0% found this document useful (0 votes)
94 views24 pages

Aşûre Günü Tarihsel Boyutu Ve Osmanlı Dinî Hayatındaki Yeri Üzerine Düşünceler

This document discusses the historical background and significance of Ashura Day in Islamic history and Ottoman religious life. It provides context on the various historical events sometimes associated with Ashura Day according to early Islamic sources, though the exact dates are difficult to verify. It notes that Ashura Day likely incorporated existing Arab traditions and took on new religious meaning under Islam. The day was celebrated with both joy and mourning by different Muslim sects in the Ottoman period, as it had been throughout history.

Uploaded by

Şevval Seyfi
Copyright
© © All Rights Reserved
We take content rights seriously. If you suspect this is your content, claim it here.
Available Formats
Download as PDF, TXT or read online on Scribd
0% found this document useful (0 votes)
94 views24 pages

Aşûre Günü Tarihsel Boyutu Ve Osmanlı Dinî Hayatındaki Yeri Üzerine Düşünceler

This document discusses the historical background and significance of Ashura Day in Islamic history and Ottoman religious life. It provides context on the various historical events sometimes associated with Ashura Day according to early Islamic sources, though the exact dates are difficult to verify. It notes that Ashura Day likely incorporated existing Arab traditions and took on new religious meaning under Islam. The day was celebrated with both joy and mourning by different Muslim sects in the Ottoman period, as it had been throughout history.

Uploaded by

Şevval Seyfi
Copyright
© © All Rights Reserved
We take content rights seriously. If you suspect this is your content, claim it here.
Available Formats
Download as PDF, TXT or read online on Scribd
You are on page 1/ 24

AüiFD XL V (2004), s'!)7 I, s. 167-1!

l0

.Aşure Günü, Tarihsel Boyutu ve Osmanlı


Dini Hayatındaki Yeri Üzerine Dü~ünceler

EYüPBAŞ
DR, ANKARA Ü. iLAHiYATFAKÜLTESi
e-mail: [email protected]

abstract
Ashura Day, Some Toughts on Its Historical Dimension and Its Place in Ottonun Religious Life.
Ashura is the tenth day of Muharram, the first month of the Mu~lim calendar. Its general significance as a fast
day for Muslims derivers from the rites of the Je"ıish Yom Kippur. Scholars are not agreed as to the exaet day
on which 'Ashura' was observed in early Islam. Early hadith tradition seems to indicate that the day possessed
special sanetity in Arab society even before Islam. Thus the Jewish rite, which the Prophet observed in Medina
in 622 CE, only helped an a1ready established Arab tradirion to acquire religious content and hence greater
prestige. The Jewish chatacter was soon obscured, however, through its incorporation into the Muslim
calendar and its observance as a Muslim fast day. With tbe institution of the fast of Ramadan in the second
~ar of the Hijrah, 'Ashura' becarne a voluntary fast.For over thiıteen centuries the Shi'i community has
observed the day of 'Ashura' as a day of mourning. on the tenth of Muharram 61 AH (10 Oetober 680)
Husayn ibn Ali, feU in the banle on the plain of Karbala. The events leading to Hıısayn's death, which were
subsequently elaborated and greatly embellished, helped to heighten the drama of suffering and
marryrdomDuring Umayyad nıIe (680-750) the 'Ashura' cult grew in secret. But under the Abbasids (750-
1258), who carne to power on the wave of pro-Alid revolts, it was encouraged, and by the beginning of the
fourth century public commemorations were marked bya professional moumer, who chanted elegies and !ed
the faithful in the diIte for the marcyred imam and his foUowers. In 962, under the patronage of the Buyids
(932-1055), 'Ashura' was declared a day of public mourning in Baghdad. Processions filled the streets, markets
were closed, and shops were draped in bI.ıck. Special edifices called 'Husayniy.ıt' were built to house the
'Ashura' celcbration. Ashura had been aday which was ce1ebrated with joy or mourning in accordance with
the seeterian idendities of muslims in the Octoman period as it bad been throughout history.

keywords
Ashura, Karbala, Hıısayn ıbn Ali, Octoman Religious Life

Sunuş
Bilindiği gibi hemen her toplumda gerek örti gerekse dmı yönlerden önemli
sayılan günler, geceler ve aylar vardır. Bu zaman dilimlerinde, meydana geldi-
ği varsayılan ya da gerçekten meydana gelmiş olan bir takım olaylar sebebiyle
çeşitli törenler, kutlamalar veya yas törenleri yapılagelmiştir. Dayandıklan
olayların ve sebeplerin tarihi realitelere uygunluklan tam olarak tespit edile-
meyip tartışılsa da, bu tür zaman dilimlerinin toplumların hayatında önemli
168 AÜiFD XL V (2004), s3j11

birer ritüel haline geldikleri gerçektir. Bunlar ortak değerlere sahip toplulukla-
rm sosyal ve kültürel hayatlannı canlı tutan unsurlardır.
İşte bunlardan biri olan Muharremin lO'u Aşın-e gününe de bazı tarihi
vakalar hamledilmiş, bunlar sebebiyle de İslam tarihi boyunca kutsal bir gün
olarak çeşitli şekillerde kutlanagelmiştir.
Konunun tarihsel süreç içerisindeki gelişimine geçmeden önce, araştır-
ma safhasında karşılaştığımız bazı güçlükleri ve meseleye nasıl yak1aştığımıza
birkaç cümleyle değinmek gerekmektedir. İtiraf etmek gerekir ki, kaynaklan-
mızdaki rivayetlerin oldukça muhtelif ve bazan da çelişki arzetmesi, Aştıre
gününün tarihi altyapısını otaya koymakta bizi oldukça zorlamıştır. Bu durum
sebebiyle hiç bir ön yargı içerisinde olmadan, bir tarih araştırmacısı olarak
kaynaklardan edindiğimiz intibaı net bir şekilde aktarmak uğraş ısında olaca-
ğız.

a) AştJre Günü ve Tarihsel Boyutu


Konuya öncelikle "Aşın-e" kelimesinin anlam ve kökeni hakkındaki bilgiler-
den başlamak yararlı olacaktır. Arapça kaynaklarda tam olarak "Aştıra" şek-
linde geçen bu kelimeyi, on sayısı ile ilgili olan "aşr" ve "aşir" veya develerin
güdülmesiyle ilgili "ışr" kökünden türemiş bir kelime kabul edenler olduğu
gibi, Arapça'da "£ama" vezninin bulunmadığını ileri sürerek İbranice'den
geldiğini söyleyenler de vardır. Fakat alimlerin çoğu bu görüşe katılmamakta,
kelimenin Arapça asıllı olduğunu benimsemektedirler. 1
"Aştıra" kelimesinin kökeni üzerindeki görüş aynlık1annı kısaca ifade et-
tikten sonra, bu günün menşei hakkında ortaya atılmış olan haberleri değer-
lendirebiliriz. Bu günde gerçekleştiği varsayılan olaylarm başlıcalan şunlardır:
• Hz.Adem'in tevbesinin bu günde kabul edildiği,2
• Nuh (as)'ın gemisinin bu günde Gıdi dağı tepesine oturduğu ve ina-
nanlarm kurtulduğu, bu sebeple şükür orucu tutulduğu,3
• Hz.Musa ve İsrailoğullan'nın, Firavun'un zulmünden bu günde kur-
tulduklan.4

1 Bu husustaki görüşler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. ibn Manzur, Listinu'l-arah, Beyıut 1955, IV,
569-571; Zebıdl, Tdat'l-arUs nin U!U1hiri'I-kanits, Beyıut 1994, VII, 222; Cevad Ali, Tarihu'l-A rah
kahle'l-İstam, ırak 1955, V, 407; Yusuf Şevki Yavuz, "f.;;ura", DİA, İs{anbul1991, ıv, 24.
2 ibnü'l-Cevzı, a-Muntazamji rarihi'l-mJUk u'l-üm!m, {lık.Sooey! Zekkar, Beyıut 1995, ı, 106.
J İbn Sa'd, Tabıkaıu'l-kübrJ, Mısır 1939, ı, 23; Taben, Tarihu'l-iimm u'l-mJUk, Beyıut 1986, I, 185;
ıbnü'l-Cevz~ a-MuntI1Zam, ı, 132; İbnü'l-Eslr, e1.-Karril fi't-rarih, tlık. Ebu'l.fidl el-Kld~ Beyıu{ 1995,
ı, 58; İbn Kesir, a-Biddy! u'n-nİbi)f!, Mısır?, ı, 116-117.
4 Taben, Tarih, Il, 18; Bağdld~ T/rrihu Bağdad, Kahire 1931, ıx, 406; ibnü'l-Eslr, e1.-Karri1, II, 13; İbn
Kesir, e1.-BidJy;ı, 117.
Aşure Günü. TarihselBoyutu ve Osmanlı Dini H'!}'3tmdakiYeri Üzerine Düşünceler.---- /69

Bunlardan başka Hz.Yunus\ın balığın karnından kurtulduğu gün,


Hz.Musa ve Hz.İsa'nın doğduklan gün, Hz.5üleyrnan'a mülkün verildiği gün,
Araplann atası Hz.İbrahim'in doğduğu gün gibi yakıştırmalar da vardır ki, bu
son saydığımız iddialara temel İslam tarihi kaynaklannda rastlayamadık. Kay-
naklar ağırlıklı olarak saydığımız ilk üç olayı bu günün kutsallığına gerekçe
göstermektedirler.
Saydığımız bu tarihi olaylann, tarihte gerçekten vuku bulmuş olduklarını
Kur'an-ı Kerim'den öğrenmekle beraber, tarihen bu günde gerçekleşmiş
olmalarını tespit etmek ve düşünmek bir hayli güçtür. Açıkça belirtmek gere-
kirse bu kadar önemli olayın aynı güne denk gelmiş olması, bizi her şeyden
önce takdir-i ilahiyi düşünmek yerine, kaynaklanınızı kaleme almış olan alim-
lerimizin kafa yapılarını, nasıl bir tarih felsefesine sahip olduklarını düşünme-
ye ve irdelerneye sevketmektedir.
Ünlü Fransız tarihçisi Gabriel Monod (1844-1912)'un "Tarih ilminin u-
laşmak istediği gaye, insarılık tarihini araştınp aslına uygun olarak ortaya
koymak, terkip ve ihya etmek olsa da, bu tam manasıyla gerçekleştirilemez.
Çiinkü eski devirlere ait bir çok tarilll olay hiç bir iz bırakmadan kaybolup
gitmişlerdir. Yeni zamanlara gelince; vesikalar, tarih1 veriler o kadar çoktur ki,
hepsini bilmek, nisbi değerlerini ortaya koymak ve neticede kesin bir değer-
lendirmeye ulaşmak mümkün değildir. Demek ki tarilll bilgilerimizde kaçı-
nılmaz bir şüphe payı vardır"S ifadeleri gerçekten çok eski tarihlere dayandın-
lan AşCıre gününün tarihsel altyapısını, aslına uygun bir şekilde tespit etme-
mizin ne denli güç olduğunu ve karşımıza çıkan rivayetlere nasıl yaklaşmamız
gerektiğini belirten ifadelerdir.
Söz konusu olayların, AşCıre gününün ay takvimine göre Muharrem'in
10. gününde gerçekleştiği rivayetlerine yer veren tarih kaynaklanınızın, maa-
lesef dayandıklan hiç bir tarilll delil ve kaynaklan yoktur. Anlaşılan o ki, Müs-
lümanlann, Yahudi ve Hristiyanlarla zaman zaman bir arada bulunmalannın
doğurduğu bir sonuç olarak, bu günde olduğu varsayılan olaylar hakkındaki
söylentiler sözlü geleneğe yerleşmiş, daha sonra da herhangi bir tenkide tabi
tutulmadan yazılı kaynaklara geçmiştir. Bu durum özellikle İslam tarihi litera-
türünün nasıl bir zihniyetle teşekkül ve gelişim gösterdiğini yansıtması bakı-
mından önarnli bir örnektir. İşte bu noktada asıl tartışılması gereken husus,
söz konusu olayların tarihinden ziyade, AşCıre günü olarak isimlendirilmiş
günü, kutsal ve önemli addedilen her olay için sorgulamaksızın kullanagelmiş
ve ona kutsiyet yüklemiş zihniyetin yapısıdır.

