve Maxwell'in öngördüğü elektromanyetik
ışımanın varlığını kanıtlayarak Bedin Akademisi'nin bu problem
için koyduğu ödülün sahibi oldu. Böylelikle görünür ışık spektru
mu, bugün radyo spektrumu dediğimiz yönde genişletilmiş oldu.
Hertz elektromanyetik dalgaların varlığını göstermekle kalmayıp,
bunların boşlukta yayılabildiklerini de ortaya koymuştu. Karlsru
he' de bu araştırmalarıyla ilgili olarak yayımladığı dokuz makale,
Hertz adının bir anda tüm dünyada duyulmasını sağladı. Hertz bu
deneylerle, Maxwell'in kuramını doğrulamanın çok daha ötesine
geçmişti.
Helmholtz, Hertz'in " elektrik dalgalarının " varlığını kanıtladı
ğını Physikalische Gesellschaft'a şu cümleyle bildirecekti: " Beyler,
bugün sizlere yüzyılın en önemli keşfini açıklayacağım. " Helm
holtz, Hertz'in deneylerinin önemini özetlerken, bu deneylerin
ışık ve elektriğin yakından ilişkili olduğunu gösterdiğini söyledi.
Hertz'ten bir konferans vermesi ve deneylerini Berlin'de ve diğer
•
Dışarıdan atanmış profesör. (ç.n. )
Daimi profesörlük. (ç.n.)
1 94 BÜYÜK MÜHENDiSLER
kentlerde tekrarlaması istendi. Hertz, devrim yaratan bu keşfin
ticari uygulamalarıyla hiç ilgilenmedi. Böylesi uygulamalar ancak
Hertz'in ölümünden sonra Braun, Marconi ve diğerlerinin kablo
suz telgrafı geliştirmesiyle hayata geçebildi.
Eylül 1 98 8 'de Universitat Gief�en Hertz'i kadrosuna almaya
çalıştı, ama kültür bakanlığı Berlin'i tercih etmesi yönünde bas
kı yaptı. Otuz bir yaşındaydı; Alman fiziğinde bu kadar önemli
bir pozisyon için genç olduğu, bunun kendisini araştırmalardan
uzaklaştıracağı düşüncesindeydi. Bedin her halükarda bir mate
matiksel fizikçiye ihtiyaç duyuyordu. Amerika'da Clark Univer
sity, Hertz'i Albert Michelson'la birlikte çalışması için davet etti;
burada en az Berlin'deki kadar muhteşem bir fizik enstitüsü ku
rulması planlanıyordu. Ardından Graz da, Hertz'i Ludwig Boltz
mann'ın halefi olarak almak istedi, ama bir sonuca ulaşılamadı.
Son olarak kendisine, Rheinische Friedrich-Wilhelms-Universitat
Bonn'dan fizik bölümü başkanlığı teklif edilince, üniversitenin
bilimsel saygınlığından ziyade şehrin cazip konumu nedeniyle işi
kabul etti.
Bunun üzerine Hertz 1 8 8 9 baharında Bonn'a taşındı ve termo
dinamiğin büyük ismi Rudolf Clausius'un yerine geçti. Hertz ve
eşi, Clausius'un on beş yıl boyunca yaşadığı eve yerleştiler. Bu ta
rihsel bağlantı Hertz için çok önemliydi. Fizik enstitüsünde ciddi
bir yer sıkıntısı olduğunu, teçhizatın da tam bir keşmekeş içinde
olduğunu gördü. Tüm bunları bir düzene sokması gerekiyordu.
O dönemde matematik privatdozent'i olan Hermann Minkowski,
elektromanyetizmayla ilgili çalışmalarında Hertz'e katıldı. Sonra
ki yıllarda Nobel Fizik Ödülü'nü kazanacak, ama daha çok Hitler
Almanya'sında ateşli bir Nazi olarak nam salmış Philipp Lenard
tek asistanıydı. Max Born'a göre, 1 920'de yapılan bir konferans
ta Lenard, Heinrich Hertz'in önemli deneysel çalışmalarından zi
yade, kuramsal eserlerinin Yahudi mirasının bir ürünü olduğunu
ileri sürmüştü. Hertz'in elektromanyetizmayla ilgili araştırmala
rı, Maxwell'in kuramının Alman fizikçiler tarafından kabulünü
kolaylaştırmakla kalmayıp, onlara deneysel çalışmalarda iyi bir
kuramsal temelin ne kadar önemli olduğunu da öğretti. Hertz,
HEINRICH HERTZ 1 95
Bonn'daki laboratuavarla ilgili düzenlemeleri tamamlayınca de
neysel araştırmalarına döndü. Ancak art arda gelen başarısızlıklar
nedeniyle cesareti kırıldı. Annalen'de Maxwell'in kuramıyla ilgi
li iki klasik makale daha yayımladıktan sonra oldukça farklı bir
alana yöneldi.
En az eylem ilkesinin mekanik ve fizikte uzun bir geçmişi var
dır. Helmholtz bu ilkeyi yeniden incelemiş, Hertz de mekanik il
kelerle ilgili tamamen kuramsal bir makale yazarak onun izinden
gitmişti. Helmholtz ve diğerleri bu alandaki çalışmalarına saygıyla
yaklaşsalar da, kesin bir hüküm vermemişler, Hertz'in kuramları
Ludwig Wittgenstein'ın desteği haricinde genel kabul görmemişti.
Bu arada Hertz'in sağlığı bozulmaya başlamıştı. Hastalık önce,
Karlsruhe'de diş ağrılarıyla kendini gösterdi; Hertz'in bütün diş
leri çekildi. Ardından burun ve boğazında başlayan şiddetli ağrı
lar nedeniyle çalışmayı bırakmak zorunda kaldı. Habis bir kemik
hastalığı teşhisi kondu, ama hekimleri hastalıkla baş edemediler.
Defalarca ameliyat edildiyse de hiçbir tedavi sonuç vermedi ve
Hertz, 1 8 94 yılının ilk günü, Mozart'la hemen hemen aynı süre
hayatta kalarak, otuz altı yaşında kan zehirlenmesinden öldü. Eşi
ve iki kızı, 1 93 7'de Nazi Almanya'sından kaçarak İngiltere'ye git
tiler ve Cambridge'e yerleştiler.
Bu erken ölümün ardından, annesi Hertz'in çocukluğuyla ilgili
ilginç bir yazı kaleme aldı. Hertz de bir günlük tutmuştu. Max
von Laue'nin yazdığı kısa biyografinin de dahil olduğu diğer
belgelerle birlikte bu anılar İngilizce olarak yayımlandı (Hertz,
1 977) . Appleyard ( 1 93 0 ) Hertz'in yaşamı ve çalışmalarıyla ilgili
harika çalışmasını şöyle bitirir:
Yakın dostları Hertz'i sıcakkanlı, sosyal, arkadaş canlısı , iyi bir hoca, ben
zersiz bir alçakgönüllükle büyük profesör havaları takınmayan ve keşiflerin
den bahsederken bile kendini öne çıkarmayan bir adam olarak hatırlar. Royal
Society kendisine Rumford Madalyası'nı verdiğinde -nedenini kimsenin bil
mediği bir şekilde- bir iki gün sessizce ortadan kaybolmuş, sonra yine ses
sizce geri dönmüştü. Yaşamının erken döneminde oluşturduğu, sorunlarını
kendi başına çözme alışkanlığını hep sürdürdü. Problemleri laboratuvarında
1 96 BÜYÜK MÜHENDiSLER
yalnızken çözmeyi tercih ederdi. Kendini mühendislik yerine bilime adama
kararına sadakatle bağlı kald ı ; yine de elektrik bilimindeki temel teknik ilerle
meye katkısı inanılmaz derecede büyük oldu.
Vl l
D I E S E L'D E N MARCON l 'YE
Rudolf Diesel ( 1 85 8-1 9 1 3 )
içten yanmalı motor on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde ka-
•
demeli olarak geliştirildi. Otto'nun havagazıyla çalışan dört
zamanlı motoru 1 8 7 6' da, Gottlieb Daimler'in petrolle çalışan
devrim niteliğindeki küçük motoru ise 1 8 80- 1 8 90'larda üretildi.
Bunu, dizel motorun geliştirilmesi izledi. Günümüzdeyse bu güç
lü, ekonomik ve güvenilir motorlar kamyon, lokomotif ve gemi
gibi ulaşım araçlarıyla sınırlı kalmayıp pek çok alanda yaygın ola
rak kullanılıyor. Dizel teknolojisinde yıllar içinde büyük ilerleme
ler kaydedildiği bir gerçek, ama teknolojinin temel ilkeleri şimdiki
yaşamöyküsünün kahramanı tarafından belirlendi.
Rudolf Christian Kari Diesel 1 8 Mart 1 8 5 8 'de, Güney Alman
yalı Protestan bir anne babanın oğlu olarak Paris'te dünyaya gel-
200 BÜYÜK MÜHENDiSLER
di. ilk eğitimini burada aldı. Dericilikle uğraşan babası Theodor,
tinselciliğe ilgi duyuyordu. 1 85 0'lerde Paris'e göç etmiş, ailesinin
geçimini, Mesmerizm ve dericilikle sağlamaya çalışmıştı. Eşi Elise
( evlilik öncesi soyadı Strobel) Nürnberg'liydi. Evlendikleri sırada
Londra'da yaşan Elise eşine göre daha pratik biriydi. Çiftin üç ço
cukları oldu: 1 85 6'da doğan ve genç yaşında ölen Louise, 1 8 5 8 'de
doğan Rudolf ve 1 860'ta doğan Emma.
Çok akıcı Fransızca konuşan Rudolf, aile bütçesine katkı sağla
mak için özel Fransızca dersleri vermeye, daha sonra evde ailesiyle
bu dili konuşmaya başladı. Annesiden İ ngilizce de öğrendi. 1 8 70
Sedan Savaşı'nın ardından Fransa'da yaşayan Almanların ülkeyi
terk etmesi gerekince, Diesel ve ailesi yoksulluk içinde yaşadıkları
İ ngiltere'ye gitti. Bir süre sonra Diesel, amcasının yanına Augs
burg' a gönderildi. Burada, endüstri meslek lisesine devam etti ve
çalışkanlığıyla öne çıkan bir öğrenci oldu. 1 8 75 'te Münih'teki
ünlü Technische Hochschule'ye başladı. Bu okulda, gelecekteki
büyük buluşunun zeminini oluşturacak bilimsel temelleri, termo
dinamik dersi hocası Cari von Linde'den aldı.
Diesel, Hochschule'den mezun olduktan sonra mühendis
likte deneyim kazanmak için, Winterthur'daki Gebrüder Sulzer
Maschinenfabrik'de çalışmaya başladı. Linde'nin sahibi olduğu,
soğutma sistemleri üreten gelişim içindeki fabrikasında çalış
mak üzere 1 8 80'de Paris'e döndü. Yalnızca bir yıl sonra fabri
ka müdürlüğüne getirildi. Bu iş çok zamanını alıyordu, ama yine
de buluşlarıyla ilgili çalışmalara zaman ayırabildi. Yaygın olarak
kullanılan buhar makinelerinden daha verimli bir ısı motoru ge
liştirmek istiyordu. Carnot, kuramsal olarak bunun mümkün ola
bileceğini göstermişti ve bu alanda çalışan tek kişi Diesel değildi.
Diesel, Linde'nin soğutma teknoloj isini kullanarak, amonyakla
çalışan bir genleşme motoru yaptı; bu, aslında, su yerine amonya
ğın kullanıldığı bir buhar makinesiydi.
Motorun üretiminde birçok teknik sorunla karşılaşılınca Die
sel başka bir sıkıştırmalı motor tasarlamaya girişti. Bu yeni mo
torda hava yüksek basınçla sıkıştırılıyor ve böylece sıkıştırma za
manının sonunda silindire püskürtülen yakıtı ateşleyecek kadar
AUDOLF DIESEL 201
ısnıyordu. Yüksek ısı verimliliğine sahip dizel motorların çalış
ma ilkesi budur. 1 8 92'de bu işlemin Almanya patentini aldı ve
Theorie und Konstruktion eines rationellen Warmemotors ( Ras
yonel Bir Isı Motorunun Kuramı ve Yapımı) adlı kitabı yazdı.
Kitap, 1 893 yılında yayımlandığında büyük ilgi uyandırınca,
Diesel iki lider mühendislik şirketini (Maschinenfabrik Ausburg
ile Friedrich Krupp" ) motorunu geliştirme konusunda kendisini
desteklemeye ikna etmeyi başardı. Ne var ki bu geliştirme süreci
tahmininden uzun sürecekti.
Bu arada Diesel kendisine bir eş arıyordu. Remscheid'li bir no
terin kızı olan ve Paris'te yaşayan Alman bir tüccarın çocuklarına
mürebbiyelik yapan Martha Flasche'yle 1 8 8 3 'te evlendi. Paris'te
yaşamaya devam eden çiftin üç çocukları oldu: 1 8 84'te Rudolf,
1 8 85 'te Heddy ve 1 8 8 9'da Eugen. Diesel 1 8 90'da, Linde'nin so
ğutma sistemlerinin bakımıı yapacağı yeni işi için Berlin'e gitti.
1 8 93'ten itibaren zamanının çoğunu motorunu geliştirmeye ayır
maya başladı. Sonraları bu yılları, çok mutlu olduğu bir dönem
olarak hatırlayacaktı. 1 8 97'de ulaştığı noktadan memnundu; ba
ğımsız bir değerlendirme sonucunda motorun ısıl verimliliğinin
Carnot çevriminin belirlediği ideal şartlara yakın olduğu ortaya
kondu. Ne var ki sağlığı sorunlar yaratıyordu. Tam bir işkolik
olan Diesel, uykusuzluğun yanı sıra şiddetli baş ağrıları çekiyor
du. Manik depresif ataklar geçiriyor olması da mümkündü. Her
halükarda bir süre sanatoryumda kalması gerekiyordu.
1 8 9 8 yılında Münih'te uluslararası bir sergide teşhir edilen
motor tüm dünyanın ilgisini çekti. Ancak sanılanın aksine motor
henüz tam anlamıyla geliştirilememiş, son halini almamıştı. Die
sel, buluşunu pazarlamak için kurduğu şirkete yatırımcılar buldu.
Ertesi yıl Augsburg'da üretime geçildi. Ürün henüz yeterli kaliteye
ulaşmadığından sık sık bozuluyordu. Motorda pek çok sorun var
dı ve bu hatalar giderilmeden satışa çıkarılmıştı. Bu kritik dönem
de Diesel sanatoryumda olduğundan işleri yoluna koyamıyordu.
Sonuç olarak, 1 905'e kadar yöneticilerinden biri olarak kalsa da,
•
Bugünkü MAN ve Krupp şirketleri. (e.n. )
202 BÜYÜK MÜHENDiSLER
şirketin kontrolünü kaybetti. Motorla ilgili geliştirme çalışmaları
nın çoğu, Maschinenfabrik Augsburg, Sen Petersburg'daki Nobel
ve Fransa'daki diğer motor fabrikalarınca gerçekleştirildi.
Bu aynı zamanda, Diesel'in rakipleriyle karşı karşıya kaldığı
bir dönem oldu. Patentlerini geçersiz kılmaya çalışanlara karşı
hukuk mücadeleleri verdi. Geliştirilen motorun, özgün patent
başvurusundaki motordan farklı olduğu açıktı. Buluşunun çok
fazla bir yenilik içermediği de iddia ediliyordu. 1 824 'te Carnot,
havanın sıkıştırılarak ateşlemede kullanılabileceğini zaten ortaya
koymuştu ve silindir içinde yüksek basınç ve sıcaklığın avantaj
ları 1 8 80'lerin sonralarında gayet iyi biliniyordu. Bu tartışmalar
Diesel'e büyük sıkıntılar yaşattı. Öte yandan, yardım etmeye ça
lışan insanları kendisinden uzaklaştırmak gibi kötü bir huyu da
vardı.
1 890'larda Diesel kağıt üzerinde Almanya'nın en zengin adamı
haline geldi. 1 8 95 'te ailesiyle birlikte, Augsburg'a çok daha yakın
olacağı Münib' e taşındı ve şehrin şık semtlerinden birinde büyük
bir villa inşa ettirmeye başladı. Ancak bu iş çok maliyetli olunca
maddi durumu bozulmaya başladı. Eşiyle birlikte Münih'in yük
sek sosyetesi içinde yoğun bir sosyal yaşam sürüyor, çok sehayat
ediyorlardı. Diesel iş için iki kez Amerika'ya gitti. Orada çok sı
cak bir şekilde karşılansa da, Amerikan toplumuyla ilgili izlenim
leri büyük oranda olumsuzdu. Tanışma olanağı bulduğu Edison,
kendisine fonografını gösterdi.
Diesel, uzun süredir Sanayi Devrimi'nin sosyal açıdan olum
suz etkileri, işçi sınıfının durumu, on dokuzuncu yüzyıl sonunda
Avrupa'da sınıf çatışmasının artması gibi sosyal sorunlarla ilgile
niyordu. Solidarismus (Diesel, 2007) adlı kitabında, Saint Simon
ve diğer Fransız ütopyacılarıyla benzeşen sosyalist düşüncelerini
yazdı. Bu kitabı motorla ilgili buluşundan çok daha önemli görü
yordu, ama kitap 1 903 yılında yayımlandığında pek ilgi çekme
diğini gördü. Öte yandan, devrim niteliğinde bir buluşu olmasa
da, mühendislik çalışmalarına da devam ediyordu. Dizel motorlu
lokomotif ve kara yolu taşımacılığında kullanılabilecek küçüklük
te motor tasarımları üzerinde başkalarıyla birlikte çalıştı.
RUDOLF DIESEL 203
Diesel parlak bir işadamı değildi. 1 9 1 3 'te mali durumu hız
la kötülemeye başlayınca durumunu korumak için çok çabaladı.
Galiçya'daki petrol sahalarına ve gayrimenkule akılsızca yatı
rımlar yapmış ve iflasla yüz yüze kalmıştı. Eylül ayının ortasında
evde yalnız olduğu bir anda, mali durumu ve iş anlaşmalarıyla
ilgili birçok belgeyi yaktı. Diesel, 29 veya 30 Eylül 1 9 1 3 günü,
Antwerp'den Harwich'e giden Dresden vapurundan denize düşe
rek öldü. İntihar ettiği neredeyse kesin gibidir. Diesel'in eksiksiz
bir biyografisi, oğlu Eugen tarafından yazıldı. Diesel hakkındaki
diğer kitaplarda da onun yaşamına ilişkin gerçeklerin ana kaynağı
olarak bu kitap temel alındı.
Elmer A Sperry ( 1 860- 1 93 0 )
ads v e Edison gibi, Elmer Sperry d e Amerika doğumlu bir mu
Ecitti. 12 Ekim 1 860'ta New York Eyaleti'ne bağlı Cortland Kö
yü'nde doğdu. Babası Stephen Sperry çiftçilik ve marangozlukla
uğraşıyordu. Annesi Mary Burst onu doğrurken hayatını kaybetti.
Temel düzeyde fen eğitimi verilen bir okulda eğitim gördü. Cor
nell University'de bir yıl derslere katıldıysa da, makinelere olan
ilgisi asıl, 1 8 76'da Philadelphia'da yapılan Centennial Exhibiton·
ile başladı. O andan itibaren, makine ve elektrik mühendisliğiyle
ilgili her şeyi öğrenmeye girişti ve o dönemde üretilen dinamolar
ve ark lambalarını geliştirmeyi başardı. Cortland Wagon Com-
•
Bağımsızlık Bildirisi'nin yüzüncü yılı kutlamaları kapsamaında ABD'de gerçekleştiri
len ilk resmi dünya fuarı. (e.n. )
206 BÜYÜK MÜHENDiSLER
pany'den aldığı mali destekle taşındığı Chicago'da, yirmi yaşında
ilk fabrikasını açtı ve kendi geliştirdiği ark lambasıyla aydınlatma
sistemini üretmeye başladı. Çok geçmeden şirket, Chicago dışında
tüm Ortabatı'ya ark lambaları yerleştirdi.
Sperry 1 8 8 7'den itibaren, hem mekanik hem de elektriksel bir
kavrayış gerektiren bir dizi buluş yaptı. Sperry'nin geleceği en par
lak patentleri için izlediği yol, fikirlerini geliştirecek ve onlardan
ticari olarak faydalanacak şirketler kurmaktı. Ama ne yazık ki
çoğu zaman haklarını satmak, elde ettiği gelirleri tamamen fark
lı bir alandaki buluşlarında kullanmak zorunda kaldı. 1 8 8 8 'de
kömür madenlerinde kullanılan elektirikli aletlerle başladı; iki yıl
sonra elektirikli fren, güç iletimi ve hız kontrolü donanımına sa
hip tramvaylara geçti. Bir sonraki alanı hızla büyüyen otomobil
sektörüydü. George B. Selden'in içten yanmalı motor temelinde
1 8 79'da aldığı geniş kapsamlı otomobil patentini elde etmek için
çok uğraştıysa da başarılı olamadı. Bunun yerine elektrikli ara
balara yönelip birkaç prototip üretti. Ancak 1 900'de patentlerini
satarak meydanı başkalarına bıraktı. Takip eden on yılda kendini
kimya mühendisliğine verdi. Ardından kademeli dizel motorlara
ve yüksek yoğunluklu ark lambası üretimine yöneldi. Elini attığı
her alanda mevcut teknolojiye önemli yenilikler getirdi.
Bununla birlikte Sperry'nin adı daha çok, özellikleri üzerinde
1 8 96 dolaylarında çalışmaya başladığı jiroskobu geliştirmesiy
le bilinir. 1 90 8 'de gemilerin yalpalamasını önlemek için buldu
ğu yöntem, uzun menzilli atışlarda gereken dengenin sağlanması
amacına yönelik olarak Birleşik Devletler Donanması tarafından
da kullanılmaya başlandı. Demir gövdeli gemilerde manyetik pu
sulalar yerine kullanılabilecek pusulalara acil bir ihtiyaç vardı.
Jiroskobik pusulalar Almanya'da daha önce geliştirilmiş olsa da,
Sperry'nin geliştirdiği daha üstün tasarıma sahip model ilk kez
1 9 1 0'da deneme amacıyla USS Delaware'de kullanıldı ve kısa
sürede donanımın standart bir parçası haline geldi. Gemiler için
yaptığı j iroskobik dengeleyici 1 9 1 3 'te kullanıma girdi. Bunu diğer
denizcilik uygulamaları izledi ve Sperry'nin donanımı dünya ça
pında birçok savaş gemisine yerleştirildi. Bununla beraber, icatları
ELMER A SPERRY 207
arasında ticari bir ürüne dönüştürülemeyenler de vardı. Teknik
açıdan uygulanabilir görünen ve geliştirme çalışmalarına çok para
harcanan kademeli dizel motorun, üretim maliyetinin çok yüksek
olduğu anlaşıldı. Buluşları için 400'ün üzerinde patent alan Sperry
sekiz üretim şirketi kurmuş olmasına rağmen, içlerinden yalnızca
biri, Sperry Rand Corporation bir teknoloji devi haline gelebildi.
Sperry yirmi yedi yaşında Zula Goodman'la evlendi. Çiftin
dört çocuğu oldu. Hayatının geri kalan bölümünde ailesiyle bir
likte Brooklyn'de yaşadı ve 1 6 Haziran 1 930'da yaşamını bura
da yitirdi. Çocuklarından yalnızca biri, en büyük oğlu Lawrence,
başta havacılık alanı olmak üzere babasının işini sürdürdü. Sperry
Ailesi'nin diğer fertleriyle birlikte geliştirdiği otomatik uçak den
geleyicisi, 1 9 1 4'te Fransız havacılık güvenlik cihazları kulübün
den birincilik ödülü aldı. Lawrence aynı zamanda, uçaklar için
otomatik pilotlar, bir hava torpidosu ve daha sonra göreceğimiz
üzere il. Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafından yeniden kulla
nılan uçan bombayı geliştirdi. Havacılığın öncüleri arasında yer
alan Lawrence 1 92 3 'te bir uçak kazasında öldü.
American Institute of Electrical Engineers'in kurucu üyele
ri arasında yer alan Sperry, American Society of Mechanical
Engineers'a başkanlık yapmış ve birçok onur ödülü almıştı. Na
tional Academy of Sciences'a seçilen az sayıda mühendisten biriy
di. Dönemin çoğu Amerikalı sanayicisi gibi siyaseten aşırı muha
fazakardı ve Herbert Hoover'ın önemli destekçilerindendi. Japon
kültürüne hayrandı ve İmparatorluk Donanması'nın teknolojik
gelişmelere olan bağlılığına derin bir saygı duyuyordu. 1 . Dünya
Savaşı'nın ardından Birleşik Devletler ile Japonya arasında iyi iliş
kiler kurulabilmesi için çok çalışmıştı.
Wilbur Wright ( 1 867- 1 9 1 2 ) ve
Orville Wright ( 1 871-194 8 )
zimli ve bağımsız Wright Kardeşler, aynı Edison gibi, hatta
A daha da haklı gerekçelerle, Amerikan tarzı mühendisin ti
pik örnekleri olarak gösterilirler. Wilbur Wright, Milton ve Su
san Catherine (evlilik öncesi soyadı Koerner) çiftinin oğlu olarak,
Ohio'ya bağlı sanayi kenti Dayton'da, 16 Nisan 1 8 67'de dünyaya
geldi. Kardeşi Orville ise, aynı kentte 1 8 Ağustos 1 8 71 'de doğdu.
Kibar, açık fikirli, kültürlü bir adam olan babaları o dönemde,
küçük bir Protestan kilisesi olan United Brethen of Christ'in ra
hibi ve kilisenin resmi yayın organı The Religious Telescope'un
editörüydü. Daha sonra aynı kilisede piskopos oldu. Babalarının
kilise görevleri nedeniyle sık sık taşınmak zorunda kalan Wright
21 0 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Kardeşler, ilk eğitimlerini Ortabatı'daki farklı devlet okullarında
aldılar. Ancak babalarının evdeki kütüphanesinden çok faydalanı
yorlardı. İki kardeş de üniversiteye gitmedi. Dayton'da liseye git
tikleri sırada Orville bir basımevi açarak, West Side News adında
küçük bir haftalık gazete çıkarmaya başladı. Gazete, o dönemde
bir ahır civarında bulunabilecek tahta ve at arabası demirlerinin
parçalarından kendi ürettikleri bir baskı makinesinde basılıyordu.
Bir yıl sonra kardeşler, Evening Item olarak bilinen dört sayfa ve
beş sütunluk bir günlük gazete yayımladılar. Ellerindeki kaynak
lar göz önünde bulundurulduğunda, iki genç adam için çok bü
yük bir girişim olan bu yayını ancak birkaç ay sürdürülebildiler.
1 8 90 yılı sonlarında, The Tattler adında, dört sayfalık haftalık
bir gazete çıkardılar. Gazetenin hemen tamamı, sonraları adını bir
şair olarak duyaracak siyahi genç Lawrence Dunbar tarafından
yazılıyordu.
Wright Kardeşler, bisiklet çılgınlığının Amerika'da hızla yayıl
dığı 1 8 92 yılında bir bisiklet satış ve tamir dükkanı açtılar. Ardın
dan bisiklet ve daktilo gibi küçük aletlerin üretimine başladılar.
Bisiklet işi mevsimlik olduğundan, kış aylarını okumaya ve ilgi
lendikleri diğer alanlarla uğraşmaya ayırabiliyorlardı. İki kardeş
birkaç yıl önce henüz çocukken küçük oyuncak helikopterler yap
mışlar, sonrasındaysa dergilerde yayımlanan insan uçuşuyla ilgili
yazıları büyük bir ilgiyle okumuşlardı.
Wright Kardeşler model uçaklar, gerçek boyutlu planörler ve
motorlu uçaklarla ilgili bulabildikleri her şeyi okumalarının ar
dından, daha iyi bir kontrol sistemi geliştirmenin gerektiğine ka
rar verdiler. Örneğin, havacılık alanında öncü çalışmalar yapan
Alman mucit Otto Lilienthal, vücut ağırlığını, aynı bisikletçilerin
yaptığı gibi dengeleyebiliyordu. Wright Kardeşler 1 8 99 yazında,
uçuş sırasında dengenin korunmasıyla ilgili bazı fikirlerini sına
mak için kutu şeklinde büyük bir uçurtma yaptılar ve günümüzde
uçaklarda kullanılan flaplar gibi bazı özellikler eklediler. Planörle
birçok deney yapmış olan Chicago'lu mühendis Octave Chanute,
kardeşlerin yaptıklarına hayran kalmış, onlara değerli öneriler
de bulunmuştu. Wright Kardeşler'i çok etkilendikleri Cayley'nin
WILBUR WRIGHT VE ORVILLE WRIGHT 21 1
çalışmalarından haberdar eden de Chanute olabilir. Daha sonra
kardeşleri teşvik etmeye devam eden Chanute, maddi destek öne
risinde de bulunmuş ama kardeşler bu teklifi geri çevirmişti.
Fikirlerinin ancak havada test edilebileceğini düşünen kardeş
ler, yaptıkları insan taşıyabilen iki kanatlı planörü, 1 900 sonbaha
rında North Carolina'da Kitty Hawk yakınındaki ıssız kumullar
da denediler. Önceki planörlere kıyasla daha dengeli olan ve me
kanik olarak kontrol edilebilen planörlerinin kaldırma gücünün,
genel kabul gören hava basıncı tablolarını temel alarak yaptıkları
hesaplara göre daha düşük olması karşısında şaşkınlığa uğradı
lar. Umut kırıcı sonucun kendi tasarım hatalarına bağlı olduğunu
düşündüler ve Lilienthal'in kullandığı kanat eğriliklerini uygula
yarak ikinci bir planör yaptılar. İkinci planörün performansı da,
hesaplarla kıyaslandığında ilkinden farklı olmadı. Demek ki asıl
J"ıata ta blolardaydı.
