Machine Translation Insights
Machine Translation Insights
net/publication/339743327
CITATIONS READS
3 534
1 author:
Ziya Tok
Kirikkale University
19 PUBLICATIONS 11 CITATIONS
SEE PROFILE
All content following this page was uploaded by Ziya Tok on 07 December 2022.
Accepted
Volume 8/1 March 2020 26/02/2020
p. 394/403 Available online
15/03/2020
Öz
Makine çevirisi çalışmaları, özellikle 1960’lı yıllarda hız kazanmış ve ilk sistemlerin oluşturulmasıyla
birlikte bu alandaki yöntem ve yaklaşımlar da somutlaşmaya başlamıştır. Bununla birlikte, çeviriyi
otomatik sistemler aracılığıyla gerçekleştirme fikri çok daha eski tarihlere kadar uzanır. Bu konudaki
ilk oluşumlar 17. Yüzyılda Descartes ve Leibniz tarafından fikirlere dayandırılmaktadır. Sonraki
dönemlerde çeşitli öneriler ortaya atılsa da bu alandaki ilk somut adımlar 1930’lu yıllarda Fransız ve
Rus profesörler tarafından mekanik beyin olarak adlandırılan çalışmalarla atılmıştır. Makine çevirisi
kendi başına bağımsız bir araştırma alanı değildir. Başka bir deyişle, çevirinin mekanik ortamda
gerçekleştirilmesi düşüncesi sadece mühendislik alanını ilgilendiren bir konu değildir. Aksine,
dilbilim, bilgisayar bilimleri, fen bilimleri, çeviribilim gibi çeşitli alanlarla bağlantılı olan disiplinler
arası bir alandır. Dolayısıyla makine çevirisi alanı bu bilim dallarından birçok konuda beslenen hatta
onlarla eşgüdümlü çalışmalar gerektiren bir araştırma alanıdır. Bu çalışmanın amacı, geçmişten
1 Dr. Öğr. Üyesi, Kırıkkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü,
[email protected]
günümüze kadar makine çevirisi alanında ortaya konulan çeviri yaklaşımlarının çeviri kuramlarıyla
olan ilişkisinin genel anlamda incelenmesidir. Çalışmada çeviri kuramlarıyla otomatik çeviri
yaklaşımları karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Ardından makine çevirisinin tarihsel süreçte çeviri
kuramlarından ne ölçüde yararlandığı üzerinde durulmuştur. Sonuç olarak çeviri kuramlarının bu
yaklaşımlara büyük oranda ışık tuttuğu ve bu yaklaşımların ilerlemesinde önemli rol üstlendiği
değerlendirilmiştir. Bu çalışmanın çeviribilim ve bilgisayarlı çeviri alanlarında gerçekleştirilecek olan
araştırmalara bazı katkılar sunabileceği düşünülmektedir.
GİRİŞ
Dil üzerine geçmişten bu yana çok çeşitli tanımlar yapılmıştır. Doğan Aksan’a göre “Dil
terimiyle herhangi bir toplumun, ulusun bireyleri arasında anlaşma sağlayan yerleşik dizge
anlatılır” (Aksan, 2007: 51). Berke Vardar ise dil “belli bir insan topluluğuna özgü, çift
eklemli sesli göstergeler dizgesidir” (Vardar, 2002: 71). Süreç olarak bakılırsa “Dilin
incelenmesi yazının ortaya çıkışıyla başlamıştır” (Kıran, Kıran, 2006: 32). Geçmişten
günümüze kadar çok sayıda incelemenin konusunu oluşturan dil, çevirinin de hiç
kuşkusuz temelini oluşturur. Zira insanlığın var oluşundan bu yana bu ikisi arasında
yakın bir ilişki var olduğu ve bu ilişkinin günümüzde daha da yaygın bir hale geldiği
bilinmektedir.
Çeviri işlemi iki kültür arasında metinler aracılığıyla bir iletişim ortamı oluşturarak
kaynak kitleyle hedef kitleyi aynı noktada buluşturmaktır. Buradan hareketle aslında
çeviride hedef, kaynak metnin iletisini hedef kitleye aktarabilmektir. Bu durumda
çeviriyle birlikte kaynak metnin hedef dilde yeniden oluşturulması sürecinden
bahsedilebilir. Bu süreçte çevirmenin aslında en önemli görevlerinden biri de kaynak
metnin hedef kitle tarafından doğru bir biçimde algılanabilmesine olanak sağlamaktır.