5 Gabriel Monod, Tarihte Usul, çev. Kazım Şinasi Dersan, İstanbul 1938, 1.2.
170 AüiFO XLV (2004), s'!}1 i

Muhtemelen Yahudi kültüründen, Müslüman kültürüne geçmiş olan bu


sözlü tarih yakıştırmasırun, onlann tarihine de hangi devrede adapte edildiğini
bilememekteyiz. Daha doğrusu bu yakıştırma Müslüman yazarlarca yapılmış
gibi gözükmektedir. Bu günün Yahudi kültüründeki yerini tespit noktasına
geçmeden evvel, İslam öncesi ve sonrası AşUre günü ve bu günde tutulan
oruçla ilgili elde ettiğimiz bilgileri aktarmak daha uygun olacaktır.
Kur'an-ı Kerim'de, Ramazan orucunun farziyetini bildiren Bakara sUre-
sinin 183. ayetinden anlaşılmaktadır ki, oruç eski dinlerin şianndandı.
Kureyş'in de AşUre günü oruç tuttuklan şeklinde Hz.Aişe ve Abdullah b.
Ömer'e dayandınlan rivayetler vardır. Hz.Aişe'nin rivayeti şöyledir: "}.şurn,
Kureyş'in cahi1iye devrinde oruç tuttuğu bir gündü. Raslılutlah da buna riayet
ediyordu. Medine'ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalanna da
emretmiştir. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi }.şurn
gününde oruç
tutmayı bırakmış, bundan sonra Müslümanlardan dileyen bu günde oruç
tutmuş, dileyen tutrnarnıştır."6 Abdullah b. Ömer'in rivayeti de şu şekildedir:
"Aşurn cahi1iye devri insanlarmın oruç tuttuğu bir gündü. Fakat Ramazan
orucu farz kılınınca Raslılullah'a aşurn konusu sorulmuş, o da 'Aşurn Allah'ın
günlerinden bir gündür, dileyen bu günde oruç tutsun, dileyen tutmasın' bu-
yurmuştur."7
Bu rivayetlerden, Kureyş'in Aş&e günü oruç tuttuklan anlaşılmakla bir-
likte, bu orucun bütün kabileler arasında kabu1 görmüş bir oruç olup olmadı-
ğı net bir şekilde anlaşılamamaktadır. Ayrıca aktardığınuz rivayetlere rağmen,
İslam öncesi Araplarda orucun olup olmadığı konusu tartışmalı bir konudur.S
İslam'dan önce oruç hakkındaki bilgilerin gerçekten çok az olması, bizim o
dönemdeki oruç ibadetinin nası1lığı ve niceliği hakkında kesin yargılar ortaya
koymarnıza engeldir. Bu hususta Araplann İslam öncesi siyası, sosyal, kültü-
rel ve ticari hayatlarının bütün yönleri hakkında zaman zaman detaylı bilgilere
rastladığınuz cahi1iye şiirlerinde de bizi aydınlatacak bilgiler bu1amamaktayız.

6 Ahmed b. HanbeL,Müsm:i, İstanbul 1992, VI, 29-30; Buharl, ei-Gtrriu's-sahih, İstanbul 1992,Savm 69.
7 Ahmed b. Hanbel, Müsm:i, II, 57, 143.
8 Nitekim bu hususa dikkat çeken Cevad Ali, Alman müsteşrik Alois Sprenger (1813-1893)'in,
Kureyş'in oruç ibadetiyle ilgilerinin olduğunu belirten haberlerin, kaynaklara oldukça geç tarihlerde
girdiğini ve bunun da orucun eski Arap geleneğinden bir ibadet türü olduğu iddialanru ispat için bi.
linçli olarak ortaya atılmış oldu£'ll şeklindeki görüşüne ~r vemıiştir. Buna örnek olarak da Araplar'ın,
Recebu'l.Esam ve Şehr-i Mudar dedikleri Recep ayında oruç rumıklan }Ulunda bir haberin, ilk defa
SUyUti"nin(ö.911/ 1505) Dünü'I-n1?l'SUTunda geçmekte olduğuna dikkat çekildiğini belirtmiştir.
(SuyUti,ın-Dünü'I-n1?l'SUr, Beyrut 1896, III, 235) Bkz. Cevad Ali, Ttrrihz/I.Arah, V, 407; Ali Osman
Ateş ise, cahili~ döneminde hem Kureyşlilerin hem de Hz.Penamber'in Aşure günü oruç rutmuş
olduklannı Hz.Aişe'den gelen riva~tle kabul etmiş ve bu orucun Araplara Hz.İbrahim'den kalmış
olduğunun daha mantık! olduğunu belirtmiştir, "Asr-ı Saadene Dinler ve Gelenekler", Bütün YCnleriy-
le Asr-ı Stıadette İslam, İstanbul 1994, II, 21 ı.
AşOre Günü, Tarihse!Bqyutu ve Osmanlı Dini Hi!filtmdaki Yeri Üzerine Düşünce!ef.---- 17/

Bu durumda Hz.Peygamber'in Medine'ye hicretten sonra, Yahudilerle


henüz iyi geçinildiği bir dönemde Aşılre günü ve orucu hakkında ilk kez bil-
gilendiği de düşünülebilir. Çünkü iddia edildiği gibi Kureyş ve Hz.Peygamber
bu günde İslam öncesinden beri oruç tutuyor olsaydı, Hz.Peygamber Yahu-
dileri oruçlu bulduğu bir günde bunun sebebini sorup, kendisi oruç tutup
Müslümanlara da tutrnalannı emretmezdi. Yahudiler ile Hz.Peygamber ara-
sında geçen diyalog yaygın olarak İslam tarihi kaynaklanmızda şu şekilde yer
almıştır: Hz,Peygamber Yahudilerle görüştüğü bir gün onlarm oruçlu olduk-
lannı öğrenmiş ve sebebini sormuştur. Yahudiler cevaben bu günde HzMusa
ve İsrailoğullannın Firavun'un zulmünden kurtulduklannı, Firavun ve ailesi-
nin de suda boğularak öldüklerini söylemişlerdir. Bunun üzerine Hz.Peygam-
ber de 'biz Musa'ya sizden daha layık ve yakınız' diyerek o gün Aşi'ıre orucu-
nu tutmuş ve Müslümanlarm da tutmalannı istemiştir.9 Bu haberden çıkan
sonuç ve sorun şudur: Eğer Kureyş bu orucu biliyor ve tutuyor olsaydı,
Hz.Peygamber'in de bilmesi ve Yahudilerin izahı karşısında 'biz de zaten bilir
ve tutarız' ya da 'biz de tutarız ancak bize atamız İbrahim'den kalmış bir o-
ruçtur' gibi farklı gerekçeler ileri sürerek cevap vermesi gerekmez miydi?
İşte tüm bu çelişkiler nedeniyle zihnimizde oluşan kanaat odur ki,
Hz.Peygamber hicret sonrası içine girdiği yeni sosyal çevrede İslam'ın ve
Müslümanlarm geleceğini düşünerek belirttiğimiz şekilde davranmış, Muhar-
rem'in 10. gününe yani Aşılre gününe denk gelen Yahudilerin bu orucunu
tutmakta ve Müslümanlarm tutrnalannı istemekte bir sakınca görmemiştir.ıo
Hz.Peygamber'in bu tavnnı Medine'deki farklı kesimleri kaynaştırıcı bir giri-
şim olarak da algılamak mümkündür. Bu açıdan bakıldığında Hz.Peygam-
ber'in bu günün saygınlığını Yahudilerin belirttikleri gerekçelerle kabul etme-
sinde, tarihl bağlamda bir sorun kalmaınaktadır. Onun bu fiilini nehyeden bir
vahyin gelmemesi ve Ramazan orucunun farziyetinden sonra da kendisinin
tutmadığı yolunda rivayetler bulunması buna delalettir. Müslümanları da bu
hususta serbest bırakmış olması, bu güne saygının ve oruc tutulmasının İslam
öncesinden kaynaklanan ve İslamiyetten sonra hac ibadeti gibi yeniden say-
gınlık kazanan vazgeçilmez bir uygulama olmadığını ortaya koymaktadır.
Çünkü İslam yapılması ve yapılmaması gerekenleri net bir şekilde belirtmiştir.

9 Buhari, Sahih, Savın 69; Tabeıi, Tarih, II,18; B<Ib;OOdi,Tanhu Bağiad, ıX, 406; ibnü'l-Eslr, el.KJrril, II,
13; İbn Kesir, el.BidJ:ıe, I, 117.
10 Ne var ki Hz.Peygamber'in bu tutumu sonraki nesillerce anIaşıIamanuş, özellikle mezheplerin onaya
çıkmasından sonrası onaya çıkan fıkıh literatüründe bu orucun farz olup olmadığı, Ramazan orucu)'"
la neshedilip edilmediği dahi tartlŞıImıŞur. Ebu Hanife ile bazı Şafiller aşure orucunun önceleri vacip
olduğunu, fakat bu hükmün Ramazan orucu ile neshedildiğini, Hanbeüler ve bir kısun Şafiiler ise
ınüstehap olduğunu kabul etmişlerdir. Bkz. Yusuf Şevki Yavuz, u Aşura" , DİA, IV, 25.
/72------------------- AüiFD
XLV
(2004).
s'!Y'
i

Netice olarak belirtmek gerekirse; Aştıre gününün Müslümanlarca kutsal bir


gün kabul edilişinin tarihi kökeninde dini bir etkenden ziyade, Hz.Peygam-
ber'in hicret sonrası Medine'de takip ettiği siyasetin etkisinin olduğunu söy-
lemek durumundayız. Kaynaklanmızdan edindiğimiz kanaat bu şekildedir.
Hz.Peygamber'in ashabını bu hususta serbest brrakması da, oruç ve daha
başka birtakım dini uygulamalarla geçirilen böyle bir günün, İslamın ortaya
koyduğu temel inanç ve ibadet olgusuna ters olmadığını ortaya koymuştur
diye düşünmekteyiz.
Ancak bu anlayış, hicn 61/680 yılında gerçekleşen üzücü Kerbela hadi-
sesine kadar ifade etmeye çalıştığımız saf haliyle devam edecek, daha sonra
Şia'nın kazandırmaya çalıştığı siyası boyuta muhalif olarak Emevı idaresince
siyasallaştınlacaktır.
Aştıre gününün İslam tarihi kaynaklanna aksettiği görünüm ile Yahudi
inancındaki görünümü ise farklılık arz etmektedir. Yahudilikte bu gün, "Yom
Kipur Katan" olarak ifade edilmiştir. "Kipur" sözcüğü İbranice'de, Tannyla
hesapıaşıp temize çıkma, kefaret ödeme anlamındaki "Lehaper" fiilinden
türemiştir. Aynı fiilden türeyen diğer bir sözcük de "Kapara" sözcüğüdür.
Arapça ve Türkçe'de aynı anlamda kullanılan "kefaret" kelimesi de yine bu
kökten gelir. Yom Kipur (Kipur günü), Yahudi takvminin en önemli, en yüce
ve en kutsal günüdür. Nedamet, pişmanlık, dua, yakanş, kişinin vicdanıyla ve
Tannyla hesaplaşarak yargılanma ve sonra da kendini yenileyerek temize
çıkma, Teşuva'ya ulaşma günüdür. ı ı
Yahudiler halen de bu günde oruç tutarlar. Onlara göre Tışn (Ey-
lül/Ekim) ayının 10. günü olan bu oruca, akşam güneşin batışından önce
başlayıp bir sonraki gün yıldızlar görününceye kadar devam ederler. Çünkü
onlann gün telakkileri bu şekildedir. Şemsı ve Kamen takvimin ortak kulla-
nıldığı Yahudi takvimindep bu günün yani Yom Kipur Katan'ın Tışn ayının
lO'una denk gelmesi için de artık ay uygulaması vardır. Bu uygulamaya göre
de Yom Kipur orucu ya E ylül ya da Ekim içerisinde kutlanır. Müslümanlarda
ise kamen takvim esas alındığından, Muharrem ayının 10. günü şemsı takvi-
me göre her yıl on gün önceye gelir ve yıldan yıla değişir.l3

ıi YahudilikIR Kavam '1I!Değerler, haz. Suzan Alalu ve diğerleri, İstanbul 1996, 44.
12 Dif,>er bazı erken toplumlar gibi Yahudiler de kısmen güneşe, kısmen de aya ba;:,>tmIıbir takvim
geliştimıişlerdir. Yeni ayı izlemek için gökyüzünü dikkatle incelcyip, ve her ayın başlangıcını ayın ~-
niden doğmasına bağlamışlardır. Ayru zamanda yılın uzunlu{,'illlu güncşin hareketinc göre düzenle-
me~ çalıştılar. Bu zorlu bir çaba;.Uı. 12 a)"ian oluşan güneş yılı ay yılından 11 gün uzun olduğundan,
Pesah gibi mevsimlere bağımlı bayramların yıllarca ayru mevsime düşmesini sağlamak için sürekli dü-
zeltmeler yapılması gerekiyordu. YahııdiliklR Kavam'1I! Değerfer, 198-200.
il Bu günün Ar.ı.plarla etkileşimi konusunda Cevad Ali eserinde şu ifadelere yer venniştir: "Aşıirn ile
Kippur günü kastedilir. Bu gün Tışn"'nin 10. gününde tutulan oruçla bağışlanma ümit edilen gündür.
AşOre Günü, TarihselBoJ'Uluve Osmanit Dini H'!}'3lmdakiYeri Üzerine Düşünceler.---- 173