Bunun üzerine Wright Kardeşler, aerodinamik hesaplamalarla
ilgili daha doğru bilgiler elde etmek amacıyla Dayton'daki bisiklet
dükkanlarında küçük bir rüzgar tüneli inşa ettiler. Bisiklet işin
den zaman bulabildiklerinde yeni aygıtlar tasarladılar ve yüzlerce
farklı kanat profiliyle hesaplar yaptılar. Dışbükey yüzeylerde fark
lı geliş açılarından basınç merkezlerini belirlediler. Böylece, planör
deneyleriyle ulaştıkları çok önemli bir sonucu doğruladılar: Açı
azaldığında basınç merkezi, sanıldığının aksine öne değil arkaya
doğru kayıyordu. İkisi de bilim veya mühendislik eğitimi almamış
olsalar da, deneysel çalışmaları en üst düzeydeydi.
Dört yıl süren deneysel çalışmaların ardından, 1 902'de yeni
bir planörü test etmeye hazırlardı. Kitty Hawk'ta planörle yapı
lan binlerce uçuş sonrasında, hesaplar rüzgar tünelinde elde edi
len verilerin güvenilir olduğunu ortaya koydu. İki kardeş daha
Kitty Hawk'tan ayrılmadan, insan taşıyabilecek motorlu bir uçan
makinenin taslaklarını çizmeye başlamışlardı. Bu uçan makinenin
kanatları, çok hafif bir motor veya çok narin bir gövde gerektir
meyecek kadar etkili olmalıydı.
Son birkaç yıldır planörle yaptıkları deneylerde, kumanda sis
temini mükemmelleştirmişler, hatta bunun patentini bile almışlar-
212 BÜYÜK MÜHENDiSLER
dı. Şimdi yeni bir sorunla karşı karşıyalardı. Yayınlarda, hava ta
şıtlarındaki pervaneler bakında hemen hemen hiçbir bilgi yoktu.
Deniz taşıtlarının pervaneleri, hava için geçerli olmayan ampirik
formüllere göre tasarlanmıştı. Wright Kardeşler kapsamlı deney
lerin altından kalkabilecek maddi güce sahip değildi. Bu yüzden
yeni uçan makinelerine pervane yapmak için kendi kuramlarını
geliştirmek zorunda kaldılar. Bu kuramı, hava basınçlarıyla ilgi
li rüzgar tüneli deneylerinde öğrendikleri bilgilerle birleştirerek
pervanelerinden, yerde ve havada nasıl bir performans elde edi
lebileceğini önceden hesapladılar. Ürettikleri ilk pervanelerin itiş
gücünü ölçtüklerinde, hesaplardan yüzde ikiden az bir sapma gös
terdiğini gördüler.
Başka bir sorun kaynağı da motordu. Piyasadaki motorlar
çok ağır olduğundan, motorlarını kendilerinin yapmaları gereki
yordu. Yine de 1 903 'ün sonuna gelindiğinde, bütün bu sorunla
rın üstesinden gelmişlerdi. İlk hava taşıtlarının tümünde olduğu
gibi, Wright'ların uçan makinesi de pilot koltuğunun pervanele
rin önünde yer aldığı, çift kanatlı bir uçaktı. Bu uçak 1 7 Aralık
1 903'te Kitty Hawk'ta denendi. Pilotluğunu Wilbur'un yaptığı
dört uçuş gerçekleştirildi. Sonuncusu, motorlu bir uçağın serbest
uçuşta bir insanı taşıdığı ilk uçuş olarak tarihe geçecekti. Yere
indikten sonra şiddetli rüzgar nedeniyle devrilen uçağın yeniden
uçabilmesi için kapsamlı bir onarımdan geçmesi gerekti. Bu tari
hi olaya çok az kişi tanıklık etmişti; Amerikan basını da pek ilgi
göstermedi.
Wright Kardeşler, uçaklarını geliştirmek için 1 904 ve 1 905 yıl
larında Dayton yakınlarında denemelere devam ettiler. Uçağın,
kuyruk büyük daireler çizerken irtifa kaybetmesi zaman zaman
sorun oluyordu. Bu sorunu kuyruk dümenini sabit tutmak yeri
ne hareketli hale getirerek çözdüler. Uçakların posta dağıtımında
veya askeri operasyonlarda yarar sağlayabileceğini düşünüyor
lardı. Askeri kullanımla ilgili çekinceleri olan Birleşik Devletler
Savunma Bakanlığı'nın ilgisini çekmeye çalıştılar. Bunda başarılı
olamayınca, yabancı ülke yönetimleriyle görüşmelere başladılar.
1 907'de uçaklarını Avrupa'ya götürerek gösteri uçuşları düzenle-
WILBUA WRIGHT VE OAVILLE WAIGHT 213
diler. Britanya, Fransa, Almanya v e İtalya'dan gelen gözlemciler,
uçağın kolayca havalandığını ve mükemmel bir kontrolle keskin
dönüşler yaptığını görünce çok etkilendiler.
Yavaş yavaş Amerika'da da kardeşlerin ne kadar önemli bir
şey başardıkları anlaşılıyordu. Savunma Bakanlığı olayın ciddi
yetinin farkına vardı ve kardeşlerle Avrupa'da yeniden görüşme
lere başladı. Kısa süre sonra, bir uçağın satın alınması için Bileşik
Devletler hükümetiyle anlaşma yapıldı ve Orville Wright, Eylül
1 90 8 'de teslimat öncesi test uçuşlarına başladı. 9 Eylül'de Wash
ington yakınındaki Fort Myer'de, bir saatten uzun süren bir uçuş
gerçekleştirdi. Sonraki bir uçuşta yolcu taşıyan uçak yere çakıldı.
Yolcu hayatını kaybederken Orville Wright ağır yaralandı. Genel
likle ölümcül olan böylesi kazalar o dönemde oldukça yaygındı.
Orville nekahet döneminde, Fransa'ya kardeşi Wilbur'un yanı
na gitti. Wilbur, Fransa' da Wright patentlerini satın alan bir şirket
için pilot yetiştiriyordu. Patentlerden Amerika' da da yararlanmak
için bir şirket kuruldu. Kardeşlerden daha yaratıcı olan Wilbur
1 9 1 2'de tifodan öldü. İkisi hep birlikte çalışmıştı; biri bir fikir
geliştiriyor, diğeri bunun hatalarını buluyor, böylelikle zaman
ve para kaybına yol açan hatalar önlenebiliyordu. İşadamı yönü
daha ağır basan Orville şirkette birkaç yıl çalıştı, ama zamanla pa
tentlere olan ilgisini yitirdi. Hayatını kaybettiği 1 948 yılına kadar
kendilerine verilen pek çok onur ödülünü aldı. Tarih yazan uça
ğın ABD'de sergilenebileceği bir yer bulma uğraşı sonuçsuz kaldı.
Tarihi uçuşlarından çok kısa süre önce, Smithsonian Institution'ın
sekreteri S. P. Langley'in tasarladığı uçan makine düşmüştü. Lang
ley'i " uçuş tarihinin babası " olarak gören arkadaşları, özellikle
de aerodinamik kuramlarını yayınlamayı reddetmeleri nedeniyle
Wright Kardeşler'in başarısını kabul etmek istemiyorlardı. Sonun
da tarihi uçak Londra'da Science Museum'a gönderildi. il. Dünya
Savaşı'nın sonuna kadar burada sergilenen uçak Amerika'ya geri
getirilerek Washington 'daki Smithsonian Institution'ın teşhir par
çalarından biri oldu.
Frederick Lanchester ( 1 868- 1 946 )
n dokuzuncu yüzyıl, İngiliz mühendisliğinin altı ? çağı ola
O rak kabul edilse de, yirminci yüzyılda da parlak Ingiliz mü
hendisler çıkmışır. Bunlardan Hertha Ayrton ve Charles Parsons'ı
daha önce inceledik; Frank Whittle ve John Logie Baird'i ise
daha soraki bölümlerde ele alacağız. Makine mühendisi Freder
ick William Lanchester mükemmeliyetçi, mühendislerin mühen
disi denilebilecek bir adamdı ve aykırı tasarımları, kullanımdaki
sıradan tasarımlarla pek rekabet edememişti. Lanchester, Lond
ra 'nın banliyölerinden Lewisham'da, 23 Ekim 1 8 6 8 'de doğdu.
Mimar olan babasının bir ev inşa ettiği İngiltere'nin güney kıyı
sındaki Brighton'a yerleştiler. Frederick ile iki erkek kardeşi, ço
cukluklarını burada geçirdiler ve ilk eğitimlerini de burada aldı-
21 6 BÜYÜK MÜHENDiSLER
lar. Frederick'in mühendisliğe olan ilgisi, burs kazanarak gittiği
Southampton'daki Hartley College'de ve South Kensington'daki
Royal College of Science'da başladı. Burada aldığı eğitimin mü
hendisliğin uygulamalı kısmını yeterince kapsamadığını düşünen
Lanchester, Finsbury Technical College'da gece derslerine de de
vam etti. Yetenekleri daha o zamandan fark edilmiş olsa da, henüz
akademik yeterliliğe ve pratik deneyime sahip değildi.
Lanchester önce, bir patent ofisinde teknik ressama yardım et
tiği geçici bir işe girdi. Çok geçmeden bir teknik ressamlık aleti
için ilk patentini aldı. 1 8 8 9 'da, Birmingham, Saltley'de gaz moto
ru üreten küçük bir fabrikada çalışmaya başladı ve bir yıl içinde
fabrika müdürlüğüne yükseldi. Kısa sürede fabrikayı yeniden dü
zenleyerek, daha büyük ve güçlü, tamamen yeni bir gaz motoru
tasarladı. Sarkaçlı bir gaz ayarlayıcısı ve ateşleyici sistemi ekleye
rek geliştirdiği yeni ürün büyük ticari başarı kazandı. Beş yıl son
ra, kardeşi George'u fabrika müdürlüğüne getirip artık gaz yerine
benzinle çalışan motorunun ticari potansiyelini değerlendirmek
üzere yeni bir şirket kurdu. Motoru önce İngiltere'de türünün ilk
örneği olacak bir deniz motorunda denedi. Ancak asıl amacı mo
torlu bir otomobil yapmaktı.
Fransa ve Almanya'da yapılanların aslında at arabalarındaki
atın yerine benzinli bir motor koymaktan ibaret olduğunu anladı.
Oysa o, yeni baştan bir model tasarlanması gerektiğini düşünü
yordu. Beş kişilik, tek silindirli, 5 beygir gücünde, zincirli tah
rik sistemi olan bir modelle denemelere başladı. İlk aracını Şubat
1 8 96'da, bir gece vakti yola çıkardı, çünkü o dönemde yollarda
bu tür denemelerin yapılması yasaktı. Aracın hiçbir sorunla kar
şılaşılmadan 1 6 kilometreyi kat etmesi Lanchester'ı o kadar ce
saretlendirdi ki, hemen ikinci bir model yapmaya girişti. Arkaya
yerleştirilmiş 8 beygir gücünde bir motora ve yeni bir şanzıma
na sahip olan iki silindirli yeni model 1 8 9 8 'de denendi. Araba,
Royal Automobile Club'ın Altın Madalyası'nı kazandı. Hemen
ardından üçüncü bir model geldi ve 1 O beygir gücünde ve konsol
yaylı üç yüz ila dört yüz araba üretecek olan Lanchester Engine
Company'nin 1 8 99'da kurulmasına ön ayak oldu. Ne yazık ki
FREDERICK LANCHESTER 217
dört yıl sonra şirket iflas etti. 1 905'te Lanchester adını taşıyan
otomobiller üreten yeni bir şirket kurulduysa da, Lanchester'ın bu
şirketle pek ilgisi yoktu.
Bu yıllarda emekleme dönemindeki uçak tasarımcılığı bilim
olduğu kadar bir sanattı da. Lanchester birkaç yıl uçuş kuramı
üzerinde çalıştı ve elde ettiği sonuçları iki ciltlik ünlü eseri Aerial
Flight'da (Uçuş) 1 907 ve 1 90 8 yıllarında yayımladı. 1 90 8 'de, Le
Mans'da gösteri uçuşları yapan Wilbur Wright'la tanıştı . Uçma
nın oldukça tehlikeli olduğu bu dönemde Amerikalı'nın yetenek
ve cesaretinden çok etkilendi. Altı yıl sonra, özgün Wright uça
ğının belirleyici özelliklerinin hemen hemen tamamının ortadan
kalktığını gördü; bu tür uçaklar, yeterince dengeli olmadıkları için
artık üretilmiyordu. Havacılıkla ilgili konuşmaları büyük rağbet
gören Lanchaster 1 909'da başkanlığını fizikçi Lord Rayleigh'in
yaptığı Advisory Committee on Aeronautics'e seçildi. Rayleigh'in
buradaki görevi, havacılıkla ilgili araştırmaları başlatmak ve yö
netmekti.
Aynı yıl, 1 8 99'da kurulan Institution of Automobile Engine
ers'ın başkanlığına seçildi. Bunun yanında Daimler motor şir
ketinde danışman mühendis ve teknik danışman olarak görev
lendirilen Lanchester, yirmi yıl boyunca sürdüreceği bu görevde
Daimler arabalarının tasarımlarına birçok yenilik getirdi. Ancak
zamanının ve enerj isinin çoğunu aerodinamiğe harcıyor, otomo
biller ikinci sırada geliyordu. Bir süre uygulamalı uçak tasarımıy
la uğraştıktan sonra, aerodinamiğin kuramsal kısmına yöneldi.
1. Dünya Savaşı'nın başlamasının ardından Aircraft in Warfare,
the Dawn of the Fourth Arm (Savaşta Uçaklar, Dördüncü Kolun
Şafağı; Lanchester, 2009) adlı etkileyici bir kitap daha yazdı. Aktif
üyesi olduğu çeşitli komitelere bir dizi önemli teknik rapor sundu.
Günümüzde " yöneylem araştırması " olarak bilinen alanın da ön
cülerinden oldu.
Otomobil mühendisliği alanındaki ticari öneme sahip buluş
lar Lanchester'ı zengin etmişti. Savaş sırasında Birmingham'dan
Londra'ya gelerek Bloomsbury'de sekiz yıllığına büyük bir ev ki
raladı. Müzik ve yelkencilik en sevdiği uğraşlardı. Elli bir yaşına
218 BÜYÜK MÜHENDiSLER
girdiği 1 9 1 8 'de hala bekar olan Lanchester, Cumbria'da görevli
bir papazın kızı olan Dorothea Cooper'la evlendi. Yedi yıl Lond
ra'da yaşayan çift Birmingham'a taşınmaya karar verdi ve kentin
lüks banliyölerinden Moseley'de büyük bir eve yerleştiler.
Lanchester hala en çok havacılıkla, özellikle de Göttingen'li
eski dostları matematikçi Runge ve Prandtl'ın büyük katkılarda
bulundukları uçuş kuramıyla ilgileniyordu. Çalışmaya devam
ettiği Daimler'de ise yönetim kuruluyla arasında giderek artan
bir sürtüşme yaşanıyordu. Bu sorun, Daimler'e bağlı araştırma
ve geliştirmeden sorumlu bir yan şirket kurularak aşılmaya çalı
şıldı. Lanchester, diğer imalatçılar için de çalışabilmek amacıyla
1 929'da bu şirketi Daimler'den satın aldı. Ne var ki sermayesini
büyük oranda tüketti ve ekonomik kriz döneminde kar etmek çok
zor olduğundan, şirket çok geçmeden mali güçlüklerle karşı karşı
ya kaldı. Üstüne üstlük Lanchester ciddi sağlık sorunları yaşama
ya başlamıştı. Geçirdiği büyük bir ameliyatın ardından iyileşmeye
başladıysa da, hemen sonra bünyesi tekrar zayıfladı ve kendisine
Parkinson teşhisi kondu. Zihni, hastalıktan etkilenmemişti; evini
satışa çıkarmak zorunda kalmayacak kadar geçimini sağlamak
umuduyla konuşmalar yapmaya ve yazmaya devam ediyordu.
Sonunda, Society of Motor Manufacturers Lanchester'ın yardı
mına yetişti ve borçlarını üstlenerek ona küçük bir maaş bağladı.
Lanchester görme yeteneğini de kaybetti. Paul Netherton-Herries
mahlasıyla yayımladığı şiirler yazarak kendini teselli ediyordu.
Hiç çocuğu olmayan Lanchester 8 Mart 1 946'da Birmingham'da
hayata gözlerini yumdu. 1 922'de Royal Society üyeliğine seçilmiş,
dört yıl sonra Royal Aeronautical Society tarafından üyelik ve al
tın madalyayla ödüllendirilmişti. Bir diğer madalya da Instituti
on of Civil Engineers tarafından verilmişti. En çok onur duyduğu
ödülü ise, ölümünden kısa süre önce Institution of Mechanical
Engineers'dan aldığı Uluslararası James Watt Madalyası olmuştu.
Guglielmo Marconi ( 1 874-1 93 7)
uglielmo Marconi'nin radyonun geliştirilmesindeki merkezi
G rolü, onda üç önemli özelliğin, yaratıcı yetenek, diğer mu
citlerin buluşlarındaki pratik özellikleri bulup çıkarma ve ticaret
becerisinin bir araya gelmiş olmasından kaynaklanır. Marconi
25 Nisan 1 8 74'te, tarihi Bologna kentindeki Palazzo Marescal
chi'de dünyaya geldi. İtalyan Giuseppe Marconi ile İskoç-İrlanda
kökenli ikinci eşi Annie Jameson'un ikinci oğluydu. Annesi, Dub
linli ünlü bir viski üreticisinin kızıydı. Marconi'nin Floransa'daki
Istituto Cavallero'da başlayan örgün eğitimi, İtalya'nın batı kıyı
sının büyük liman ve donanma kenti Livorno'daki lstituto Tec
nico'da devam etti. 1 8 94'te, henüz yirmi yaşındayken, teknik bir
dergide okuduğu Hertz dalgalarıyla ilgili yazı sonrasında babası-
220 BÜYÜK MÜHENDİSLER
nın Bologna yakınlarındaki malikanesi Villa Grifone'de bir dizi
deneye girişti; on iki ay içinde 1 ,5 kilometreyi aşan bir mesafeyle
telsiz iletişimi kurmayı başarmıştı. İyi bir sonuç almak için bir
anten ve toprak gerektiğini, neredeyse tesadüf eseri keşfetmişti.
Çalışmalarına umduğu ilginin gösterilmemesi üzerine cesareti
kırılan Marconi, telsiz aygıtıyla yaptığı gösterilerle büyük san
sasyon yarattığı İngiltere'ye gitti. Britanyalı fizikçi Oliver Lodge
ve Rus fizikçi Aleksandr Stepanoviç Popov'un da aralarında bu
lunduğu birçok bilim insanı bu konu üzerinde çalışıyorlardı, ama
daha pragmatik ve daha az kuramsal bir adam olan Marconi hep
sinden öndeydi. Haziran 1 8 96'da, Hertz'in buluşlarına dayanarak
geliştirdiği telsiz telgraf için ilk İngiliz patentini aldı. Uzun dalgay
la çalışan aygıtı, toprağa bağlı silindirik bir alıcı ile yüksekteki bir
antenden oluşuyordu. Londra'daki merkez postanenin çatısından
gerçekleştirilen etkileyici ilk gösteride sinyaller 1 00 metre uzağa
iletildi. Marconi'nin İtalya dışındaki bütün ülkelerde patenetle
rinden ticari olarak yararlanmak amacıyla Londra'da bir telsiz
telgraf şirketi kurduğu ertesi yıl gemiden kıyıya iletişim gerçekleş
tirildi. Britanya'daki başarısından haberdar olan İtalya hükümeti
Marconi'yi ülkesinde bir kahraman gibi karşıladı.
Pek çok kişi telsiz dalgalarının tıpkı bir ışık demeti gibi, doğ
rusal olarak ilerleyeceğini ve yer yüzeyinde bükülmeyeceğini dü
şünüyordu. Marconi ise Dünya'nın eğriliğinin uzun mesafelerde
sorun yaratmayacağı görüşündeydi. Yeterince güçlü bir vericiyle
bu sorunun aşılabileceğine inanıyordu ve nitekim on dokuzuncu
yüzyılın sonlarında bunu kanıtlamıştı. Sonraki yıllarda, uzun dal
gaların Dünya'nın eğriliğini izlediği, kısa dalgaların ise doğrusal
olarak ilerlediği, ancak varlığı 1 920'lerde ortaya konan iyonosfer
tarafından yansıtıldığı saptandı. Mayıs 1 8 97'de, İngiltere'de ha
reket halindeki iki deniz taşıtı arasında iletişim sağlandı. Bundan
kısa süre sonra, İtalyan kruvazörü San Martino ufuk çizgisinde
kaybolduktan sonra 1 5 kilometre uzaklıktaki La Spezia sahil is
tasyonuyla iletişim sağlandı. Britanya donanmasının 1 8 99 yazın
da gerçekleştirdiği tatbikatlar sırasında 1 00 kilometrelik erimle
çok daha iyi sonuçlar elde edildi. Marconi, büyük yararlar sağla-
GUGLIELMO MARCONI 221
dığı anlaşılan "gemiden kıyıya iletişimde " girişimin engellenmesi
nin önemini kavramıştı. Ticari nedenlerden ötürü teknik gelişme
lerin gizli tutulduğu şirket için değerli tanıtım olanakları yaratan
gösteriler düzenleniyordu. Birden çok verici aynı anda çalıştığında
girişim olduğu açıktı. Bu sorunun çözümü, vericileri farklı fre
kanslara ayarlamaktı.
Marconi, buluşlarını tanıtmak ve Amerikan patentlerini almak
için ilk kez 1 8 99'da Amerika'ya gitti. Amerikalılar girişimin bü
yük bir sorun oluşturacağını düşünüyordu. Marconi bu sorunun
üstesinden nasıl gelineceğini bilmesine rağmen, en son geliştirdi
ği ayarlanabilir frekanslı aygıtını henüz patent koruması altında
olmadığı için beraberinde getirmemeye karar vermişti. Marconi
birçok kez endüstriyel casuslukla mücadele etmek zorunda kaldı.
Sonuç olarak, bu ziyaret çok da başarılı olmadı, ama Avrupa'ya
dönüş yolculuğunda çok çekici Amerikalı bir kadınla tanıştı ve
nişanlandı. Ne var ki nişan iki yıl sonra bozuldu; yirmi beş yaşın
daki Marconi'nin evlenmek için hiç acelesi yoktu.
Fransız hükümetinin da onayıyla, Manş Denizi'nin iki kıyısı
arasında telsiz iletişimi kolayca hayata geçirildi. Ancak Marconi
adını tarihe geçiren esas gelişme, Aralık 1 90 1 'de İngiltere'nin gü
neybatısındaki Cornwall, Poldhu'dan okyanusun diğer kıyısında
ki Newfoundland'in merkezi St John's'a gönderilen sinyallerin bir
uçurtmanın ucundaki antenle alınmasıydı. Ne var ki bu girişim,
Anglo-American Telegraph Company'nin avukatlarından tehdit
kar bir mektup aldığında aniden son buldu. Mektupta, okyanus
aşırı kabloları işleten şirketin Newfoundland kolonisi dahilinde
bütün iletişimi tekeline aldığı bildiriliyordu. Bunun üzerine Kana
da hükümeti Marconi'ye, Nova Scotia 'da bir arazi ve burada bir
telsiz istasyonu kurmak için büyük miktarda ödenek verdi. Böyle
ce, Birleşik Devletler'deki Cape Code istasyonuyla iletişim kuru
labilecekti. Ardından bu hizmeti, okyanus aşırı ticari bir girişime
dönüştürmek için çeşitli çalışmalar yapıldı; fakat teknik güçlükler
nedeniyle bunun gerçekleşmesi birkaç yıl alacaktı. Bugün iyonos
ferdeki değişimlere bağlı olduğunu bildiğimiz iletim kalitesi bazen
iyi bazen kötü oluyordu.
222 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Marconi, buluşları için patent alma konusunda hep dikkatli
davranmıştı. 1 90 1 'de radyo dalgaları için frekans seçici; ertesi yıl
manyetik arama; üç yıl sonra da uzun menzilli telsiz dalgaları için
gereken yatay anten için patent aldı. 1 9 1 1 yılında Oliver Lodge'un
ayarlama aygıtı için aldığı ana patenti devraldı ve ertesi yıl sürekli
dalgalar üreten zaman ateşlemeli sistemi geliştirdi. 1 9 1 6'da askeri
amaçlı kullanılmak üzere çok kısa dalgalarla denemeler yapma
ya başladı. Barış zamanında da sürdürülen araştırmalardan uzun
erimli radyo iletişimini dönüşüme uğratacak sonuçlar elde edildi.
Marconi'nin şirketi bazı büyük sorunlarla yüz yüzeydi. Şirket,
dünya çapında bir kablosuz iletişim ağı kurmak istiyordu. Böyle
bir sistemin geliştirilebilmesi için büyük bir sermayeye ihtiyaç ol
duğu gerekçesiyle, İngiliz hükümetinden süresiz münhasır hak ta
lebinde bulunuldu. Nüfuzlu kişilerin şirketin lehinde yaptığı kulis
faaliyetlerine rağmen bu talebe sıcak bakmayan hükümet yalnızca
sekiz yıllık işletme hakkı verdi. Bu konuda diğer ülkelerden de
itirazlar gelmişti.
Bir başka sorun da başta Birleşik Devletler'de, özellikle Ame
rikalı mucit Lee de Forest ile aralarındaki olmak üzere patent da
valarıydı. Marconi'nin sinyal iletimleri yalnızca mors alfabesine
uygundu; De Forest ise müzik ve ses de iletebilecek şekilde kalite
yi artırmak istiyordu. Bu amaçla, audion adını verdiği ve sinyali
yükselterek bunu olanaklı hale getiren bir elektron lambası geliş
tirdi. Daha sonraları Bell Telephone Company, patentini aldığı bu
buluşu telefon mesajlarını yükseltmede kullandı. De Forest başka
önemli buluşlar da yaptı. Bunlardan biri de ilk sesli sinemaydı.
Saldırgan yönetim anlayışı ve teknik beceri sayesinde De Forest'ın
şirketi, Marconi'nin kendine ait olduğunu düşündüğü pazardan
iyi bir pay alıyordu. Kendinden önceki mucitlere itibar etmiyor,
kendisine geri dönmese de, patent ihlali için dava açarak veya
dava edilerek avukatlara para kazandırıyordu.
Ünlü, zengin ve müzmin bekar Marconi, Edward Dönemi'nin
ev partileriyle geçen renkli sosyal yaşamının tadını çıkarıyordu.
Bu partilerden birinde, Beatrice O'Brien adında çekici bir genç
hanımla tanıştı. Beatrice, Londra'daki evinin yanı sıra County
GUGLIELMO MARCON I 223
Clare'de bir malikanesi olan İrlandalı bir soylunun kızıydı. Mar
coni'nin evlenme teklifini önce reddetti. Yine de görüşmeye de
vam ettiler ve sonunda 1 905 baharında evlendiler. Beatrice'in
dünyaya getirdiği ilk çocuk birkaç haftalıkken öldü. Daha sonra
Degna adlı bir kızları oldu. Oğulları Giulio 1 9 1 0 yılında, Mar
coni'nin babasının 1 904'teki ölümünden bu yana boş duran Vil
la Grifone'de doğdu. Londra'da kiraladıkları, Richmond Park'ta
bulunan Old Palace adlı büyük ev, Beatrice'in çok sevdiği renkli
sosyal yaşam için çok uygundu. Kısa sürede Marconi bu yaşam
dan sıkılarak New Forest'taki Eaglehurst adlı eve taşındı. Burası
aile yaşamına daha uygun bir ev olsa da, çiftin evliliğine pek yara
madı ve ayrılma noktasına geldiler. 1 9 1 5'te Eaglehurst'ten ayrılıp
Roma'ya gittiler. Böylelikle Beatrice çok hoşuna giden sosyal ya
şama yeniden kavuşmuş oldu. Marconi, iki yıl sonra ailesini Villa
Grifone'ye taşıdı; 1 9 1 8 'de ise Roma'ya döndüler.
Bu sırada, Marconi Company ekipmanları sayesinde, 1 9 1 2
yılında yaşanan Titanic felaketi kazazedelerinin kurtarılmasınn
da oynadığı rolle yeniden dünya gündemine oturmuştu. Planları
son anda değişmeseydi Marconi'ler de bu vahim seferde olabilir
lerdi. Marconi daha sonraki bir seferle yolculuk etmek zorunda
kalmıştı, çünkü American Marconi Company, patent ihlali da
vası sonucunda tasfiyeye zorlanan De Forest Wireless Telegraph
Company'nin yerine gelen şirketi devralmış, kendisinin de bu sıra
da Birleşik Devletler'de bulunması gerekmişti. Marconi'nin ken
disi dahil olmasa da üç liberal kabine üyesinin karıştığı bu olay,
bir skandala neden olmuştu. Marconi'ye Kraliçe Victoria Büyük
Haç Şövalyelik Nişanı verilerek başarıları kraliyet tarafından da
kabul gördü.
Marconi, 1 9 1 9'da büyük ve lüks bir buharlı yat aldı. Adını
Elettra olarak değiştirdiği yatta deneysel çalışmalarına devam
edebiliyordu. Yatta önemli kişleri, arkadaşlarını ve özellikle de
çekici hanımları ağırlıyordu. Bu durumdan hoşlanmayan Bea
1 923 'te boşanmak istediğini söyledi ve boşandıktan hemen sonra
da tekrar evlendi. Marconi ise birçok ilişkinin ardından, Cristi
na Bezzi-Scali adında, yarı yaşında, sessiz ve ağırbaşlı İtalyan bir
224 BÜYÜK MÜHENDiSLER
kızla evlendi. Ailesinin kökenleri Roma soylularına dayanan genç
kızın babası Vatikan'ın ileri gelenlerinden biriydi. Dolayısıyla kı
zının, orta yaşlı, üç çocuklu, boşanmış bir Protestanla evlenmesini
onaylaması beklenmiyordu. Önceki evliliğin kilise tarafından fes
hedilmesi gerekiyordu; bu, bir şekilde yerine getirildi. Marconi,
onları barıştırmaya çalışan çocuklarıyla temas halinde olsa da, ilk
eşini bir daha hiç görmedi.