Bunun için çevirmenin görevi kaynak metinde anlaşılamayan ifadeler ya da belirsizlik
içeren dilsel yapılar söz konusu olması durumunda, bu gibi ifadeleri hedef metne doğru
bir biçimde aktarabilmektir. Bu da çeviri eyleminin ne denli başarılı olduğuyla ilgili bir
durumdur. Başarılı bir çevirinin gerçekleşebilmesi için, tarihte ilk dönemlerden bugüne
değin çeviriyle ilgili birçok kuram geliştirilmiş bu tüm bu kuramlarda çeviri, çevirmen,
kaynak metin, hedef metin gibi kavramlarla ilgili çerçeveler belirlenmiştir.
1. Çeviri Kuramları
Çevirinin tek başına kaynak metinle ilişkili olmadığı ve başka unsurlarla da bağlantılı
olduğu düşüncesinden hareketle 1970’li yılların sonunda ileri sürülen çoğul dizge kuramı
çevirinin bu anlamda önemli bir yönünü ele almıştır. Giderek hedef odaklılığa doğru
yönelen bir yaklaşımın baskın olduğu o dönemlerde hedef odaklı ve eylem odaklı çeviri
kuramları ağırlık kazanmaya başlamıştır. Her çeviri eyleminin bir amaca yönelik olarak
gerçekleştirilebileceği görüşünü benimseyen skopos kuramıyla, çeviride işlevsel bir
yaklaşımın benimsendiği görülür. Sözlü ya da yazılı metinde bağlamı öne çıkaran
yaklaşımların giderek yaygınlaşmaya başlamasıyla, çeviride yorumlama ve çıkarım yapma
gibi süreçler ön plana çıkmıştır. Çevirmenin kaynak metindeki sözcüklerden sıyrılarak
anlamı aktarmasını amaçlayan yorumlayıcı çeviri kuramı da bu bağlamda önemli çeviri
kuramları arasında yer almaktadır. Çevirinin temel çerçevesini belirlemeye yönelik olarak
ileri sürülen tüm bu kuramsal çalışmalar çerçevesinde, çeviri eyleminin nasıl
gerçekleştirilebileceğine yönelik olarak birtakım yöntemler de geliştirilmiştir. Çeviri
sürecinde çevirinin doğasını etkileyen birçok unsur söz konusudur ve bu süreçte
çevirmenin birçok etkenin göz önünde bulundurması gerekir. Bu amaçla geliştirilen
yöntemler, çeviri sürecinde çevirmenin izleyeceği yolu ifade eder. Yine bu noktada kaynak
metinle birlikte hedef metin de göz önünde bulundurularak, sözcüğü sözcüğüne bir
çeviriden anlamsal, iletişimsel ve serbest çeviriye doğru yönelen bir yöntemler zinciri söz
konusu olmuştur. Bu yöntemler çeviriyi anlamsal, işlevsel ve iletişimsel açıdan farklı
biçimlerde ele alan yöntemlerdir.
Çeviri alanında son zamanlarda teknolojinin giderek daha fazla ağırlık kazanmaya
başladığı görülmektedir. Çevirinin bilgisayarda otomatik olarak gerçekleştirilmesine ya da
en azından çeviri sürecinde bilgisayardan yararlanmaya yönelik geliştirilen bu
yaklaşımların geçmişi 17. Yüzyıla kadar uzanır. O dönem René Descartes ve Leibniz
tarafından dilin sayısal kodlarla gösterilmesine dayanan bir sözlük oluşturma konusunda
fikirler ileri sürmüştü (Hutchins, Somers, 1992). Gerçekten de o dönemde ortaya atılan
bu fikirler daha sonraki dönemlerde tartışılmış, o zamanlar her ne kadar somut bir adım
atılmamış olsa da 20. Yüzyılda gerçekleştirilen çalışmalara bir temel niteliğinde olmuştur.