Mukayeseli olarak bir zaman ve gerekçe tartışması yaptıktan sonra, Aşu-


re ya da Kipur günündeki anıç ve diğer din1 uygulamalann Yahudilikteki
görünümü hakkında kısaca şu bilgileri aktarabiliriz:

Kipura Özgü Yasa ve Yasak/ar


ifade ettiğimiz gibi Yom Kipur, güneş batırnından önce başlar ve ertesi gün
yıldızlann görünmesinden sonra sona erer.
Musevi bir yazar grubu taıfından hazırlanmış olan Yahudilikte Kauam'le Değer-
ler adlı eserde bu güne özgü yasa ve yasaklar şu şekilde sıralanmıştır:
• Sağlıklı her İnsan oruç tutmakla yükümlüdür. Erkekler için zonmlu oruç
tutma yaşı 13, kızlar için ise 12 yaşından sonradır. Ancak 9 yaşını dol-
durmuş ve sağlıklı bir çocuğa, oruca alıştırmak amacı ile bir kaç saatlik kı-
sa oruç tutturulabilir.
• Hamile kadın sağlığı elveriyorsa, lahusa ise dOğumdan 8 gün sonra oruç
tutar.
• Kipur, Tanrı'ya vakfedilmiş kutsal bir ibadet ve yakan günüdür; bu günde
herhangi bir iş yapmak, ticari anlaşma yapmak, çalışmak, kan- koca ilişki-
sinde bulunmak yasaktır. Şabat gününün14 (haftanın yedinci günü) tüm
yasaklan Kipur için de geçerlidir.
• Kipur'da yıkanmak yasaktır, ancak sabalı kalkışta eller ve gözler hafifçe
yıkanabilir ama ağız çalkalanmaz.
• Bebek veya çocuk sahibi kadınlar, çocuklannı beslemek için gerekli tüm
işleri yapabilirler.
• Yahudilikte İnsan (Yahudi) hayatı herşeyden üstün tutulduğundan, yaşam
kurtarmak için gerekli her türlü iş, doğal afet veya savaş sırasında gerekli
çalışmalar yapılabilir, hatta gerektiğinde oruç dahi kesilebilir.
• Kipur'da Brit Mila (sünnet) yapılabilir, ancak "Beraha" şarapsız okunur.
• Deri giysiler, deri ayakkabılar giyilmez. Bu yasak 30 giinlüğe kadar olan
lohusalar ve ayağında yara olanlar için geçersizdir.
• Kipur'dan bir önceki gün herhangi bir nedenle oruç tutulamaz.
• Kipur arefesinde yıkanmak şarttır.
• Arefe günü ölmüş aile fertlerinin mezarlan ziyaret edilir.

Bazı müsteşrikler, ibranilerce eskiden beri Tişn ayının ilk on gününün haramlığına ve cahiliye Arap-
lannda da bu günlerin haramlığına bakarak, bu durumun da Yahudilerden geçmiş olduğunu ortaya
çıkamuşlardır. Bu tesirin bizzat kendisi Muharrem ayının, takvimin ilk ayı olarak kabul edilmesinde
etkili olmuştur. Çünkü Yahudilikte yıl, Tişn ayının ilk günü ile başlar. (Noldeke, Qorans, l, 179) Bu
görüş, islam'dan önce Araplann Yahudilerin etkisinde kalarak Aşı1re orucunu tuttuklan görüşünde
olan Noldeke'e aittir. Diğer taraftan Tişn10 ile Muharrem 10'un denk gelmiş olması da oldukça wr
bir tesadüfür." Tarihut.A rah, V, 408.
14 Şabat günü Hz.Musa'ya verilen 10 emir arasında 4. emirde yer almaktadır. "Şabat'. hatırla ve onu
kutsa. Alu gün çalış ve işlerini tamamla. Ama yedinci gün Şabat'tır, o gün ne sen, ne oğlun, ne kızın,
ne hizmetkarlann, ne hayvanın ne de evindeki yabancı hiç bir iş yapmayacaksınız."
/74 AÜiFDXlV(2004). S~ i

• Kipur'dan önce tüm dargın1ıklannsona ermes~ dargınlann öz~ dileyip


banşması şaıtUr. Eşler birbirlerinden, öğrenciler öğretmenlennden vs.
geçmişteki hatalan için af dilemelidirler.15
Söz konusu çalışmada dikkatimizi çeken bir başka husus, Yahudi inan-
cında bu günün kutsallığının herhangi bir olaya dayandınlrnarnasıdır. İslam
tarihi kaynaklarında ifade edilenlerin aksine, bu günün diğer Yahudi bayram-
lanrun çoğundan farklı olarak ne milli, ne de toprağın veya doğanın değişimi
ile ilgili bir olayı simgelediği açıkça belirtilmektedir. Onlara göre Kipur, dua,
tefekkür ve vicdan muhasebesinden, 25 saate yakın süren bir yeme içme ya-
sağından ibarettir.16
İslam tarihi kaynaklarında yer alan, Hz.Musa ve İsrailoğullarının Fira-
vun'un zulmünden kurtulduklan gün ise Yahudilikte başka bir kutsal günün
saygınlık gerekçesidir. Pesah günü olarak isimlendirilmiş olan bu gün, İbrani
takvimine göre Nisan ayının 15. günüdür. Ancak bu gün Yahudi inancında
bir oruç günü değil, aksine kuzu kurban edilen ve bayram yapılan bir gündür.
Yedi gün boyunca da mayasız ekmek yenir. Pesah bir ümit mesajını tüm in-
sanlık için getinnekte ve bir milletin geleceği özgürlüğünde ve Tanrı'nın ka-
nunlarına bağlılığındadır hatırlatmasını yapmaktadır. Asırlar boyu bu bayramı
Yahudiler, mutluluk, neşe içinde gururla kutlamış ve günümüze kadar özgür-
lük için çekilen eziyetleri yeni nesillere aktarmaktan gurur duymuşlardırP
Bu karşılaştırmadan anlaşılan o ki, Müslümanların dini yaşanusına geç-
miş olan Aştıre günü için, tarih kaynaklanmızda gösterilen kutsallık gerekçesi
ile Yahudi inancındaki bilgiler bağdaşmamaktadır. Bu konudaki eksik veya
yanlış bilgilendirmenin bizim tarih kitaplarımızdan kaynaklandığını galiba
itiraf etmek gerekecektir.
Aştıre gününün Müslüman ve Yahudi kültürü arasındaki konumunu ta-
rihi olarak irdeledikten sonra, Müslümanların yaşanusında devam edegelen
tarihi seyrine de göz atmak gerekmektedir.
Kaynaklarımızda Aştıre gününün Ramazan orucunun farziyetinden son-
ra ne derece de itibar gördüğüne dair hicn 61/680 yılına kadar herhangi bir

15 Yahudilikıe Kaıram'll! Değpkr, 44-45.


16 Gerçekten Tora'nın içerdiği beş kitaptan Levililer'de bu günün kutsallığı şu şekilde ifade edilmekte-
dir: "Ve Rab Musa'ya söyletip dedi: 'israiloğııll:ınna söyle, Tişrl ayırun 10. günü kefaret günüdür. O
gün sizin için bir kı.ısal toplanu gi:nü olacaktır. O gün, benliklerinizi alçaltacak, Rab'be ateşle ikrarnda
bulunacak ve o günde hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü o gün sizler için efendiniz Tann'nın önünde
aruunak üzere kefaret günüdür. O günde kendini alçaltmayan her kişi kavminden ve mil\etinden dış-
lanacaktır. O günde herhangi bir iş yaparu kendi mil\etirıin arasından ayıracağını. Hiç bir iş yapmaya-
caksınız ve bütün nesillerinizce ve yaşadığınız her yerde ebedi kanun olacaktır. (Levililer
23), Yahudilikte Kaıram 'LI!Değpkr, 44
17 Geniş bilgi için bkz. YahudilikıeKaıram'll!D~, lG-20.
AşOrc Günü, TarihselBoyutu ve Osmanlı Dinı H'!}'3tmdakiYeri Üzerine Düşüncc!er.---- /75

bilgiye rastlamamaktayız. Ancak Hz.Peygamber'in serbest bırakması sonrası


ibadet ehli kişilerce tutulmaya devam edildiğini ve Müslürnanlarca saygı du-
yulduğunu tahmin etmek pek zor değildir.
10 Muharrem 61/10 Ekim 680 tarihinde, Hz.Hüseyin'in Kerbela'da öl-
dürülmesinden18 sonra ise Şia için bu tarih önem kazanmış ve Hz. Hüseyin'in
intikamını alma ahdinin tazelendiği bir matem günü olmuştur. Ancak bu
eğilim Emevı idaresi döneminde doğal olarak füliyata geçirilememiştir. Çün-
kü Emevı idaresi Şia'nın Aşlireyi yas günü ilan etmesine karşılık, Kerbela
faciasını unutturmak için bu günü bir vesile saymış, adeta bayram havası içe-
risinde kutlarunasını temin yoluna gitmiştir. Daha doğrusu bir anlamda siya-
sallaştırrnıştır. Doğal olarak bu durum zamanla Şia'nın tepkisinin daha da
artmasına yol açacaktır.
B1rUn1(440/1048), Emeviler döneminden başlayarak iki ayrı Aşw-e tat-
bikatını mukayese ederken şöyle demektedir: "Ümeyyeoğulları Aşw-e günün-
de yeni elbiseler giydiler, süslendiler, sürme çektiler, bayram yaptılar, davet ve
ziyafet verdiler, helva ve tatlılardan tattılar. Bu adet, halk arasında Emevilerin
iktidarı boyunca devam etti. Emeviler'den sonra da varlığını sürdürdü. şiiler
ise şehitlerin efendisinin (Hz. Hüseyin) öldürülmesine bir hüzün olarak feryat
ediyorlar, ağlıyorlar, Medinetü's-SeIam (Bağdat) ve emsali şehir ve bölgelerde
bu hüznü izhar ediyorlar ve Kerbela'da bulunan mübarek kabrini ziyaret
ediyorlardı. Bu günde ev eşyalarını ve kap- kacaklarını değiştirmiyorlar, Mu-
harrem'in dokuzuncu günü de oruc (TasUa orucu) tutuyorlardı."19
Bu karşılaştırma, Emevilerden itibaren Müslümanlar arasında iki ayrı ke-
simin Aşlire gününe farklı anlamlar yüklediklerini göstermektedir. Aşlire
hakkında gerek tarih kitapları ve gerekse hadis kaynaklarında, önemi ve değe-
ri ile ilgili olarak bu günün mutlu bir gün olduğuna delalet edecek şekilde
kaydedilmiş olan haber ve hadislerin hemen hepsinin, şii-Sünni gerginliği
çerçevesinde zaman içerisinde ortaya çıktığını söylemek bize makul gelmek-
tedir. Sanki Hz. Hüseyin'in tesadüfen 10 Muharrem'de öldürülmesi ve bu
günün şiiler için bir matem haline gelmesiyle birlikte, bir alternatif 10 Muhar-
rem veya Aşlire şekillendirilmiş ve bunun için gerekli malzeme hem
İsciiliyyat hem de hadis şeklinde temin edilmiştir.