Marconi'nin 1 927'de bir İtalyan'la evlenmesi, memleketine
dönme fikrinin ilk tohumlarını atmıştı. 1 930 yılında Cristina, Ma
ria Elettra Elena Anna adıyla vaftiz edilen bir kız çocuğu dünyaya
getirdi. Marconi, her ne kadar bilimsel ve mesleki çalışmalarını
sürdürse de birkaç yıldır, giderek ciddileşen kalp spazmlarından
mustaripti ve 20 Temmuz 1 93 7'de Roma'da yaşamını yitirdi. Va
siyeti üzerine, bütün mirası Cristina ile Elettra'ya kaldı. Beatrice
ve ondan olan çocukları mirastan hiç pay alamadılar.
Mühendislik alanında Nobel Ödülü verilmez. Fizik alanında
bir ödül verilse de, genellikle uygulamalıdan ziyade kuramsal fizik
çalışmaları ödüllendirilir. Bildiğimiz üzere Marconi, 1 909'da bu
ödülü Ferdinand Braun'la paylaşmıştı. 1 9 1 4'te, olgun ve seçkin
bilim insanlarına ve sanatçılara verilen senatör unvanının sahibi
oldu. İtalyan Senatosu'nun yaşam boyu üyesi olarak, sık sık İtal
yan hükümeti adına diplomatik görevler üstlenmesi talep edilirdi.
Bu görevi çerçevesinde Paris Barış Konferansı'na İtalyan delegesi
olarak katıldı. Faşist Parti üyesi olan Marconi, Mussolini iktidara
geldiğinde, rejime sadık kişilerden oluşan yeni Reale Accademia
d'Italia'nın başkanlığına seçildi. 1 929'da da markiz unvanını aldı.
Vl l l
PALÇ İ N S K İ ' D E N ZVO R İ Kİ N 'E
Pyotr Akimoviç Palçinski ( 1 8 75-1 929)
usya, hem siyasal hem d e teknik güçlüklerle mücadele et
R mek zorunda kalan büyük mühendisler yetiştirdi. Bu mü
hendislerden burada ilk incelenecek olan Pyotr Akimoviç Pal
çinski, Stalin'in paranoyasınin kurbanlarından biriydi. Pyotr'un
babası Akim Federoviç Palçinski, iki kez evlenen ve ilk eşi Alek
sandra'dan beş, ikinci eşi Olga 'dan yedi çocuğu olan bir kadast
ro memuru ve emlak uzmanıydı. 1 Ekim 1 8 75 'te doğan Pyotr,
Aleksandra 'nın en büyük oğluydu. Çocukluğunda, erkek kardeşi
Fedor ve üç kız kardeşi Anna, Sophia ve Elena ile Kazan'da an
nesiyle birlikte yaşadı. İkinci evlilikten doğan çocuklarsa anne
ve babalarıyla birlikte Volga'nın daha aşağısındaki Saratov'da
yaşadılar.
228 BÜYÜK MÜHENDİSLER
Enerj ik bir genç olan Pyotr parlak bir öğrenciydi. Sekiz yaşında
annesiyle babası boşandıktan sonra babasını pek görmedi. İtibarlı
ama çok varlıklı olmayan bir aileden gelen annesiyle ilişkisi iyiydi.
ilk eğitiminde annesinin etkisi büyüktü. Onun yönlendirmesi ve
gözetimi altında, doğuştan yeteneği olmamasına rağmen iyi bir
piyanist oldu. Pyotr, yine annesinin yönlendirmesiyle, evdeki zen
gin kütüphanede bulunan edebi eserlerin yanı sıra popüler bilim
ve tarih kitaplarını okudu. Fransızca ve Almanca öğrenen Pyotr
sonrasında bu dillere İngilizce ve İtalyancayı ekledi.
Palçinski 1 8 93 yılı sonbaharında, Çarlık Rusya'sının elit mü
hendislik kurumlarından Sen Petersburg Madencilik Enstitüsü'ne
girdi. Bu okula, nüfuz sahibi tanıdıkların ya da üst düzey devlet
görevlilerinin yardımı olmaksızın, yetenekleri sayesinde girdiği
için kendisiyle gurur duyuyordu. Öğrencilik yıllarında hep pa
rasızlık çekti; aldığı devlet bursu yaşam giderlerini karşılamakta
oldukça yetersizdi. Ek gelir elde etmek için yaz tatillerinde de
miryollarında, fabrikalarda ve madenlerde işçi olarak çalışırken
yakınlık duymaya başladığı beden işçilerinin ücret ve çalışma ko
şullarının iyileştirilmesi gerektiğini gördü.
Yüzyıl dönümündeki pek çok eğitimli genç Rus gibi Palçinski
de, otoriter ve yoksulluğın pençesindeki çarlık düzeninden daha
iyi bir toplum vaat eden radikal siyasi öğretilerin çekimine ka
pılmıştı. Bunun sonucunda onu neredeyse sürekli izleyecek gizli
polis teşkilatının dikkatini çekti. Sonraki yıllarda, siyasal neden
lerle beş-altı kez hapse girecekti. Palçinski, kardeşleriyle karşılaş
tırıldığında bir istikrar ve başarı abidesiydi. Kardeşleri sıkça onun
maddi ve manevi yardımına ihtiyaç duyuyorlardı. Yirmili yaşları
nın ortalarında, kardeşlerinden bazılarını maddi olarak destekler
duruma gelmişti.
23 Kasım 1 8 99'da, Sen Petersburg'un ileri gelen liberal ailele
rinden birine mensup Nina Aleksandrovna Bobrişçeva Puşkina'y
la evlendi. Palçinski ertesi yıl madencilik enstitüsünden mezun
olana kadar başkentte yaşadılar. Yetersiz de olsa öğrenciliğinde
aldığı devlet bursu yüzünden devlet görevlendirmelerini kabul
etmek zorundaydı. Ukrayna'daki Don kömür havzasında yaşa-
PYOTR AKIMOVİÇ PALÇINSKİ 229
nan üretim düşüşünün nedenlerini araştırmakla görevlendirildi.
1 900'lerde bu havza, Rusya'nın kömür gereksiniminin üçte ikisini
karşıladığından, yetersiz kömür arzı gelişmekte olan sanayiyi teh
dit etmekteydi. Palçinski, maden sahiplerinin işçilerin korkunç ya
şam ve çalışma koşullarının farkında oldukları halde, bunu pek de
önemsememelerine çok şaşırdı. Politik yorumlarda bulunmaktan
kaçındığı raporunu Sen Petersburg'a gönderdi. Raporun etkisini
göstermesi biraz zaman aldıysa da, ne ima ettiği anlaşılınca Pal
çinski, maden sanayiinde danışmanlık yapmasına izin verildiği bir
tür idari sürgün kararıyla Sibirya'ya gönderildi.
Palçinski, destekçisi olduğu 1 905 devriminin ardından tutuk
landı. Yaşanan karışıklık döneminde polise verilen olağanüstü hal
yetkilerine dayanılarak mahkemeye çıkarılmadan polis gözeti
minde Sibirya'daki İrkutsk'a sürgün edildi. Sürgündeyken mühen
dis olarak çalışmaya devam etti ve maden işletmesinde uzman bir
danışman oldu. Maden sahipleri, verimliliği artırmadaki yeteneği
ve yönetimle işçiler arasındaki anlaşmazlıkları uzlaştırma becerisi
nedeniyle Palçinski'ye saygı duyuyorlardı. Ancak polis gözetimin
de olmayı reddederek Ağustos 1 907'de Sibirya'dan kaçıp Ukray
na 'ya döndü; yetkililerden kaçmak için şehirden şehre dolaştı. Er
tesi yılın başlarında sınırı geçmeyi başardı ve Batı Avrupa'da yeni
bir yaşama başladı.
Bu dönemde Nina, eşine yönelik suçlamalardan vazgeçmeleri
için yetkilileri ikna etmeye çabalayarak İrkutsk ile Sen Petersburg
arasında mekik dokumuştu. İşçilerin eğitiminde aktif rol üstlenen
Nina işçilere yönelik okullarda dersler veriyor, burada öğrencilerine
yalnızca okuma yazma öğretmekle kalmayıp, onları reform ve deği
şime yönelik siyasi öğretiler hakkında da bilgilendiriyordu. Kadının
toplumdaki yeri konusuyla da ilgiliydi; 1 909'da annesiyle birlikte
eşinin yanına Batı Avupa'ya gidince, kadın özgürlüğü hareketinde
aktif rol aldı ve Sen Petersburg' da feminist bir dergide kadın hare
keti hakkında yazılar yazdı. Eşinin kendisini aldattığını öğrenmesi
üzerine giderek daha bağımsız bir yaşam sürmeye başladı.
Bu sırada Palçinski, projelerin siyasal, sosyal ve ekonomik bağ
lamda incelenmesine önem veren, başarılı bir endüstri danışmanı
230 BÜYÜK MÜHENDiSLER
haline gelmişti. Örneğin, önemli limanların verimliliğini ve etkin
liğini artırması istendiğinde, bu işin vinçler, demiryolları, derin
deniz kanalları, rıhtımlar ve ambarlar inşa etmekten ibaret olma
dığını; aynı zamanda, işçilerin barınma, okul, toplu ulaşım, tıbbi
hizmet, dinlence, eğlence, yeterli ücret ve sosyal sigorta sorunları
nın da çözülmesi gerektiğini savundu.
Palçinski, Batı Avrupa yaşamına mükemmel uyum sağlasa da,
Rusya'yla bağını koparmamıştı. Çarlık yönetimine, ülke sanayisi
nin nasıl kalkındırılabileceği konusunda öğütler veren makaleler
yazıyor, sorunları her yönüyle ele alan aklı başında mühendislere
gereksinim olduğunu savunuyordu. Rusya'nın endüstriyel gelişi
minin önündeki engellerin, teknolojik değil politik, sosyal, huku
ki ve eğitimsel olduğuna inanıyordu. Örneğin, hukuk sisteminin
tapulara düzen getirecek şekilde elden geçirilmesi gerekiyordu.
Mevcut sistemde kimin hangi arazinin sahibi olduğu bilineme
diğinden, demiryolu ve maden ocaklarının kurulması mümkün
olmuyordu. Mühendislik eğitimi de Palçinski'nin çok eleştirdiği
konulardan biriydi. Mevcut eğitimin fazlasıyla akdemik olduğu
görüşündeydi. Palçinski, gerekli politik ve ekonomik adımları at
tığı takdirde, Rusya'nın dünya pazarına kömür ve cevher satışı
yapabileceğine inanıyordu.
Rusya'da kalmış olması halinde sekiz yıllık Sibirya sürgünün
sona ereceği yıl olan 1 9 1 3 'te, çarlık yönetiminin Palçinski için
af çıkarmasının ardından Nina 'yla birlikte memleketine döndü.
Üç yıl sonra Rusya'nın doğal kaynaklarının akılcı kullanımı
na yönelik kurduğu enstitü bünyesinde madencilik ve endüstri
hakkında yazılara yer verilen bir dergi yayımlamaya başladı. Bir
maden şirketinin yönetim kuruluna girdi, iş çevresiyle yakın iliş
kiler kurdu. 1 . Dünya Savaşı'nda savunma sanayiine danışman
lık yaptı ve Savaş Sanayi Komitesi'nde başkan yardımcısı olarak
görev aldı.
Palçinski, monarşinin çöküşünün ardından Şubat 1 9 1 7'de
Rusya'da kurulan geçici hükümetin ateşli bir destekçisiydi. Çeşitli
resmi görevlerde bulundu ve Almanya'ya karşı savaşı destekledi.
Bolşevikler Kışlık Saray'ı ele geçirdiklerinde, buraya sığınmış olan
PYOTR AKIMOVIÇ PALÇINSKI 231
geçici hükümetin üst düzey yetkilileri hapse atıldı. Palçinski de
bunlar arasındaydı. Ertesi yılın başında salıverildi; üç ay sonra,
bu kez dokuz aylığına tekrar hapsedildi. Başlangıçta, devrim son
rasında Rusya'daki teknik uzmanların büyük çoğunluğu gibi Pal
çinski de Bolşevikleri pek sevmiyor, gücü zorla ele geçirdiklerini
düşünüyordu.
Bolşevikler sanayileşme, bilim ve teknoloj i için sosyalist bir
ekonomi yaratmaya kararlıydılar. Dolayısıyla mühendislerin ve
bilim insanlarının hizmetlerinden yararlanmak istiyorlardı. Pal
çinski, Bolşevik zaferinden hemen sonra sayıları hızla artan plan
lama kurumlarına yardım etmeye gönüllü oldu. Polisten kaçmak
için, devrim sonrasında ismi Petrograd olarak değişen Sen Peters
burg' dan uzak dursa da, çeşitli Sovyet bürolarında görev alarak,
Dinyeper Nehri üzerine kurulan dev baraj , nüfus yoğunluğu ve
maden yatağı haritalarının çizilmesi, deniz ve nehir limanlarının
inşası gibi birçok projeye danışmanlık yaptı. Kısa zamanda, Sov
yet Rusya'nın önde gelen mühendisleri arasına giren Palçinski,
Rusya Teknoloj i Derneği'nin başkanı, tüm Rus mühendisler bir
likleri başkanlık heyetinin bir üyesi oldu. Ne var ki tüm bunlar,
anarşist çevrelerle gençliğinde kurduğu ilişkileri tazelemek istedi
ğinde iki ay hapse girmesini engelleyemedi.
Palçinski, sanayi planlanması ve Rusya'nın gücünün artırılma
sı alanlarında Sovyet yetkililerle ve Komünist Parti'yle çalışma
ya istekliydi, ancak üyesi olduğu kurumların kontrolünün parti
nin eline geçmesine şiddetle karşı çıkıyordu. Lafını esirgemeyen
yanı sık sık başına dert açıyordu. İlgili bütün verileri incelemeden
projeye ilişkin değerlendirme yapmayı reddeden, bağımsız, hatta
dikbaşlı bir adamdı. 1 926'da petrol ve gaz sanayiinin potansiye
lini değerlendirmek üzere Sovyet Orta Asya'sına uzun bir seyahat
yaptı. Palçinski, kendisiyle benzer düşüncelere sahip arkadaşlarıy
la birlikte, Sovyetler Birliği'nin sanayileşmesi için, zengin maden
yataklarının işletilmesine dayanan bir plan ortaya koydu. Kapita
list işverenlerden kurtulan Sovyet mühendislerin, uluslarına, dün
yanın diğer bütün ülkelerindeki mühendislerden daha çok katkı
sağlayabileceklerine inanıyordu.
232 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Palçinski genel anlamda merkezi planlama fikrini benimsese
de, bunun yerel özelliklerin titizlikle incelenmesine dayanan böl
gesel bir planlamayla birleştirilmesi gerektiğini düşünüyordu. En
büyük tesisin en iyisi olduğuna inanan parti liderlerini şiddetle
eleştiren Palçinski yabancı yatırımı savundu. Fakat insan mü
hendisliği her şeyden önce gelmeliydi; işçilerin gereksinimleriyle
ilgilenmek yalnızca etik bir ilke değil, etkin üretimin temel koşu
luydu. Bolşevik liderlerin hayran olduğu Amerikan üretim yön
temlerine ise mesafeliydi.
Palçinski, 1 920'lerin sonlarında mutlak kontrolü ele alan Sta
lin'in fikirlerini tehlikeli buluyordu. Stalin, eğitimlerini devrim
öncesinde almış Palçinski gibi uzmanlara güvenmiyor, bu kişileri
saf dışı bırakmaya hazırlanıyordu. Nisan 1 928 'de bir grup mü
hendis Kuzey Kafkasya'daki kömür madenlerini sabote etmekle
suçlandı. Bir kısmı beraat ederken diğerleri uzun hapis cezalarına
veya ölüme mahkum edildi. Bu olay, Sovyet mühendisleri arasın
da bir terör döneminin başlangıcı oldu. 1 929 yılı başlarında va
tan hainliğiyle suçlanan Palçinski mahkeme huzuruna çıkmadan
gizlilik içinde idam edildi. Eşi Nina Aleksdrovna da tutuklandı.
Gönderildiği çalışma kamplarında bir daha izine rastlanmadı.
Edith Clarke ( 1 8 83-1959)
n dokuzuncu yüzyılın sonuna ve hatta daha sonraki yıllara
O kadar, bir kadının mühendis olmasının önünde her türlü en
gel mevcuttu. Kadın mucitler olsa da, mesleğin kapıları kadınlara
kapalıydı. Edith Clarke'ın erkeklerin egemen olduğu bu meslekte
varlığını sürdürebilmesi, bilim ve teknoloji alanında bir kariyer
sahibi olmak isteyen diğer kadınlara ilham kaynağı olmasının
yanı sıra, bu tür bir kariyer sürdürmek isteyen kadınların önlerin
deki engellerin ortadan kalkmasına da katkıda bulundu.
10 Şubat 1 8 8 3 'te doğan Edith Clarke, avukat ve çiftçi John
Ridgely Clarke ile eşi Susan Dorsey Owings'in dokuz çocuğundan
biriydi. Yedi yaşındayken babasını, beş yıl sonra da annesini kay
beden Clark, bir amcasının vesayeti altına girdi. Diğer kardeşleriy-
234 BÜYÜK MÜHENDiSLER
le birlikte ablalarından biri tarafından büyütüldü. Çocukluğunun
geçtiği aile çiftliği Maryland'deydi. Okul eğitimine burada başla
dı. Ardından on altı yaşına kadar geleneksel bir eğitim gördüğü
bir yatılı okula gönderildi. En başarılı olduğu ders matematikti.
Okulu bitirdiğinde kafasında bir kariyer planı yoktu. Amerikan İç
Savaşı'ndan pek etkilenmeyen Maryland'in kırsal kesimlerindeki
tarım topluluklarında varlığını devam ettiren eski tarz sosyal ya
şamdan keyif alıyordu.
On sekiz yaşında mirasını almaya hak kazanınca, ailesinin ve
arkadaşların tavsiyelerine kulak asmayarak bu parayı eğitimine
harcamaya karar verdi. Özel bir öğretmenden klasik alanda ha
zırlık dersleri alarak, Vassar College'ın giriş sınavını kazandı ve
burada matematik ve astronomi okudu. Onur derecesiyle mezun
oldu ve üç yıl bir okulda öğretmenlik yaptıktan sonra bu yolda
ilerlememeye karar verdi. 1 9 1 1 'de geçirdiği ağır bir hastalığın
ardından, inşaat mühendisliği eğitimi almak üzere University of
Wisconsin'e kaydoldu. Burada bir kız öğrenci yurdunda kalıyor,
yurdun sağladığı sosyal yaşamın keyfini çıkarıyordu. Okuldaki ilk
,, yılının ardından gelen yaz boyunca New York'ta American Tele
graph and Telephone Company'de (AT&T) çalıştı.
O dönemde, Amerika'da mühendislik alanında kadınlar yal
nızca o zamanlar " hesaplayıcı " adı verilen sayısal çözümleyici
olarak çalışabiliyordu. Yaptıkları iş, erkeklerden oluşan araştırma
personeline, sıkıcı ve zaman alan hesaplamalarında yardımcı ol
maktı. Clarke'ın durumunda bu iş elektriğin iletimi ve dağıtımıyla
ilgiliydi. Bu konu, Clarke'ın o kadar ilgisini çekti ki planladığı
üzere Madison'a dönmek yerine AT&T'de, sayısal çözümleme
ekibinin eğitim ve denetimini üstleneceği kalıcı bir işe girdi. Ken
dini geliştirmek için Hunter College'da telsiz dersine, Columbia
University'deki gece okulunda da çeşitli derslere katıldı.
Daha sonra Clarke, önce son sınıf lisans öğrencisi ardından da
lisansüstü öğrencisi olarak MIT'de okumak üzere AT&T'den ay
rıldı. 1 9 1 8 'de elektrik mühendisliği alanında yüksek lisans derece
si alan Clarke, bu itibarlı okuldan böylesi bir derece alan ilk kadın
olmuştu. Ne var ki, bunun istediği mühendislik kadrolarına gir-
EDmi CLARKE 235
mesi için yeterli olmadığını gördü. Bunun üzerine daha önce yap
tığına benzer bir işe girdi. Ancak bu kez, General Electric'in New
York, Schenectady'de bulunan türbin bölümünde çalışıyordu. Bu
rada iki yıl daha sayısal çözümleme alanında çalıştıktan sonra,
içinde doğan seyahat etme isteğine kulak vererek İstanbul'daki
Amerikan Kız Koleji'nde fizik öğretmeni olmaya karar verdi. İ s
tanbul'a giderken Fransa, İsviçre ve İtalya'yı, dönüş yolunda da
Avusturya, Almanya, Hollanda ve İngiltere'yi ziyaret etme ola
nağı buldu. Okulun tatile girdiği dönemlerde gezdiği Türkiye'nin
iç kesimleri ve Mısır onu büyüledi. Yaşamı boyunca devam eden
seyahat arzusu onu, izinli olduğu 1 92 8 yılında Kuzey Kutbu'na
dek götürecekti.
Yurtdışında olduğu dönemde Clarke'ın değerini daha da çok
anlayan General Electric yetkilileri, dönüşünde onu tam yetkili
mühendis olarak merkezi mühendislik bölümüne aldı. Buradaki
asıl görevi, büyük ölçekli elektriksel güç sistemlerinde karşılaşı
lan özel sorunlara çözüm getirmekti. Matematik bilgisini kulla
nan Clarke, birçok zahmetli hesaplamayı gereksiz hale getiren
aletler ve tablolar geliştirdi. Çalışmalarını, meslek kurumlarınca
yayımlanan on sekiz makalede topladı. Bu yayınlar, uygulama
lı matematiğin kullanımıyla, nakil hattı ve güç sistemleriyle ilgili
analizleri büyük ölçüde basitleştiriyordu . Clarke bu konuyla ilgili
bir de kitap yayımladı. Uzun enerji iletim hatları için bir gerilim
regülatörü tasarladı. Regülatör, uç gerilimindeki aşırı düşüşleri
engelliyor, böylelikle bu tür hatlarda gerilimi artırarak daha fazla
akım iletilmesini mümkün kılıyordu.
1 945'te General Electric'ten emekliye ayrıldığında doğup bü
yüdüğü Maryland'e döndü. Ancak iki yıl sonra University of
Texas'ın eğitim kadrosuna katılarak elektrik mühendisliği ders
leri vermeye başladı. Bu görevi 1 95 6 yılına kadar sürdürdü. Ya
şamının son yıllarını yine Maryland'de geçiren Clarke, 29 Ekim
1 95 9'da hayata gözlerini yumdu. Ölümünden beş yıl önce, Soci
ety of Women Engineers'ın Başarı Ödülü'nü alan Clarke, Birle
şik Devletler'de çalışma hayatındaki ilk kadın elektrik mühendisi
olmasının yanı sıra, tüm mühendislik alanlarındaki ilk kadınlar-
236 BÜYÜK MÜHENDiSLER
dan biriydi. Aynı zamanda, American Institute of Electrical Engi
neers'ın ilk kadın üyelerindendi.
Andrey Tupolev ( 1 8 88-1 972 )
alçinski, Stalinist siyasi tasfiyenin kurbanı olan Sovyet mühen
P dislerin belki de en bilineniydi. Bu dönemde birçok mühen
dis, sağ kalma şanslarının çok düşük olduğu çalışma kamplarına
gönderildi. Daha şanslı olan bazılarıysa, genellikle büyük kent
lerde yer alan, nispeten daha iyi yaşam koşullarına sahip, özel
araştırma ve geliştirme cezaevlerine konulmuş, devletin onlardan
istediği işleri yapmışlardı. Bu cezaevlerinde kalanlar daha bağım
sızdılar, ama elbette yine de tutukluydular ve dış dünyayla iletişi
me geçmeleri yasaktı. Sistem tamamen verimsizdi; örneğin, Beyaz
Deniz Kanalı'nı tasarlayan mühendislerin, kanalın geçtiği araziyi
incelemelerine izin verilmemişti. Bir mahkumun atölyesinden ani
den alınması gibi keyfi korku salma eylemleri her an gerçekleşe-
238 BÜYÜK MOHENDisLER
bilirdi. Sovyet toplumunda süregiden saplantılı gizlilik politikası
bilgi akışını yavaşlatıyor, projelerin kritik noktalarda durmasına
yol açıyordu. Aymaz siyasi görevliler ve gizli polis, mühendislerin
işlerine karışıp duruyordu.
Buna rağmen, bu tesislerin Havacılık Gulag'ı adıyla bilinen en
ünlüsünde, Andrey Tupolev liderliğinde çok önemli işler yapıldı.
Uçak tasarımcısı Tupolev, Moskova'nın kuzeyinde küçük bir ka
saba olan Pustomazovo'da 10 Kasım 1 8 8 8 'de doğdu. Moskova
Üniversitesi'ndeki öğrencilik yıllarında aktif bir radikal olan ba
bası Nikolay İvanoviç Tupolev, noterlik ve geçimlik tarımla uğra
şıyordu. Annesi Anna Vasilyevna ( evlilik öncesi soyadı Lisitsina)
dil öğrenme konusunda çok yetenekli bir kadındı. Bu eğitimli,
orta sınıf aile, yönetim biriminin başkenti Tver yakınındaki küçük
bir çiftlikte yaşıyordu. Ailenin yedi çocuğu, örgün eğitime burada
başladılar. Andrey, taşradaki lise yıllarında matematik ve fizikte
parlak bir öğrenciydi, ama diğer derslerde belirgin bir başarı gös
termedi. El yazısı çok kötüydü; ancak bir hayli okuyor, bağımsız
lığına ve kişisel özgürlüğüne çok değer veriyordu.
Babasının, ailesinin ve okul arkadaşlarının tüm itirazlarına rağ
men Tupolev kendini doğa bilimlerine adamaya karar verdi. İlk
adım, Rusya'daki en iyi teknik eğitimin verildiği Moskova Yük
sek Teknik Okulu'nun giriş sınavını geçmekti. Burada Rus hava
cılığının öncüsü olarak kabul edilen Nikolay Jukovski'nin etkisi
altına girdi. Jukovski, aerodinamik kanatların kaldırma kuvvetine
bilimsel bir açıklama getiren ve bu kuvvetin büyüklüğünü hesap
layan ilk kişiydi. Tupolev havacılık eğitimi almaya karar verdi ve
zaman içinde Jukovsky'nin asistanı oldu.
1 9 1 1 'de Moskova'da, Tupolev'in de katıldığı öğrenci olayları
başladı. Tupolev tutuklanarak hapse atıldı. Hapisteyken babası
ölünce, evine dönüp aile çiftliğinin başına geçmesi için serbest bı
rakıldı. 1 9 1 2'de Moskova'ya gidip eğitimini tamamlamasına izin
verildi. Üç yıl sonra, deniz uçağı üreten bir fa brikaya denetmen
olarak girdi, ama Jukovski'nin ısrarlarına dayanamayarak askeri
uçak pilotlarına eğitim vermek üzere ona katıldı. Ekim Devrimi
sonrasında, Sovyet hükümetine bağlılığını bildiren en yaşlı bilim
ANDREY TUPOLEV 239
insanlarından biri Jukovski oldu ve ekibinin geri kalanı da onun
izinden gitti. Bu arada Tupolev, Jukovski'nin çok beğendiği deniz
uçağı kuramıyla ilgili bir tez vererek mezun oldu. Yine Jukovs
ki'nin teşvikiyle Moskova'da, mevcut tesisleri bir çatı altında top
layacak, dünya standartlarında bir kurum olan Merkezi Aerohid
rodinamik Enstitüsü'nün kurulmasını önerdi. Lenin'in bu öneriye
onay vermesi üzerine merkez vakit geçirmeksizin kuruldu. Otori
ter tavırları bazı çalışma arkadaşlarını endişelendirse de, merke
zin başkanlığına Tupolev getirildi. Akciğer tüberkülozu nedeniyle
Tupolev'in bir yıl boyunca iyi bir sanartoryumda tedavi olması
gerekiyordu. Sanatoryumdan dinçleşmiş, ilk gerçek uçağını tasar
lamaya kararlı bir şekilde döndü.
Mühendislerin tasfiyesi sırasında, Tupolev ilk tutuklananlar
dan biri değildi. Bir çalışma kampına değil de Havacılık Gulag'ına
gönderildiği için de şanslıydı. Bu hapisanelerde yaşam koşulları
daha katlanılabilir düzeyde olsa da, bu öncelikli sanayide bile,
mühendiler ve bilim insanları Batılı meslektaşlarının pek karşılaş
madığı kısıtlamalar altında çalışmak zorundaydılar. Uçak tasarı
mı hakkında hiçbir bilgisi olmayan kişiler, Tupolev'in işine karışıp
duruyorlardı. Bir keresinde, gizli polisin güçlü başkanı Beria tara
fından çağrıldı. Beria, Tupolev'in üzerinde çalıştığı pike bombar
dıman uçağının özelliklerini öğrenmek istedi. Sonra da Tupolev'e
uçağın hızını, menzilini, taşıma kapasitesini artırmasını emrede
rek onu gönderdi.
Tupolev'in liderliğinde, hafif avcı uçaklarından uzun menzil
li devasa yolcu uçaklarına kadar, yüzden fazla tipte uçak tasarı
mı yapıldı. Sovyet hükümeti, rejimin meşruiyetini sağlamak için,
her tür gösterişli mühendislik projesini destekliyordu. Teknolo
jik gösteriş kampanyası çerçevesinde, türünün tek örneği uçaklar
üretildi. Bunların en görkemlisi, o dönemde belki de dünyanın
en büyük uçağı olan ve uzun mesafe uçuş rekorunu kırmak için
tasarlanan dev Maksim Gorki uçağıydı. Uçak, 1 8 Mayıs 1 93 5 'te
düşünceye kadar uluslararası uçuş gösterilerinde boy göstermişti.