1933 yılında Fransız matematikçi Georges Artsrouni kağıt şeritler üzerine yazılı olarak bir
dildeki sözcüklerin başka bir dilde karşılıklarını veren bir cihaz tasarladı. Artsrouni ile
aynı yıl Rus Profesör Petr Smirnov-Troyanskij de benzer bir cihaz geliştirerek üç aşamalı
bir mekanik çeviri tasarladı (Hutchins, Somers, 1992). 1950’lere gelindiğinde ise, özellikle
ilk bilgisayarların üretimi bu konudaki çalışmaların hız kazanmasına da zemin
hazırlamıştır.
James Holmes (1975) çeviri kuramları ile çeviri teknolojileri arasındaki ilişkiye dair bir
sınıflandırma yaparak bu süreci orta-bağımlı kuramlar (medium-restricted theories)
biçiminde tanımlar. Ona göre bu süreç üçe ayrılır: “insan tarafından gerçekleştirilen
(insan çevirisi), bilgisayarlar tarafından gerçekleştirilen (bilgisayar çevirisi) ve her ikisi
tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen (karma ya da makine-destekli çeviri)’dir” (Holmes,
1975: 74). Bu anlamda ilk somut makine çevirisi sisteminin çok kısıtlı sözcük sayısına ve
dilbilgisi kurallarına dayalı olarak tasarlandığı ve belirli bir amaca yönelik olarak
hazırlandığı bilinmektedir. Otomatik çeviri sistemlerinin gelişmeye başladığı dönemlerde
bu alanda kuramsal çalışmalar da sürdürülmüş ve otomatik çeviriye yönelik yöntemler de
geliştirilmeye başlanmıştır. Bu yöntemler arasında kural tabanlı çeviri, bütünce tabanlı
çeviri, karma çeviri, nöral çeviri ve etkileşimli çeviri gibi yöntemler sayılabilir. Aşağıda bu
otomatik çeviri yöntemleri çeviri kuramları bağlamında incelenmiştir.
Kural tabanlı çeviri yöntemi 1970’li yıllarda geliştirilen ilk otomatik çeviri yöntemlerinden
biri olarak bilinir. Dilbilgisel kurallara dayalı olan bu yöntemde “kaynak metnin
sözdizimini çözümleyen algoritmalar üzerine kurulan ve anlamı hedef dile bir tümce
kurarak aktarmak için kuralları kullanan bir bilgisayar çevirisi motoru” (Şahin, 2013: 82)
söz konusudur. Kaynak ve hedef dillerle ilgili dilbilgisel, sözdizimsel, yapısal ve anlamsal
özelliklerinin yer aldığı bir kurallar bütünü üzerine kurulu olan bu yöntemde, kaynak
metnin analizi ve hedef dilde yeniden oluşturma süreçlerinden oluşan iki aşama söz
konusudur. İlk aşamada kaynak metnin biçimsel, sözdizimsel ve anlamsal açıdan analizi
gerçekleştirildikten sonra, ikinci aşamada hedef dilin biçimsel ve yapısal özellikleri
dikkate alınarak kaynak metnin hedef dile aktarım süreci gerçekleşir. Bu bağlamda,
aslında çeviri tarihinde öne sürülen sözcüğü sözcüğüne çeviri ve ardından anlamına göre
çeviri yöntemlerine benzer bir sürecin otomatik çeviride oluşturulmasının söz konusu
olduğu söylenebilir. Kural tabanlı çeviri yöntemlerinde geliştirilen doğrudan çeviri,
aktarım yoluyla çeviri ve Aradil yoluyla çeviri yaklaşımları da yine kaynak metni ön
planda tutan bir çeviri yaklaşımının olduğu anlaşılmaktadır. Bu yaklaşımda ortaya çıkan
genel eksiklikler şöyle özetlenmektedir (Okpor, 2014: 161):
Kural tabanlı çeviri sistemleri genellikle yeni kurallar oluşturmak ve sözcük veri tabanını
genişletmek ve uyarlamak için bir mekanizma sağlasa da, bu değişikliklerin maliyeti
genellikle çok yüksektir ve elde edilen sonuçlar da çoğu zaman maliyeti karşılamaz.