18 Halife b. Hayyat, Tarih, tlık. Ekrem Ziya el-Umen, Riyad 1985, 234; İbn Kuteybe, d.Maarif, thk.
Servet lJkkaşe, Mısır 1969, 351; Ebu Han1fe ed-Dıneven, d-Ahfmu't-truiJ, Mısır 1330/1911,251.260;
Makdis~ d.&1' w't-tJrih, Kahire ?, VI, 11. 12; Bağdad~ Tdrihu BagJad, I, 142; İbnü'l-Eslr, d-Kanil, III,
417; Zeheb~ Tarihu'I-İsWn. tlık. Ömer Abdüsselam Tedmun, Beynıt 1990, V, 5 vd.; İbn Kesir, d-
BidJ)e. VIII, 172; İbn Tağriberd~ en-Nicimu'z-zdhire, Kahire 1932, 1,154.
19 Ebu Reyhan Muhammed b. Ahmed el-B~ d-Asdru'l.h:iki;e ani'l-kwfmi'[-hali)e, neşr. C Eduard
Sachau, Leipzig 1923,329.
/76------------------- AüiFD
XLV
(2004),
siJj1/

İslam tarihi kaynaklanndan edindiğimiz bilgilere göre, daha Abbasi hila-


fetinin başından itibaren şilieree matem merasimleriyle kutlanan 10 Muhar-
rem, 352/963'te Abbasi hilafetini tesiri altına almış olan Büveyh1lerce2o res-
men uygulanır hale getirilmiş, gerek şekil ve gerekse içerik itibariyle farklı ve
eskisine oranla çok daha görgemli törenlerle icra edilmiştir. Bir baş~ ifade ile
Aştıre merasimi sosyal hayatın içine belirgin bir şekilde girmiştir. Oyle ki bu
tarihte Büveyhi hükümdan Muizzuddevle, insanlara Aştıre günü iş yerlerini
kapatmayı mecbur kılıp matem merasimlerine katılmayı emretmiştir. Sokak-
larda kubbeler yapılarak üzerlerine kıldan dokumalar asılmış, insanl~ kıldan
yapılmış elbiseler içinde ağlayarak hüzünlerini ortaya koymuşlardır. Ozellikle
ellerini yüzlerini siyaha boyamiş ve siyahlar giyinmiş kadınlar Bağdad sokakla-
nna dökülmüşler, kendilerine vurarak Hz.Hüseyin'e ağıtlar yakmışlardır.
Kaynaklar bu günü Bağdat'ın tarihinde ilk defa yaşanan ve görülmesi gereken
çok önemli bir gün olarak nitelendirirler. Ayrıca şilierin sayıca çok olmalan
ve siyasi gücün de ellerinde bulunması nedeniyle, Sünrı1lerin bu töreni engel-
lemeye güç yetiremediklerinden bahsederler.21
352/963'te ilk defa yapılmaya başlanan matem merasimleri,22 bundan
sonra her yıl devam etmiştir. Ancak bu günde yapılan merasimlerde tansiyo-
nun bir hayli yüksek olması nedeniyle Sünrı1ler ve şilier arasında çeşitli kavga-
lar olabiliyordu. Örneğin 363/973'te gerçekleşen Aştıre günü matem mera-
siminde, Sünrı1lerden bazılan bir kadının sırtına binip ona Aişe demişler,
kimisi de Talha ve Zübeyr diye sırtına binilen kadına bağırınışlardır. Bu kü-

20 Büveyllller, 932-1062 yıIlan arasında İran ve lrak'ta hüküm süren Deylem asıllı bir hanedandır.
Hanedan aduu, Sasaru hükiimdan Behram-ı Gıir'un soyundan olduğu rivajet edilen Büveyh (BUje)
b. Femıa (penah) Hüsrev'den alır. Deylemliler önceleri Mecı1s! ve putperest bir kavimken, Iv./X.
Yüzyılın başında Ali evladından Hasan el-Utruş'un gayretleriyle müslüman oldular ve Şiiliği benim-
sediler. Daha sonra Abbas! halifeliği dahil müslüman devletlerin ordulannda görevaldılar. 323/934
yılında bağımsızlıklannı kazanan Şu Büveyhi'ler, başanh bir şekilde banyoı doğru i1erlemeje başladılar.
Abbas! kuvvetleri orılan durduracak güçte değildi. Nıhajet Büveyh! kardeşlerden Ahmed 19 Aralık
945 (H334)'te davet ~rine kanşıklıklar içerisindeki Bağdad'a girdi ve Abbas! halifesi Müstekfi-
BiIIah kendisini emirü'l- Umera tayin ederek ona Muizzüddevle lakabuu verdi. Büveyhilerin bu tarihte
kurduklan hakimijet Selçuklu Sultanı Tuğrul Beiin 1055 yılındaki müdahelesine kadar devam eni.
Geniş bilgi için bkz. Hasan İbrahim Hasan, Si)ns£-DinU(ü1t:iirel-Sayıl İslam Tarihi, tre. İsmail Yiğit ve
diğerleri, İstanbul 1987, III, 389-431; Erdoğan Merçil, "Büveyhi'ler", DİA, İstanbul 1992, VI, 496-
500; ~tan Giiniinilze Bijik İslam Tarihi, edt. HDursun Yıldız, Istanbul 1986, III, 327-328.
21 HemedW, Tekrri1em Tdrihu'ı-Takri, ilik. A1ben Yusuf Ken'an, Beynıt 1958, I, 183; ibnü'I-Cevzi, ei-
Muntazam, VIII, 319; İbnü'l-Esir, ti-Karril, VIII, 286; Zeheb!, ti-İwfi haJ:eri1?FTlğaher, ilik. Ebu I-Ucir
Muhammed es-Said b. BesyCın! ZağIUl, Beynıt 1985, II, 89; Yafu, Mir'dtü'l-Cinin, Kahire 1993, II,
347; İbn Tağriberd~ en-Nüdmı/z-zJhire, III, 334 (İbn Tağriberd! söz konusu matem törerılerini bidat
olarak değerlendirrniş ve bunun yıIlarea sürmüş olduğunu ifade etmiştir.)
22 Zilhicce'nin 18. günü olan Gadir Hum bayranu da (Hz.Ali'nin Gadir Hum'da halife ilan edildiği gün)
ilk kez bu yılda resmen kutlannuşur. İbnü'l-Cevz~ ei-Muntazam, VIII, 319; İbn Tağriberd~ en-
Ni"¥:imı/z-zJhire, IV, 55.
AştJre Günü. Tarihse!Bqyutu ve Osmanlı Dini HifY3tmdaki Yeri Üzerine Düşünce!cr----- /77

çük düşürme ve alay hadisesi üzerine aralanııda çok ciddi çatışmalar çıkıruş-
tır.23 Özellikle Bağdad'ın önemli Şıı yerleşim birimlerinden Kerh ve Babu't-
Tak ahalisiyle sünn1ler arasında çıkan ve ölümlerle sonuçlanan kavgalar son-
rası, yaklaşık otuz yıldır süregelen bu merasimlere, Büveyh1 veziri Ebu'l-
Hasan Ali b. Muhammed el-Kevkebi382/992'de bir yasaklama getirmiştir.24
Aynı şekilde Sünn1leri de, Şia'ya nisbet yaptıklan Mus'ab b. Zübeyr ve daha
başka kişilerin kabirlerini ziyaretten menetmiştir.25
Bu arada Büveyh1 hakimiyeti boyunca Şıı din bilginlerinin, hayatın içeri-
sine böylesine etkili bir şekilde girmiş olan Aşı1re mateminin dini önemini
ortaya koymak ve insanlar arasında bunu yaymak için çok gayret göstermiş
olduklarını da, meydana gelmiş olan gerginliklerin önemli bir dayanağı olarak
belirtmek gerekmektedir. Buna bir örnek olarak İbn Babeveyh el-Kumml
(ö.3811991)'nin şu sözlerini nakletmek zannediyanız yeterli olacaktır: "Kim
Aştıre günü ihtiyaçlan için çalışmayı bırakırsa, Allah da onun dünya ve
ahiretteki ihtiyaçlarını karşılar. Kim Aşı1re gününü kendisine musibet, hüzün
ve ağlama günü yaparsa, Allah da kıyamet gününü onun için sevinç ve geniş-
lik günü yapar. Kim Aşı1re gününü bereket ve bolluk günü olarak isimlendirir
ve evinde bir takun şeyleri yığarsa, yığdıklan şeylerden, o kişi bir hayır
görmez ve kıyamet günü Yezid, Ubeydullah b. Ziyad ve Ömer b. Sa'd b. Ebi
Vakkas (Allah onlara lanet etsin) ile birlikte cehennemin en aşağı tabakasında
haşrolunur.26 Kumml, Hz.Hüseyin'in katlini ka1plere yerleştirmek ve Aşı1re
günü hüzün ve ıstırabı artırmak için edebi kudretinden de yararlanır ve ese-
rinde "Gökyüzünü sanki taze kan gibi kırmızı, güneşi de duvarlann üzerinde
sanki safran ile boyanmış çarşaflar gibi görürsen bil ki, şehitlerin efendisi
Hüseyin öldürülmüştür" P
Yukanda Sünni-Şıı gerginliğinin had safhaya ulaştığından bahsettiğimiz
matem merasimlerine 402/1011 yılında tekrar izin verilmiş ,28 ancak
406/1015'te yine yasaklanmıştır.29 Sünn1ler ve Şlller arasında sürekli fitneye,
çatışmaya sebep olmuş olan bu matem merasimleri, Büveyh1 hanedanının
Abbasi hilifeti üzerindeki tesirlerinin devam ettiği müddetçe zaman zaman
yasaklanmış da olsa uygulanmaya devam etmiştir. Büveyh1 hakimiyeti, bilin-

23 ibn Kesir, d-BiMy?, XI, 275.


24 İbnü'ı-Cevz~ d-Muntazam, ıX, 15; Zeheb~ ei-İre; II, 160; Yafii, Mir'atü'/-cinUı, II, 415; İbn Kesir, d.
BiMy?, XI, 311; İbn Tağriberd~ enNüaimlz-zdhin; iV, 162.
25 İbn Tağriberd~ en-NüaQru'z-ZJhire, LV,206.
26 Adam Mez, onmx:u Yüzyılda İs/JmMeierriy?ti, çev. Salih Şaban, İstanbul 2000, 88.
27 A Mez, oıun::u Yüzyılda İs/JmMe:Ieniy;ti, 82.
28 İbnü'ı.Ce~ d-Muntazam, ıX, 121; Zehebi, ei-İre; II, 200.
29 İbnü'ı.Ce~ d.Muntazam, ıX, 143; İbn Tağriberd~ en-NüaQru'z-zdhin; LV,239.
/78------------------ AüifD
XLV i
(2004).
s'!Y'

diği gibi Selçuklu Sultanı Tuğrul Beyin 447/1055 yılındaki müdahelesiyle son
bulmuştur)O
Ancak tarih1 kayıdardan, Sünni-şu çekismesinin Aşlire günü dolayısıyla
zaman zaman yine alevlenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 458/1065'de,
Şu Kerh halkı Aşlire gününü Hz.Hüseyin'in matem günü olarak kutlamak
istemiş, Sünniler ise buna karşı çıkmışlardır. Buna rağmen Kerh halkı Aşlire
günü dükkanlarını kapayıp, kadınlarını toplayarak, "biz öncekilerin yaptığı
gibi Hz.Hüseyin'in yanındayız" deyip, Aşw-e gününü kutlamak istemişlerdir.
Babu'l-Mahvel'den alınan bir cenazeyi kerh mahallesine kadar taşımışlar ve
cenazenin etrafında feryadu figan etmişlerdir. Cenaze namazını kılıp, bu vesi-
le ile Hz.Hüseyin'e ağıdar ya.kmışlardır. Durumu haber alan halife, Nakibu't-
Tilibiyyin olan et-Tahir Ebu'l-Ganaim'i çağırarak bu işten dolayı kendisini
azarlamış, nakib ise olaydan heberinin olmadığını belirtmesine rağmen göre-
vinden azledilmiştir)!
Aşlire törenleri, şüphesiz Büveyh11erden mülhem olarak, Fatınll1er tara-
fından da benimsenmiş ve bir matem günü kabul edilmiştir. Daha sonra
E yyllbiler zamanında ise matem günü olarak değil, vaktiyle Emevilerin yaptı-
ğı gibi bir sevinç günü olarak kudanmaya başlanmıştır. Aşlire günü matem
törenlerinin umUmi bir hal alarak, Şu varlığının bir parçası olması Safevı hü-
kümdan Şah İsmail'in iktidara gelip İran'da Şu mezhebini hakim kılarak,
kendince İran'a komşu olan Osmanlı Devleti'nin genişleme emellerine karşı
koymak gayesiyle burada meydana getirdiği mezhep dayanışmasını gerçekleş-
tirmesinden sonradır.32 Anlaşıldığı üzere devlederin kimliklerine göre siyası
boyutunu sürekli korumuş olan Muharrem'in 10. günü olan Aşlire günü,
farklı algılanmak ve kudanmakla birlikte Sünniler ve şiller arasındaki kendile-
rine özgü kutlanış şeklini hiç değiştirmeden günümüze kadar ulaşmıştır. Ge-
rek Sünniler gerekse şiller hangi İslam devletinin bünyesinde bulunurlarsa
bulunsunlar, Aşlire gününü aynı heyecan ve canlılıkla kudamışlardır. Bu gün,
ülkemizde de aynen tarihte olduğu gibi Hz.AIi'yi sevmek ve Hz.Hüseyin'in
kadini tasvip etmemekle beraber Sünni vatandaşlanmızca geleneklere uygun -
olarak kudanan, Alevı vatandaşlanmızca da matem tutulan bir gündür.33

lo İbnü'I.Cevzi, d-Muntı:ızam, rx, 376; Zehebi, d-İber, II, 289; Büveyhi hakimiyı:tinin sona erdirilmesi ve
Selçukluiann dinl siyaseti hakkında geniş bilgi için bkz. Nesimi Yazıcı, İlk TWk-İslamIkıletleri Tarihi,
Ankara 2002, Zı0-350; Erdo{,'3I1 Merçil, "Büveyhiler", DİA, VI, 49&-500; Alunet Ocak, Se/çuklulann
Dini Si)tıseti (1040-1092), İstanbulZooZ.
II ibnü'I.Cevzi, d-Muntı:ızam, XVI, 94.
l2 Musa el.Musavi, fia ıefülik M~i, terc. Kemal Hoca, İstanbul 1995, 116.
II Aşure gününde Gıferilerin ve diğer gruplann gerçekleştirdikleri matem merasimleri hakkında geniş
bilgi için bkz. İsmail Mutlu, Tarihte ıe Günimüzde Gıferilik, İstanbul 1995, 497.50Z; Ali Gı.npolat,
AşOre Günü, TarihselBo/Utu ve Osmanit Dinı Hayatmdaki Yeri Üzerine Düşünceler.---- /79