Tupolev sivil ve askeri havacılıkta bütünüyle metal konstrüksi
yon kullanan ilk Sovyet tasarımcıydı. 1 955'te, Britanya'dan ithal
240 BÜYÜK MÜHENDiSLER
edilen motorlarla ilk Rus j et yolcu uçağını yaptı. Çalışmalarında
çok büyük yarar sağlayacak olsa da, tasarım ekibinin bilgisayarla
çalışması yasaktı. Tupolev önce muhabir üye, ardından 1 95 3 'te
tam üye olarak Sovyet Bilimler Akademisi'ne seçildi. Başka ülke
lerden de onur ödülleri aldı.
Sovyetler Birliği'nde, İlyuşin ve Sikorsky gibi başka önemli
uçak tasarımcıları da yetişmiştir. Deniz uçakları ve helikopterler
tasarlayan Sikorsky, ekibiyle birlikte genellikle Batı'da geliştirilen
tasarımları kopyalayan Tupolev'den daha özgündü. Sibirya'da
düşen Amerikan savaş uçakları daima titizlikle incelenir ve özel
likleri kopyalanırdı. Tupolev yaşamının son yıllarını, Sovyetler
Birliği'nin İngiliz-Fransız ortak ürünü Concorde'la rekabet etmesi
amaçlanan süpersonik Tu- 1 44 uçağı üzerinde çalışarak geçirdi.
23 Aralık 1 972'de öldüğünde, Sovyet basını Tupolev'in başarı
larını sıralamış, ama varlıkları halen devlet sırrı niteliğinde olan
bazı uçak modellerinin özel hapishane atölyelerinde tasarladığın
dan hiç bahsedilmemiştir.
John Logie Baird ( 1 8 8 8- 1 946)
att, Rennie v e Bell, İskoçya'nın dünyaya armağan ettiği
W mühendislerdir. Şimdi de son " özel mucitlerden " biri olan
bir diğer İskoç'a geçeceğiz. Zeki ve bağımsızlığına aşırı düşkün
Presbiteryen rahip John Baird'in dört çocuğundan en küçüğü olan
John Logie Baird, Firth of Clyde kıyısında o zamanlar küçük ama
gözde bir yerleşim yeri olan Helensburg'da 1 3 Ağustos 1 8 8 8 'de
doğdu. Becerikli bir kadın olan annesi Jessie Morrison Inglis,
gemi yapımcılığıyla uğraşan Glasgow'lu bir aileden geliyordu.
İki kızı, iki de oğlu oldu. Çocukluğunda utangaç ve miyop olan
Baird, boş zamanlarını okuyarak ya da elektrikli küçük aletler ya
parak geçirdi. Geleneksel okul eğitiminin ardından, bugünkü adı
University of Strathclyde olan Royal Technical College'da, ağır
242 BÜYÜK MÜHENDiSLER
ve monoton fabrika işlerinde deneyim kazandığı bir mühendis
lik dersi aldı. Daha sonra bir yıl University of Glasgow'a gitti,
ama 1. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla eğitimine çok geçmeden
ara vermek zorunda kaldı. Kalıcı sağlık sorunları nedeniyle, gö
nüllü olarak başvurduğu askerliğe kabul edilmedi. Savaş yılla
rında şef mühendis olarak çalıştığı Clyde Valley Electircal Power
Company'deki görevinden de aynı nedenle istifa etmek zorunda
kaldı. Daha sonra, küçük ölçekli üç ticari girişimde bulundu ve
farklı düzeyde başarılar elde etti. Önce Glasgow'da çorap, sonra
sağlık sorunları nedeniyle gittiği Trinidad'da konserve işine girdi,
ardından Londra'da bakkaliye ürünleri sattı. 1 922'de fiziksel ve
ruhsal bir çöküş yaşayınca, çalışmayı bırakıp East Sussex'de deniz
kenarında bir sayfiye yeri olan Hastings'e yerleşti. 1 924'te ölen
annesinden kalan küçük miras, ileride onu üne kavuşturacak ça
lışmalara başlamasını sağladı.
Baird, sağlık sorunları ve parasızlığın getirdiği zorluklara rağ
men, elektrik mühendisliği bilgisinden yararlanmaya soyundu.
Deneysel çalışmaların yapıldığı, ancak ticari kullanım için geliş
tirilmesi gereken televizyon çok ilgisini çekiyordu. İskoç bilim
insanı Campbell-Swinton'ın televizyonun nasıl geliştirilebilece
ği konusunda 1 9 1 1 'de Londra 'da verdiği konferanstan bu yana
Fransa ve Amerika'da birtakım girişimler yapılmış, ancak büyük
bir ilerleme kaydedilememişti . Campbell-Swinton, mekanik ve
elektronik tarama olmak üzere iki olası yöntemden bahsetmiş,
böylesi kaynaklara ancak Westinghouse Electric gibi büyük Ame
rikan şirketlerinin sahip olduğunu belirtmişti. Mekanik yöntemi
seçen Baird iki yıl sonra, titrek bir görüntüyü birkaç metre uzağa
iletebilen ilkel bir aygıt tasarladı. Teçhizatını Londra 'da iki odalı
bir tavan arasına taşıyan Baird, ilk resmi televizyon yayınını Ocak
1 926'da yaptı. Sanayi casusluk endişesiyle çalışmalarını büyük bir
gizlilik içinde sürdürüyordu.
Aynı yılın Aralık ayında, görüntülerin karanlık bir odadan
kızılötesi ışınlarla iletildiği " noctovisor" adını verdiği aygıtın ta
nıtımını yaptı. Bu sırada bir tür fiber optiğin de patentini aldı.
1 92 7' de telefon hattı üzerinden Londra ile Glasgow arasında, er-
JOHN LOGIE BAIRD 243
tesi yıl Londra ile New York ve Atlas Okyanusu'nun ortasındaki
bir gemi arasında televizyon yayınları gerçekleştirdi. Doğal renk
lerde, stereoskopik ve büyük ekran televizyonların ilk adımını attı;
1 929'da çok yüksek frekansla ilk yayını gerçekleştirdi. Kurduğu
Baird Television Development Company'ye, ilk gerçek televizyon
programı denemeleri yapabileceği dalga boyları tahsis edildi. Bir
kaç ay sonra görüntü ve ses senkronizasyonu sağlandı ve hafta
nın beş günü sabahları yarım saatlik programlar yayımlanmaya
başlandı. Alıcılar çok pahalı olduğu için, programlar halka açık
yerlerde gösteriliyordu. 1 9 3 l 'de Epsom'da yapılan Derby at ya
rışlarının yayını kamuoyunun büyük ilgisini çekti. Yabancı ziya
retçiler görüntülerin yüksek kalitesine, düzenli program yayınına
ve dışarıdan yapılan yayınlara hayran kalıyorlardı. Ancak, Bri
tanya'daki radyo yayınlarını tekelinde tutan British Broadcasting
Corporation ( BBC) genel olarak olumsuz bir tutum sergiliyordu.
Başta Radio Corporation of America ve iştirakleri olmak üzere,
güçlü Amerikan girişimleriyle işbirliği içindeki Marconi'nin şirke
ti de Baird'in şirketine şiddetle karşıydı. Bir sonraki bölümde gö
receğimiz üzere, Britanya'da Marconi-EMI sistemi adıyla bilinen,
rakip bir televizyon sistemi geliştirmişlerdi.
Baird kırk yaşındaydı ve işleri iyi gitmeye başlamıştı. Lond
ra'nın güneyinde yer alan Box Hill'de konforlu bir villaya taşındı.
Birleşik Devletler basınında hep olumlu şekilde yer almıştı; yetki
lilerle dalga boyu konusunda görüşmek ve kendi sistemini tanıt
mak üzere 1 93 1 'de Amerika 'ya gitti. Fransa, Almanya ve diğer
Avrupa ülkeleriyle daha önce bağlantılar kurmuştu. Ziyareti iş
açısından çok başarılı geçmese de, Amerika'dayken Kimberley'de
ki De Beers elmas madeninin müteveffa müdürü Henry Albu'nun
yetenekli kızı Margaret'la evlendi. Margaret, müzik eğitimi alıp
konser piyanisti olmak için Londra'ya gelmişti. İngiltere'ye dön
düklerinde önce Box Hill'in zirvesindeki villada, ardından Lond
ra 'nın merkezine yakın Primrose Hill'de daha uygun bir başka
evde yaşadılar. 1 93 3 'te Baird, Margaret'a danışmaksızın, Syden
ham'da George dönemi mimarisindeki büyük bir eve taşınma ka
rarı aldı. Yeni ev Baird'in Crystal Palace yakınlarında gerçekleş-
244 BÜYÜK MÜHENDiSLER
tirdiği araştırma etkinlikleri için daha uygundu. Dökme demir ve
camdan yapılmış dev bir bina olan Crystal Palace, başta Hyde
Park'ta inşa edilmiş, ancak sonradan Londra'nın doğusundaki bu
bölgeye taşınmıştı. Ne yazık ki 1 935'te burada çıkan bir yangın
da, değerli cihazları ve araştırmasıyla ilgili kayıtlar yok olacaktı.
Baird, rakip televizyon sistemlerinden hangisinin Birleşik
Krallık'ta standart olarak ka bul edileceği konusunda danışma
kurulunun vereceği raporu bekliyordu. Sonuçta, komitenin kara
rı Marconi-EMI sisteminin lehine oldu. Baird'in şirketi iki yıl bo
yunca, Marconi kuruluşunun kaynaklarına sahip olan rakibiyle
yan yana çalıştı. Ne var ki, Baird'in 240 satırlı mekanik taramay
la çalışan sistemi, Eylül 1 93 7'de yerini Marconi-EMI tarafından
geliştirilen 405 satırlı elektriksel taramalı sisteme bıraktı. Baird
mücadeleye devam etti, ama herhangi bir geliri yoktu ve sınırlı
sermayesiyle yaşamak zorundaydı. Şirket hisseleri de değersizdi.
Baird'in, 1 93 2 yılında Diana adında bir kızı ve 1 93 5 'te Malcolm
adında bir oğlu dünyaya geldi. il. Dünya Savaşı başladığında
aile Cornwall'un kuzey kıyısında bulunan küçük tatil kasabası
Bude'a taşındı, ama Baird daha çok Sydhenam'da yaşamaya ve
çalışmaya devam etti.
Baird, tarama diski yerine katot ışınlı tüpü temel alan bir tek
noloj i kullanarak televizyon üzerinde çalışmaya devam etti. Ra
dar olarak bildiğimiz, savaşta ve savaş sonrasında yaşamsal önem
taşıyan teknolojiyle de çok ilgileniyordu. Uygulama alanları çok
farklı olsa da, aslında bu iki teknoloj i tamamen aynıydı. İngilte
re radarın geliştirilmesinde öncü rolü oynuyor, Birleşik Devletler,
Fransa, Almanya ve Hollanda da hemen ardından geliyorlardı.
Baird, Savunma Bakanlığı için çalışabileceğini belirtmiş, ama
kendisine bir çağrı yapılmamıştı. Savaşın sonlarına doğru sağlığı
bozulmaya başladı. Bu arada eşi, aileyi Hasting yakınlarındaki
Bexhille'e taşımıştı. Baird, Şubat 1 946'da geçirdiği felç sonucu
14 Haziran sabahı, geride eşini ve iki çocuğunu bırakarak hayata
gözlerini yumdu. Oğlu Malcolm, Kanada'da McMaster Universi
ty'de kimya mühendisliği profesörü oldu; kızı Diana ise evlenene
kadar öğretmenlik yaptı.
JOHN LOGIE BAIAD 245
Baird'in bazı kişilik problemleri olduğu yadsınamaz. Cana ya
kın bir dost olduğu söylenebilirdi, fakat bazı düşmanlar da edin
mişti. Bunlardan biri de BBC'de çalışan Reith'di. Ticaretten pek
anlamıyordu. Yeni buluşlar peşinden koşmaktansa umut vaat
edenleri geliştirmesi gerektiğinin farkına varmamıştı. Eşi, kendisi
hakkında yazdığı anılarında, mizah anlayışının acımasız ve yara
layıcı olabildiğini belirtmişti. Televizyon dışında hiçbir şeye ilgi
duymamasını moral bozucu buluyordu. Baird'in birçok tanıdığı
ve işi dolayısıyla görüştüğü pek çok kişi vardı, fakat gerçek dost
ları yoktu. Arkadaşlarından biri şöyle demişti:
Ona ilişkin en canlı izlenimim, görünürdeki sakin kişiliğinin altında yatan
katı inatçılığıydı. Bir işi sonuna kadar götürmekte engel tanımazdı ki bu, hep
televizyonu geliştirmek oldu. Eşsiz bir mizah duygusuna ve büyük bir cesare
te sahipti ; azmini ömrümün sonuna kadar anımsayacağım.
Bir diğer arkadaşı Baird'i, bir peygamberin görüsüne, bir ço
cuğun özgüvenine ve bir çoban köpeğinin dirayetine sahip biri
olarak tarif etmişti. Bir diğeri de onu, her şeyi denemeye hazır,
ancak sürekli mali sıkıntılar içinde bulunan; mekanik cihazlara
yönelik tutkusuyla tuhaf bir hayalci, aklına koyduğunu yapan, al
çakgönüllü bir adam olarak betimlemişti. Sakin, nüktedan, insan
larla arasına mesafe koymayan, hiçbir zaman ölçüsüz iddialarda
bulunmayan biriydi.
Vladimir Kosma Zvorikin ( 1 8 89- 1 982)
kim Devrimi'nin ardından, önde gelen Rus mühendislerin ba
E zıları Birleşik Devletler'e göç etti. Bunlardan biri de televiz
yonun geliştirilmesinde Baird'e rakip olan Vladimir Kosma Zvo
rikin'di. Zvorikin, 30 Temmuz 1 8 8 9'da Rusya'nın tarihi kent
lerinden Murom'da, Kosma ve Elena Zvorikin çiftinin, beşi kız
ikisi oğlan olmak üzere hayatta kalan yedi çocuğunun en küçüğü
olarak dünyaya geldi. Babası işadamıydı. Çocuklar, Moskova'ya
yalnızca 240 kilometre uzaklıktaki zengin kentin merkezinde yer
alan konakta büyüdüler. Zvorikin, kentteki ortaokuldan onur
derecesiyle mezun olduktan sonra, fizik eğitimi almak üzere Sen
Petersburg Teknoloji Enstitüsü'ne kaydoldu. Yaz tatillerinde, sa
nayide çalışma deneyimi edinmesi için önce demiryollarına, sonra
248 BÜYÜK MÜHENDiSLER
bir çelik fabrikasına, son olarak da bir elektrik santraline gönde
rildi. Üniversitedeki üçüncü yılında, Avrupa sanayisini tanımaları
için Almanya, Belçika, Fransa ve İngiltere'ye gönderilen öğrenci
ler arasında yer aldı.
Fizik laboratuvarının başındaki hocaları Boris Rozing, elekt
rikli teleskop ve televizyonun ilk biçimlerinden olan " uzaktan
görme " ile ilgili çalışmalar yapıyordu. Zvorikin onun asistanı
oldu. Bu alanda çalışan Fransız ve Alman bilim insanları da var
dı. Rozing, o dönemde bir devrim geçirmekte olan kuramsal fizik
alanındaki bilgi eksikliğini gidermesi amacıyla Zvorikin'in önce
ünlü Fransız fizikçi Paul Langevin'le Paris'te, ardından Berlin'de
Technische Hochschule Charlottenburg'da çalışmasını sağladı.
Ne yazık ki Almanya, Zvorikin buraya geldikten kısa süre sonra
Rusya'ya savaş açtı ve genç adam büyük zorluklarla Sen Peters
burg'a dönmeyi başarabildi. Hemen askere alınan Zvorikin bir
telsiz istasyonu kurdu ve zamanının çoğunu telsiz mesajlarını şif
releyerek ya da onların şifrelerini çözerek geçirdi.
Zvorikin, kısa bir flört döneminin ardından Nisan 1 9 1 6'da
Tatyana Vasilyeva adlı bir diş hekimliği öğrencisiyle evlendi. Ne
yazık ki evliliği pek yolunda gitmedi. Bu sırada teğmen rütbesiyle
Sen Petersburg'da bulunuyordu. Daha sonra, bir ayaklanmanın
bastırılmaya çalışıldığı, Doğu Türkistan sınırında küçük bir çöl
kasabası olan Turgay'a gönderildi. Ayaklanma sona erince devrim
rüzgarlarının estiği Moskova'ya, ardından da kısa süre önce ismi
Petrograd olarak değiştirilen, kargaşa içindeki Sen Petersburg'a
gitti. Son olarak birliğiyle, o dönemde Almanların elinde bulunan
Kiev'in karşı kıyısında, Dinyeper Nehri üzerindeki bir yere gönde
rildi ve Tatyana da ona katıldı.
Terhis olunca Tatyana 'yla birlikte Moskova'ya gitti. Ancak
kentteki durum o kadar karışıktı ki, ülkeyi terk etmeye karar
verdiler. Kaybedecek vakit yoktu; eski bir çarlık ordusu subayı
olduğundan her an tutuklanabilirdi. Zvorikin önce Arhangelsk'e
doğru yola çıktı. Ağustos 1 9 1 8 'de buraya ulaştı ve Amerikan vize
si almayı başardı. Yolculuğun sonraki aşaması da zorluydu, ama
ateşkes anlaşması imzalanınca, Londra üzerinden Amerika'ya git-
VLADİMIR KOSMA ZVORIKİN 249
menin bir yolunu buldu. New York'ta birkaç ay kaldıktan sonra
Rusya'ya dönmeye karar verdi. Ancak bu kez Büyük Okyanus
üzerinden gidecekti. Oysa Rusya'da durum hala çok karışıktı. Ül
kesinde ancak eşyalarını toplayacak kadar kaldı ve artık temelli
yerleşeceği Birleşik Devletler'e döndü. Bütün bu süre boyunca ka
rısının nerede olduğunu bulmaya çalışmıştı. Sonunda eşinin arka
daşlarıyla birlikte Berlin'de yaşadığını öğrendi; birkaç ay sonra da
yeniden bir araya geldiler. Tatyana çok geçmeden ilk çocuklarına
hamile kaldı.
Zvorikin İngilizce konuşmakta güçlük yaşasa da, yeterli düzey
de okuyup yazabiliyordu. Westinghouse Electric Company, Ekim
Devrimi sonrasında Birleşik Devletler'e göç etmek zorunda kalan
Rus bilim insanlarını işe alma yönünde bir politika benimsemişti.
Şirketin mühendislerden kurulu bir ekip, Pittsburgh'un doğusun
da yer alan Westinghouse radyo istasyonundan yapılan yayınları
yakalayan alıcılarda kullanılacak yeni bir amplifikatör lambası
üzerinde çalışmaktaydı. Zvorikin de bu ekibe katıldı. Ancak ba
şarılı geçen bir yılın ardından maaşının düştüğünü görünce çok
şaşırdı. İstifa ederek Kansas City'de küçük bir şirkette, öncekinin
iki katı bir ücretle çalışmaya başladı. Burada olmaktan hoşnuttu,
ama patronlarını geliştirmeye çalıştıkları işlemin işe yaramaya
cağına ikna etmesiyle laboratuvar çok geçmeden kapandı. West
inghouse, öncekinden çok daha iyi şartlara sahip bir iş teklifiyle
geldi. Böylece Zvorikin en çok istediği alanda, elektrikli katot ışın
tüplü televizyon üzerinde çalışma imkanı buldu. Burada asıl sorun
alıcıyla değil, kamera tüpüyle ilgiliydi.
Zvorikin, 1 925'te bu sorunun üstesinden gelmenin bir yolu
nu buldu. Tasarımının çalışan bir modelini Westinghouse'un üst
düzey yönetimine sundu; yöneticiler pek ilgi göstermedi. Sonuç
olarak televizyon projesi ondan alınarak, mekanik tarama taraf
tarı bir başkasına verildi. 1 928 'de Zvorikin Westinghouse için üç
farklı projede çalışıyordu: Yeni, çok duyarlı bir fotosel, sinema
filmleri üzerine ses kaydedebilmek için yeni bir yöntem ve yeni
bir faks vericisi ve alıcısı. Zvorikin 1 92 8 'de Avrupa'ya gönderildi
ve televizyon konusunda Avrupalıların Amerikalılardan daha ileri
250 BÜYÜK MÜHENDİSLER
olduklarını gördü. Bu durumu Westinghouse'a bildirdiğinde en
çok istediği şeye kavuştu: Uygulanabilir ticari bir televizyon siste
mi üretmek için tam yetki.
Zvorikin 1 93 3 'te tekrar Avrupa'ya gitti ve bu kez Mosko
va'ya resmi bir ziyarette bulundu. 1 9 1 9 'dan beri ilk kez ayak
bastığı ülkesine, televizyonla ilgili konferanslar vermek üzere er
tesi yıl altı haftalığına tekrar gitti. Birkaç ziyaret daha yaptıktan
sonra, Sovyet ticaret kurumu, radyo ve televizyon cihazları için
Westinghouse'a büyük bir sipariş verdi. Alıcıların çok pahalı ol
masına rağmen, İngiltere'de Alexandra Palace'da, çok yakında
bir televizyon istasyonu kurulacağını öğrenmişti. Amerika' da ise
buna benzer bir hizmet 1 93 9 yılına kadar sunulmayacaktı. Bir
kaç ay sonra savaşın başlamasıyla, önce İngiltere'deki, ardından
Birleşik Devletler'in savaşa girmesiyle de Amerika'daki yayın
son buldu.
Zvorikin, ilk fırsatta Amerikan vatandaşlığına geçmişti.
1 94 3 'te, Princeton'a taşınmasından kısa bir süre sonra National
Academy of Sciences'a seçildi. 1 944'te yürüttüğü faaliyetler FBI'ın
dikkatini çekince Zvorikin incelemeye alındı. Ülkeden ayrılması
na izin verilmedi; 1 946'da dosyası kapatılınca seyahat etme öz
gürlüğüne yeniden kavuştu. McCarthy dönemindeki kızıl avının
sonlarına yaklaşıldığı 1 954'te ülkeye sadakati yine sorgulanır
oldu. Ancak yapılan soruşturmada casusluk faaliyetinde bulun
duğuna veya Komünist Parti üyesi olduğuna dair bir kanıt ortaya
konamadı. Zvorikin 1 967'de " bilim, mühendislik ve televizyon
alanlarına yaptığı büyük katkılar ve mühendislik uygulamalarının
tıbba uyarlanmasını teşvik ettiği " için başkan Nixon tarafından
Ulusal Onur Madalyası'yla ödüllendirildi.
Zvorikin bu dönemde bile İngilizceyi ağır bir Rus aksanıyla
konuşuyordu. Teknik olmayan pek çok konuya da ilgi duyan
Zvorikin, Çarlık Rusya'sındaki zenginlere özgü sosyal meziyetlere
sahipti. Başta Rus göçmenler olmak üzere çok sayıda yazar, sanat
çı, müzisyen ve felsefeciyle arkadaştı. Yirmi yıllık bir ayrılığın ar
dından 1 9 5 1 'de ilk eşinden boşandı ve New Jersey'deki Taunton
Gölü kıyısındaki evinde komşusu olan Katherine Polevitsky'yle
VLADIMIA KOSMA ZVOAİKIN 251
evlendi. 29 Temmuz 1 9 82'de, doksan üçüncü doğum gününden
yalnızca bir gün önce Princeton'da hayata gözlerini yumdu.
IX
GABO R 'DAN S HAN NON 'A
Dennis Gabor ( 1 900- 1 979)
elec ��in bilim insanı, mühendisi, mucidi, hümanisti ve No
G bel Odülü sahibi Dennis Gabor (Macarca asıl adıyla Gabor
Denes ) 5 Haziran 1 900'de Budapeşte'de doğdu. Üç erkek kar
deşin en büyüğü olan Dennis'i 1 93 5 'te yaşamını yitiren George
ve 1 903'te doğan Andre izledi. Dennis 1 83 2 doğumlu büyükba
basının ebeveynlerinin, on sekizinci yüzyılın sonunda Rusya ve
İspanya'dan gelerek Macaristan'a yerleştiklerini biliyordu. Uzun
boylu, açık mavi gözlü aile bireyleri kökenlerinin, yüzyıllar önce
Yahudiliği kabul eden Rus boylarından birine dayandığını dü
şünüyordu. Dennis'in babası Bertalan (veya Bartholemew) Ma
caristan'ın Eger kentinde 1 8 67'de doğmuştu. Üniversiteye gidip
ailenin diğer birçok ferdi gibi mühendis olmak isteyen, yetenekli
256 BÜYÜK MÜHENDİSLER
ve hırslı bir çocuktu. Fakat ne yazık ki babasının işleri ters gitti, o
da okuldan ayrılıp on yedi yaşında bir büroda işe girmek zorunda
kaldı. Çok çalışarak kendini ispatladı ve Macaristan'ın en büyük
sanayi kuruluşunun yöneticisi oldu. Annesi Adrienne (evlilik ön
cesi soyadı Kalman), evlenince sahneleri bırakan bir oyuncuydu.
Adrienne'in babası çok yetenekli bir saatçi, dedesi mükemmel bir
terziydi. Ancak Dennis ailesinin anne tarafı hakkında pek bilgi
ye sahip değildi; Macaristan'a on sekizinci yüzyılda gelen Sefarad
Yahudileri'nden olduklarını düşünüyordu.
Üç kardeş, Almancanın yanı sıra Macarcanın da konuşulduğu
kültürlü bir ailede büyüdüler; dört dili akıcı olarak konuşabilme
leri için önce Fransız, ardından İ ngiliz mürebbiyeleri oldu. Deli
kanlılık çağlarında, seçkin bir özel öğretmenin yanı sıra, baba
larının yakın arkadaş çevresi de entelektüel açıdan gelişmelerine
yardımcı oldu. Aralarında bir doktor ve bir avukatın da bulun
duğu bu arkadaş çevresi, genç ve yetenekli Gabor'lara özel ilgi
gösteriyordu. Aile, öğle ve akşam yemeklerinde bir araya gelmeye
özen gösterirdi. İlerleyen yıllarda yemek saatleri giderek bir tartış
ma grubunun toplantılarına benzemeye başlamıştı.
Dennis, kitap okumaya doymayan bir gençti ve olağanüstü bir
belleğe sahipti. On iki yaşlarındayken, Schiller'in 430 dizelik epik
şiiri Das Lied von der Glocke'yi ( Çanın Şarkısı ) ezberleyebilirse
babası onu ödüllendireceğini söylemişti. Dennis ödülü kazandığı
gibi, daha sonraki yıllarda da şiiri hep ezberinde tuttu. Macarca
şiirleri, aynı vezni koruyarak mükemmel bir şekilde Almancaya
çevirmekten zevk alırdı. Evdeki, ünlü tabloların röprodüksiyonla
rının bulunduğu görsel sanat tarihi koleksiyonu entelektüel geli
şimine büyük katkı sağlamıştı. Dennis resim sergilerindeki hemen
her resmin ressamını söyleyebiliyordu. Fevkalade bir belleğe ve
güzel bir sese sahip olan Dennis müzikte de yetenekliydi ve birçok
opera parçasını özgün dilinde seslendirebiliyordu.
Ailesinin etkisi o kadar güçlüydü ki, aldığı eğitimin Dennis'in
gelişmesinde nispeten az bir etkisi oldu. Müfredatında matematik
ve temel bilim dersleri de bulunan bir okula gitti. Birkaç ay son
ra sınıf öğretmeni, nörotik bir çocuk olduğu için Dennis'in kont-
DENNIS GABOR 257
rol edilmesi güç çocukları kabul eden bir kuruma gönderilmesini
önerdi. Sorunun sınıfın düzeyinin düşük olmasından kaynaklan
dığını anlayan babası, Dennis'in okulda kalması için idareyi ikna
etti. Dennis, okul yaşamı boyunca hep yüksek notlar aldı. Hemen
her zaman müfredatın önünde gitti ve öğretmenlerine gereken
saygıyı göstermedi.
Dennis'in fizik öğretmeni, derslerinde okulun sağlamadığı öğ
retim araçlarından da yararlanan, işine bağlı bir adamdı. Yine
de Dennis'in fizik bilgisi, küçük yaşlarında bile, öğretmeninden
ileriydi. Bunu da, Almanca ileri matematik ve fizik ders kitapla
rı da dahil olmak üzere, istediği her kitabı babasının izniyle ala
bilmesine borçluydu. Gabor, "Üniversiteye gitmeden önce, orada
öğreneceğim matematik bilgisinin tamamını ve Berlin'deki teknik
üniversitede öğreneceğim elektromenyetik kuramla ilgili bilgilerin
çok daha fazlasını zaten biliyordum, " demişti. Matematik ala
nında diploma sahibi olmasa da, yetkin bir matematikçiden daha
iyiydi. Bu durum zaten yaşamı boyunca gerçekleştirdiği çalışmala
ra şöyle bir bakınca bile anlaşılabilir: Bütün yaratıcı fikirleri, ilgili
ayrıntıların salt matematiksel analizine dayalıydı.
Çelimsiz bir çocuk olan Dennis, okulda fiziksel yönden de ge
lişti ve atletik bir görünüm kazandı. Yaşamının ilerleyen yıllarında
tenis oynamaya başladı. Subay eğitim birliğine katılıp, topçuluk
ve binicilikte de uzmanlaştı. 1 9 1 ?'de, üniversiteye giriş hakkını
kazandığı Matura sınavını geçmesinin ardından askere çağrıldı.
Bu görevle, o dönemde Macar kuvvetlerinin işgali altında olan
Kuzey İtalya'ya gitti ve bildiği dillere İtalyancayı da ekleme fırsa
tını yakaladı. Terhis olunca Budapeşte'ye döndü.