Çeviri kuramları açısından bakıldığında, kural tabanlı çeviri yaklaşımlarının tarihte ilk
çeviri yöntemleriyle bazı açılardan örtüştüğü söylenebilir. Dilbilgisel kurallar çerçevesinde
kaynak metnin ön planda olduğu bir süreci içeren kural tabanlı yaklaşımlar, çeviri
tarihinde, metnin anlamından daha ziyade sözcük çevirisinin üzerinde durulduğu ve
sözcüğü sözcüğüne olarak bilinen yöntemlerle bu bakımdan benzer bir görünüm ortaya
koyar. Bununla birlikte, kural tabanlı çeviri yaklaşımlarının, tam anlamıyla sözcüğü
sözcüğüne çeviri yönteminin temeline dayanmadığı, sadece çeviri süreci olarak birbirine
benzer oldukları söylenebilir. Zira her iki yaklaşımda da sözcüklerin hedef dildeki
karşılıklarından hareketle bir çeviri işleminin gerçekleştirildiği görülmektedir.
Birincisinde insan çevirmenin gerçekleştirdiği çeviri işlemi, ikincisinde yine insan
Kural tabanlı çeviride sözcük çevirisinin yeterli olmadığı ve bu durumun bazı güçlükleri
beraberinde getirdiği görülmüştür. Bu sistemlerde ortaya çıkan çeviri güçlükleri, bu
kapsamda gerçekleştirilen çalışmaların genişletilerek daha farklı bir yapılanmaya doğru
yönelmesinin önünü açmıştır. Bu doğrultuda, yine veri tabanlarına dayalı ancak sözcük
ya da kurallar yerine çeviri örneklerinin yer aldığı bütünce tabanlı yöntemler
geliştirilmiştir. İstatistiksel ve örnek tabanlı olmak üzere iki türü olan bütünce tabanlı
çeviri yöntemleri aşağıda kısaca ele alınmıştır.
İstatistiksel çeviri yöntemi, bir tümcenin en olasılığı yüksek olan çevirisini belirleyecek
istatistiksel araçların kullanımına dayalı bir makine çeviri sistemidir (Türe, 2008: 16).
Kural tabanlı çeviri sistemlerinin eksiklerinin giderilmesinin amaçlandığı bu yaklaşımda,
iki dilli derlem yardımıyla, çevrilmiş çıktı oluşturmak için istatistiksel yöntemler kullanılır
(Aslan, 2019: 88). Aslında kural tabanlı çeviri yöntemiyle istatistiksel çeviri yöntemleri tek
sözcüklerin çevirilerinden hareketle hedef tümceyi oluşturur fakat kural tabanlı yöntem
bir dizi kurallar bütününe göre filtrelenir ve sınırlandırılır, oysa istatistiksel çeviri yöntemi
bunu bir olasılık modeline dayanarak gerçekleştirir (Carl, Way, 2003). Ayrıca istatistiksel
çeviri yaklaşımında bütünceye dayalı bir sistem söz konusudur.
Örnek tabanlı çeviri yönteminin ilk olarak Makoto Nagao tarafından 1981 yılında sunulan
ve 1984 yılında yayımlanan “A Framework of a Mechanical Translation Between Japanese
and English by Analogy Principle” adlı çalışmasına dayandığı bilinir. Nagao bu
çalışmasında “örnek tabanlı makine çevirisinin üç temel bileşimini doğru bir şekilde
tanımlar: çevrilecek bölümlerin gerçek örneklerle karşılaştırılması, çeviri bölümlerine
karşılık gelen kısımların belirlenmesi ve bunların hedef metinde birleştirilmesi” (Somers,
2003: 7). Örnek çeviri tümcelerin eşleştirilmesine yönelik bir sistem içeren “bu yöntemin
çalışma ilkesi temel kaynak bilginin iki alanın söz konusu olduğu iki dilli örnek çeviriler
içeren veri tabanına dayalıdır: birincisi kaynak dildeki tümceleri depolar, diğeri ise
bunlara karşılık gelen çeviri tümceleri depolar” (Dajun, Yun, 2015: 92). Veri tabanına
önceden depolanan bu kaynak ve hedef tümcelerin otomatik olarak eşleştirilmesi söz
konusudur. “Tümce eşleşmesi genel olarak iki biçimde gerçekleşmektedir, birincisi metin
tabanlı, ikincisi ise uzunluk tabanlı eşleşmedir. Metin tabanlı eşleşme tümcedeki sözcük
bilgisine dayalıdır. Uzunluk tabanlı eşleşme ise bir tümcedeki karakter ya da sözcük
sayısını temel alır” (Fung, McKeown, 1997: 56). Böylelikle sistemde mevcut olan iki dilli
paralel çeviri örnekleri yoluyla eşleştirilerek uygun gelen çevirilerin önerisi sunulur.