Ça1ışmamızın AşUre gününün tarihsel boyutuna ayırdığımız bu kısmında


son olarak ifade etmek istiyoruz ki bu gün, dini bir dayanağı o1mamakla be-
raber, biz Müslüman Türklerin de geleneğine yerleşmiş, ibadet ve bir takım
hayır işleriyle değerlendirilen, adım bu günden alan bir tatlıyla komşuluk
ilşkilerimizi zinde tutan önemli günlerden biri olmuştur. Daha önce ifade
ettiğimiz gibi toplumların hayatım canlı tutan özel zamanlar vardır. Bunlar
tarihi süreç içerisinde dayanağı ve kökeni ne olursa olsun, toplumların gele-
neksel hayatına öylesine yerleşmişlerdir ki, söküp atmak imkansızdır. Hele
söz konusu olan Aşw-e günü gibi sadece insanlann ibadet ve hayır yapma
duygulannı kabartan, Hz.Peygamber'e ve eW-i beytine olan sevginin izhar
edildiği bir gün ise, böyle bir günün kimseye zaran yoktur.

b) OsmanlıDinı H~tmda AşOre Günü


Bütün Müslüman milletler -belki mezhepler denilse daha doğru olur- tara-
fından çeşitli şekillerde kutlanagelmiş olan AşUre günü, Osmanlı döneminde
de mezhebi kimliklerine göre Müslümanlar tarafından yas veya sevinç içeri-
sinde kutlanmıştır.34 Ancak Osmanlının son döneminde yazılan ve daha çok
hatırat türü eserlere kadar diğer tarih kitaplarında, AşUre gününde yapılanlarla
ilgili aynntılı bilgilere rastlamamaktayız.
Bazı Osmanlı tarihçilerin eserlerinde, çeşitli vesilelerle değinildiğini gör-
düğümüz Aşw-e günü hakkında, örneğin Gelibolulu Mustafa Aü (ö.1599),
Nuh tufanını anlatırken, diğer İslam tarihi kaynaklarındaki haberleri tekrar-
lamış, o günden bugüne Müslümanların AşUre pişinneyi ve birbirlerine sun-
mayı gelenek haline getirmiş olduklarından bahsederek, Osmanlı toplumunda
da bu güne özel önem verildiğini vurgulamıştır.35 Benzer ifadeleri Katip Çe-
lebi (ö.1657)'nin de kulanmış olduğunu görmekteyiz,36
Söz konusu durumun en önemli nedeni, hiç şüphesiz tarih kaynaklan-
mızın genel olarak siyasi tarih ağırlıklı kaleme alınmış olma1andır. Ancak
Sünn1 ve Şu görüş sahiplerince bu günün farklı anlamlandırılmış olduğunu
hatırlayacak olursak, özellikle Osmanlı Devleti'nin Sünn1 din anlayışım kau
bir şekilde uyguladığı yüzyıllarda Sünrlllerin açıktan ve rahatlıkla bu güne

"Muharrem Orucu ve Aş&e", 7IXJWaleuiıen.am, 02. 07. 2003; Mustafa Düzgün, "Muharrem Matemi
ve Matem Orucu", 7IXJWaleuiıen.am, 02. 07. 2003; İbrahim Demir, "Muharrem Ayı, Matemi ve Oru.
cu", 7IXJWaleuiıen.am, 02. 07. 2003.
34 İslam coğrafyasının muhtelif ~r1erindeki Muharrem-Aş&e törenlerinin tarihsel seyri hakkında geniş
bilgi için bkz. G. E. von Grunebaum, MuhamnuIan F15tiuı1s, London 1976, 85-94; Metin And,
Ritiielden Dramı, I<eıttiJ.Muhamm Ta'zi)e, İstanbul 2002.
35 Gelibolulu Mustafa Ali, KUmü'I-ahl.W; İstanbul 1277/1860, II, 30-3 ı.
36 ii
Bkz. Katip Çelebi, Fl2!deetü akıiıli'l-ahjir ilni't-tarih ıe'l-ahjir, Beyazıt Umumi Ktp, nr. 10318, 6b•
/80 AÜifD XLV (2004). 53.YJ/

özgü gelenekleri yaşattıklannı; Aştıre gününü yüzyıllarca yas törenleriyle ya-


şatmış olan şii görüşü benimsemiş tebeanın da, Sünn1ler kadar alem olmasa
da bu günü kutlamaya devam ettiklerini söyleyebiliriz. Ça1ışmamızın bu kıs-
mında, Aştıre günündeki kutlamalan sözünü ettiğimiz her iki yönüyle aktar-
mış olan eserlerden, günün önemini etkileyici bir şekilde aktardıklannı düşü-
nerek daha çok yazarlannın özgün ifadelerinden alıntılarla sunmaya gayret
edeceğiz ..
Örneğin Efdalüddin (Tekiner) Bey'in kaydettilderine göre, Osmanlılar
dönemi boyunca aştıre geleneğinde öncülük saraya aitti. Muharrem ayının 10.
günü Topkapı sarayı mutfaklannda pişirilecek aşUre için Kilar-ı Has'tan gere-
ken malzeme verilir, birkaç gün önceden hazırlıklara başlanırdı. Saray aştıre-
sini helvacıbaşılar pişirmekteydiler. Büyük kazanlarda hazırlanan aştıreden ilk
olarak özel bir törenle padişaha, harem halkına sunulması, sonra devlet ileri
gelenlerine, imaretlere, halka dağıtılması adetti. Sır katibi Salaıu Efendi'nin
tuttuğu RUznlm"den, 1735'te sarayda pişirilen amberli ve miskli iki maşrapa
aştırenin, o sırada Beylerbeyi Sarayı'nda dinlenmekte olan I.Mahmud'a götü-
rüldüğü, bir maşrabanın padişaha, diğerinin de maiyyetindekilere sunulduğu
ve zevkle yenildiği yazılıdır,37 II.Abdülhanid döneminde (1876-1909) Yıldız
ve Beşiktaş saray mutfaklannda hazırlanan aştırenin dağıtıinı İstanbullularca
sabırsızlıkla beklenirdi. Dağıtım iki şekilde yapılırdı. Birincisi, saray testilerine
ve kaselerine konan aşUreleri tablakarlar, Beşiktaş, Ortaköy, hatta daha uzak
semtlerdeki yüksek rütbeli kamu görevWerinin, ilmiye ve mülkiye ricilinin
konaklanna götürürlerdi. Ertesi gün, "cevap" denen usül gereği boş testi ve
kaselerin çikolata, badernşekeri, fıstık vb. şeylerle doldurularak konak ağala-
nnca saraya iadesi gelenekti. İkinci ve asıl dağıtım halka yönelikti. Saray
matbahlannın her birinde iki ve dört kulplu büyük kazanlarda, buğday, incir,
üzüm, kayısı kurusu, nohut, bakla vb. malzeme ile "daneli" denen aştıreler
pişirilir, 10 Muharrem gecesi sınk hammallannca taşınan 50-60 kazan, Yıldız
Talimhane Meydanı'na götürülerek düzgün bir sıra halinde dizilirdi. Sabah
erkenden Matbah-ı Amire müdürü, vekilharc ve helvacıbaşılar resmi giysile-
riyle meydanda hazır beklerler, seccadecibaşının, aşUre dağıtımının padişahın
buyruğu olduğunu duyunnasından sonra Matbah-ı Amire imamı dua eder,
amın diyen halka parmaklıklı kapılar açılır, her kazanın önünde kuyruklar
oluşur ve beraberinde getirdikleri kaplara aştıre doldurulurdu. Bu sırada di-
siplinin sağlanamadığı, görevWerin tepeden tırnağa aştıre bulaşığına battıklan,
hatta hücum edenler arasında kazana düşenler olduğu da görülürdü.

)7 Ayrıca bkz. Ali Seydi Bey, Tepifat'U! Tl!{ki1atımz, haz. Niyazi Ahmet Banoğlu, ?/?, 105-106.
AşOre Günü. TarihselBo/Utu ve Osmanli Dini Hayatmdaki Yeri Üzerine Düşünceler----- /8/

Sarayın hazırlıklannın yanı sıra, sultanefendiler de (padişah kızlan) kendi


saraylannda aştıre pişirtip semt halkına, yoksullara dağıttınrlardı. Hanedan
mensuplannın karşılıklı olarak birbirlerine gönderdikleri aştıreler çok değerli
porselen, kristal, bakır, gümüş, pirinç aşu.reliklere konurdu. Bunlar birer he-
diye olarak konak ve sarayların köşe raflannda camekanlannda saklanırdı. 10
Muharrem'i izleyen hafta boyunca ricaI ve paşa konaklarında da aştıre pişiri-
lip dağıtırlırdı. Son dönemlerde aştıreden çok aştıre kapları ilgi çektiğinden
Muharrem ayı yaklaşınca züccaciyeci ve evam dükkan1an binbir çeşit aşu.relik,
lclse, tas ve sürahilerle dolardı. Bunları alanlar, aştıre vesilesiyle yakınlarına,
komşulanna değerli hediyeler sunmuş olurlar, bu tür kaplar da evlerde hediye
edenin adıyla, örneğin "Saraylı hanımın kasesi", "Militü efendi tası" şeklinde
anılırdı.
Evkaf Nezareti de kendi bünyesindeki sayısız vakfın birçoğunun vakfi-
yesinde yer alan "Muharrem ayında aştıre pişirilip halka ve fukaraya dağıtıla"
koşulu gereği, İstanbul'un büyük imaretlerinde aştıre pişirttirip dağıtımını
sağlardı. Son dönemlerde bu gelenek daha çok Bahçekapı'daki Hamidiye
İmareti'nde yapılıyordu. Aştırenin yanısıra, ayıu günlerde imaretlerde, sebil-
lerde şerbet, memba suyu, hatta pişmiş kurban eti dağıtıldığı da olurdu. Kimi
zaman esnaf örgütleri de kendi aralannda bir organizasyonla imaretlerden
hayrat kazanı alıp aştıre pişirir, çarşı esnafına ve halka dağıtırlardı.
E vlerde ise her aile kendi konumuna ve ihtiyacına göre 10-17 Muharrem
haftası ierisinde mevsim imkanlarına göre zengin malzemeli aşw-e pişirirdi.
Evlerde büyük helvahane veya kuzu kazanı içinde hazırlanan aşu.re ocaktan
indirilince evin en yaşlısı kazanı kanştınp bir Yasin-i şerif okur, kazanın ağzı-
na kalaylı bir tepsi, bunun üstüne de beyaz bir örtü örtülür, aşu.renin dem-
lenmesi tamamlanınca tepsi alınır, evin en büyüğünden en küçüğüne sıra ile
tas tas verilirdi. Herkes salavat getirdikten sonra yer, aynca tepsideki "aştıre
teri" denen buhar suyu da şifa niyetine göz kapaklarına ve alına sürülürdü.
Eskiden halk arasında aştıre ile ilgili tuhaf inanışlar da vardı. Örneğin,
aştıre yenirken ağza gelen ilk bakla çiğnenmez çıkarılır, yıkanıp kurutulur ve
para kesesine "bereket baklası" ya da "aştıre baklası" denerek konurdu. Aşu-
re pişerken karıştırmak için kullanılan kepçeye ibrişim1e delikli gümüş paralar
bağlamak, daha sonra bunlan yıkayıp yine bereket olsun diye keseye koymak
da adetti,38