Savaş sonrasında Avusturya monaşisinin yıkılması, ekonomik
ve sosyal düzeni altüst etmişti. Dahası, Macaristan nüfusunun ve
zenginliklerinin büyük bir kısmı Romanya'ya geçmişti. Avusturya
İmparatorluğu'nun ikinci başkenti Budapeşte, birdenbire küçük
bir ülkenin başkentine dönüşmüştü. 1 9 1 9'da, Bela Kun önderli
ğindeki komünist rej im idareyi ele aldı. Liderlerinin çoğunun Ya
hudi olduğu yönetim dört ay sonra çöktüğünde, Yahudi karşıtlı
ğı tüm ülkeyi kasıp kavurdu. Amiral Horthy liderliğindeki faşist
258 BÜYÜK MÜHENDiSLER
rejim döneminde, komünist gözüyle bakılan Yahudilerin hakları
kısıtlandı. Bu dinsel değil, ırkçı bir Yahudi karşıtlığıydı.
Bu aşamada Gabor Ailesi'nin tüm fertleri Lutheryancılığı be
nimsedi; Dennis yaşamının sonuna kadar bu inanca sadık kaldı.
Savaş sonrası Macaristan'ında yetenekli ve hırslı insanlar bilim
den ziyade mühendisliğe yöneliyorlar, böylece hayatlarını kaza
nabilecekleri daha iyi bir mevki sahibi olabiliyorlardı. Ne var
ki, dönemin gerici hükümetinin politikalarıyla ihtilaf içinde ol
duğunu gören Gabor, üçüncü yılında ülkeden ayrılarak eğitimini
Berlin'de sürdürmeye karar verdi. Macar bilim insanlarının belki
de en parlak yıldızı olan Von Neumann da aynı kararı almıştı.
Von Neumann'a iki savaş arasındaki dönemde neden bu kadar
çok insanın ülkeden göç ettiği sorulmuştu. O da, Orta Avrupa'nın
bu bölgesinde tüm toplum üzerine uygulanan dış baskı, bireyle
rin bilinçaltındaki aşırı güvensizlik hissi ve olağandışı bir üretime
geçmek ile yok olup gitmek arasında seçim yapma gerekliliği gibi
kesin olarak tanımlayamayacağı bazı kültürel etkenlerin bir araya
gelmesinin bunda etkili olduğu söylemişti.
Gabor Berlin'de, mühendislik yerine fizik alanında uzmanlaş
maya karar verdi. Üniversitede salı günleri gerçekleştirilen ve onun
için haftanın en önemli zamanı olan fizik kolokyumlarına katıl
maya başladı. Einstein'ın verdiği " unutulmaz" istatistiksel meka
nik semirlerine de katılıyordu. Aslında tüm bunlar, her ne kadar
mühendis olarak anılmak istiyorduysa da, fizikçi olmaya karar
verdiğini gösteriyordu. Gabor, fizik alanında kıdemli araştırmacı
unvanını kazandıktan sonra, Siemens-Halske şirketinin fizik labo
ratuvarında çalışmaya başladı. Hitler iktidara gelince sözleşmesi
yenilenmeyince Budapeşte'ye döndü. Ancak buradaki siyasi duru
mun daha da kötüleşmiş olduğunu gördü. Tanıdığı bazı fizikçiler
İngiltere'ye göç etmeyi düşünüyordu. Metropolitan-Vickers ana
şirketinden bir iş teklifi alınca Gabor hemen kabul etti. Çalıştığı
yüksek gerilim laboratuvarı mutlu bir yaşam sürmeye başladığı ve
iki yıl içinde de kentin yerlisi olan bir demiryolu mühendisinin kı
zıyla evlendiği Rugby'de bulunuyordu. On beş yıl Rugby'de kalan
Gabor daha sonra bu yılları, Berlin'deki coşkuyla kıyaslandığın-
OENNIS GABOA 259
da, araştırma açısından kısır bir dönem olarak değerlendirecekti.
Bunun temel nedenlerinden biri de, yaklaşan savaşa hazırlık ola
rak laboratuvarda sürdürülen gizli radar araştırmalarına, yabancı
olduğu için dahil edilmemesiydi.
Yine de Gabor bu yıllarda elektron mikroskobunu ve ardın
dan lazeri keşfetmenin eşiğine geldi. Bazıları ticari değer de taşı
yan birçok buluşu için patent aldı. 1 942'de, daha sonra kendisine
Nobel Ödülü kazandıracak olan holografi çalışmalarının temeli
ni oluşturan elektron optiğiyle ilgili bir konferans verdi. Gabor,
yirmi yıl endüstri laboratuvarlarında çalıştıktan sonra 1 949'da,
Londra'daki Imperial College'da elektron fiziği doçenti olarak
akademik hayata döndü. Sonraları bilimsel kariyerinin en mutlu
yılları olarak tanımlayacağı bu dönemde, genç araştırmacılardan
oluşan bir ekibi yönetti. Tam bir işkolikti, ama işlerini kendi hı
zında yürütürdü; mesela sık sık masasında şekerleme yapardı. Dü
zenli derslere girmektense özel ders vermeyi tercih etti. Sanayide
danışmanlık yaptı; akademide idari görevlerden muaftı.
1 95 8 'de Imperial College'da elektron fiziği kürsüsüne getiril-
di. Dönem açılışında verdiği dersin ilk bölümünde termonükleer
füzyonun fizibilitesi gibi bilimsel konuları ele alırken, ikinci bölü
münde toplumun geleceği hakkında konuşmaya başladı ve şunları
söyledi:
Gelecek öngörülemez ama gelecekler icat edilebilir. İnsan toplumunu
bugün olduğu hale getiren şey insanın icat etme yeteneğidir. Mucidin atma
sı gereken ilk adım, henüz mevcut olmayan, ama mucide bir yönüyle cazip
görünen bir şeyi veya durumu hayalinde canlandırmaktır. Daha sonra öyle
veya böyle bir yolunu buluncaya kadar, konuyu her yönüyle mantıksal olarak
tartışmaya başlayabilir. Sosyal mucit için insanın rızasını almak en önemli ve
zor adımdır.
Gabor, en popüler kitabı olan ve birçok dile çevrilen Inventing
the Future'da ( Geleceği Tasarlamak) düşüncelerini geliştirmeye
devam etti. Bu kitapta, komünizmle ilgili eleştirel düşüncelerine de
yer verdiğinden, daha sonra Macaristan Bilimler Akademisi'nin
260 BÜYÜK MÜHENDİSLER
onursal üyeliğine seçilince çok şaşırdı. Imperial College, 1 967'de
artık emeklilik yaşına gelen Gabor'un profesörlük görevine de
vam etmesine izin verdi. Böylece hem ofisinde çalışmaya devam
edebilecek hem de gereksinim duyduğu sekretarya desteğini ala
bilecekti. Şubat 1 969'da, Londra'daki Royal Institution'da gele
neksel cuma akşamı toplantılarında yaptığı konuşma, insanlarla
birlikte olduğu son an olacaktı.
Emeklilik yıllarında, sosyal konular üzerine giderek daha faz
la yazmaya başladı. " Geleceğimin büyük bir kısmının ardımda
kaldığı şu anda hiçbir zaman göremeyeceğim geleceği çok merak
ediyorum, ama yazdıklarımın bu yeni çağa yumuşak bir geçiş ya
pılmasına katkıda bulunacağına inanıyorum, " demişti. Gabor,
kitaplarında ve konuşmalarında, keskin zekasıyla insan türünün
devamlılığıyla ilgili sorunlara, özellikle de bunların teknolojik
gelişmelerle ilgili olanlarına eğilmişti. Gabor'lar yazlarını genel
likle İtalya'da, Roma'nın güneyinde Akdeniz kıyısındaki Anzio
yakınında bulunan Lavinio Lido'daki villalarında geçiriyorlardı.
Farklı mesleklerden insanların doğal kaynaklar, beslenme, çevre
sel iklim, üçüncü dünya, gelir dağılımı gibi konuları incelemek
için bir araya geldikleri Club of Rome'un kurucularından biriydi.
Gabor'un adı bir süredir Nobel ödülleri için geçiyordu ve holog
rafi alanındaki öncü çalışmaları nedeniyle 1 971 yılında Nobel Fi
zik Ödülü'ne layık görüldü. Bunu, diğer onur ödülleri ve saygınlık
unvanları izledi. 1 974'te ağır bir beyin kanaması geçiren Gabor,
okuma ve yazma yeteneğini kaybetti. Daha sonra konuşma yete
neği de hemen tamamen bozuldu. Duyma yeteneği ve zihinsel me
lekeleri hastalıktan etkilenmedi. Başta fiziksel sağlığını korumuş;
ancak dört yıl sonra İtalya'da geçirdiği bir yazın ardından yatağa
bağımlı hale gelmişti. 9 Şubat 1 979'da, yetmiş sekiz yaşındayken
Londra'da bir bakımevinde yaşamını yitirdi.
Sergey Pavloviç Korolyov ( 1 907- 1 966)
ovyet uzay programının ardındaki e n önemli mühendislerden
S biri olacak Sergey, Ukrayna'da Kiev yakınlarındaki Jitomir
kentinde 12 Ocak 1 907'de doğdu. Babası Pavel Yakoleviç Ko
rolyov, kentteki lisede edebiyat öğretmeniydi. Kazak bir aileden
gelen annesi Maria Nokolaevna Moskalenko, eşiyle ailesinin
baskısı sonucu evlenmişti . Mutsuz evlilikleri, oğullarının doğu
mundan üç yıl sonra boşanmayla noktalandı. Annesi Sergey'e
babasının öldüğünü söyleyerek, oğlanı yine Kiev yakınlarında
ki bir başka kentte yaşayan ailesinin yanına gönderdi. İnatçı ve
tartışmayı seven bir çocuk olmasına rağmen okul yılları güzel
geçti . Her zaman tertemiz giydirilen, iyi beslenen Sergey yalnız
bir çocuktu .
262 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Ekim Devrimi'ni izleyen iktidar mücadelesinin sonucunda iç
savaş patlak verince aile, Kızıl ve Beyaz ordular arasında çarpış
maların sıkça yaşandığı liman kenti Odessa'ya taşındı. Sergey,
yaşı gelince bir meslek okuluna yazıldı ve çatı ustası eğitiminin
yanı sıra, iyi öğretmenlerden matematik ve fizik öğrendi. Yete
nekli bir j imnastikçiydi, ama asıl ilgi alanı uçaklardı. En büyük
tutkusu, Moskova'daki Jukovski Akademisi'ne yazılmaktı. An
cak öncesinde 1 924'te, büyük bir havacılık bölümü olan Kiev
Politeknik Enstitüsü'ne kaydoldu. 1 927'de Moskova'ya taşınan
Sergey, 1 93 0'da mezun olacağı Jukovski Akademisi'ne girme
arzusunu gerçekleştirdi. Mezuniyetinden bir yıl önce, bir başka
meraklıyla birlikte tasarladığı planörle ilk uçuş deneyimini yaşa
mıştı. Andrey Tupolev'in danışmanlığı altında bir hafif uçak ta
sarladı. 1 929'da nitelikli aeromekanik mühendisi sertifikası aldı
ve uçak sanayiinde çalışmaya başladı. Oldukça başarılı olan bir
hafif uçak daha tasarladı. 19 3 1 'de bir süre hastanede kaldıktan
sonra roket bilimiyle ilgilenmeye başladı. İki yıl sonra, Rusya'nın
uzaydaki ilk büyük başarılarının ardındaki pek çok ismin yıllar
içinde yetişeceği bir araştırma grubunun kurulmasına katkıda
bulundu.
Korolyev birkaç yıl önce gönlünü, cerrahi öğrenimi gören İtal
yan kökenli Lyalya Vincentini adlı sınıf arkadaşına kaptırmıştı.
1 93 1 'de evlenen çiftin 1 935 baharında Nataşa adlı bir kızları
oldu. Üç yıl sonra, bir haziran sabahının erken saatlerinde Ko
rolyov beklenmedik bir şekilde tutuklandı ve yeni bir teknolojiye
yönelik yıkıcı faaliyetlerde bulunmakla suçlandı. Bu suçlamaya
yönelik kanıtlar, Korolyov'dan daha önce tutuklanan ve işken
ceye maruz bırakılan üç çalışma arkadaşının tanıklıklarına daya
nıyordu. Stalin'in 1 930'ların sonlarında gerçekleştirdiği tasfiye
sürecinde hapse atılan birçok kişi gibi Korolyov da mahkemeye
çıkarılmadan ve darp edilerek çalışma arkadaşlarının üzerine at
tığı uydurma suçları itiraf etmeye zorlandı. Eylül ayında on yıl
hapse mahkum oldu. Ayrıca hapis cezası sonrasında beş yıl tüm
haklarından mahrum olacak ve mülküne el konacaktı. Temyiz ta
lepleri reddedildi.
SERGEY PAVLOVIÇ KOROLYOV 263
Gulag sisteminde sürekli yer değiştiren Korolyov, 1 93 9 Ekim'in
de en korkunç kamplardan biri olan, Sibirya'nın doğu ucundaki
Kolima bölgesindeki kampa gönderildi. Her ay binlerce tutuklu
nun hayatını kaybettiği bu kampta yıllık ölüm oranı yüzde 30
civarındaydı. Korolyov hayatta kalmayı başarsa da sağlığı kalıcı
olarak bozulmuştu. 1 93 9'da durumu gözden geçirildi ve cezası on
yıldan sekiz yıla indirildi. Ertesi yıl Moskova'ya, Tupolev'in eki
binin savaş uçakları tasarladığı özel hapisaneye gönderildi. Ardın
dan Omsk'a, sonrasında da Kazan'a gönderilen Korolyov halen
bir mahkumdu ve ailesiyle iletişime geçmesine izin verilmiyordu.
1 945 yazının sonlarına doğru hapis cezasını tamamlayan Ko
rolyov, Kızıl Ordu'da albay olarak görevlendirildi ve Alman ba
listik füzeleriyle ilgili bilgi toplayan Sovyet uzmanlarına katılmak
üzere Almanya 'ya gönderildi. Almanların bilgilerinden en çok
yararlananlar ve en iyi Alman mühendisleri Birleşik Devletler'e
götürenler Amerikalılar olsa da, Ruslar da çok sayıda Alman tek
nisyeni roket bilimi enstitüsünde görevlendirmeyi başarmıştı. Bu
kurumda çalışan yaklaşık bin kişinin yarısı Alman'dı. Ne var ki
Amerikalıların elindeki teknik bilgilerden yoksundular.
1 957'de Sovyetler Birliği, Birleşik Devletler'deki hedeflere yö
nelik kıtalararası balistik füzeler geliştirmişti. Ekim ayında uzaya
gönderilen Sputnik, Rusların uzay yolculuğunda Amerikalılardan
bir hayli ileride olduğunu gözler önüne serdi. Bu başarı büyük
oranda Korolyov'un eseriydi. Yuri Gagarin'in Nisan 1 96 1 'de
yaptığı ilk uzay yolculuğunda kullanılan uzay aracını da, Ay'ın
yörüngesine girerek arka yüzünün fotoğraflarını çeken ilk roketi
de o tasarlamıştı. O sıralarda Amerikalılar Ruslara yetişmeye çalı
şıyor ve uzay yolculuğuna neredeyse sınırsız kaynak akıtıyorlardı.
Aralık 1 965'te Korolyov'da bir bağırsak hastalığı teşhis edil-
di. Kanayan bir polipi almak üzere yapılan rutin cerrahi işlemde
kanserli bir tümör saptandı. Ameliyattan sonra sağlığına kavuşa
mayan Korolyov 14 Ocak 1 966'da Moskova'da hayata gözlerini
yumdu. Kremlin Duvarı Mezarlığı'na defnedildi ( bu, yalnızca bü
yük saygı duyulan Sovyet vatandaşlarına bahşedilen bir onurdu).
Korolyov, 1 94 8 'de ilk eşinden ayrılmış, ertesi yıl yeniden evlen-
264 BÜYÜK MÜHENDiSLER
mişti. 1 95 3 'te Sovyet Bilimler Akademisi'ne muhabir üye olarak
seçilmiş ve Lenin Ödülü'nü kazanmıştı. Başarısının temelinde, ki
şisel ve mesleki niteliklerin eşine az rastlanır bir şekilde birleşmesi
olduğu düşünülürdü. Resmi ölüm ilanında, bir araştırmacı olarak
bitmek tükenmek bilmeyen enerjisinin ve yeteneğinin, mühendis
lik alanındaki müthiş sezgisinin, en karmaşık bilimsel ve teknik
problemleri çözmekteki yaratıcı cesaretinin, büyük organizasyon
kabiliyeti ve yüksek kişisel nitelikleriyle birleştiği belirtiliyordu.
Keşke Korolyov hakkında daha çok şey bilebilseydik; bu büyük
adamın gerçek yaşamöyküsü hala anlatılmayı bekliyor.
Sir Frank Whittle ( 1 907- 1 996 )
rank Whittle, Ocak 1 930'da henüz yirmi iki yaşındayken al
F dığı ilk patentinde de kayıtlı olduğu üzere, j et motorunun mu
cidi olarak tarihe geçmiştir. Buluşuyla, dünya genelinde hem sivil
hem de askeri hava taşımacılığında devrim yaratmıştır. Whittle
1 Haziran 1 907'de, Moses ve Sara Alice Whittle'ın ilk çocukları
olarak Coventry'de dünyaya geldi. On bir yaşında Lancashire'da
ki bir pamuk dokuma fabrikasında çalışmaya başlayıp hiç eği
tim almamasına rağmen yetenekli bir makine teknisyeni ve üret
ken bir mucit olan babasından çok şey öğrendi. Babası 1 9 1 6'da
küçük bir mühendislik şirketi satın almıştı. On bir yaşına kadar
belediye okullarında eğitim gören Frank, yakınlardaki Leaming
ton College'dan burs kazandı. Kendisine verilen ödevleri yapmak
266 BÜYÜK MÜHENDiSLER
yerine boş zamanlarını halk kütüphanesinde uçuş kuramı ve uy
gulamalı uçuş üzerine metinleri inceleyerek geçirdiğinden, dersle
rinde vasat bir öğrenciydi. Çalışma hayatına Royal Air Force'da
( RAF) atılmak istiyordu. Hava kuvvetlerinde çırak olarak çalış
ma girişimi ilk seferinde başarısızlıkla sonuçlandı, çünkü yazılı
sınavda başarılı olmuş ama sağlık muayenesinden geçememişti.
Üçüncü girişiminde başarılı oldu ve 1 924'te on altı yaşındayken
Cranwell'deki üç yıllık çıraklık kursuna başladı.
Kursun son yarıyılında, katılımcıların uçuşla ilgili bir konuda
tez vermeleri gerekiyordu. Whittle, " Uçak Tasarımında Gelecek
teki Gelişmeler" adlı tezinde, "yüksek hızlarla çok uzun mesafe
ler kat edilmek isteniyorsa, hızla kıyaslandığında direnci nispe
ten düşürecek düşük hava yoğunluğunun bulunduğu çok yüksek
irtifalara çıkılması gerektiğini " belirtti. En yüksek hızın saatte
1 50 mil civarında olduğu bir dönemde o saatte 500 millik hız
lardan bahsediyordu. Geleneksel içten yanmalı motor ve pervane
ikilisinin, aklındaki yüksek hızlı yüksek irtifa uçak modelinin ge
rektirdiği gücü sağlayamayacağı kanısındaydı. Cranwell'den me
zun olduktan sonra bir yıl pilotluk deneyimi kazandı ve ardından
uçuş öğretmenliği kursuna başladı. Bir yandan da tezini yazmayı
sürdürüyordu. Daha önceleri bir gaz türbinini pervanelere güç
vermek için kullanma düşüncesi gündeme gelmiş olsa da bunu
bir jet motoru geliştirmek için kullanmak kimsenin aklına gel
memişti. Whittle, uçuş okulunda görevli ve patent uzmanı olmak
isteyen bir eğitmenle bu olasılığı tartıştı. Havacılık Bakanlığı'na
göre bu kadar yüksek gerilmeye ve yüksek sıcaklığa dayanabile
cek bir malzeme olmadığından Whittle'ın düşüncesi uygulanabilir
değildi. Whittle yine de bir patent aldı ve buluşu gizli listede yer
almadığından düşüncesi bütün dünyaya duyurulmuş oldu.
Jet motorunun geliştirilmesiyle ciddi olarak ilgilenecek bir
şirket arayışı içindeydi, ancak bir sonuç elde edemedi. Cesareti
kırılan Whittle zamanı geldiğinde patentinin süresini uzatmadı.
Bu arada işini başarıyla sürdürüyordu. 1 934 yazında, mekanik
bilimler üzerinde çalışması için Cambridge'e gönderildi. Burada
bulunduğu dönemde bir yatırım şirketi, geliştirme çalışmalarını
SIR FRANK Wl-lrm..E 267
gerçekleştirebileceği küçük bir şirket kurması için maddi destek
sağlamayı kabul etti. Whittle, Power Jets adındaki şirketi için, gaz
türbinleri üreten köklü British Thomson Houston şirketine ait atıl
durumdaki bir fabrikayı kullanmaya başladı.
Whittle, 1 930'da Dorothy Mary Lee ile evlendi. Çiftin iki oğul
ları oldu. Whittle Cambridge'den en yüksek dereceyle mezun oldu
ve lisansüstü eğitim için, verimli geçen bir yıl daha üniversitede
kaldı. Sonrasında Havacılık Bakanlığı, jet motoru üzerinde tam
zamanlı olarak çalışabileceğini bildirdi. Öncesinde çalışma süre
si haftada altı saatle sınırlandırılmıştı. Whittle, verimliliği büyük
oranda artırarak türbin tasarımına önemli bir katkı sağlamayı ba
şardı . Sonraki birkaç yıl, teknik zorlukların üstesinden gelinirken
maddi zorlukların arttığı bir dönem oldu. Whittle'a ne hükümet
ne de endüstri yardım eli uzattı. Öte yandan, Almanya'yla savaşa
girme olasılığı şartları yavaş yavaş değiştirmeye başlamıştı. O za
mana kadar projeyle pek ilgilenmeyen Havacılık Bakanlığı artık
farklı bir tutum içindeydi.
Almanların da uçaklar için j et motoru geliştirdikleri biliniyor
du. 1 934'te Hans von Ohain adlı genç bir Alman fizikçi bu alanda
çalışmaya başlamıştı. Whittle'ın deneyiminin aksine, proje elinden
alınıp köklü şirketlere teslim edilmiş, buluşun ilk sahibi arka pla
na atılmıştı. Whittle'a isteksizce destek sağlanmış olsa da, savaş
başlayıncaya kadar projenin başında kalmasına izin verilmişti. Al
manların Uçan Bomba olarak da bilinen V- 1 füzesinde j et moto
ru kullanılmıştı. Savaş sonrasında, proje üzerinde çalışan Alman
mühendislerin çoğu ülkeyi terk etti, ama Avrupa'da kalanlar da
oldu. Wernher von Braun gibi, Von Ohain da Birleşik Devletler'e
giderek jet motoru üzerinde olmasa da, uçak endüstrisinde çalıştı.
il. Dünya Savaşı başladığında bir gizlilik perdesi dayatıldı.
Whittle büyük baskı altındaydı ve bu gerilim altında sağlığı bo
zuldu. Art arda sinir krizleri geçirdi ve büyük olasılıkla elektroşok
tedavisi gördü. 1 94 1 yılı sonunda motor, bir uçağa yerleştirilebi
lecek düzeye ulaşmış, uçuş denemeleri başarıyla tamamlanmıştı.
Artık motorun seri üretimine geçilebilirdi. Bütün İngiliz ve Ame
rikan uçak motoru üreticileri bu işle ilgileniyordu. Aslında Birle-
268 BÜYÜK MÜHENDiSLER
şik Devletler'de 1 930'lu yıllardan beri çeşitli gaz türbini projeleri
yürütülüyordu, ama anlaşılan hiçbirinde Whittle'ın çalışmaların
dan edinilmiş bilgilerden faydanılmamıştı. Power Jets Britanya
hükümetince satın alındı. Whittle danışman olarak kalmış ve tüm
işletme Rolls Royce'a devredilmişti. 1 943 'te Birleşik Devletler sa
vaşa girince, İngiltere'nin turbojet motoru teknoloj isini Amerika
lılarla paylaşmasına karar verildi. Amerika'ya gönderilen Whittle,
Washington'da aldığı Liyakat Nişanı'nın yanı sıra birçok ödülle
onurlandırıldı. İngiltere'ye dönünce Royal Society üyeliğine se
çildi ve şövalye ilan edildi. Birçok kez hastaneye yatmak zorun
da kalınca, Hava Kuvvetleri 'nden tuğgeneral rütbesiyle malulen
emekli edildi.
Artık ünlü biriydi. Dinlenmek için çekildiği Devon'da, Liyakat
Nişanı da dahil olmak üzere bir dizi ulusal, endüstriyel ve akade
mik ödül aldı. Yirmi dört yıldır ayrı yaşadığı ilk eşinden boşandı.
1 976'da Birleşik Devletler'e göç etti ve burada yeniden evlendi.
Annapolis yakınlarına yerleşti ve United States Naval Academy'de
araştırma çalışmaları yürüttü. 9 Ağustos 1 996 'daki ölümüne ka
dar, büyük süpersonik yolcu uçaklarıyla ilgili taslaklar üzerinde
çalışmayı sürdürdü.
William Shockley ( 1 9 1 0- 1 989)
lektrik mühendisi William Bradford Shockley, Londra'da ya
E şayan Amerikalı bir çiftin oğlu olarak 1 3 Şubat 1 9 1 0'da dün
yaya geldi. Annesi May, Birleşik Devletler'de Vahşi Batı'da yetiş
miş, Stanford University'de jeoloj i eğitimi almıştı . May, kendisin
den yirmi iki yaş büyük, MiT mezunu bir maden mühendisi olan
William Hillman Shockley'yle 1 90 8 'de evlendi. Sekiz dil bilen
William Hillman Shockley maden ocaklarına yatırımlar yapıyor
du. New England'lı köklü bir aileden gelen William Hillman'in
MIT'yi seçme nedenlerinden biri de, aile büyüklerinin bu üniversi
tenin kuruluşunda aktif rol oynamış olmasıydı. Evlenmeden önce,
risk ve tehlikelerle dolu bir yaşam sürerek dünyayı dolaşmıştı.
Evlendikten sonra eşiyle birlikte Londra 'da eğlenceli bir yaşam
270 BÜYÜK MÜHENDiSLER
sürmeye başlamış, sık sık ev değiştirmişlerdi. Tek çocukları Wil
liam otistik davranışlar gösteriyor, bastırılamayan öfke krizleriyle
anne babasının yaşamını çekilmez hale getiriyordu. 1 9 1 3 'te Bir
leşik Devletler'e döndüler. Önce bir süre May'in annesi ve üvey
babasıyla birlikte Pala Alto'da yaşadılar. Sonrasında yaşamları
nın bir kısmı Palo Alto'da devam ederken diğer yandan da maddi
kaygılar ve mahremiyet takıntıları nedeniyle gezginci yaşamlarını
da sürdürdüler.
Küçük William sekiz yaşına kadar evde eğitim aldıktan son
ra, devlet okulunda örgün eğitimle tanıştı. On yaşında başladı
ğı askeri okulda, özellikle fizik dersinde başarı gösterdi. 1 924'te
Hollywood High School'a geçti. Bilime olan ilgisini Stanford Uni
versity'de fizik profesörü olan bir komşuları alevlendirdi. Ertesi
yıl University of California'nın güney bölümü ( bugünkü UCLA)
kabul edilmesinin hemen öncesinde babası William Hillman yaşa
mını yitirdi. Bu dönemde Los Angeles'da yaşıyorlardı. Shockley,
1 92 8 'de Robert Millikan'ın yürütme kurulu başkanı olduğu Cali
fornia Institute of Technology'ye ( CalTech ) geçti. Enstitü o sırada
altın çağını yaşıyor, en iyi öğrencileri ve hocaları kendine çekiyor,
dünyanın önde gelen fizikçilerini ağırlıyordu.
Genç William parlak ama bazı gariplikleri olan bir öğrenciydi.
Formunu korumak için ağır bir egzersiz programı sürdürüyor, bir
yandan da amatör sihirbazlık yapıyordu; özenle hazırladığı şaka
larıyla ünlenmişti. 1 932'de Caltech'ten mezun olmasının ardın
dan lisansüstü eğitime devam etmek üzere MIT'ye geçti. Ertesi yıl,
UCLA'dan arkadaşı Jean Alberta Bailey ile evlendi. Jean Alberta
ondan bir yaş büyüktü. Çok geçmeden Alison adında bir kızları
oldu. Mezuniyetine üç ay kala William, o zamanlar Lower Man
hattan'da bulunan Beli Telephone Laboratories'de işe alındı. Sho
ckley'ler yakınlardaki Greenvich Village'da yaşıyordu. Shockley,
bilimsel makaleler yayımlaya başladı; Beli de onun bazı buluşları
nın patentini aldı.
1 939'da Bell Telephone Laboratories, üniversite yerleşkesi şek
linde inşa edilen ilk endüstriyel laboratuvar olma özelliğine sahip
binalarının bulunduğu New Jersey, Murray Hill'deki yeni yerine
WILLIAM SHOCKLEY 271
taşındı. Laboratuvarda 2000'i bilim insanı ve mühendis olmak
üzere yaklaşık 6000 kişi çalışıyordu. Dünyadaki en büyük ve en
iyi endüstriyel laboratuvar olan kurum, Western Electric tarafın
dan, laboratuvarda yürütülen araştırmalara dayanarak geliştirilen
donanımlardan elde edilen gelirle destekleniyordu. Shockley, ger
manyum ve silisyum gibi, elektriği ne ileten ne de engelleyen ya
rıiletkenler üzerinde çalışıyordu. İletkenlikleri sıcaklık ve saflığa
göre değişen bu maddeler üzerinde üniversitelerde daha önce çalı
şılmıştı. Ancak MiT' deki araştırmacılar elektron lambaları yerine
yarıiletkenlerin kullanıldığı bir radyo bile ürettikleri halde bunu
ticari kullanıma taşımak hiç akla gelmemişti.