Karma çeviri yöntemi otomatik çeviride ileri sürülen kural tabanlı ve bütünce tabanlı
çeviri yöntemlerinin eksik yönlerinin giderilmesine yönelik olarak, iki yöntemin
birleştirilmesini içeren çoklu çeviri yaklaşımlarına dayalı bir süreçtir. Antony ilk makine
çevirisi yaklaşımları arasında yer alan bu sistemi karma tabanlı (hybrid-based) olarak
tanımlar (Antony, 2013). Bu yaklaşımın temelinde, kural tabanlı çeviri sisteminin
kaynağına istatistiksel verilerin eklenerek ikili bir karma sistemin oluşturulması söz
konusudur. Karma çeviri yöntemindeki “temel fikir sınırlı hizalı sözcük veri tabanından
sözdizimsel aktarım kurallarının otomatik olarak öğrenilmesine dayalıdır” (Chéragui,
2012). Karma çeviri sistemi içinde çoklu makine çeviri motoru içerir. Sürecin sonunda
daha yüksek kalitede bir çeviri elde edebilmek için, tüm bu alt sistemlerin sağladığı çeviri
önerilerinin birleşimiyle hedef metnin oluşturulması amaçlanır.
“Nöral Makine çevirisi yaklaşımı, kaynak tümceyi hedef tümceye çevirmede koşullu
olasılığı örnek alan bir nöral ağa dayalı işleyen bir süreçtir” (Revanuru, Turlapaty, Rao,
2017: 12). Tarihi 1990’lı yılların başlarına dayanan nöral çeviri yaklaşımında Pathak ve
Pakray’a göre “çeviri süreci bir dilden diğerine haritalama için geri yayılım mekanizması
kullanıyordu” (Pathak, Pakray, 2018: 467). İnsan beyninin çalışma sisteminden hareketle
geliştirilen nöral çeviri yaklaşımı, yapay sinir ağlarıyla insan beynini taklit eden bir yapıya
sahiptir. “Yapay sinir ağları, insan beyninin özelliklerinden olan öğrenme yolu ile yeni
bilgiler türetebilme, yeni bilgiler oluşturabilme ve keşfedebilme gibi yetenekleri herhangi
bir yardım almadan otomatik olarak gerçekleştirmek amacı ile geliştirilmişlerdir” (Uğur,
Kınacı, 2006: 345). Temelinde yine istatistiksel verilerin yer aldığı ve bütüncelere dayalı
olarak çalışan bu sistem, veri tabanında yer alan bilgiler doğrultusunda yeni çeviri için
tahminler üretmek üzere tasarlanmıştır. Derin öğrenme süreçleri tarafından desteklenen
bu süreç, bütünce tabanlı çeviri yaklaşımlarındaki otomatik kodlamalarla çeviri işlemini
bir adım öteye taşıyarak, insan çevirmenin gerçekleştirdiği çeviri sürecine yakın bir
sürece dayanmakta, böylelikle çevirinin doğruluğunun artırılması amaçlamaktadır.