38 Efdalüddin (Tekiner), "Aşura - Sarayda Aşura Tevzii Merasimi" , İslam TWk A rısik/qJaiisi, İstanbul
1940, 604-614. Aynca bkz. ARagıp Aky.ıvaş, Tarih Mqheri. Ankara 2002, Il, 187-188; M.Zeki
Paka1ın, Qmmlı Tarih Deyinieri 'li? Teriırieri SiElü,ğü, İstanbul 1993, 1,101-102; Necdet Sakaoğlu, "Aşu-
re", Dürrlm BU'/ftrl! İstanbul A rısiklq;e:Jisi, İstanbul 1993, 1, 372- 373.
/82 AÜiFD XLV (2004), s'!}1 /

Musahipzade Celal de, AşUre gününün İstanbul'da iki farklı şekilde kut-
larulışını eserinde şu şekilde anlatmıştır:
"Muharrem ayının onuncu günü, Hz.Peygamber'in torunu İmam
Hüzeyin'in susuz şehit edildiği gün olduğu için bazılan evlerde billur bardak-
lan kaldırarak bakır veya toprak kupa ve taslardan su içer, fakat kana kana
içmezlerdi. on gün oruç tutanlar, düğün demek yapmayanlar, gülüp eğlen-
meyenler vardı.
Yine bu ayın onuncu gününde Hz.Nuh'un gemisi Gıdi Dağı tepesine
oturarak selamete erdiği için gemide bulunan zahireden çorba pişirrnişler.
Hz.Nuh'un bu selamet gününe hürmeten bizde de aşUre pişirilir. Eşe dosta,
akraba ve konu komşuya fukaraya dağıtırlardı.
Ve yine bu ayın başından onuncu gününe kadar dilenci güruhundan kör
ve sokaklarda "Mersiye" okumak iktidannda olanlar başlanna, boyunlanna
ikişer, üçer kör heybe şeklinde iki gözlü torbalan asıp sokak sokak, kapı kapı
dolaşarak Kerbela mersiyesi okurlardı.
Hasan, Hüseyin'e dan i{lere
~ te rrıiRk, )I?Ydeher can ağklı.
Görün Görün y;zidlerin halini
Bağkiılar hep sularm yiunu.
Sddurdular F atmı A na güliinü,
Ya hay LPY LPY canım
M a:iiır f rhrinIen kalk ıp~(,~';L~

N ia; nia? susuz )I?Y!er tı{tılar,


Kerbia sahrasınla fehit dü{tüler
Ya hay LPY LPY canım
Şejx>ğ/u tatlı canına k ıymıdı.
a y;zid oğlu M eruın'a UYmUJı
~ te rrıiRk, )I?Yde her can ağladı
Ya hay LPY LPY canım
Bu mersiyenin her üç mısraında diğer amaıar, "hayyulkayyUm" dan bozu-
larak meydana gelen "hoy goy goy canım" cümlesini hep bir ağızdan makam-
la çağnşırlar ve mersiye bitince asıl okuyan şu gül-bangı çekerdi: "Allah Allah,
bir Allah, kadlm Allah, şühedayı Kerbela İmam Hasan, İmam Hüseyin aşkına
ve cemll enbiya ve evliya kerimine, cömertler demine ve gelip geçmiş
mü'minlerin ervahına hu diyelim huu!" diye hep bir ağızdan "hu" çektikten
sonra kısa bir dua okurlardı. Duanın her cümlesinde diğerleri "Amın" dedik-
ten sonra bir tas veya sahan içerisinde buğday, pirinç, nohut gibi hububat ve
bakliyattan bir miktar birşey verilirdi. Bunlara verilen her neyse çeşidine göre
AşOre Günü, TarihselBoyutu ve Osmanı! Dinı H'!f3tmdaki Yeri Üzerine Düşüncc!ef.---- /83

torbalara konurdu. Muharrem'in başından, onuncu gününe kadar Goygoycu-


luk devam ederdi."39
Aşılre gününün İstanbul'da iki farklı şekilde kutlanılışını anlatan bir baş-
ka yazar ise Sadri Sema (1880-1964)'00. Hatıralarmı derlediği eserinden, bu
günün Osmanlı sosyal ve dinl hayatındaki yerini kendi ifadeleriyle aktarmak
zannediyonız daha anlamlı ve etkili olacaktır:
AşUre, Muharrem ayının omıncu günü. AşUre günü. Muharremde pişirilen
manıf nevale. Tabh.ı AşM. Aşur da denilir.
İmaretler faaliyete geçereli. Ocaklar alevalev yanar, bacalardan buram bu-
ram dumanlar çıkardı. İstanbul'un Hamidiye, Laleli; Üsküdar'ın Yerncarnİ,
Vilide camii imareti gibi büyük aş ocaklarında ve birçok dergahlarda aşUre
pişirilirdi; ama bu göriUecek bir anane idi. İstanbul şah1anırdı. Köşede bu-
cakta ne kadar fakir varsa, ne kadar dilenci varsa akşamdan imaretlerin, der-
gahların etrafını sararlar, kapılarında sıralanırlardı. Lakin karma kanşık bir
halde. O çağlarda kuynık dünyaya gelmemişti. Ellerde kovalar, güğümler,
tesciler ...
Nereden gelmişti bu gelenek? Derler ki Nuh Peygamber gemisiyle tufandan
dönüp karaya indiği, hani geçen yıllar bütün dünyanın merak ve dikkatini
çeken Arafat dağının tepesine bindiği zaman gemide artan, buğday, fasulye,
nohut gibi şeyler yerlere dökülmüş, bittabi şeker de olacak. Bunlardan aşUre
denilen nevale yapılmış. Kanşık bir masaldır bu.
İmaretler yalnız fakirlere mi aşUre verirlerdi? Hayır. Bütün İstanbul'u aşUre-
ye gark ederlerdi. Bütün halka kovalarla, güğümlerle, testilerle aşUre dağıtı-
lırdı.
Muharremde aşUre o çağlarda bir anane idi. Evlerde de aşUre pişirilirdi. Ko-
nuya komşuya, eşe dosta gönderilireli. Bu da bir rüya gibi silinmekıedir; eski
hararetini kaybetti. şimdi muhallebici dükkanlarında ...4c
Aştıre gününde sünni kesim arasında yaşananlar bu ifadelerle anlatıldık-
tan sonra, Sadri Sema şillerin matem törenlerini de aşağıdaki ifadelerle dile
getirmiştir:
Muharremde on gün İranlılar Karacaahmet'te Seyitahmet deresindeki tek-
kelerinde geceli gündüzlü matem ayini yaparlardı. Onuncu gün de İstan-
bul'un dört tarafından buraya toplanırlar, bir kısım takım takım, deste deste,
bir kısmı ayn ayn perakende gelirler, Seyitahmet deresine giderler, akşama
doğru alaca bulaca bayraklarla donanmış bir alay, bir kafile halinde dönerler,
İstanbul'daki hanlarına avdet ederlerdi. Orada bir veda, bir matem gecesi
yaparlardı. Hüzünlü bir ayin, hatta kanlı bir veda ...

39 Musarupzade Ceıaı, Eski İstanbul Ya,rayı,rı, İstanbul 1946, 298-99; Aynca bkz. Balıkhane Nazın Ali
Rıza Bey, Eski Zamrıiarria İstanbul Hay:ıtı, haz. Ali Şükıü Çonık, İstanbul 2001, 53.54.
40 Sadri Sema (1880-1964), Eski istanbul Hatzralan, haz. Ali Şükıü Çonık, İstanbul 2002, 311.
/84 AÜiFD XL V (2004), si!Y' i

Artık Muharemİn bu omıncu günü her yıl Üsküdar, yalnız Üsküdar'ın değil,
bütün İstanbul'un halkına toplantı yeri olurdu. BOğaziçi'nden, Adalar'dan,
Moda'dan, Kadıköyii'nden, İstanbul'un bütün köşelerinden kadın erkek, ço-
luk çocuk Üsküdar caddelerine dökülürdü.
Dükkan1arın odalan, pencereleri kiralanır, boş arsalara tahta kanepeler, se-
dirler yapılır, beşer onar kuruşa satılırdı. Bir hal ki tarif edilemez. Caddeler,
sokaklar bir akar oluk olurdu. Kalabalıktan yollarda yüriimek zorlaşırdı. Sa-
bah1an hücum Seyitahmet deresine, akşam üzerleri çarşı boyuna, iskele 0-
lurdu.
İranlılar ilk vapurlarla Üsküdar'a gelirler, çay semaverleri, nargileleri, bayrak-
lan, halılan, zincirleri ellerinde, omuzlarında Seyitahmet deresine koşarlardı.
Orada akşamlara kadar dualar, mersiyeler okunur, tazallümler, ayinler yapı-
lır, ahundlann mev'ızeleri, telkinleri dinlenirdi.
Akşam yaklaşınca başıbozuk bir intizarnla dizilirler, desteler tertip ederler,
bir matem alayı, bir elem kafilesi, bir hüzün mahmeli, bir nedamet kütlesi
şekline dönerlerdi. Bu elem ve matem mahmeli, Kerbela faciasının sönmez
teessür tuğyanını canlandıran bu mahşer, gerçekten acı, zehirli, hüzünlü 0-
lurdu. İbretle görülecek bir kıyrnetti bu. Bu kanşıklığa, bir kargaşalığa mey-
dan verilmemesi için yolların iki tarafını güvenlik sorumlulan tutardı.
En önde yeşil sarıldı, kara cüppeli, şal kuşaklı, kınalı sakallı, sürmeli gözlü ve
yanık yüzlü İran hocalan, ahundlar muntazam halkalar şeklinde geçerlerdi.
Bunların arkasında gür, güzel sesli mersiyehanlar acıklı kasideler okurlardı.
Bu mersiyelerin her mısraını can yırtıcı, göğÜS ve kulak paralayıcı haşin bir
inilt~ derin bir uğultu ve engin bir uğultu takip ederdi. Bütün kafilenin göz-
yaşlanyla karışık nedamet çığlıklan!
Bu ayinlerin, bu ::<afilelerinen şöhretli okuyucusu Arap Ahmed isminde gü-
zel ve yanık sesli bir adamdı. O çağlann kıyrnet olmuş hafızlarından ...
Bugünkü gibi hatırlanm. Başka hafızlar da, mersiyeciler de vardı. Onlar da
okurlar ve bütün kafile bir baştan bir başa kabarn, dalgalanır, coşar inler,
ağlar, hıçkınklara bOğulurdu.
Arap Ahmed, elleri kulaklarında, orta yerde, kafileye döne döne haykınrdı:
Ya tabı KerI:fia rX! ma bun:a gımsana;
Derd-i dema-demu elemi demk-demsana!
Bu beyti:
-Ali!... Hüseyin!... feryatlan, sayhalan takip ederdi. Nasıl? Yürekler parçala-
yıcı, ruhlar yırtıcı uğultular, iniltilerle ...
Başka bir mersiyeci mahmelin diğer bir destesine müessir bir sesle okurdu:
Berk-i sabıJrı hJdisaien tığlar {Iieüh
Yer 'P hauıle- i pihııia k ıidın eyfeJek ....
Bir rahmktlmulın cifpi kan danlara,
Guri:rtte rüzgın peri{an danlar!
Böyle acı parçalarda can yakan ahlar, ateşten gözyaşlanyla kanşır ve matemi
bir kat daha galeyana geitirirdi. Yürekler, gözler matem ve elem ile boyanır-
dı.
AşOre Günü, TarihselBo/Ulu ve Osmanli Dinı H'!JI3lmdakiYeri Üzerine Düşünce!ef.---- /85