Bu arada Shockley'ler New Jersey'e taşınmışlar, ilk oğulları
William Alden 1 942'de burada doğmuştu. Ne yazık ki o dönemde
savaşla ilgili çalışmalara iyiyiden iyiye gömülen Shockley nadiren
evdeydi. Washington'da kalması gerekiyor, burada da University
Club adlı özel bir kulüpte yaşıyordu. Radarın geliştirilmesi, Bir
leşik Devletler Donanması'na Shockley gibi bilim insanlarının sa
vaş hazırlıklarına katkıda bulunabilecekleri fikrini vermişti. Daha
sonraları yöneylem araştırması olarak bilinecek yaklaşımı geliş
tirenlerden biri de Shockley'ydi. Bu, 1 946 yılında Shockley'nin
Ulusal Liyakat Madalyası'nı almasını sağlayacak ölçüde önemli
bir işti. Shockley'nin 1 950'de yayımlanan tek kitabı Electrons and
Holes in Semiconductors ( Yarıiletkenlerde Elektronlar ve Delik
ler) yirminci yüzyıldaki en önemli bilim metinlerinden biri oldu.
1 95 1 yılında National Academy of Sciences'a seçilen Shockley
başka onur nişanlarına da layık görüldü.
Bu dönemlerde evliliğinde ciddi sıkıntılar baş göstermişti.
Shockley, çocukluğunda ailesine yaptıklarını şimdi de eşine ya
pıyordu. Eşine karşı giderek baskıcı, hatta bazen şiddet gösteren
bir adam haline gelmişti. İkinci oğulları Richard 1 947'de doğdu
ve bir süre sonra onun da zor bir çocuk olduğu anlaşıldı. 1 95 3 'te
Jean'a rahim kanseri teşhisi kondu ve geniş çaplı bir ameliyatla
müdahale edilmeye çalışıldı. Shockley eşinin ayrıca etkili bir ışın
tedavisi görmesini de istiyordu. Fakat bütün bunlar yaşanırken
eşine onu terk edeceğini söyledi. Shockley yaşadığı birkaç ilişki-
272 BÜYÜK MÜHENDiSLER
nin ardından ruh eşi Emily Lanning'le karşılaştı. New York'un
kuzeyinden, bir petrol rafinerisi sahibinin kızı olan Emily kıdemli
psikiyatri hemşiresiydi ve hiç evlenmemişti.
Shockley, Bell Laboratuvarları'nda transistor araştırma ekibin
den ayrılmış, kendi başına çalışmaya başlamıştı. Laboratuvardaki
idari sorumlulukları artsa da terfi etmemişti. Oysa yarıiletkenler
konusunda onunla boy ölçüşebilecek kimse olmadığını biliyor,
ayrılıp bu bilgiyi kendi işinde kullanmak için sabırsızlanıyordu.
Kendi işini kurmak için gereken sermayeyi nereden bulabileceğini
ilgili kişilere sormaya başladı. Uygun bir destekçi bularak ken
di laboratuvarını kurdu ve son derece yetenekli araştırmacıları
yanına aldı. Shockley Semiconductor Laboratory adıyla kurulan
şirketin adı, daha sonra Shockley Transistor Corporation olarak
değişti.
1 95 5 'te Jean'dan ayrılıp Emily'yle evlendi. Emily de, yaşamı
nın sonuna kadar bütün iniş çıkışlarına rağmen eşine sadık kaldı.
Daha en baştan, ikisinden birinin evliliği bitirmek istemesi halin
de, söylemesinin yeterli olacağı konusunda anlaştılar. Shockley,
Standford'un giderek gelişen elektrik mühendisliği kürsüsünde li
sansüstü öğrencilerine katı hal fiziği dersleri vermeye başladı. Her
yönüyle mükemmel bir öğretmen olmasına rağmen, kesinlikle iyi
bir konuşmacı değildi. Yazılı ve sözlü anlatım arasındaki farkı
görmezden gelir, hangi dinleyici kitlesine hitap ederse etsin, söy
leyeceklerini tam olarak bilimsel bir makalede kullanacağı dille,
hiçbir vurgu içermeyen, monoton bir sesle anlatırdı.
Palo Alto'nun hemen güneyinde, annesi May'in eşinden kalan
miras ve kendi birikimleriyle yaptığı yatırımlarla zengince bir ya
şam sürdüğü Los Altos'da bir ev aldı. Buraya komşu olan Santa
Clara Vadisi, Standford'un kurmak istediği endüstri parkı için
çok elverişli bir yerdi. Shockley'nin şirketi de bölgede kurulan ilk
şirketlerdendi. 1 95 6 yılında Shockley, Beli Laboratuvarları'ndan
eski çalışma arkadaşları John Bardeen ve Walter H. Brattain'le
birlikte transistorun geliştirilmesine yönelik çalışmaları nedeniyle
Nobel Fizik Ödülü'nü aldı. Aslında Shockley'nin buluştaki payı
tartışmalı olsa da çalışan ilk modeli tasarlayan ve yapan grubun
WIUIAM SHOCKLEY 273
lideri olduğu tartışmasızdı. Genel fikir ona aitti, ama modelin ya
pımına doğrudan katılmamıştı. Bununla beraber fikrin uygulana
bilir olduğu anlaşılır anlaşılmaz, bugün bildiğimiz şekliyle transis
torun ilk modelini tasarlamıştı.
Shockley bilimsel bir dehaydı, ama iyi bir işadamı değildi. Şir
ketinde gerçekleştirilen yarıiletken araştırmalarında tercihini ger
manyum yerine silisyumdan yana kullandı. Bu aslında hatalı bir
tercih değildi, ama bunun transistorlarda değil de telefon sant
rallerinde kullanılması konusunda diretti. Ne yazık ki yarıiletken
anahtarların tek potansiyel müşterisi, işlerini gayet iyi gören me
kanik anahtarları değiştireceklerse tam bir güvenilirlik peşinde
olan büyük telefon şirketleriydi. Shockley'nin şirketi bunu başar
maya çalıştı; ama sonuca ulaştıklarında artık ürünlerini satabile
cekleri hiç müşteri kalmamıştı.
Yaratıcı kurumları ve yaratıcı insanları yönetmede Shockley
kendini bir uzman olarak görüyordu. Bu konudaki fikirlerini
açıkladığı çeşitli makaleler yazdı. Shockley, bilimsel gelişmenin
ardında -kendisi gibi- birkaç yaratıcı dehanın olduğuna inanı
yordu. Bu dehaların düşünceleri, bir alt kademede yer alan ve
zeki araştırmacılardan oluşan ekiplerce geliştirilmeli, ama bu kişi
lerden yeni fikirler üretemeleri beklenmemeliydi. Aslında Shock
ley'nin bu yönetme işini nasıl gerçekleştireceği konusunda pek fik
ri yoktu. Kendi çalışanlarıyla yarışır, onlara hakaretler yağdırırdı.
Saygın bir kişi olan maddi destekçisi, şirketin hiç müşterisi ve ge
liri olmamasından doğal olarak yakındığında, çılgına dönmüştü.
Sonunda çalışanlar isyan edip, " Ya Shockley gider ya da biz! "
demeye başladılar. Bir uzlaşma sağlanmaya çalışıldıysa da, isya
nın liderleri şirketten ayrıldı ve dünyanın en büyük bilgisayar çipi
üreticisi haline gelecek lntel Corporation adıyla kendi şirketlerini
kurdular.
Shockley iş dünyasından ayrılınca, Stanford'da mühendislik
ve uygulamalı bilimler kürsüsündeki ilk Alexander M. Poniatoff
profesörlüğünün sahibi oldu. 1 96 1 'de aile bir trafik kazası geçir
di. Sarhoş bir sürücünün neden olduğu kazada Shockley, eşi ve
küçük oğlu ağır yaralandı ve bir daha sağlıklarına tam olarak ka-
274 BÜYÜK MÜHENDiSLER
vuşamadılar. Bir aletle egzersizler yapıyor, bunun dışında yalnızca
yüzüyordu. Üniversitenin havuzunda, isteseler de istemeseler de
diğer yüzücülerle yarışırdı. Kazadan kalan sakatlıkları nedeniyle
en sevdiği spor olan kaya tırmanışını yapamaz hale gelmiş, onun
yerine yelkene başlamıştı. Aile, Stanford'ın daimi öğretim görev
lilerinin ve üst düzey yöneticilerinin yaşadığı seçkin bir mahalleye
taşındı. Shockley ek gelir sağlamak amacıyla, stajyerleri eğitme
göreviyle Beli Laboratuvarları'nda yarı zamanlı çalışmaya başladı.
İnsan ırkının kalıtımsal ıslahını doğal seçilime bırakmak ye
rine, seçici üremeyle gerçekleştirme şeklindeki tartışmalı politika
öjenik olarak bilinir. Yetenekli kadın ve erkeklerin erken yaşta
evlendirilmesini öngören pozitif öjenik ile uygun olmadıkları dü
şünülen çiftlerin evlenmesini engellemeye dayanan negatif öj enik
birbirinden ayrı tutulmalıdır. İngiltere' de kamuoyu negatif öjeniğe
karşıyken, Birleşik Devletler'de durum farklı olmuştur: 1 9 1 4 'te,
" zihinsel özürlülerin" evlenmesini yasaklayan kanun otuz eyalet
te kabul edilmiştir. Nazi Almanya'sında, kalıtımsal olduğu iddia
edilen sekiz hastalığa sahip olanların kısırlaştırılması zorunlu hale
getirilmiştir; bu çerçevede 400.000 kişinin kısırlaştırıldığı tahmin
edilmektedir. Sonrasında daha düşük maliyetli olan ötanazi kısıt
laştırmanın yerini aldı. Günümüzde negatif öjenik gözden düş
müşse de, pozitif öjenik düşüncesinin tamamen ortadan kalktığı
söylenemez.
Shockley, Nobel ödüllü ünlü bilim insanı kimliğiyle çağrıldığı
konferanslarda, genetikle ilgili olumsuz görüşlerin savunuculu
ğunu yapmaya başlamıştı. İnsanlığı üç şeyin tehdit ettiğini ileri
sürüyordu: nükleer savaş, kıtlık ve " evrim sürecinin en uygunsuz
olanları saf dışı edememesi nedeniyle insan ırkının genetik olarak
bozulması " . Shockley, bilim camiasından ürkekçe de olsa ha tın
sayılır bir destek gördü, ancak karşıt görüştekilerin ahlaki ve bi
limsel açıdan kendilerini üstün görmelerine de izin verdi.
1 970'lerin başlarında Stanford'dan bir psikiyatrist, bir muha
bire Shockley'de klasik paranoya semptomları olduğunu söyle
mişti. Shockley, telefon görüşmeleri de dahil gündelik konuşma
ları kaydediyor, önemsiz de olsa tüm yazışmaları saklıyordu. Her
WILLIAM SHOCKLEY 275
konuda, sadık bir sekreter gibi davranan ve yaşamını kocasına
adamış olan karısı Emily'ye bağımlıydı. Çevrelerinde pek fazla ar
kadaşları kalmamıştı. Birilerini yemeğe davet ettiğinde onları ma
sada bırakıp, alt kattaki çalışma odasına gittiği oluyordu. Emily
ise hiçbir zaman onun duyarsız biri olduğunu düşünmüyor, dav
ranışlarının hastalıklı veya dengesiz olduğunu anlayamıyor gibi
görünüyordu. Kocasını çok sıcak, duyarlı ve anlayışlı bir insan
olarak tanımlıyordu, ama bu düşüncesinde yalnızdı. Pek çok ki
şiye göre, Shockley'nin paranoya ve duyarsızlığı, onunla zaman
geçirmeyi, olduğundan daha nahoş kılıyordu.
1 977'de, doksan sekiz yaşındaki annesi May bakımevinde
öldü. Aynı yıl, ilk eşi Jean da kanserinin nüksetmesi sonucu yaşa
mını yitirdi. Shockley, Birleşik Devletler Senatosu'nda yer almak
için 1 9 82 yılında Cumhuriyetçilerin önseçim sürecinde aday oldu.
Aslında amacı, ırk temelli kuramlarını daha fazla duyurabilmek
ti. Çok güvendiği yalan makinesi testinin, kampanyalarında doğ
ru söyleyip söylemediklerini anlamak için başkanlık adaylarına
uygulanmasını önermişti. Beş yıl sonra, tüm vücuduna yayılmış
prostat kanseri teşhisi kondu ve 12 Ağustos 1 98 9'da hayatını kay
betti. Çocukluk dönemi ve orta yaş sonrası davranışları, kalıtsal
olarak annesinden almış olabileceği otistik düzeyde bir davranış
bozukluğu olduğunu düşündürmektedir.
Wernher von Braun ( 1 912- 1 977)
arihin en tartışmalı şahsiyetlerinden roket bilimci Wernher
T von Braun 23 Mart 1 9 1 2'de, Prusya'nın Posen vilayetindeki
Wirsitz'te dünyaya geldi. Baron Magnus Alexander Maximillian
von Braun ile eşi Barones Emmy von Quistorp von Braun'un üç
oğlundan ikincisi ve en yeteneklisiydi. Ailenin hem Doğu Prus
ya' da hem de Silezya'da arazileri vardı. Prusya yasaları uyarınca
oğlanlar doğdukları anda baron unvanı aldılar ve Prusya aristok
rasisine dahil oldular. Çiftçilik ve bankacılıkla uğraşan varlıklı
babaları, önce vilayette ardından da ulusal tarım bakanlıklarında
görev aldı; Weimar Cumhuriyeti döneminde de 1 924'ten itibaren
tarım bakanı oldu. İsveç-Alman aristokratlarının soyundan gelen
annesinin zeki, herkesle iyi geçinen bir kadın olduğu söylenirdi.
278 BÜYÜK MÜHENDiSLER
İngiltere'de büyümüş, müzik, sanat ve edebiyata önem verilen,
kültürlü bir aile ortamında yetişmişti. Wernher de müziğe yete
nekliydi; Paul Hindemith'ten piyano dersleri almış, birkaç beste
bile yapmıştı. O da annesi gibi girişken bir insandı.
Aile 1 920'de Berlin'e taşındı. Wernher, akademik konuların
yanı sıra el işlerine de önem verilen, ilerici bir yatılı okula gönderil
di. Başta matematik ve fizik olmak üzere okuldaki derslerini sevse
de, başarılarıyla öne çıkan bir öğrenci değildi. Daha o zamandan
roket bilimine meraklıydı. Mezuniyetinin ardından, Romanya'da
doğmuş ve yakın zamanda Berlin'e gelmiş bir Alman olan Her
mann Oberth'in himayesine girdi. Oberth Romanya'ya dönünce
Von Braun, başka hevesli kişileri ikna ederek birlikte, Berlin'de ro
ket araştırmaları yapacak bir şirket kurmaya davet etti. Roket bi
limi Versailles Anlaşması'nın silahsızlandırma hükümlerinin dışın
da kalıyordu. Şirketin çalışmalarıyla ilgilenen Alman ordusu ekibe
mali destek sağladı. Bu sırada Von Braun, Technische Hochschule
Charlottenburg'da makine ve uçak mühendisliği okuyordu. Daha
sonra Universitat Berlin'e geçerek fizik doktorası yaptı.
Hitler'in iktidardaki ikinci yılı olan 1 934'te şirketin deneysel
roketlerinin göstermiş olduğu başarı Alman Hava Kuvvetleri'nden
( Luftwaffe ) ve ordudan önemli bir ödenek gelmesini sağlamıştı.
Von Braun yirmi bir yaşına geldiğinde, Luftwaffe'de silah altına
alındı ve askerliği sırasında pilot lisansı aldı. Ardından, Berlin'in
290 kilometre kuzeyindeki kumlu ve ormanlık bir adada bulunan
Peenemünde'de roket geliştirme çalışmalarını sürdürdü. Hitler'in
önderliğindeki ülke hızla savaşa hazırlanıyordu. Savaş başlıklarını
taşıyacak roketlere gereksinim vardı ve devlet bunun için gerekli
parayı da insan gücünü de sağlamaya hazırdı. Tabii ki her şeyin
büyük bir gizlilik içinde yapılması gerekiyordu. Sonunda ekip,
1 tonluk bir savaş başlığını 340 kilometrelik mesafeye taşıyabilen,
14 metre yüksekliğinde ve 14 ton ağırlığında, sıvı yakıtla çalışan
bir roket yaptı. Bu ilk balistik füzenin fırlatma denemesi 1 942'de
gerçekleştirildi. ilk iki deneme başarısızlıkla sonuçlandı; üçüncü
deneme ise başarılı oldu. Bunun üzerine Hitler, seri üretime geçil
mesini emretti; ancak bu düşük öncelikli bir görevdi.
WERNHER VON BRAUN 279
Von Braun uzun süredir Nazi Partisi'ne katılması yönünde bas
kı görüyordu. SS bünyesinde bir görev yüklenerek 1 93 7 yılında
partiye katıldı ve binbaşı rütbesine yükseldi. 1 943'te SS'ler adına
projenin kontrolünü eline alan Heinrich Himmler, temel geliştir
me çalışmaları tamamlanmadan seri üretime geçilmesini emretti.
Ekipten, kamplardaki işgücünden yararlanarak, ayda 1 000 adet
olmak üzere toplam 30.000 füze üretmeleri istendi. Füzeler ha
zır olduğunda, ilk hedef olarak Londra seçildi; ardından Paris ve
Antwerp geliyordu. Fırlatılan 3 000'in üzerindeki füze, 5000'den
fazla kişinin ölümüne neden oldu.
Avrupa'da savaşın sonlarına yaklaşılırken Von Braun'un ekibi,
bir süredir peşlerine düşmüş olan Amerikalılara teslim olmaya ka
rar verdiler. Teslim oldukları subayın ilk düşüncesi, böyle bir prog
ramın başındaki kişinin bu kadar genç görünen biri olamayacağı
yönündeydi. Yine de Almanların roket biliminde Amerikalılardan
çok önde oldukları ortadaydı. Almanya'daki malzemeler ile Von
Braun'un ekibinin kullanılacağı çalışmaların Birleşik Devletler'e
taşınmasına yönelik hazırlıklara başlandı. Kilit rol oynayan mü
hendislerden yüz tanesi çalışmalarına Amerika'da devam etme
leri amacıyla seçildi, ama gitmeye hevesli birçok kişi daha vardı.
Sovyetler Birliği de Alman roket bilimcilerini topluyor ve Mos
kova yakınlarında bir yerde çalışmaya zorluyordu. Von Braun'un
ekibinden kimseyi ülkeye getirmeyi düşünmeyen İngiltere ise üç
roket yaparak bunları Kuzey Denizi'ne fırlatmayı başardı.
Von Braun'un başında bulunduğu Alman ekibi, Teksas, Fort
Bliss'e götürülerek beş yıllık sözleşmeyle çalışmalara başladı. Eki
bin Birleşik Devletler'e geldiği bilgisi başlangıçta gizli tutuldu.
1 94 7'de Von Braun anne tarafından, uzun yıllardır tanıdığı bir
kuziniyle evlendi. Evlilik töreni için Almanya'ya dönmesine izin
verildiyse de, Ruslar tarafından kaçırılma olasılığına karşı koru
ma altındaydı. Amerika'ya döndüğünde, beraberinde yalnızca eşi
Maria'yı değil, savaşın sonunda her şeylerini kaybetmiş yaşlı ebe
veynlerini de getirdi. Von Braun, Birleşik Devletler' deki yaşama iyi
uyum sağlamış olsa da, ekibi için yeterli araştırma olanaklarının
ve diğer kaynakların bulunmamasından dolayı amaçlarına ulaşa-
280 BÜYÜK MÜHENDiSLER
mamıştı. Ne var ki tüm bunlar, 1 949 yılında Sovyetler Birliği'nin
nükleer silahları denediği ve istihbarat raporlarının Sovyetlerin
balistik füze geliştirme programında bir hayli ilerlemiş oldukla
rını açığa çıkardığı zaman değişti. Amerikan ordusundan derhal
320 kilometre menzilli, nükleer başlıklı füzeler yapması istendi.
Bunu daha uzun menzilli silahlar izledi. Alman ekip, Alabama'nın
yeşillikler içindeki kuzey bölgesine, tüm taleplerinin karşılanacağı
Huntsville, Redstone Arsenal'e gönderildi.
Von Braun'ların ilk çocuğu iris Careen, yaşamlarını Fort Bliss'te
sürdürdükleri 1 948 'de doğdu. İkinci çocukları Margrit Cecile ise
1 952'de Huntsville'de dünyaya geldi. Çocuklar Amerika toprak
larında doğduklarından doğrudan Amerikan vatandaşı oldular.
Wernher ve Maria da Alman vatandaşlığından ayrılmalarının
ardından 1 952 yılında Amerikan vatandaşlığına kabul edildiler.
1 96 3 'te ilk oğulları Peter Constantine doğdu. Von Braun seya
hatlerinde nadiren para taşır ve ödemelerin yapılmasını yardım
cısına bırakırdı. Dalgın profesör klişesine çok uygun bir tipleme
çizer, gündelik alet ve makineleri kullanmakta zorluk çeker, trafik
kurallarını hiçe sayar, ama uçak kullanmaktan hoşlanırdı. Hoş
sohbetiyle insanı etkileyen, oldukça yakışıklı, cana yakın biriydi.
Von Braun 1 970'te, Yahudiler dışında tüm Huntsville sakin
lerinin katıldığı dokunaklı bir veda töreniyle kentten ayrılarak
NASA'nın Washington DC'deki merkezine geçti. Başkentte aktif
sosyal yaşamın keyfini sürmeye başladı. NASA'da yaşanan bazı
sorunlar nedeniyle hiçbir zaman kurumun başına getirilmedi.
1 972'de kolon kanseri olduğunu öğrendikten kısa bir süre sonra,
NASA'dan ayrılarak Fairchild Industries'e geçti. Büyük bir ame
liyat geçirmesine rağmen durumu hızla ağırlaştı ve 1 9 77'de has
talığın son dönemine girdi. Başkan Ford tarafından Ulusal Bilim
Madalyası'na layık görüldü. 16 Haziran 1 977'de hayata gözlerini
kapadı.
Claude Shannon ( 1 9 1 6-200 1 )
on yaşamöyküsü için, matematik mühendisi olar � k tanımlaya
S bileceğimiz Amerikalı Claude Shannon'ı seçtim. Olümünün ar
dından New York Times'da yayımlanan yazıya göre şöyle biriydi:
Teknolojik bir devrimin matematiksel temellerini atarak, modern bilgi ku
ramının genel kurallarını tek başına ortaya koydu. Onun berrak zihni ve zorlu
problemleri çözmek için kararlılıkla çabalama yeteneği olmasaydı, e-posta ve
dünya çapında ağ (World Wide Web) gibi ilerlemeler mümkün olamayacaktı.
Claude Shannon, bilişim çağının babası olarak tanınsa da, as
lında kuramsal çalışmalarının uygulamalarıyla pek ilgilenmiyor
du.
282 BÜYÜK MÜHENDiSLER
30 Nisan 1 9 1 6'da dünyaya gelen Claude Shannon, Michigan'ın
kuzey kesiminde, 3000 kişinin yaşadığı bir kasaba olan Gay
lord' da büyüdü. Ablası Catherine ( 1 9 1 0-2009) gibi o da yakınlar
daki Petoskey Kasabası'ndaki hastanede doğmuştu. Büyükbabası
çiftçi ve mucitti. Aynı adı taşıyan babası ( 1 8 62- 1 934), Gaylord'da
veraset hakimiydi ve matematik zekasına sahipti. New Jersey'li ilk
yerleşimcilerin soyundan gelen babası, bir Alman göçmeninin kızı
olan Mabel Wolf'la ( 1 8 8 0- 1 945) evlendi. Yabancı dil öğretmeni
olan Mabel birkaç yıl boyunca Gaylord'daki lisenin müdürlüğünü
yapmıştı. Oğlu Claude Shannon da bu okulda okudu. Mekaniğe
olan yeteneği, daha küçükken ortaya çıkmıştı. Babasının verdi
ği radyoları kurcalar, ablasının sorduğu matematik problemleri
ni çözmeye çalışırdı. Ortak bir akrabaları bulunan Edison onun
kahramanıydı.
1 932'de okulunu bitiren Shannon, matematik dalında yüksek
lisans derecesini yeni alan ve üniversitede matematik dersi verme
ye başlayan ablasının izinden giderek, Ann Arbor'daki University
of Michigan'a girdi. 1 93 6 'da elektrik mühendisliği ve matematik
bölümlerinden mezun oldu. Yaşamının sonuna kadar da bu iki
alandan hiç ayrılmadı. Araştırma görevlisi olarak girdiği Massa
chusetts Institute of Technology'nin (MiT) elektrik mühendisli
ği bölümünde, Vannevar Bush'la birlikte analog bilgisayarların
ilk örneklerinden biri üzerinde çalışmaya başladı. Diferansiyel
çözümleyici adı verilen bu aygıt, kalkülüs denklemlerini miller,
dişliler, çarklar ve disklerden oluşan mekanik bir sistem aracılı
ğıyla çözüyordu. Shannon iki yıl sonra, röle ve anahtarlama dev
relerinin tasarımında Boole cebrinin kullanımı üzerine olağanüstü
bir yüksek lisans tezi yazdığı matematik bölümüne geçti. Shan
non, 1 94 l 'e kadar yayımlanmadığı için Moskova Devlet Üniver
sitesi'nden Viktor Şestakov'un da benzer bir kuramı çok daha
önceden ileri sürdüğünü bilmiyordu. 1 940'ta, Long Island'daki
Cold Spring Harbor Laboratory'de geçirdiği yazın ardından, An
Algebra for Theoretical Genetic ( Kuramsal Genetik için Cebir)
başlıklı doktora tezini tamamladı. Bu çalışma, J. B. S. Haldane'in
popülasyon genetiğiyle ilgili -ve anlaşılan Shannon'ın haberdar
CLAUDE SHANNON 283
olmadığı- erken dönem çalışmalarının bazılarıyla örtüşüyordu.
Mükemmel bir çalışma olmasına rağmen tez 1 99 3 yılına kadar
yayımlanmadı; bu süre zarfında sonuçlarının birçoğuna başka
araştırmacılar da ulaştı.
Yaz tatillerini Manhattan'daki Bell Telephone Laboratories'de
çalışarak geçiren Shannon, burada araştırma matematikçisi olarak
işe başladı. Bu görevde geçirdiği on beş yıl hayli üretken bir dönem
oldu. Uydu iletişimi alanındaki çalışmalarıyla tanınan John Pierce,
sinyal kuramına büyük katkıları bulunan Harry Nyquist ve geri
bildirimin ünlü ismi Hendrik Bode gibi dönemin önde gelen pek
çok mühendisiyle birlikte çalışıyordu. John Bardeen, Walter Brat
tain ve William Shockley gibi önemli fizikçiler de iş arkadaşlarıydı.
Shannon, "A mathematical theory of communication " (Mate
matiksel İletişim Kuramı ) başlıklı en önemli makalesini 1 939'da
yayımladı. Bu ufuk açıcı çalışma, elektronik iletişim süreci anla
yışını, matematikle -yani yanıltıcı biçimde anıldığı şekliyle bilgi
kuramından ziyade daha genel bir kuramlar kümesiyle destekle
yerek- dönüştürdü. Shannon'ın ifadesiyle bir mesajın bilgi içeri
ği, mesaj ın asıl anlamıyla değil, mesajı iletmek için gereken ikili
sayı miktarıyla ilişkilidir. Bu açıdan bakınca, şimdiye kadar nis
peten muğlak ve soyut bir fikir olarak düşünülen bilgi, fiziksel
enerjiye benzer biçimde, ölçülebilir bir fiziksel nicelik olarak ele
alınabilir. Shannon'ın tanımı, sezgisel aksiyomlar karşısında hem
tutarlı hem de benzersizdi. Shannon, bir mesajın bilgi içeriğindeki
eksikliği bir sayıyla, bir termodinamik terimi olan entropiyle ni
telemişti. Bu kuramsal temele dayanarak, herhangi bir iletişim ka
nalının bilgi iletme kapasitesinin bir üst sınırı olduğunu gösterdi.
Yaklaşıla bilecek, fakat hiçbir zaman ulaşılamayacak olan bu üst
sınır Shannon sınırı olarak bilinir. Yankıları oldukça geniş çaplı
olan kuram, insanlığın en görkemli ve nadir buluşlarından biri
olarak görülmüş ve insanın dünyaya bakışını derinden ve hızla
değiştirebilecek genel bir bilimsel kuram olarak kabul edilmiştir.
Yirminci yüzyılda yapılan çalışmaların çok azı bu denli geniş etki
yaratmıştır. Shannon, iletişim kuramını ve uygulamalarını her yö
nüyle derinden etkilemiştir.
284 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Shannon, 1 940'ta aldığı Ulusal Araştırma Bursu'yla Prince
ton'daki Institute for Advanced Study'de, Alman siyasi göçmen
ve matematikçi Hermann Weyl'in yanında çalışma olanağı bul
du. Ancak çok yönlü bir matematikçi olan ve ilgi alanları ara
sında programlama, otomatlar ve oyun kuramının da yer aldığı
Macar John von Neumann'dan muhtemelen daha fazla etkilendi.
il. Dünya Savaşı 'nda Shannon'ın resmi görevi kriptografik sistem
ler geliştirmekti. 1 943 yılında, Beli Laboratuvarları'na kısa bir zi
yarette bulunan İngiliz mevkidaşı Alan Turing'le tanıştı. Turing'in
1 93 6 tarihli, bugün evrensel Turing makinesi olarak bilinen çalış
manın anlatıldığı çığır açıcı makalesi, Shannon'ınkileri tamamla
yıcı fikirler içeriyordu. Ne var ki savaş yıllarının gizlilik koşulla
rı, farklı koşullarda verimli bir işbirliğine dönüşebilecek ilişkinin
gelişmesine engel oldu. Shannon'ın şifrelemeyle ilgili çalışmaları,
Winston Churchill ile Franklin Roosevelt'in okyanus aşırı konfe
ranslarında kullanılan sistemin temelini oluşturdu ve kendisinin
matematiksel kriptografi kuramına ilişkin öncü nitelikteki çalış
masına esin verdi.