İnsan çevirmenin otomatik çeviri sürecinde daha etkin bir görev üstlenmesini amaçlayan
etkileşimli çeviri yöntemi, çevirmen önerilerinin veri tabanına kaydedilmesine dayalı bir
sistemden oluşur. Daha önceki yöntemlerde sistemin çalışma mantığı veri tabanına
önceden yüklenen kaynak ve hedef metinlere dayanıyordu. İlk sistemler dikkate
alındığında, kapasite bakımından bunun çok da yeterli olmamasından dolayı, çevirinin de
kalite düzeyi yetersiz kalıyordu. Etkileşimli çeviri sistemi, sistemde yer almayan örnek
tümcelerin insan çevirmenler tarafından sisteme kaydedilmesine olanak sağlayan bir
düzeneğe sahiptir. Otomatik çeviri işlemi sırasında insan çevirmenin çeviri önerileri
sunabildiği bu sistem, veri tabanının genişletilerek daha yüksek doğrulukta çeviri ürünü
sunmayı amaçlar. Bu yöntemde, insan çevirmen otomatik çeviri sistemleri üzerinde
herhangi bir kaynak metnin çevirisini yaparken, otomatik çeviri motoru tarafından
sunulan çeviri önerilerinin yetersiz kalması ya da çevirmen tarafından yetersiz olarak
görülmesi durumunda, çevirmenin bunun için yeni bir çeviri önerisi sunması mümkün
olmaktadır. Böylelikle otomatik çeviri ile yapılan çevirinin insan çevirmen tarafından
yapılan çeviriye yaklaştırılması söz konusudur. Bu da otomatik çeviride eksik olarak
görülen yorumlama sürecine olumlu yönde bir katkı olarak düşünülebilir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Sonuç olarak, çeviride geliştirilen tüm yöntem ve kuramlar, birbiriyle bağlantılı bir yapıya
sahiptir. Geçmişten günümüze geliştirilen tüm yaklaşımların amaçları arasında çeviri
kalitesinin artırılması ve çevirmene bu süreçte hız kazandırma gibi amaçlar sayılabilir. Bu
bakımdan, çeviri türlerine göre yaklaşımların da çeşitlilik göstermesi çeviri sürecinin
daha sistematik bir yapıya kavuşturulmasına zemin hazırlar. Teknoloji de bu doğrultuda
çeviri sürecine entegre edilerek, çevirmenin daha kısa sürede daha fazla çeviriyi daha
doğru bir şekilde yapması amaçlanmıştır. Tüm bu çalışmaların büyük oranda çeviriyle
ilgili ilk geliştirilen yöntemlere dayandığı söylenebilir. Bilgisayarların üretilmesi ve çeviride
kullanılmaya başlanması her ne kadar çeviri işlemini süreç olarak biraz farklı bir boyuta
taşımış olsa da, bu sürecin sağlıklı bir şekilde yürütülmesinde ve ortaya daha yüksek bir
kalitede çeviri ürününün konulmasında geçmişten günümüze kadar geliştirilen
yaklaşımların göz ardı edilmesi düşünülemez.
KAYNAKÇA
Aksan, D. (2007). Her yönüyle dil: Ana çizgileriyle dilbilim. Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.
Antony, P. J. (2013). Machine translation approaches and survey for Indian languages.
Computational Linguistics and Chinese language Processing, 18(1), 47-78.
Aslan, E. (2019). Makine çevirisi. İstanbul: Hiperyayın.
Balkul, H. İ. (2016). Translation technologies: A dilemma between translation industry
and academia. International Journal of Language Academy, 4(4), 100-108.
Carl, M., ve Way, A. (2003). Recent advances in example-based machine translation.
London, UK: Kluwer Academic Publishers.
Chéragui, M. A. (2012). Theoretical overview of machine translation. M. Malki, S.
Benbernou., S. M. Benslimane ve A. Lehireche (Ed.), 4th International Conference
on Web and Information Technologies (s. 160-169) içinde. Sidi Bel Abbès, Algeria.
Dajun, Z. ve Yun, W. (2015). Corpus-based machine translation: Its current development
and perspectives. International Forum of Teaching and Studie, 11(1-2), 90-95.
Fung, P. ve McKeown, K. (1997). A technical word-and term-translation aid using noisy
parallel corpora across language groups. Machine Translation, 12, 53-87.
Holmes, J. (1975). Translated!. papers on literary translation and translation studies.
Amsterdam, NL: Rodopi.
Hutchins, W. J. ve Somers, H. L. (1992). An introduction to machine translation. London,
UK: Academic Press Limited.
Kıran, Z. ve Kıran, A. (2006). Dilbilime giriş. Ankara: Seçkin.
Lederer, M. (1994). La traduction aujourd'hui. Vanves, FR: Hachette.
Okpor, M. (2014). Machine Translation Approaches: Issues and Challenges. IJCSI
International Journal of Computer Sciences Issues, 11(5), 159-165.
Pathak, A. ve Pakray, P. (2018). Neural machine translation for Indian languages. Journal
of Intelligent Systems, 465-477.