Daha arkadan sıra sıra beygirlerin üstünde beyaz öıtülere bağlı ve kanatlan
kanla boyanmış beyaz güvercinler geçerdi. Bwılan çeşit çeşit renkler, yazı-
lar, resimlerle boyanmış, işlenmiş bayraklar kovalardı. Daha arkadan kafile-
nin iki tarafında, iki sırada açık göğüslerini yumnıklarla döven, parçalamak
İster gibi yumnıklayan fedailer. Bnnların peşinde dört köşe veya daire şek-
linde toplanmış birtakım avareler ki bnnlar üstleri başlan kanlar içinde, g~
ğüsleri ve smlan çıplak adamlardı. Ellerinde saplı püskül biçiminde salkım
saçak zincirler. Çıplak sutlarını, çıplak göğüslerini:
- şırak! şırak! şırak! ...
Döve döve geçerlerdi, yürekleri ezerlerdi. Bu zincirlerin acı şakutılan hill.
kulaklarımda.
Cedlerinin günahlarını, yaralamak, parçalamak, dövmekle ödemek, affettir-
rnek için şu mahlukların gösterdikleri tehalük ve acı heyecan gözlerimin ~
nünde.
Kasidelerin, mersiyelerin, ahenklerine uydurularak vurulan yumruklann,
sağdan sola, soldan sağa kalkarak, dağılarak işleyen zincirlerin, al kanlar ve
kanlı yaralar içinde kalmış göğüslerin ve smiarın zehir levhalan kafamdan
silinecek şey, silinecek fecaat değildir.
Bu matem mahmeli, bu elem kafiles~ zincirler, yaralar, yumnıklar, feryaclar,
vaveyWar, çupınmalar, hıçkınk1ar, göz yaşlan içinde dalgalana dalgalana
caddelerden aşağı iner, geçer, giderdi. İskeleye doğru gözden kaybolurdu.
Dalardım arkalanndan. Uzaktan uzağa yükselen, rnağribin yakut bulutlarını
yırtan naralan, vaveyWan işitirdim:
-Ya Ali!...Ya Hüseyin!...
-MazlUm!
Bugün de bu acı ve elemli sayhalan işittiğimi sanıyorum. Kafile geçer, halk
dağılır, sokaklar sessizleşir. Evime dönerdim. Fakat bir cenazeden döner gi-
bi. Bu haşİn, bu vahşi hüzün ve matem faciasının temaşasında yüreğim ze-
hirlenmiş, gözlerim ıslanmış, ruhum ezilmiş olarak.
Sonra ... Gece. Elem gecesi. Artık ses yok, seda yok.
UjUl etl'rif f!iin?f saJm. ısemUlan,
ŞebistJn- ı elem hali sl&dan,
SedJlar duymmm mr ihtimıl~
Karanlıklarda Jmtk-ı hafadan
Uzaktan y:ılmnp ebr.i h:ıhara
Derimgd !iije nr:Jet bir kenara,
Hüseyninlerı lW:er 'LErhalk-ı b1zara,
Eğer fJ!Çtinse dqt- i KerbeMdan. .. 41
Abdülaziz ibn eemaıeddin(1850-1918)'in, 1910 yılında kaleme aldığı
tahmin edilen ve Adat 7£ Merasimi K:ıdim?, Tabinıt 7£ Muamiat-ı Ka:rmiy:.i Q-

.1 Sadri Sema, Eski İstanbıd Hatıralan, 331-334.


/86 AÜiFD XL V (2004), s'!Y' i

mzni)e adını verdiği notlan arasında ise Aşılre günü hakkında kaydedilmiş
olanlar şu şekildedir:
Hicret senesinin başı olan Muharrem ayının onuncu gününden başlamak
üzere Muharrem sonuna kadar İstanbul'un bütün evlerinde iki kase de olsa
aşUre pişimıek uğur ve bereket sayılırdı. Her sınıftan kimseler buna özen
gösterir ve özellikle onuncu gün pişimıeye dikkat ederdi. Aşı1re pişirilmesi
Nuh Peygamber'in sünneti olarak da herkesçe kabul olunrnuş ve İsIam'ın
ortaya çıkmasından sonra da buna uyulmuştur. Ekseriya hayır sevenler aştı-
re pişirip halka ve bilhassa fukaraya dağıtmak için imaretler ve vakıflar yap-
mış ve masrafı karşılayacak gelir bırakmışlardı.
Aşı1reye bir nevi tatlı, yemişli bir çorba denebilir. İçine konanlar buğday, pi-
rinç, nişasta, nohut, fasulye, ceviz içi, badem gibi şeylerdir. Bazılan bunlara
kuru incir, bir cins kuru beyaz hurma, çekirdeksiz üzüm de ilave ederler.
Bunun sıu.rre denen kibar bir nevi de vardır. Bu yalnız dövillmüş buğday,
biraz pirinç ve badem, bir miktar nohut ile pişirilir. Soğumaya başlayınca i-
çine yeterince misk eklenir. Her iki tip aşı1renin buğday ve diğer malzemesi
ayrı ayrı pişirilir, sonra birbirleriyle kaoştınlır, yeterince şeker ilave edildik-
ten sonra tekrar pişirilerek hazırlanır. Bu suretle yapılan aşUre pişince hane
sahibine haber verilir. Evden bazıları mutfağa iner, kazanın etrafında oturur,
bir Yasin sUresi ve bir Mülk sUresi okwıur, hasıl olan sevabı, o haneden gel-
miş geçmiş ölmiişlerin ruhuna hediye edilir. Kazanın üzerine kapatılan tepsi
kaldınlır, herkes buhar suyunu uğurludur diyerek gözlerine sürer. Bir tabağa
alınan ilk aşUre dışan gönderilmez, bereket getirsin diye hanede alıkonur.
Daha sonra aşUre, elvan renk Saksonya testileri, kapaklı ve tabaklı kıymetli
kaselere boşaltılır, üstlerine şam fıstığı, çam fıstığı, kuş üzümü, mevsimi ise
bir miktar nar tanesi serpilerek kapaklan kapatılır, her birinde birer çift kase
olmak üzere süslü tepsiler konur, tepsilerin üstü beyaz örtü ile bağlanarak
kibar ahbaplara gönderilirdi. Getiren adama bahşiş verilip kaplar iade
edilirdi. Geri kalanı büyük kaselerle yakın ahbap ve kornşulara dağıtılır.
Kaselerin yıkanmadan geri verilmesi ayıp sayıldığından güzelce yıkanıp öyle
verilir. Eve ayrılan aşı1reden ilk defa hane sahibine ufak bir kase konur.
Hane sahibi yedikten sonra aşı1reyi pişiren aşçıbaşı ve çıraklarma bahşiş
gönderirdi. Böyle Muharrem'de pişirilen aşı1reden şayet ilk kaşığa bakla
tanesi isabet ederse bunu pek çok kimse 'bereket getirir' diye ayınr, siler,
para kesesine koyardı. Bakla tanesi bir yıl kesede kaldıktan sonra hükmü
geçmiş sayılır, bir yere gömiilürdü.42
Aşw-e günü yapılanlan, özellikle adım bu günden alan aşın hazırlanışım
ve bu aşla ilgili adetleı~ oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatan Abdülaziz Bey'in,
noclan arasında yine bu günde gerçekleşen daha başka uygulamalara da yer •
,l

42 Abdülaziz Bey, Olmnı Adet, Menisim 'l£ Tabirleri (Trp/ıon Htry:ıtı), haz. Kazım Ansan-D.Ansan
Günay, İstanbul 1995, 246-247.
AşOre Günü. TarihselBoyutu ve OsmanIJDinı H'!}'3tmdakiYeri Üzerine Düşünce!er.---- 187

verdiğini görmekteyiz. "Goygoycular" başlığı altında kaydettiği uygulamalan


ise şu şekilde anlatrnışur:
Kanuni Sultan Süleyman, mahdumu Şehzade Sultan Mehmed için yaptırmış
olduğu meşhur Şehzade d.mii'nde İstanbul'daki fukara amaıann iskan ve
iaşesi için tav-hane (dar-ül-aceze) namıyk bir bina inşa ettirmişti. Burada is-
kan ettirilen amaıara sabah akşam imaretten taam verilirdi. Bunlar her sene
Muharrem ayında başlanna sank sarar, arkalanna boy abası giyer, omuzlan- .
na birer beyaz torba takar, ellerinde değnek olduğu halde yedişer-sekizer ki-
şilik kafileler halinde43 elleriyle birbirlerinin omuzlanna tutunarak ve Mu-
harrem ayında şehit olan Hazret-i Hüseyin hakkında;
KerbeIanın )UZılan
Fatmı. ana kuzulan
KerbeIanın ta
ifbrle
Yalır al kanlar ifbrle
Şehitdmı{ Gazileri
Hasan ile Hüseyin'dir.
Nur hılk ır siyıh saçrrla
Hasan ileHüseyin'dir.
şeklindeki mersiyeyi44 okuyarak, İstanbul mahallelerini dolaşır, her kapının
önüne geldikçe bir çeşit ilahi olan bu mersiyeyi kendine mahsus bir makam
ile hep bir ağızdan tekrarlardı. İstanbul'da aşUre denilen, muhtelif cins er-
zaktan şeker ile yapılan bir nevi tatlı çorba, Muharrem ayında her hanede
pişirild.iği için hanelerden bunlan aşUre harcı olmak üzere bir miktar pirinç,
buğday, fasulye ve nohut gibi şeyler verilirdi. Onlar da bu verilenleri omuz-
lanna asılı torbalanna koyar, bir ay bu şekilde mahalleleri sokak sokak dola-
şırlardı. Ayın sonunda bu erzakın bir miktan ile imarette aşure pişirerek İ-
mam Hüseyin Hazretleri'yle eshab-ı kiclma dua eder, geri kalan erzakı saup
bedelini aralannda taksim ederek el harçlığı yaparlardı.45
Aştıre gününde yapılan törenler o kadar ilgi çekicidir ki, çeşitli vesilelerle
Osmanlı topraklarında bulunmuş olan yabancıların da dikkatlerinden kaç-
mamıştır. Bunlardan birisi, 1893 yılında bir İngiliz milletvekili olan kocasıyla
İstanbul'daki İngiliz sefaretinde çalışan oğullarını ziyarete gelmiş olan
Georgina Max MÜııer'dir. İstanbul'dayken kaleme aldığı mektupların derlen-
mesinden oluşan eserinde, İsanbul hayatının hemen her alanıyla ilgili önemli

'3 M.Zeki Pakalın, bunlann aluşar kişilik guruplar halinde çıktıklanru, omuzlannda onasından bölün-
müş iki rara£lı ve iki ağızlı torbalar bulunduğunu, dolayısıyla ikişerden toplam on iki torba taşıdıklan-
nı ve bunun da on iki imam esasına istinat ettirildiğini belinir. bkz. Qmıriı Tarih Dejnieri ıe Terirrieri
SiElüğü, I, 673.
•• Abdülaziz Bey'in sonra yazmak üzere boşluk bıraktığı için notlan arasında yer almayan bu mersiye,
eseri yayma hazırlayanlann ifadelerine göre MZeki Pakalın'ın "Goygoj1:uIar" maddesinde ka]dettiği
mersiyedir. Bkz. Qmmlı Tarih Dejnieri ıe Terirrieri S iEliiğü, I, 673.
'5 Abdülaziz Bey, QmıriıAdet, Merasimıe TJbmeri, 320.321.
/88------------------ AüiFD
XL
V say i
(2004),

bilgiler bulunmaktadır. Eserde, Aşı1re törenlerini bizzat organize eden İran


sefirinin kendilerini bu günde gerçekleştirilen ayini izlemek üzere davet etmiş
olduğundan bahseden Müller, törenlere yalnızca İranlılarm katıldığını belirt-
miştir. Müller'in hayretle izlemiş olduğu anlaşılan ayinden önce, akşama doğ-
ru binalarm, dükkanıarm, ağaçlarm çevirdiği, kalabalıklarm toplandığı bir
meydanda evler ışıklarla donatılmış, ateşler yakılmıştır. Bir süre bin kişilik bir
geçit alayına yol açılmış, önden beyazlar giyinmiş, kimi at sutında çocuklar
yürümüş, bunları üç öbek beyazlar giyinmiş erkekler izlemiş, ellerinde kılıç ve
zincirlerle "Vah Hasan! Vah Hüseyin" diye bağnşrnışlardır. Bunlardan birinci
öbek önce sağ elleri, sonra sol elleriyle göğüslerine vurmuşlar, ikinci öbekte-
kiler ise iki sıra halinde geçerlerken her biri sol eliyle yanındakinin kuşağından
tutmuş, sağ ellerinde tuttukları kılıcı savurmuşlardır. Sıralann ortasındakiler
de yüksek sesle Hasan ile Hüseyin'in hikayelerini anlatıp durmuşlardır. Geçit
alayı oradan bir başka hanın avlusuna geçmiş, orada insanlara çay ikram e-
dilmiş, çok güçlü bir şekilde çalan müziğin eşliğinde büyük bir heyecan ya-
şanmıştır. Önde yine çocuklarm bulunduğu geçit alayı tekrar saf tutmuş, üze-
rinde Hasan ile Hüseyin'i simgeleyen iki beyaz güvercinin bulunduğu beyaz
bir atın arkasından tekrar "Vah Hasan! Vah Hüseyin" bağırtıları yükselmiştir.
Elleri boş olanlar yurnnık1arıyla göğüslerine, zincir ve kılıç olanlar da sırt ve
bedenlerinin bazı yerlerine vurmaya başlamışlar, giydikleri beyaz gömlerler
kana bulanmış, çoğu insanın başı da sanki kırmızı fes giymişler gibi kandan
gözükmez hale gelmiştir. Kan kaybından çok sayıda insanın düşüp bayıldığı-
nı, katıldıkları ayinde bir kişinin de yine kan kaybından oracıkta öldüğünü
anlatan Müller, İranlılaım Aşılre törenlerinde yaptıklamu vahşet olarak nite-
lendirmiş, padişahın da bu günde yapılanları kendisine "müsamahasız" de-
nilmesin diye yasaklamadığını belirtmiştir.46
Osmanlı kültür ve medeniyet tarihçiliğinin önemli simalarmdan Süheyl
Ünver de bu gün hakkında "Aşılre bize an'ane ile gelmiştir ve bunun söylen-
tisi şöyledir: Nuh'un tufan çekilip de rivayet olunan yere inince yiyeceklerin
hepsinden birer miktar kalmış, acıkmışlar, ne yapalım diye sormuşlar: Hepsini
bir araya koyun pişirin denmiş; işte aşılre bu imiş, her sene Muharrem'in
onundan sonra Sünni ve Hanefi olan memleketimiz halkınca pişirilir,
an'anenin bu devamı bir adet olmuştur"47 ifadelerini kullanmıştır.