Shannon 29 Mart 1 949'da, Staten Island'dan Mary Elizabeth
Moore'la evlendi. Moore, Rutgers University'nin matematik bö
lümünü bitirdikten sonra Beli Laboratuvarları'nın mikrodalga
araştırma bölümünde teknik asistan olarak çalışmaya başlamış
tı. Çiftin, hepsi de çok başarılı üç çocukları oldu: Bilgisayar mü
hendisi Robert James ( 1 952- 1 99 8 ) , piyanist ve besteci Andrew
Moore ( 1 954-) ve öğretim görevlisi Margarita Catherine ( 1 959-).
Shannon, 1 95 8 'de MIT'de Donner profesörlüğüne getirildi ve üç
doktora öğrencisininin danışmanlığını üstlendi. Sonraki yirmi yıl
boyunca üniversitedeki görevine devam etse de, Beli Laboratuvar
ları'yla ilişkisini 1 972'ye kadar sürdürdü. Çoğunlukla evde çalı
şırdı. Massachusetts, Winchester'da Mystic Lake'e bakan büyük
evinin kapısı, her daim öğrencilere ve ziyaretçilere açıktı. Shannon
zamanının çoğunu, evin bodrumundaki tam donanımlı atölyesin
de elektrikli ve mekanik makineler yaparak geçirirdi. Örneğin,
göl kıyısına kadar elektrikle çalışan bir varagele hattı inşa etti.
Evinde beş piyanonun da dahil olduğu çeşidi müzik aletleri vardı.
CLAUDE SHANNON 285
Shannon'ın kendisi de klarnet çalar ve Dixieland cazdan hoşla
nırdı. Shannon resmi olarak 1 978 yılında emekli oldu ama eski
den olduğu gibi keyifle çalışmaya devam etti. Ne var ki sonunda
Alzheimer hastalığına yenik düştü ve 24 Şubat 200 1 'de, eşini, üç
çocuğunu ve kız kardeşini ardında bırakarak seksen dört yaşında
yaşamını yitirdi.
Gerek ülkesinde gerekse yurtdışında mesleğiyle son derece iti
bar gören Shannon, geniş kitlelere ismini icat edip ürettiği dahi
yane makine ve aygıtlarla duyurmuştu. Bunların bazıları bilimsel
değere de sahipti. Örneğin, labirentten çıkış yolunu bulmayı öğre
nen mekanik " fare " Theseus, yapay zeka alanına ilk katkılardan
biri olmuştu. Deneğin yazı mı tura mı diyeceğini yüzde elliden
fazla bir oranla tahmin edebilen bir "zihin okuma " makinesi de
yapmıştı. Romen rakamlarıyla işlem yapan THROBAC adlı he
sap makinesi gibi, sadece eğlence olsun diye yaptığı ilginç aygıtlar
da vardı. Bir diğer ilgi alanı da j onglörlüktü . MiT koridorlarında,
aynı bir sirk j onglörü gibi, tek tekerlekli bisiklet üzerinde elindeki
topları havaya atıp tuttuğu görülmüştü. Shannon'ın ürettiği bu
aletlerin bazıları şimdi MiT Müzesi'nde sergilenmektedir.
Ölümünün ardından The Times gazetesinde yayınlanan isimsiz
bir yazıda şöyle deniyordu:
Bit'i icat eden, iletim aracını mesajdan ayıran ve bütün dijital iletişim
araçlarının temelini atan Shannon, oyuncu bir dahiydi. Teknolojik bir devri
min matematiksel temellerini atarak, modern bilgi kuramının genel kurallarını
tek başına belirledi. Teknolojik bir devrimin matematiksel temellerini atarak,
modern bilgi kuramının genel kurallarını tek başına ortaya koydu. Onun ber
rak zihni ve zorlu problemleri çözmek için kararlılıkla çabalama yeteneği ol
masaydı, e-posta ve dünya çapında ağ (World Wide Web) gibi ilerlemeler
mümkün olamayacaktı . Çalışma yaşamı boyunca yalnız olmayı seçen biri
olarak bilgisayar ile iletişimi birleştiren çığır açıcı iki buluşu da tek başına ya
şama geçirdi. MiT koridorlarında tek tekerlekli bisikletiyle yalpalayarak giden
Shannon'a yol vermek için birbirlerini uyarmaya alışmış iş arkadaşları , onun
önemli bir iş üstündeyken uzun süre ciddi kalabileceğine ihtimal vermiyor
olmalıydılar. Shannon'ın alışılmadık düşünce süreçlerinin bir dışavurumu
olan tek tekerlekli bisiklet, onun umulmadık kuramsal sezgilere doğru sıra
286 BÜYÜK MÜHENDiSLER
dışı ilerlemesinin bir simgesine dönüşmüştü. Teknolojik kuramların serası
olarak görülen MIT'de çalışmalarından da anlaşılacağı üzere hepsi zaten çok
üstün beyinlere sahip olan iş arkadaşlarının zekasını aşan şaşırtıcı atılımlar
yapması, nasıl bir dahi olduğunu ortaya koyuyordu. Claude Shannon, bu ca
miada bir dev olarak tanınıyordu.
Shannon, 1 9 84'te verdiği bir röportajda, uygulamalardan çok
problemlerin ilgisini çektiğini söylemişti. O problem çözmeyi,
ama ilginç problemleri çözmeyi seviyor, başka birinin de aynı ko
nuyla uğraşıp uğraşmaması onu hiç ilgilendirmiyordu. Problemle
ri çözmeye rasgele bir yerden başlama yaklaşımı, ağırbaşlı çalışma
arkadaşları tarafından pek tasvip edilmiyordu; arkadaşları, ger
çek bir araştırmacının gücüne sahip olmadığını düşünüyorlardı.
Düşünce çizgisini kolayca takip edemeyenlere çoğu zaman sabır
gösteremediğinden, Babbage gibi o da " huysuz dahi " olarak ta
nınıyordu. Oysa normalde çekingen, kibar, sessiz, tuhaf bir espri
anlayışına sahip bir adamdı. Shannon, bilime yaptığı katkıların
uygulama alanlarıyla pek ilgilenmezdi, oysa bunların çoğu ticari
değere sahip buluşlardı. Bu yolla olmasa da, teknoloji şirketlerine
yaptığı akıllıca yatırımlarla büyük bir birikimin sahibi oldu.
Bilimsel ve teknolojik dergilerdeki makalelerine ek olarak,
Encyclopaedia B ritannica nın 1 4 . baskısına, bilgi kuramı ve siber
'
netik ile ilgili maddeler yazdı. Sibernetiğin babası olarak görülen
Norbert Wiener MIT'den arkadaşıydı; Shannon ona büyük saygı
duyuyordu. Birçok kitabın editörlüğünü yapan ve bazılarına da
katkıda bulunan Shannon kendi adına hiç kitap yazmadı. Sonraki
yıllardan kalmış yayınlanmamış çalışma taslakları bulunsa da elli
yaşını geride bıraktığı 1 967'de yayınlarına son verdi. Yaşamının
hiçbir döneminde çalışmaktan geri kalmadı.
Shannon 1 9 8 3 yılında bilişim teknolojilerinin yaşamı süresince
kaydettiği gelişime ilişkin şöyle yazmıştı:
Geçtiğimiz yüzyıl içinde, iletişim ve hesaplama cihazlarının gelişimi çok
hızlı olmuştur. Telefon ve fonograf yüz yıl kadar önce icat edilmiş, bunları
radyo, sinema ve televizyon izlemiştir. Bugün ise elektron lambalarımız, tran-
CLAUDE SHANNON 287
sistorlarımız, entegre devrelerimiz, uydu iletişimimiz ve mikrodalga kablomuz
var. Ay yüzeyindeki astronotlarla konuşmayı bile başardık. İletişimdeki geliş
meler sayesinde yaşam tarzımız tamamen değişti. Bilgisayar cephesinde ise,
yirminci yüzyıla sürgülü cetveller ve hesap makineleriyle başladık. Bunları
Bush'un analog bilgisayarları, Stibitz ve Aiken'in röleli bilgisayarları , Eckert
ve Mauchly'nin elektron lambalı aygıtları , transistorlu bilgisayarlar ve nihayet
inanılmaz derecede küçültülmüş, entegre devreler ve yongalı bilgisayarlarla
çok büyük bir gelişme kaydedilmiştir. Her adımda bilgisayarlar daha hızlı,
daha ucuz ve daha güçlü hale geldi. Donanım alanındaki bu devrimlere,
programlama alanında kaydedilen aynı derecede etkileyici gelişmeler eşlik
etti.
Shannon 1 95 8 'de Princeton'da Vanuxem, 1 965'te American
Mathematical Society'de Gibbs kürsülerinde ve Rice Universi
ty'de ellinci yılı şerefine verdiği derslerin yanı sıra değerli pek çok
konuşma yaptı. MIT'den emekli olduktan sonra, 1 978 'in yaz dö
nemini Oxford, Ali Souls College'de misafir araştırmacı olarak
geçirdi ve kolej in ünlü Chichele Konferansları'ndan birini verdi.
Buradan aldığı onursal dereceyle, kendi ülkesi ve diğer ülkelerdeki
bir dizi üniversiteden almış olduğu fahri doktorluk derecelerine
bir yenisini ekledi. 1 966'da Ulusal Bilim Madalyası'na, 1 98 5 'te
Kyoto Ödülü'ne ve mühendisliğin Nobel Ödülü yerine geçebile
cek birçok mesleki ve bilimsel onur ödülüne layık görüldü. Amer
ican Academy of Arts and Sciences, National Academy of Sci
ences, National Academy of Engineering, American Philosophical
Society ve Royal Society of London ( 1 99 1 ) üyeliklerine seçildi.
Eugene Daub tarafından yapılan büstünün altı kopyası, Birleşik
Devletler'de çeşitli yerlere yerleştirildi: Doğup büyüdüğü yer olan
Michigan, Gaylord; lisans derecesini aldığı University of Michi
gan; yüksek lisansını aldığı ve profesör olarak çalıştığı MiT; öğ
retim üyeliği yaptığı, University of California'nın San Diego yer
leşkesi ve en verimli yıllarını geçirdiği Beli Laboratuvarları. Beli
Corporation'ın bölünmek zorunda kalmasının ardından labora
tuvarların Shannon'ın da çalıştığı bölümü onun ismiyle anılmaya
başlandı. Büstlerden bir diğeri de bugün Alcatel-Lucent'in sahip
olduğu, laboratuvarların geriye kalan bölümünde yer almaktadır.
288 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Shannon Laboratuvarları'nda bulunan büst ve tablo, yaşarken çe
kilmiş bir fotoğrafı temel alınarak yapılmıştır.
Son söz
Gördüğümüz üzere, kariyer olarak mühendisliğe ilgi duyan bü
tün bu kişiler birbirlerinden çok farklıydılar. Vauban, Brindley,
Telford, baba Stephenson, Ayrton, Woods ve hatta Edison, yok
sulluk içinde büyümüşlerdi. Riquet, Trevithick, Marc Brunel, Die
sel ve Lanchester, kariyerleri sırasında borç batağına saplanmış
lardı. Cayley, Parsons ve Von Braun gibi pek azı, varlıklı ailelerde
doğmuşlardı. Sosyal altyapıları ve aldıkları eğitimler birbirinden
çok farklıydı. Ne kadar seçkin olurlarsa olsunlar, mühendislerden
pek azı bilim akademilerine kabul edildiler. Bunun yerine, meslek
lerinin işleyişini düzenlemek için kendileri dernekler veya başka
kurumlar kurdular. Braun, Marconi, Gabor ve Shockley Nobel
Ödülü'nü kazandı. Telford, genç Brunel, Bazalgette ve Parsons şö
valye; Vauban, Thomson ve Marconi de soylu ilan edildiler. Cay
ley ve Von Braun ise soyluluk unvanlarını ailelerinden aldı.
Bir mühendisin görevi uzmanlık alanına göre değişir. Örneğin,
bir inşaat mühendisinin görevleri planlama, maliyet hesabı, inşa
sürecinin organizasyonu, yasal sorunlarla ilgilenilmesi ve iş gü
cünün yönetilmesi gibi işlerdir. Makine mühendisi, makinelerin
tasarlanması, üretilmesi, kurulması ve bakımının sağlanmasından
sorumludur. Ayrıca, mühendislerin kademeleri, yetenek düzey
leri, bilgileri ve sorumlulukları, resmi veya gayriresmi mevkileri
290 BÜYÜK MÜHENDİSLER
birbirinden farklı olabilir. Öte yandan, başarılı olmak isteyen her
mühendis, iş becerisine sahip olmalıdır. Ayrıca, idari yeteneğini
geliştirmeli, hem girişimcilerle hem de vasıflı, vasıfsız her türlü ça
lışanla iyi ilişkiler kurmayı becerebilmelidir. Kitapta ele aldığımız
mühendislerin bazılarının açıkça beceriksiz yöneticiler olduğunu
gördük.
Her mucit mühendis ya da her mühendis mucit değildir kuşku
suz; yine de birçok mühendis aynı zamanda mucittir. Başarılı bir
buluşu üretip pazarlamak ve rakiplere karşı kendini savunmak
kolay değildir. On sekizinci yüzyılda, bir mucit her şeyi kendi de
ner ve kendi yapardı. Oysa yirminci yüzyılda bu işlemlerin çoğu
ya dışarıdaki bir yükleniciye ya da mucidin çalıştığı şirketin bir
üyesine verildi. Projelere maddi kaynak bulmak da pek çok mucit
için bir sorun oldu; yatırımcıları ikna etmek ve yatırımcının kara
rından vazgeçmemesini sağlamak gerekiyordu. Çok az mühendis,
buluşlarına kaynak yaratabilecek sermayeye sahipti. Parası olan
ama çok farklı hedeflere sahip insanlarla ortaklık kurmaları ge
rekiyordu. Fikirler ucuzdu; asıl pahalı olan bu fikirleri ticari bir
girişime dönüştürmekti.
Mucidin iki seçeneği vardır: Ya sanayi casusluğundan kaçın
mak için buluşunu gizli tutmaya çalışacak ya da buluşunu bir pa
tentle koruma altına alacaktır. Fikri mülkiyet haklarının tarihçesi
uzun ve karmaşıktır. Ülkeden ülkeye, dönemden döneme de çok
değişmiştir. Britanya'da Monarşi'nin, soyluları ve çevresindekileri
tekel imtiyazlarıyla ödüllendirmek için patentleri kötüye kullan
ması çok eleştirilmiştir. Parlamento'nun 1 624 tarihli tekel mev
zuatı bunları ortadan kaldırmış ve yeni buluşların değeri bundan
muaf tutulmuştur. Ancak ihtiraslı ve hayalci olarak görülen mu
citlere pek güvenilmemiştir.
O dönemde bir patent başvurusu, her biri ayrı bir ücret isteyen
on kadar resmi daireden geçmek zorundaydı. 1 8 52 reformları ön
cesinde, bir İngiliz patentinin maliyeti 1 00 sterlini aşabiliyordu;
İskoç ve İrlanda patent ücretleri de daha düşük değildi. Mucidin,
patent uzmanının ücretini de ödemesi gerekebiliyordu. Patent alı
nınca bu kez de buluşun korunması için açılması muhtemel da-
SONSÔZ
valardaki harcamalar ve belirsizliklerden dolayı uzman avukat
lara başvurmak gerekiyordu. Patent anlaşmazlıkları sayesinde
avukatlar mucitlerden daha fazla para kazandılar. Mucitlerin bir
yandan buluş yüzünden işsiz kalacaklarından korkan işçilerle öte
yandan patent haklarını ihlal eden kişilerle uğraşması gerekiyor
du. Yargıçlar, bir icadın özelliklerini büyük bir özenle inceliyor
du. En ufak bir hata, örneğin bir sözcüğün yanlış yazılmış olması
bile bütün belgeyi geçersiz kılabilirdi. Parlamento yirmi yıllık bir
mücadelenin ardından 1 852'de, süreci daha şeffaf ve mucitlerin
erişimine uygun hale getirecek yasaları çıkardı.
Diğer ülkeler de kendi sistemlerini geliştirdi. Fransa'da, muci
din buluşunun fikri mülkiyet hakkına sahip olması kavramı 1 79 1
tarihli patent yasasıyla kabul edildi. İcatlar Paris Akademisi üye
lerinden oluşan bir komite tarafından titizlikle inceleniyordu; ör
neğin Lazare Carnot bu süreçte yer almıştı. Birleşik Devletler'de
yeni cumhuriyetin ilk icraatlarından biri, mucide ait fikri mülki
yet haklarının tescil edilip kullanılmasını kolaylaştıran bir patent
sistemi oluşturmak oldu ve bu alanda İç Savaş sonrasında kök
lü reformlar yapıldı. İsviçre patent sitemini 1 8 50'de yürürlükten
kaldırdı; 1 8 8 8 'de ve 1 907'de kademeli olarak tekrar kullanıma
soktu. Hollanda'da 1 8 69'da yürülükten kalkan sistem, 1 9 1 2'de
yeniden yürürlüğe girdi. Almanya 'daki eyaletlerin tümünün ken
dine ait sistemleri vardı.
İlk mühendis biyografisinin ne zaman yayımlandığından
emin değilim. Muhtemelen, kuşatma konusundaki başarılarıyla
biyografi yazarlarının dikkatini çeken Fransız askeri mühendis
Vauban'a aittir. Samuel Smiles, Victoria Dönemi'nin kendi ken
dini yetiştirmiş kahramanlarının yaşamöykülerini yazmaya baş
layana kadar İngiltere'de bu alanda eser yoktu. Smiles'ın Life
of George Stephenson ( George Stephenson'ın Yaşamı ) adlı ilk
biyografisi 1 8 5 7'de yayımlanmış, bunu, 1 8 5 9 tarihli ünlü kitabı
Self-Help (Kendine Yardım; yeni baskısı için bkz. Smiles, 2002 )
izlemişti. Kitaplarının başarılı olduğunu gören Smiles, George
Stephenson'ınkine Brindley, Smeaton, Rennie ve Telford'un ya
şamöykülerini de ekleyerek Lives of Engineers (Mühendisle-
292 BÜYÜK MÜHENDiSLER
rin Yaşamları ) adlı üç ciltlik bir eser hazırladı. Eserin ilk basımı
1 862 'de, kapsamlı şekilde gözden geçirilmiş yeni baskısı 1 8 74 'te
yapıldı. Ardından, alet yapımcılığı ve demirciliğin gelişimini ay
rıntılı olarak ele aldığı Industrial Biography (Sanayi Biyografileri;
Smiles, 1 8 6 3 ) yayımlandı. Bunu 1 8 65'te basılan Lives of Boulton
and Watt ( Boulton ve Watt'ın Yaşamları ) ve kısa süre sonra da
Life of Telford (Telford'un Yaşamı; Smiles, 1 8 67) izledi. Başka
konularda yazdığı bir dönemin ardından, Nasmyth'in otobiyog
rafisini yayıma hazırlayarak sanayi biyografileri yazmaya 1 8 8 5 'te
geri döndü. Smiles'ın biyografileri çok değerli bilgiler içermekle
birlikte, Victoria Dönemi değerlerinden ciddi şekilde etkilenerek
yazılmışlardır. Bunun yanı sıra Smiles, bazı kişileri öne çıkarırken
benzer konumdaki bazılarını ise geri planda bırakmıştır. Ayrıca,
daha ziyade sözlü geleneğe bağlı kalmış ve kuramcıları göz ardı
etmiştir.
Smiles'ın ardından Great Engineers ( Büyük Mühendisler; örn.
Rolt, 1 962b) gibi başlıkları olan ve aynı ünlü isimlerin tekrar tek
rar ele alındığı bir dizi kitap yayımlandı. Bu isimler çoğunluk
la ya İngiliz ya da İngiltere' de çalışmış kişilerdi. Oysa Conrad
Matschoss'un ilk baskısı 1 93 7'de yapılan Grosse lngenieure'ü,
1. Dünya Savaşı öncesinde faaliyet göstermiş yaklaşık kırk mühen
dise yer vererek uluslararası olarak nitelendirilebilecek bir seçki
,sunmaktadır. il. Dünya Savaşı'ndan sonra, yetenekli bir yazar ol
masının yanı sıra kendisi de mühendis olan L. T. C. Rolt, Victo
ria Dönemi mühendislerini yeniden ele aldı. 1 970'te yayımlanan
Victorian Engineering (Victoria Dönemi Mühendisliği ) adlı eseri,
konuya mükemmel bir giriş niteliğindedir. Telford, baba ve oğul
Stephenson'lar, Watt ve genç Brunel'in, titiz araştırmalar sonucu
ve güzel bir dille yazılmış biyografleri çok ayrıntılı bilgiler içerir.
J. G. Crowther'ın, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıl bilim in
sanlarının yaşamlarını anlattığı kitapları da ( 1 939, 1 962) burada
önerilebilir. Süreli yayınlar arasında en yararlısı, Society for the
History of Technology'nin ilk sayısı 1 95 9'da yayımlanan dergisi
Technology and Cultu re 'dır (Teknoloj i ve Kültür) . Öte yandan,
History and Technology (Tarih ve Teknoloji) başta olmak üzere,
SONSÔZ 293
Transaction of the Newcomen Society for the Study of the His
tory of Engineers gibi daha özel yayınlarda da önemli bilgiler yer
almaktadır.
Kaynakça
Abrahamson, A. ( 1 995) Zworykin, Pioneer o f Television. Urbana and Chicago: University
of Illinois Press.
Aitken, H. G. J. ( 1 976) Syntony and Spark: The Origins of Radio. New York: Wiley
Interscience.
Allibone, T. E. ( 1 980) Dennis Gabor. Biographical Memoirs of the Fellows of the Royal
Society 26: 1 07-8 .
Appleyard, R. ( 1 930) Pioneers o f Electrical Communication. Londra: Macmillan.
Appleyard, R. ( 1 933) Charles Parsons: His Life and Work . Londra: Constable.
Amıytage, W. H. G. ( 1 96 1 ) A Social History of Engineering. Londra: Faber and Faber.
Ayrton, H. (2007) The Electric Arc. Whitefish, MT: Kessinger Publishing.
Babbage, C. (2007) On the Economy of Machinery and Manufactures. BiblioBazaar.
Babbage, C. (2009a) Reflections on the Decline of Science in England, and on Some of Its
Causes. BiblioBazaar.
Babbage, C. (2009b) Passages (rom the Life of a Philosopher. Read Books.
Bailey, M. R. (ed.) (2003 ) Robert Stephenson the Eminent Engineer. Aldershot: Ashgate
Publishing.
Bathurst, B. ( 1 999) The Lighthouse Stevensons. Londra: Harper Collins.
Beli, S. P. ( 1 975) Biographical lndex of British Engineers in the 1 9th Century. New York:
Garland.
Bergaust, E. ( 1 976) Wernher von Braun: The Authoritative and Definitive Biographical
Profile of the Father of the Modern Space Flight. Washington: National Space Instirute.
Blomfield, Sir R. ( 1 93 8 ) Sebastien le Prestre de Vauban (1 633- 1 707). Londra: Methuen.
Bornecque, R. ( 1 984) Le France de Vauban. Paris: Arthaud.
Boucher, C. T. G. ( 1 963) John Rennie 1 76 1 - 1 82 1 : The Life and Work ofa Great Engineer.
Manchester: Manchester University Press.
Boucher, C. T. G. ( 1 96 8 ) /ames Brindley Engineer 1 71 6- 1 772 . Norwich: Goose.
Bradfield, C. ( 1 993) Thomas Telford's Temptation. Cleobury Mortimer: M&M Baldwin.
Brightfield, M. F. ( 1 96 1 ) The coming of the railroad to early Victorian England, as viewed
by novels of the period. Technology and Culture 2:45-72.
Bruce, R. V. ( 1 973 ) Bel/: Alexander Graham Bel/ and the Conquest of Solitude. Londra:
Vıctor Gollanez.
296 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Bryant, L. ( 1 967) The orihins of the four-stroke eyde. Technology and Cu/ture 8 : 1 78-98.
Bryant, L. ( 1 976) The development of the diesel engine. Technology and Culture 1 7:432-
46.
Buchanan, A. ( 1 98 3 ) The Great Eastern controversy; a comment. Technology and Culture
24:98-106.
Buchanan, R. A. ( 1 989) The Engineers: A History o f the Engineering Profession i n Great
Britain, 1 750- 1 9 1 4. Londra: Jessica Kingsley Publishers.
Buchanan, A. (2002) Brunel: The Life and Times of Isambard Kingdom Brunel. Londra ve
New York: Hambledon Continuum.
Burton, A. (2000) Richard Trevithick Giant of Steam. Londra: Aurum Press.
Cardwell, D. S. L. ( 1 965) Power technologies and the advancement of science, 1 700- 1 825.
Technology and Culture 6: 1 8 8-207.
Cardwell, D. S. L. ( 1 978) Science and technology. Technology and Culture 1 7:674-87.
Carnot, S. ( 1 986) Reflections on the Motive Power of Fire (çev. ve ed. R. Fox) . Manchester:
Manchester Universicy Press.
Church, W. C. ( 1 892) The Life of ]ohn Ericsson. Londra: Sampson, Low, Marston and
Company.
Clark, R. C. ( 1 977) Edison: The Man Who Made the Future. Londra: Macdonald and
Jane's.
Clements, P. ( 1 970) Marc Isambard Brunel. Londra: Longman.
Clerk, D. ( 1 896) The Gas and Oil Engine. Londra: Longmans Green.
Conot, R. ( 1 979) Thomas A. Edison: A Streak of Luck. New York: Seaview Books.
Cooper, C. C. ( 1 984) The Portsmouth system of manufacture. Technology and Culture
25 : 1 82-225.
Cooper, C. C. ( 1 99 1 ) Making inventions patent. Technology and Culture 32:837-84.
Coulson, T. ( 1 950) ]oseph Henry; his Life and Work. Princeton, NJ: Princeton University
Press.
Crowther, J. G. ( 1 939) Six Great Engineers. Londra: H. Hamilton.
Crowrher, J. G. ( 1 962) Scientists of the lndustrial Revolution. Londra: Cresset Press.
Davenport, W. W. ( 1 978) Gyro! The Life and Times of Lawrence Sperry. New York:
Charles Scribner's sons.
Davies, H. ( 1 975) George Stephenson: A Biographical Study of the Father of Railways.
Londra: Weidenfeld and Nicolson.
Dickinson, H. W. ( 1 935) ]ames Watt: Craftsman and Engineer. Cambridge: Cambridge
University Press.
Dickinson, H. W. ve Jenkin, R. ( 1 927) ]ames Watt and the Steam Engine. Oxford: Claren
don Press.
Dickinson, H. W. ve Titley, A. ( 1 934) Richard Trevithick: The Engineer and the Man. Cam-
bridge: Cambridge University Press.
Diesel, R. (2007) Solidarismus. Augsburg: Maro Verlag.
Domberger, W. ( 1 963) The German V-2. Technology and Culture 4:3 93-409.
Dorsey, F. L. ( 1 94 7) Road to the Sea: The Story of]ames 8. Eads and the Mississippi River.
New York: Rinehart.
Drummond, C. ( 1 994) The Remarkable Life of Victoria Drummond: Marine Engineer.
Londra: The lnstitute of Marine Engineers.
Dunlap, O. S. ( 1 937) Marconi: The Man and his Wireless. Londra: Macmillan.
Dunsheath, P. ( 1 967) Giants of Electricity. New York: Thomas Y. Crowell.
Dutton, H. 1. ( 1 984) The Patent System and Inventive Activity During the Jndustrial
Revolution 1 750- 1 852. Manchester: Manchester University Press.
KAYNAKÇA 297
Emmerson G. S. ( 1 977) ]ohn Scott Russell: A Great Victorian Engineer and Naval
Architect. Londra: John Murray.
Emmerson, G. S. ( 1 980) L. T. S. Rolt and the Great Eastern affair of Brunel versus Scott
Russell. Technology and Cu/ture 2 1 :553-69.
Evans, F. T. ( 1 9 8 1 ) Roads, railways and canals. Technology and Culture 22: 1 -34.
Ewing, J. A. ( 1 9 3 1 ) The Hon. Sir Charles Parsons OM, KCB 1 854-1 93 1 . Proceedings of the
Raya/ Society of London, Series A (Obituary Notices) 13l:v xxv.
Fairlie, G. ve Cayley, E. ( 1 96 5 ) The Life of a Genius. Londra: Hodder and Stoughton.
Feibleman, J. K. ( 1 96 1 ) Pure science, applied science, technology, engineering: an attempt
at definitions. Technology and Culture 2:305- 1 7.
Feilden, G. B. R. ve Hawthorne, W. ( 1 99 8 ) Sir Frank Whittle OM, KBE. Biographical
Memoirs of the Fellows of the Royal Society 44:435-52.
Flood, R., McCartney, M. ve Whitaker, A. (2008) Kelvin, Life, Labours and Legacy.
Oxford: Oxford University Press.
Fouche, R. (2003) Black lnventors in the Age of Segregation. Baltimore: Johns Hopkins
University Press.
Garli ski, J. ( 1 978) Hitler's Last Weapons: The Underground War Against the Vl and V2.
Londra: Friedman.
Geise, J. ( 1 959) What is a railway? Technology and Culture 1 :6 8-77.
Gibb, Sir A. ( 1 935) The Story of Telford, the Rise of Civil Engineering. Londra: A&C Black.
Gibbs-Smith, C. H. ( 1 962) Sir George Oıyley's Aeronautics, 1 796-1 855. Londra: Her
Majesty's Stationery Office.
Gies, J. ( 1 96 3 ) Bridges and Men. Londra: Cassell.
Gilfillan, S. C. ( 1 93 5 ) Sociology of lnvention. Cambridge, MA: MIT Press.
Gillispie, C. C. ( 1 97 1 ) Lazare Carnot Savant. Princeton, NJ: Princeton University Press.
Goff, A. C. ( 1 946) Women Oın be Engineers. Ann Arbor, MI: Edwards Bros.