'6 Georgina Max MulIer, Let1J!rsfrrm OntantUqJle, London 1897, 164-173. (Eser Afife Buğra tarafından
da Türkçe'~ çevirilmiştir. israrbul'dan Mektllplar, İstanbul 1978.); XVI. ve XVII. yüzyıllarda İstan-
bul'un gündelik hayatına ilişkin verileri aktarmaya çalışmış olan Robert Mantran da bu güne kısaca
değinnllş, yüzyıllarca Sürın1 ve şwerce iki farklı şekilde kutlannuş olduğunu belirtmiştir. XV /. 'te
XVlI. YiQ:yılda İstanbul'da Giirrlelik Hayıl, çev. M Ali Kılıçbay, istanbul 1191, 172.
'7 ASüheyl Ünver, İstarbul Risalderi, İstanbul 1995, III, 84.
AşOreGünü. TarihselBoyutu ve OsmanlıDiniHi!PtmdakiYeriÜzerineDüşünceler.---- /89

Netice olarak, zamanlannın sosyal ve dini hayatını çok yönlü olarak an-
latmış olan kişilerin, bu günle ilgili olarak kaydetmiş olduklanndan derlediği-
miz alıntılarla, Aşlire gününün Osrnanlılar döneminde gerek sarayın gerekse
halkın özel önem verdiği bir gün olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Günün,
Hz.Hüseyin'in bu günde şehit edilmesinden ve dolayısıyla her yıl matem me-
rasimleriyle kutlanrnasından sonra başlayan siyası yönü de Osrnanlılar döne-
minde aynen devam etmiş gibi görünmektedir. Bu durum doğal olarak Os-
manlı literatfuüne aynen yansımıştır. Nitekim Osrnanlılar döneminde, Aşlire
gününün fazileti ve bu günde yapılması tavsiye edilen ibadetlerle ilgili olarak
"Risale El fadli yevmi'l- Aşlire", "Risale-i ezw-ı yevmi Aşlire" gibi adlarla
kaleme alırunış çok sayıda risalenin yanısıra, kanlı Kerbela olayını kaside,
gazel, mesnevı, terkib ve tercı-i bend gibi biçimler altında dile getiren rnan-
zurneler ile hikaye halinde anlatan makteller yazılmıştır.48 Son olarak dini
edebiyatırmza da bu derece girmiş olan Aşlire gününün, aradan yüzyıllar
geçmesine rağmen hala dini hayattaki canlılığını korumakta olduğunu rahat-
lıkla söyleyebiliriz.

Bibljyogra!j;a
• Abdülaziz Bey (185()'1918), Qrrwılı Adet, Merasim 'll! Tabirferi (TqJlwn Hcry:ıtı), haz. Kazım
Ansan-D.Ansan Günay, İstanbul 1995.
• Ahmed B. Hanbel (Ö. 2411855), MiisrHi, İstanbul 1992.
• Aky.ıvaş ARagıp, TarihMf!{heri, Ankara 2002 .
• Ayoub M Mahmoud, "Ashw-a", 7heE1r)d.ap«lia QReligjon, Edt. Mircea E1iade, New York
1987, I, 462-463 .
• Ali Sejdi Bey, Tepifaı Ve Tf!{kilatımz, Haz. Niyazi Ahmet Banoğlu, ?/?
• Ali Rıza Bey (Balıkhane Nazın), Eski 'zamuiarda İstanbıd Htry:ıtı, Haz. Ali şükrü Çoruk, İstanbul
2001.
• All Gelibolulu Mustafa, Künhü'l-A htm-, İstanbul 1277/1860 .
• And Metin, RiıüeldenDramı, Kerttia.MuhrrremTa'zi;e, İstanbul 2002.
• Ateş Ali Osman, "Asr-I Saadene Dinler Ve Gelenekler", Biitün Yöderi:Je Asr./ Saadette İslam,
İstanbul 1994.
• Bağ<iadi Ebu Bekr Ahmed B. Ali El-Hatib (Ö.463(1071), Tarihu Balfl:.ui, Kahire 1931.
El-BIrCınJ Ebu Reyhan Muhammed B. Ahmed (0.440/1048), El-Asan/l.Baki;e Ani'l.KmUni'l-
HaJi;e, Neşr. C Eduard Sachall, Leipzig 1923.
• Buhar! Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail (ö.256/870), el.CAniı/s-sahlh,İstanbul 1992.
• Canpolat Ali, "Muharrem Orucu ve Aş ure " ,uxmıAleuiten.Com, 02. 07. 2003
• Cevad Ali, Tarihu'l-ArahKaJie'l-İstam, Irak 1955.
• Demir İbrahim, "Muharrem Ayı, Matemi ve Orucu", uxmıAleuiten.Com, 02. 07. 2003.
• Düzgün Mustafa, "Muharrem Matemi ve Matem Orucu", uxmıA ieuiten.com, 02. 07. 2003
• Ed-Dmeven Ebu Han1fe Ahmed B. Davud (Ö.282/895), El.Ahbrm't- Tru1l,Mısır 1330/1911.
• Do/}<{tarl GiiniiniizeBf¥k İslam Tarihi, Edt. HDursuo Yıldız, İstanbul 1986.

48 Konu Şii ve Sünni birçok şair tarafından ele alınmış, sayısız me~i~ ve makteller yazılmıştır. Geniş
bilgi için bkz. Agah Sım Levend, "Dilli Edebiyatımızın Başlıca Ürünleri", Beileten (fürk Dili
Araşunnalan Yıl1ığI-1972),Ankara 1989,71)'71.
/90-------------- AüiFD XL V (2004). s3J1 i

• Efdalüddin (Tekiner), "}.şUra - Sara)dı Aşiira Tevzii Merasimi", İslam Türk A nsikkpelisi, İstan-
bul 1940.
• Gıunebawn G. E. Von, MuJwomudanF15tWı1s, London 1976.
• Hasan İbrahim Hasan, Si)l1SI.Dini-Kiiltürd-Scry:d İslam Tarihi, Tre. İsmail YIğit Ve Diğerleri,
İstanbul 1987.
• Hemedalli Muhammed B. AbdülmelikB. İbrahim (Ö.521/1127), Tekrriletu Tanbu't-Tah!rf, 1bk.
A1ben Yusuf Ken'w, Beyrut 1958.
• Halife B. Hayyat, Tarih, 1bk. Ekrem Ziya El-Umerl, Riy:ıd 1985.
• İbn Keslr Ebu'l-Fida İsmail (Ö.774/1372), El.BiOJ:,e Ve'n-NiJı:r>e,Mısır?
İbn Kureybe Ebu Muhammed Abdullah B. Müsliın (Ö.276/889), El.MaJrij, 1bk. Servet
Ukkaşe, Mısır 1969.
• İbn ManzCır Ebu'lfazi Cemaleddin Muhammed B. Mükerrem (Ö. 771/1369) , Lisanu'l.Arab,
Beyrut 1955
• İbn Sa'd Ebu Abdillah Muhaınmed (Ö.230/844), Tab:t/eatu'l.Kübrd, Mısır 1939.
• İbn Tağriberdi Ebu'l-Mehhin Yusuf (ö.874/1469), en-NücUm/z-zJhi1P fi rrnlUki Mısr 7£'l-Kahire,
Kahire 1932.
• İbnü'l-Cevzi Ebu'l-ferec C'.emaıeddinAbdurrahman b. Ali (ö.597/1200), e1.-Munttızamfi tarihi'l-
rrnIUk 7£'l-Ü1rEn7,dık. Sühe}~Zekkar, Beyrut 1995.
• İbnü'l-Eslr İzzüddin Ebu'I-Hasan Ali B. Muhammed (Ö.630/1232), El-Kani! Ht. Tarih, 1bk.
Ebu'l-fida El-Kadt Beyrut 1995.
• Kacip Çeleb~ Faleketü AkıiiLi'l-A¥R FI İ/ni't.Tarih Ve'f.A¥R, Beyazıt Umumi Ktp, Nr.
10318.
• Levend Agah Sım, "Dini Edebiy:ıturuzın Başlıca Ürünleri", BeI.Jeıen(Türk Dili Araştırmalan
Yıllığı-1972),Ankara 1989,70-71. ..
• Makdisi Ebu Ze~ Aluned B. Sehl El-BeM (0.355/964), El.&r1' Ve't- Tarih, Kahire ?,
• Mantran Robert, XVI 7£ XVII Yiqlda İstmıbul'da GWrieI.ik Hay:ıt, çev. M Ali Kılıçbay, İstan-
bul 1191.
• Merçil Erdoğan, "Büveyllller", Dıa, İstanbul 1992.
• Mez Adam, 0nıtn:Jj Yiiz)rlda İslamM~ Çev. Salih Şaban, İstanbul 2000.
• Monod Gabrieı Tarihte U;ıJ., Çev. Kazım Şinasi Dersan, İstanbul 1938.
• MulIer Georgina Max, Le1.tersFrom Ontantimple, London 1897.
• Musa EI-Musavt ,lUt Ve ,liilik Mücaddcsi, Terc. Kemal Hoca, İstanbul 1995.
• Musllıipzade Ceıaı EskiIstmıbul Ya,rawz, İstanbul 1946.
• Mutlu İsmail, Tarihte Ve Güniirriizde CıfenJik, İstanbul 1995.
• Ocak Alunet, Se/çukbJarın Dini Siyısel.i (1040-1092), İstanbul 2002.
• Pakalın MZeki, Qmın1l Tarih Dejnieri Ve Terinieri Siiz!üğü, İstanbul 1993.
• Sadri Sema (1880-1964), Eski İstanbul Hatıralan, Haz. Ali Şükrü Çoruk, İstanbul 2002.
• Sakaoğlu Necdet, "AşCıre",Dünien Bugii1r İstanbul A nsikkpelisi, İstanbul 1993.
SuyM CeıaIeddin Abdurrahman B. Ebi Bekr (0.911/1505), Ed-Düırü'l-Mer6w; Beyrut 1896.
• Tabeô Ebu Cafer Muhammed B. Cem (Ö.310/922), Tarihu'l.Ümm Ve'l-MuIUk, Beyrut 1986.
Unver ASüheyl, İstmıbul Risale1eri, İstanbul 1995.
• Weosillck A J., " Ashura", The E rry:iopaedia q'Js/am, New Edicion, Leiden 1986, I, 705.
• el-Yafil Ebu Abdullah b. Es'ad b. Ali b. Süleyman (ö.768/1366), Mir'Jtij'l.ciıUn 7£ ibru:ü'l-yıkazan
fi mı 'rifel.imi )it 'tekru rrin htruidisi 'z.ZLLJ'nLn,
Kahire 1993.
• Yahudilikte Kaıram 7£ Değpier, haz. Suzan Alalu ve diğerleri, İstanbul 1996.
Yavuz Yusuf şev4 "Aşura", DİA, İstanbul 1991.
• YazıcI Nesİmİ, İlk Türk-İslamDedeıIeri Tarihi, Ankara 2002.
• ez-Zebidi Muhammed Murıaz.a el-Hüseylli (ö.1203/1788), Tam'l-arUs rrinceıôhiri'l-kJmis, Beyrut
1994.
• ez-Zehebi şeroseddin Muhammed b. Aluned b. Osman (ö.748/1374), Tanbu'l.İsLam, tlık. Ömer
Abdüsselam Tedmurt Beyrut 1990.
• --------------, el-İm fi htıJ;m rrm ,ğakr, tlık. Ebu Hacİr Muhammed es-Said b. BesyUru Zağluı
Beyrut 1985.

You might also like