Golley, J. ( 1 987) Whittle: True Story. Shrewsbury: Airlife.
Gordon, R. B. ( 1 9 8 5 ) Hydrological science and the development of waterpower for
manufacturing. Technology and Culture 26:204-35 .
Graham, L. R. ( 1 993) The Ghost o f the Executed Engineer: Technology and the Fail o f the
Soviet Union. Cambridge, MA: Harvard University Press.
Habakkuk, H. J. ( 1 962) American and British Technology in the Nineteenth Century: The
Search far Labour-Saving Inventions. Cambridge: Cambridge University Press.
Hacker, S. ( 1 990) Doing it the Hard Way. Boston: Unwin Hyman.
Hadfield, C. ve Skempton, A. W. ( 1 979) William ]essop. Engineer. Londra: David and
Charles.
Halliday, S. ( 1 99 9 ) The Great Stink of Landon: Sir ]oseph Bazalgette and the Cleansing of
the Victorian Oıpital. Thrupp, Stroud: Sutton Publishing.
Harford, J. ( 1 997) Koro/ev. New York: John Wiley.
Harrod, K. ( 1 95 8 ) Master Bridge Builders: The Story of the Roeblings. New York: Julian
Messner.
Hart, 1. B. ( 1 95 8 ) ]ames Watt and the History of Steam Power. Londra: Abelard- Schuman.
Harvie, D. (2004) Eiffel: The Genius who Reinvented Himself. Stroud: Sutton.
Hendricks, G. ( 1 96 1 ) The Edison Motion-Picture Myth. Berkeley ve Los Angeles: Univer
siry of California Press.
Hertz, J. (ed.) ( 1 977) Hertz, Heinrich Memoirs, Letters, Diaries. San Francisco, CA: San
Francisco Press.
Hilaire-Perez, L. ( 1 99 1 ) Invention and the state in eighteenth century France. Technology
and Culture 32:9 1 1 -3 1 .
298 BÜYÜK MÜHENDİSLER
Hong, S. ( 1 994) Marconi and the Maxwellians. Technology and Culture 35:717-49.
Houndhell, D. A. ( 1 975 ) Elisha Gray and the telephone. Technology and Culture 16: 1 33- 6 1 .
How, L. ( 1 900) james B. Eads. Boston: Houghton, Mifflin & Co.
Hughes, T. P. ( 1 97 1 ) Elmer Sperry; lnventor and Engineer. Baltimore: Johns Hopkins Press.
Hunley 1. D. ( 1 98 5 ) The enigma of Robert H Goddard. Technology and Culture 36:327-50.
Hunt, 1. ve Draper, W. ( 1 964) Lightning in his Hand: The Life Story of Nikola Tesla. Sage
Books.
Hyman, A. ( 1 982) Charles Babbage: Pioneer of the computer. Oxford: Oxford University
Press.
Israel, P. ( 1 99 8 ) Edison: A Life of lnvention. New York: John Wiley.
James, 1. (2004) Remarkable Physicists. Cambridge: Cambridge University Press.
James, 1. (2009a) Driven to lnnovate. Oxford: Peter Lang.
James, 1. (2009b) Biographical Memoirs of the Fellows of the Royal Society 55 :257-65.
Jarvis, A. ( 1 997) Samuel Smiles and the Construction of Victorian Values. Thrupp, Stroud:
Sutton Publishing.
Jolly, W. P. ( 1 972 ) Marconi. Londra: Constable.
Joravsky, D. ( 1 96 1 ) The history of technology in Soviet Russia and Marxist doctrine.
Technology and Culture 2:5- 1 0 .
Josephson, M. ( 1 95 9 ) Edison: A Biography. New York: McGraw Hill.
Josephson, P. R. ( 1 995) 'Projects of the cenrury' in Soviet history. Technology and Culture
36:5 1 9-59.
Kamın, T. ve Baird, M. (2002) ]ohn Logie Baird - A Life. Edinburgh: National Museums
of Scotland Publishing.
Kanefsky, J. ve Robey, J. ( 1 980) Steam engines in eighteenth century Britain. Technology
and Culture 2 1 : 1 67-86.
Kelly, F. C. ( 1 944) The Wright Brothers: A Biography Authorized by Orville Wright. Lon
dra: G. Harrap.
Kerber, L. L. ( 1 996) Stalin 's Aviation Gulag a Memoir ofAndrei Tupolev and the Purge Era.
(ed. Von Hardesty) . Washington DC: Smithsonian Institution Press.
Kerker, M. ( 1 96 1 ) Science and the steam engine. Technology and Cu/ture 2 : 3 8 1 -90.
King, A. G. ( 1 925) Kelvin the Man. Londra: Hodder and Stoughton.
Kingsford, P. ( 1 960) F. W. Lanchester: The Life of an Engineer. Londra: E. Arnold.
Kouwenhoven, J. A. ( 1 982) The designing of the Eads bridge. Technology and Culture
23:535-68.
Kurylo F. ve Susskind, C. ( 1 98 1 ) Ferdinand Braun: A Life of the Nobel Prizewinner and
lnventor of the Cathode Ray Oscilloscope. Cambridge, MA: Press.
Lanchester, F. W. (2009) Aircraft in Warfare, the Dawn of the Fourth Arm. BiblioBazaar.
Lasby, C. G. ( 1 971 ) Pro;ect Paperclip: German Scientists and the Cold War. New York:
Atheneum.
Lehman, M. ( 1 98 8 ) Robert H. Goddard, Pioneer of Space Research. New York: De Capo
Press.
Longmate, N. ( 1 9 8 5 ) Hit/er's Rockets: The Story of the V-2s. Londra: Atheneum.
Lubar, S. ( 1 99 1 ) The transformation of antebellum patent law. Technology and Culture
32: 932-5 9.
McArthur, T. ve Waddell, P. ( 1990) Vision Wa"ior: The Hidden Achievement of]ohn Logie
Baird. Orkney: Scottish Falcon.
Macleod, C. ( 1 99 1 ) The paradoxes of patenting. Technology and Culture 32: 885-9 1 1 .
Macleod, C . (2007) Heroes of Invention: Technology, Liberalism and British Identity.
Cambridge: Cambridge University Press.
KAYNAKÇA 299
MacMahon, J. R. ( 1 930) The Wright Brothers: Fathers of Flight. Boston: Little, Brown &
Co.
Malet, H. ( 1 96 1 ) The Canal Duke. Londra: David and Charles.
Marconi, D. ( 1 962) My Father Marconi. Londra: Frederick Muller.
Mason, J. ( 1 99 1 ) Henha Aynon and the admission of Women to the Royal Society. Notes
and Records of the Raya/ Society 45:201 -20.
Meynell, L. ( 1 956) james Brindley: The Pioneer of Canals. Londra: W. Laurie.
Meynell, L. ( 1 957) Thomas Telford. Londra: The Bodley Head.
Millard, A. ( 1 990) Edison and the Business of lnvention. Baltimore, MD: Johns Hopkins
University Press.
Moore, D. L. ( 1 977) Ada, Countess of Lovelace: Byron's Legitimate Daughter. Londra:
John Murray.
Mosely, M. ( 1 964) Irascible Genius. Londra: Hutchinson.
Moyer, A. E. ( 1 997) joseph Henry: The Life of an American Scientist. Washington DC:
Smithsonian lnstitution Press.
Mukerji, C. (2009) Impossible Engineering: Technology and Territoriality on the Canal du
Midi. Princeton, NT: Princeton University Press.
Musson, A. E. ve Robinson, E. ( 1 969) james Watt and the Steam Revolution. Londra:
Adams and Dart.
Nahum, A. (2004) Frank Whittle: Invention of the Jet. Duxford, Cambridge: kon Books
UK.
Needham, J. ve ark. ( 1 954-2004) Science and Civilisation in China. Yedi cilt. Cambridge:
Cambridge University Press.
Neufeld, M. J. ( 1 990) Weimar culture and futuristic technology. Technology and Culture
3 1 : 725-52.
Neufeld, M. J. ( 1 993) The Rocket and the Reich. New York: The Free Press.
Nitske W. R. ve Wilson, M. W, ( 1 965) Rudolf Diesel: Pioneer of the Age of Power. Norman,
OK: University of Oklahoma Press.
Noble, C. B. ( 1 93 8 ) The Brunels: Father and Son. Londra: R. Cobden Sanderson.
O'Neill, ]. ( 1 98 1 ) Prodigal Genius: The Life of Nikola Tesla. Hollywood, CA: Angriff
Press.
Panel, J. P. M. ( 1 964) An Illustrated History of Civil Engineering. Londra: Thames and
Hudson.
Picon, A. ( 1 992) French Architects and Engineers in the Age of Enlightenment, (çev.
M. Thom) Cambridge: Cambridge University Press.
Pritchard, J, L. ( 1 955) Sir George Cayley, Bart, the father of British Aeronautics: the man
and his work. The journa/ of the Royal Aeronautical Society 59:79- 1 1 9.
Pritchard, J. L. ( 1 96 1 ) Sir George Cay/ey: The Inventor of the Aeroplane. Londra: Parrish.
Prout, H. G. ( 1 922) A Life of George Westinghouse. Londra: Bean Bros.
Pudney, ]. ( 1 974) Brunel and his World. Londra: Thames and Hudson.
Rae, J. B. ( 1 961 ) Science and engineering in the history of aviation. Technology and Culture
2:391 -9.
Reybum, W. ( 1 972) Bridge Across the Atlantic: The Story ofJohn Rennie. Londra: Harrap.
Robinson, E. ( 1 972) James Watt and the law of patents. Technology and Culture 13: 1 1 5-
39.
Rolt, L. T. C. ( 1 957) Isambard Kingdom Brunel. Londra: Longmans Green.
Rolt, L. T. C. ( 1 95 8 ) Thomas Telford. Londra: Longman.
Rolt, L. T. C. ( 1 960) George and Robert Stephenson. Londra: Longman.
Rolt, L. T. C. ( 1 962a) James Watt. Londra: Batsford.
300 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Rolt, L. T. C. ( 1 962b) Great Engineers. Londra: G. Bell and Sons.
Rolt, L. T. C. ( 1 970) Victorian Engineering. Londra: Ailen Lane.
Rolt, L. T. C. ( 1 973 ) From Sea to Sea. Londra: Ailen Lane.
Rolt, L. T. C. (2006) lsambard Kingdom Brunel. Londra: Penguin.
Rossman, J. ( 1 964) Industrial Creativity: The Psychology of the Inventor (yeni edisyon).
New Hyde Park, NY: University Books.
Rowland, J. ( 1 954) George Stephenson Londra: Odhams.
Ruddock, T. ( 1 979) Arch Bridges and their Builders 1 735-1 835. Cambridge: Cambridge
University Press.
Scaife, W. G. (2000) From galaxies to turbines: science, technology and the Parsons family.
Bristol: Institute of Physics.
Scherer, F. M. ( 1 965) Invention and innovation in the Watt-Boulton steam-engine venture.
Technology and Culture 6:1 65-87.
Schuyler, H. ( 1 93 1 ) The Roeblings: A Century of Engineers, Bridge Builders and
lndustrialists. Princeton, NJ: Princeton University Press.
Seifer, M. ]. ( 1 998) Wizard: The Life and Times of Nikola Tesla; Biography of a Genius.
Secaucus, NJ: Citadel Press.
Sharlin, H. 1., Sharlin, T ile birlikte. ( 1 979) Lord Kelvin, the Dynamic Victorian. University
Park ve Londra: Pennsylvania State University Press.
Sharp, E. ( 1 926) Hertha Ayrton 1 854- 1 923. Londra: Edward Amold.
Shurkin, J. N. (2006 ) Broken Genius: The Rise and Fail of William Shock/ey, Creator of the
Electronic Age. Basingstoke: Macmillan.
Siemens, W. von ( 1 966) Inventor and Entrepreneur; Recollections of Werner von Siemens.
Londra: Lund and Humphries.
Simonds, W. A. ( 1 935) Edison - his Life, his Work, his Genius. Brooklyn, : Bobbs-Menill
Co.
Singer, C. ]., Williams, T. 1. ve Raper, R. ( 1 954-84) A History of Technology, cilt 1 -6.
Oxford: Oxford University Press.
Skeat, W. O. ( 1 973 ) George Stephenson: The Engineer and his Letters. Londra: The
lnstitution of Mechanical Engineers.
Sloane, N. J. A. ve Wyner, A. D. (ed.) ( 1 993) Claude Elwood Shannon: Collected Papers.
New York: IEE Free Press.
Smeaton, J. ( 1 79 1 ) A Narrative of the Building, and a Description of the Construction of
the Edystone Lighthouse ... To Which is Subioined an Appendix, Giving some Account
of the Lighthouse on the Spurn Point. Londra: G. Nichol.
Smeaton, J. ( 1 938) Diary of his ]ourney to the Low Countries 1 755 (giriş yazısı Arthur
Tilley). Leamingron Spa: Courier Press.
Smiles, S. ( 1 857) The Life of George Stephenson. Londra: John Murray.
Smiles, S. ( 1 862, yeni edisyon 1 8 74) Lives of the Engineers. Londra: John Murray.
Smiles, S. ( 1 863) lndustrial Biography: Iron Workers and Tool Makers. Londra: John
Murray.
Smiles S. ( 1 865) Lives of Boulton and Watt. Londra: John Murray.
Smiles, S. ( 1 867) Life of Telford. Londra: John Murray.
Smiles, S. (ed.) ( 1 885) ]ames Nasmyth, Engineer: An Autobiography. Londra: John Murray.
Smiles, S. (2002) Self-Help. Oxford: Oxford University Press.
Smith, C. ve Wise, M. N. ( 1 989) Energy and Empire: A Biographical Study of Lord Kelvin.
Cambridge: Cambridge University Press.
Smith, D. ( 1 986/7) Sir Joseph William Bazalgette ( 1 8 1 9- 1 8 9 1 ): engineer to the
Metropolitian Board of Works. Transactions of the Newcomen Society 58:89- 1 12.
KAYNAKÇA 301
Smith, D. (ed. ) ( 1 994) Perceptions of Great Engineers. Londra: Science Museum.
Stein, D. ( 1 985) Ada: A Life and a Legacy. Cambridge, MA: iT Press.
Steiner, F. H. ( 1 9 8 1 ) Building with iron. Technology and Culture 22:700-24.
Steinman, D. B. ( 1 950) The Builders ofthe Bridge: The Story ofJohn Roebling and his Son.
New York: Harcourt Brace.
Sullivan, O. R. ( 1 998) African-American Inventors. New York: John Wiley and Sons.
Thomas, D. E. ( 1 978) Diesel Father and Son. Technology and Culture 19:376-93.
Thomas, D. E. ( 1 987) Diesel: Technology and Society in Industrial Germany. Tuscaloosa,
AL: University of Alabama Press.
Toole, B. A. ( 1 992) The Enchantress of Numbers. Mili Valley, CA: Strawberry Press.
Tumer, T. ve Skempton, A. W. ( 1 98 1 ) john Smeaton. ]ohn Smeaton FRS adlı çalışmada (ed.
A. W. Skempton) . Londra: Thomas Telford, Ltd.
Vauban, S. ( 1 740) Memoir pour servir a l'instruction dans la conduite des sieges. Leiden:
Jean & Herman Veibeek.
Vignoles, K. H. ( 1 962) Charles Black Vignolas: Romantic Engineer. Cambridge: Cambridge
University Press.
Wachhorst, W. ( 1 9 8 1 ) Thomas Alva Edison: An American Myth. Cambridge, MA: iT
Press.
Ward, R. J. (2006) From Nazis to NASA. Stroud: Sutton Publishing.
Warson, S. J. ( 1 954) Camot. Londra: The Bodley Head.
Woolley, B. ( 1 999) The Bride of Science. Londra: Macmillan.
Yager, R. ( 1 968) James Buchanan Eads: Master of the Great River. Princeton, NJ: van
Nostrand.
Young, R. A. ( 1 978) The Flying Bomb. Londra: lan Ailen.
Diğer Kaynaklar
Riquet: Rolt 1 973; Mukerji 2009
Vauban: Blomfield 1 938; Bomecque 1 984
Brindley: Smiles 1 862; Meynell 1 956; Boucher 1 968
Smeaton: Smeaton 1 938; Hart 1 958; Mussonand Robinson 1 969; Tumer ve Skempton
1981
Watt: Smiles 1 865; Dickinson v e jenkin 1 927; Dickinson 1 935; Rolt 1 962a
Jessop: Hadfield ve Skempton 1 9 79; Bradfield 1 993
Camot, Sr: Gillispie 1 971
Telford: Smiles 1 865; Gibb 1 935; Meynell 1 957; Rolt 1 958; Bradfield 1 993
Rennie: Boucher 1 963; Reybum 1 972
Brunel, Sr: Noble 1 938; Clements 1 970
Trevithick: Dickinson ve Titley 1 954; Burton 2000
Cayley: Pritchard 1 96 1 ; Gibbs-Smith 1 962
Stephenson, Sr: Rowland 1 954; Rolt 1960; Skeat 1 973; Davies 1 975
Babbage: Mosely 1 964; Bell 1 975; Hyman 1 98 8
Henry: Coulson 1 950; Moyer 1 997
Vignoles: Vignoles 1 982
Camot, Jr: Gillispie 1 97 1 ; Carnot 1 986
Ericsson: Church 1 982
Stephenson, Jr: Rolt 1 960; Bailey 2003
Brunel, Jr: Noble 1938; Rolt 1 957; Pudney 1 974; Emmerson 1 977; Buchanan 1 983
Roebling: Schuyler 1 93 1 ; Steinman 1 950; Harrod 1 958
Bazalgette: Yager 1 968; Smith 1 986/7; Halliday 1 999
Eads: How 1 900; Dorsey 1 947; Kouwenhaven 1 982
Thomson: King 1 925; Smith ve Wise 1 989; James 2004; Flood ve ark. 2008
Eiffel: Harvie 2004
Westinghouse: Prout 1 922
Edison: Simonds 1 934; Josephson 1 959; Hendricks 1 96 1 ; Clark 1 977; Conot 1 979;
Wachhorst 1 9 8 1 ; Millard 1 990; Israel 1 998
304 BÜYÜK MÜHENDiSLER
Beli: Bruce 1 973, Houndhell 1 975
Braun: Kurylo ve Susskind 1 9 8 1
Ayrton: Sharp 1 926; Mason 1 99 1 ; James 2009a
Parsons: Appleyard 1 933; Scaife 2000
Woods: Fouche 2003
Tesla: Hunt ve Draper 1 964; Fairlie ve Cayley 1 965; O'Neill 1 9 8 1 ; Seifer 1 998
Hertz: Appleyard 1 930; james 2009a
Diesel: Nitske ve Wilson 1 965; Bryant 1 976; Thomas 1 978; 1 987
Sperry: Hughes 1 97 1 ; Davenport 1 978
Wright Kardeşler: McMahon 1 930; Kelly 1 944
Lanchester: Kingsford 1 960
Marconi: Dunlap 1 937; Marconi 1 962; Jolly 1 972; Aitken 1 976; Hong 1 994
Pal'chinskii: Graham 1 993
Clarke: Goff 1 946
Tupolev: Kerber 1 996
Baird: McArthur ve Waddell 1 990; Kamın ve Baird 2002
Zworykin: Abrahamson 1 995
Gabor: Allibone 1 980; james 2009a
Korolev: Harford 1 997
Whittle: Golley 1 987; Feilden ve Hawthorne 1 998; Nahum 2004
Shockley: Shurkin 2006
Von Braun: Dornberger 1 963; Lasby 1 971; Bergaust 1 976; Garli ski 1 978; Young 1 978;
Longmate 1 985; Neufeld 1 993; Ward 2006
Shannon: Sloane ve Wyner 1 993; james 2009b
Görsel Kaynakça
Charles Babbage; John Logie Baird; Sadi Camot, George Cayley; Lazare Carnot; Rudolf
Diesel; John Ericsson; William Jessop; Sergei Korolyev; Frederick Lanchester; Gugliel
mo Marconi; John Rennie; Richard Trevithick; Thomas Telford; Frank Whinle; Wilbur
ve Orville Wright; James Wan; Vladimir Zworykin: Science Photo Library'nin izniyle.
Edith Clark: Schenectady Museum & Suits-Bueche Planetarium'un izniyle.
Alexander Graham Beli; Joseph Henry; Elmer Sperry; George Westinghouse: Library of
Congress/Science Photo Library'nin izniyle.
Isambard Kingdom Brunel: © Hulton-Deutsch Collection/CORBIS
Marc Isambard Brunel: S. Drummond'un tablosu, Science Photo Library'nin izniyle.
Sir Joseph William Bazalgene: © Hulton-Deutsch Collection/CORBIS
Kari Ferdinand Braun: National Library of Congress/Science Photo Library'nin izniyle.
James Brindley; Robert Stephenson: George Bernard, Science Photo Library'nin izniyle.
Thomas Edison: John Daugherty, Science Photo Library'nin izniyle.
Gustav Eiffel: © Benmann/CORBIS
Dennis Gabor; William Shockley: Emilio Segre Visual Archives/ American lnsritute of
Physics/Science Photo Library'nin izniyle.
Heinrich Hertz: © Benmann/CORBIS
Charles Parsons: George Grantham Bain Collection/Library of Congress/ Science Photo
Library'nin izniyle.
John Smeaton; Charles Vignolas: Royal Astronomical Society/ Science Photo Library'nin
izniyle.
George Stephenson: Ken Welsh, The Bridgeman Art Library'nin izniyle.
Nikola Tesla: USA Library of Congress/Science Photo Library'nin izniyle.
Andrei Tupolev: Ria Novosti, Science Photo Library'nin izniyle.
Sebastien le Prestre de Vauban: © Benmann/CORBIS
Wernher von Braun: NASA/Science Photo Library'nin izniyle.
Granville Woods: Schomburg Center for Research in Black Culture/ New York Public
Library/Science Photo Library'nin izniyle.
Kitapta Geçen Ku ru mları n
Tü rkçe Karş ı h kları
Academie (Royale) des Sciences: Fransız Bilimler Akademisi
Accademia Pontaniana: Napoli Akademisi
Advisory Committee on Aeronautics: Havacılık Danışma Komitesi
Albany Academy: Albany Akademisi
Albany Institute: Albany Enstitüsü
Arnerican Academy of Arts and Sciences: Amerika Birleşik Devletleri Bilim ve Sanat Aka
demisi
American Association for the Deaf and Hard of Hearing: Amerikan Sağır ve Ağır İşitenler
Birliği
Arnerican Institute of Electrical Engineers: Amerikan Elektrik Mühendisleri Enstitüsü
Arnerican Mathematical Society: Amerikan Matematik Derneği
Arnerican Patent Agency: Amerikan Patent Ajansı
American Philosophical Society: Amerikan Felsefe Derneği
American Society of Mechanical Engineers: Amerikan Makine Mühendisleri Derneği
Analytical Society: Analitik Derneği
Beti Telephone Laboratories: Beti Telefon Laboratuvarları
Berliner Bauakademie: Bedin İnşaat Akademisi
Boston University: Boston Üniversitesi
British Association for the Advancement of Science: Britanya Bilim Kurumu
British Broadcasting Corporation (BBC): Britanya Yayın Kuruluşu
British Fishery Society: Britanya Balıkçılık Derneği
California Institute of Technology (CalTech): California Teknoloji Enstitüsü
Cambridge Philosophical Society: Cambridge Felsefe Derneği
Clark University: Clark Üniversitesi
Club of Rome: Roma Kulübü
Cold Spring Harbour Laboratory: Cold Spring Harbor Laboratuvarı
Cotlege de France: Fransız Koleji
BÜYÜK MÜHENDiSLER
College de Gisors: Gisors Koleji
College de Navarre: Navarre Koleji
College of New Jersey: New Jersey Koleji
Columbia University: Columbia Üniversitesi
Commissioners for Northern Lighthouses: Kuzey Deniz Fenerleri Komisyonu
Conservatoire National des Arts et Metiers: Sanat ve Zanaat Konservatuavrı
Cornell University: Cornell Üniversitesi
Corps des Ponts et Chaussees: Köprüler ve Yollar Birliği
Corps Royal du Genie: Kraliyet İstihkam Birliği
Dublin Trinity College: Trinity Kolej Dublin
Dundee Academy: Dundee Akademisi
Ecole Centrale des Arts et Manufactures: Uygulamalı Sanatlar Merkez Okulu
Ecole d' Application de l' Artillerie et du Genie: Topçu ve İstihkam Okulu
Ecole des Ponts et Chaussees: Köprüler ve Yollar Okulu
Edinburgh University: Edinburgh Üniversitesi
Federal Bureau of lnvestigation (FBI): Federal Soruşturma Bürosu
Finsbury Technical College: Finsbury Teknik Üniversitesi
Girton College: Girton Koleji
Girton Fire Brigade: Girton İtfaiye Teşkilatı
Glasgow College: Glasgow Koleji
Hartley College: Hartley Koleji
Hollywood High School: Hollywood Lisesi
Hunter College: Hunter Koleji
Institut de France: Fransa Enstitüsü
Institute for Advanced Study: İ leri Çalışmalar Enstitüsü
Institution of Automobile Engineers: Otomobil Mühendisleri Enstitüsü
Institution of Civil Engineers: İnşaat Mühendisleri Enstitüsü
lnstitution of Electrical Engineers. Elektrik Mühendisleri Enstitüsü
Institution of Mechanical Engineers: Makine Mühendisleri Enstitüsü
Istituto Cavallero: Cavallero Enstitüsü
Istituto Tecnico: Teknik Enstitü
Johanneum Gymnasium: Johanneum Lisesi
Lycee Charlemagne: Charlemagne Lisesi
Lycee Henri-IV: IV. Henri Lisesi
Lycee Royal: Kraliyet Lisesi
Massachusetts Institute of Technology (MiT): Massachusetts Teknoloji Enstitüsü
McMaster University: McMaster Üniversitesi
Metropolitan Board of Works: Metropoliten İ mar Kurulu
National Academy of Engineering: Ulusal Mühendislik Akademisi
National Academy of Sciences: Ulusal Bilimler Akademisi
Naval and Military Bible Society: Donanma ve Ordu İncil Topluluğu
Newcomen Society: Newcomen Derneği
Ordnance Survey: Haritacılık Dairesi
Philipps-Universitat Marburg: Marburg Üniversitesi
Photographic Society of London: Londra Fotoğraf Derneği
Physikalische Gesellschah zu Berlin: Berlin Fizik Derneği
Princeton University: Princeton Üniversitesi
Queen's University Belfast: Belfast Queen's Üniversitesi
Radio Corporation of America: Amerikan Radyo Kuruluşu
KiTAPTA GEÇEN KURUMLARIN TÜRKÇE KARŞILIKLARI 309
Reale Accademia d'Italia: İtalya Kraliyet Akademisi
Rensselaer Polycechnic Institute: Rensselaer Politeknik Enstitüsü
Rheinische Friedrich-Wilhelms-Universitiit Bonn: Bonn Üniversitesi
Rice University: Rice Üniversitesi
Royal Aeronautical Society: Kraliyet Havacılık Derneği
Royal Air Force: Kraliyet Hava Kuvvetleri
Royal Astronomical Society: Kraliyet Astronomi Derneği
Royal Automobile Club: Kraliyet Otomobil Kulübü
Royal Belfast Academical Institution: Belfast Kraliyet Akademisi Enstitüsü
Royal College of Science: Kraliyet Bilim Koleji
Royal High School: Kraliyet Lisesi
Royal Institution: Kraliyet Enstitüsü
Royal Irish Academy: İrlanda Kraliyet Akademisi
Royal Military Academy Sandhurst: Sandhurst Kraliyet Harp Akademisi
Royal Military Academy Woolwich Academy: Woolwich Kraliyet Harp Akademisi
Royal Society of Arts: Kraliyet Güzel Sanatlar Derneği
Royal Society of Edinburgh: Edinburgh Kraliyet Derneği
Royal Society of London: Londra Kraliyet Derneği
Royal Technical College: Kraliyet Teknik Koleji
Rutgers University: Rutgers Üniversitesi
Science Museum London: Londra Bilim Müzesi
Shockley Semiconductor Laboratory: Shockley Yarıiletken Laboratuvarı
Smithsonian lnstitution: Smithson Enstitüsü
Smithsonian National Air and Space Museum: Smithsonian Ulusal Havacılık ve Uzay
Müzesi
Societe Française de Physique: Fransız Fizik Derneği
Society for the History of Technology: Teknoloji Tarihi Derneği
Society of Civil Engineers: İnşaat Mühendisleri Derneği
Society of Motor Manufacturers: Motor Üreticileri Derneği
Society of Women Engineers: Kadın Mühendisler Derneği
St. Andrew's Grammar School: St. Andrew Gramer Okulu
St. John's College: St. John Koleji
Stanford University: Stanford Üniversitesi
Statistical Society of London: Londra İstatistik Derneği
Technische Hochschule Charlottenburg: Charlottenburg Teknoloji Enstitüsü
Technische Hochschule Karlsruhe: Karlsruhe Teknoloji Enstitüsü
Trinity College: Trinity Koleji
UCLA: California Üniversitesi, Los Angeles
Union College: Union Koleji
United States Naval Academy: ABD Deniz Kuvvetleri Akademisi
Universitiit Berlin: Berlin Üniversitesi
Universitiit Giel�en: Giessen Üniversitesi
Universitiit München: Münih Üniversitesi
Universitiit zu Kici: Kiel Üniversitesi
University of Califomia: California Üniversitesi
University of Glasgow: Glasgow Üniversitesi
University of Michigan: Michigan Üniversitesi
University of Oxford: Oxford Üniversitesi
University of Pennsylvania: Pennsylvania Üniversitesi
31 0 BÜYÜK MÜHENDiSLER
University of Strathclyde: Strathclyde Üniversitesi
University of Texas (at Austin): (Austin) Teksas Üniversitesi
University of Wisconsin: Wisconsin Üniversitesi
Vassar Collge: Vassar Koleji
West Point: Birleşik Devletler Askeri Akademisi